The Sound of Fury (~ Fureur sur la ville) ' Filminin Konusu : The Sound of Fury is a movie starring Frank Lovejoy, Kathleen Ryan, and Richard Carlson. A man who is down on his luck falls in with a criminal.
Body and Soul(1947)(7,8-3765)
The Breaking Point(1950)(7,5-2074)
Force of Evil(1949)(7,4-5011)
He Ran All the Way(1951)(7,1-1627)
Moonrise(1948)(7,1-1547)
The File on Thelma Jordon(1950)(7,0-1675)
The Underworld Story(1950)(7,0-551)
The Turning Point(1952)(6,8-710)
Hollow Triumph(1949)(6,8-1888)
Appointment with Danger(1951)(6,7-865)
Hell on Frisco Bay(1956)(6,5-343)
The Hoodlum(1951)(6,3-637)
modern edebiyatın başyapıtlarındandır. ilk iki bölümde romanın kurgusunu anlamak mümkün değildir. hatta bu kitabı ele alan çoğu kişinin ilk iki bölümü bitirmeden kitabı okumaktan vazgeçmesi muhtemeldir. mamafih üç ve dördüncü bölümler okunup kitap bitirildiğinde etkisi uzun süre okuyucunun üzerinde kalacak dev bir eserin parçaları tamamlanmış olur. aynı olaylar farklı kişilerin bilinçlerinden anlatılır. burdaki amaç, gerçeğin insandan insana değişebileceği olgusunu işlemektir. tabi gerçek, kitaptaki karakterlere göre değişebileceği gibi okura göre de değişebilir. faulkner, 19. y.y. yazarları gibi bize kendi bakış açısını sunmaz, bizi 3 karakterin ve kendimizin bakış açısıyla baş başa bırakır. bir ailenin ve o ailedeki bireylerin bir çorap gibi sökülen, bir cam gibi parçalanan, dağılan yaşamları anlatılır. romanda sık sık okurun karşısına çıkan zihinsel özürlü kardeş benjamin'in ağlamaları, haykırmaları, çığlıkları yaşanan bütün trajediye, acının ağırlığına karşı bir tepki gibidir. bu romandan yola çıkarak yaşam hakkında genel bir yargıya varmak ya da yorum yapmak doğru değildir kanaatimce. insan vardır bu kitapta, insanlar, aptal insanlar, düşünen insanlar, günahkar insanlar, mantıklı insanlar, fedakar ve sıradan insanlar. ama hiçbiri, yıkılan bir düzenin, derinlere kök salmış bir trajedinin parçası olmaktan kurtulamazlar. bir yandan dile getirilmeyen, insan yüreğinde sıkışıp kalan duygular, bir yandan benjy'le beraber yüksek "ses"le haykırılan acılar, bir yandan jason'un "öfke"siyle ifade bulan tüm yaşananlar...
(nehirlerden - 1 Mart 2008 16:50)
anlaşılmaması faulkner'ın ruhunu, anlaşılması ise okurun canını acıtan kült eser, compson ailesini kuşatan lanetin kalbine yolculuk. bilinçakışı salt bir yöntem değil, okurun yaşadığı bir halettir. bu halet de benjy, quentin, jason ve son olarak zenci hizmetkâr dilsey'in gözünden, onların işittiği halleriyle anlatılır; okurun beyni mikserle çırpılır. faulkner'ın dilsey'i 3. tekil şahısla konuşturması ise, "bir zencinin bir kişiden önce bir davranış olduğu"nun resmidir. türkçe'de ilk olarak 1965'te remzi kitabevi'nden çıkmıştır; rasih güran'dan sonra bu işe kalkışan oldu mu bilmem; ama kendininkine olduğu kadar, bizim canımıza da okumuştur. her babayiğidin harcı değil; rahmetle anıyor, hürmetle susuyorum.
(mayadeniz - 15 Mayıs 2010 17:58)
daha 1960larda dilimize çevrilmiş ( yapı kredi aynı çeviriyi yayımladı) william faulkner'ın ve bilinçakışı tekniğiyle yazılmış romanların önde gelenlerinden biri.elimdeki 1965 çevirisindeki uzun önsözde çevirmen, türk okuyucusunun kültür seviyesini (!!!) iyi bildiğinden oldukça detaylı bilgi veriyor. bakın diyor siz şu kısmı anlamazsınız peşinen anlatayım diyor ve romanı kısım kısım zamansal sıraya göre yani romanın akışının tam aksine anlatıyor. iyi de yapıyor, o dönemde türk okuyucusu pembe dizi, kerime nadir, cronin vb romanlar okumakla meşgul..sen kalk dünya romanının kilometre taşlarından birini çevir..faulkner yeni yeni turk okuyucusunun alışmaya başladığı bir yazar. tüm yapıtlarını yapı kredi yayınlamaya devam ediyor.seri tamamlanacak gibi. yayınevinin çok satma diye bir beklentisi yok elbette..hele ki söz konusu faulkner gibi uç bir yazarsa
(kafkaesque - 5 Şubat 2011 14:26)
beni epey burkmuş bir kitap. okuduğum romanlar içinde en iyi düşünülmüş ve yazılmış olanlardan biri. kitabı okumak her ne kadar güçse de -burada teknik özelliklerinin yanında çeviriden okumak ve amerikan tarihini ne ölçüde bildiğimiz de belirleyici- ısınılması faulkner'in diğer yapıtlarından daha kolaydır ve bir kenara bırakılsa da günü geldiğinde mutlaka okunup bitirilir.
(misirkalyonigne - 13 Haziran 2011 18:30)
bu kitabı okumaya başlamam aynı zamanda william faulkner ile de ilk tanışmam olduğu için zor bir okuma süreci geçirdim. kitabın ilk bölümü zihinsel engelli benjy'nin anlatımıyla oluşturulduğu ve zaman kavramı alt üst edildiği için bu bölümü bitirdikten sonra kitabı bırakmaya, faulkner'in anlatım tarzına alışmak için daha kurgusal açıdan yine zorlayıcı olmasına rağmen ses ve öfkeden çok daha kolay anlaşılan bir kitabı olan sanctuary yani kutsal sığınak'ı okumaya başladım.zaman kavramıyla ilgili spoiler'in ardından kaldığımız yerden devam ediyoruz:--- spoiler ---italik kısımlar anlatıcının zamanındaki gitgelleri belirtmekte ve hemencecik farkına varmak pek mümkün olmuyor. faulkner bu karmaşıklığın okuyucuyu zorlayacağını bildiği için başta buraları renkli bastırtmak istemiş ama yayınevi kabul etmemiş; iyi ki de etmemiş, o ne öyle renkli renkli kitabın ağırlığını ve ciddiyetini götürecek yazı stili...--- spoiler ---diğer kitabı okuyup, ses ve öfke'ye dönüş yapınca artık ne ile karşılaşacağımı çok daha iyi anladım ve ona göre ayrı bir dikkatle okudum. zaman kavramı ve kurgudaki ilginçlik biraz daha anlaşılır kalıyor ama yine de sadece birinci bölümü okumak benjy'nin anlattıklarını anlamak için yeterli değil, çünkü kitabı bitirip burayı bir kez daha okumak gerekiyor. evet bunu da yaptım ve anca birinci bölümün kurgusunu tam olarak çözdüm, yani 3. okumada.birinci yani benjy'nin bölümünden ziyade okuyucuyu iyice şaşırtan kısım ikincisi yani büyük kardeş quentin'in gözünden olayların anlatıldığı kısım. hemen bir spoiler verelim:--- spoiler ---quentin zeki bir genç ve bu ikinci bölümde onun harvard'a gidişi sırasında kafasından geçenler birinci şahıs tarafından anlatılıyor. tarih haziran 1910 ve quentin'in intihar edeceği gün. quentin'in kafası allak bullak, gerçekten de delirmek üzere ve bu yüzden ne anlattığını idrak etmek çok zor, ilk okuyuşta rahatlıkla çıkarabileceğimiz en büyük olay kız kardeş caddy'e karşı hissedilen sahiplenme duygusu ve arada geçen ensest ilişki sözleri. quentin'in ima ettiği ensest ilişki kitabın ilerleyen bölümlerinde de jason tarafından ima ediliyor ancak ortada somut bir şey yok. olabilecek en ciddi somut belge caddy'nin kızının adını quentin koyması ki bu bile asla yetrli bir sebep değil. zaten kitap üzerine derinlemesine bir araştırma yaparsanız, quentin'in güneyin mufazakar yetiştirme tarzı ve kız kardeşine olan düşkünlüğü yüzünden mevcut dengesizliği ile beraber bunları kafasında kurup caddy'yi bir anlamda temizlemeye çalıştığını görebilirsiniz.--- spoiler ---üçüncü ve dördüncü bölümler lineer bir kurguya sahip ve fazla bir yorum gerektirmeyen kısımlar. okuyucu olayları bu bölümde çözüyor ve jason'un kişiliğini öğrenme fırsatını yakalıyor.kitabın en sonunda bulunan ek kısım kitaptan yıllar sonra yazılmış bir bölüm ve artık okuyucunun kafasında her şey daha bir yerli yerine oturuyor.son bir spoiler daha koyup yazımı noktalıyorum:--- spoiler ---ilk bölümde benjy'nin çocukluğuna döndüğü sırada caddy ağaca çıkarken erkek kardeşlerin caddy'nin külodunu görmesinin anlatıldığı ufak bir bölüm var. bu bölüm sayesinde kardeşlerin caddy'e karşı hissettiklerini anlamak mümkün. benjy için caddy kendisine bu hayatta değer veren tek insan, zaten bahçenin yanındaki golf sahasında oyuncular ne zaman caddie diye bağırsalar benjy kendisinden geçiyor. jason'un külodu görmesi onda inanılmaz bir tiksinti yaratıyor ki caddy'nin ahlaksızlıklarına jason hayatı boyunca benzer tepkiyi veriyor.--- spoiler ---
(cuban pete - 16 Ağustos 2011 15:05)
--- spoiler ---ses ve öfke.. bence romani klasik haline getiren benjy tarafindan anlatilan ilk bolum ve quentin'in anlattigi ikinci bolumdur.. ilk bolum, sanki satir aralarina gizlenmis bir sifreyi cozmeye calisiyormus hissi verir.. bilinc akisi yonteminin getirdigi zorluk, zihinsel atlamalar, zihinsel ozurlu birinden olunca daha da guclesiyor.. bir de romanda iki quentin olmasi cabasi.. benjy'nin bolumunde cocukluk anilari inanilmaz guzel anlatilir.. cunku benjy olaylara yorum yapamaz, yargilayamaz, gordugu gibi anlatir.. bu bolumde kardesler arasindaki, kiskancliklari, sevgileri, koruyuculuklari, digerlerine ustun gorunme/ustunluk saglama cabalarini, dış dünyadaki olaylara bakis acilarini ve aralarindaki degerlendirmeleri goruruz.. benjy, empathynin lazslo'su gibidir sanki ama elijah gibi kendisi yasar digerlerinin acisini, vicdan azabini.. belike bu yuzden surekli agliyordur kimbilir.. olaylari, kisileri kokularina gore algilar/degerlendirir.. zihni ne kadar gelismemisse koku alma/bunu degerlendirme duyusu o derece gelismistir.. caddy ilk baslarda agac gibi kokar ona.. agac gucludur, koruyucudur, canlilik vericidir, seker portakalindaki gibi sirdas-arkadastir, besleyicidir.. benjy de caddy'de bunlari buluyordur belkide.. onun yaninda kendini guvende hisseder, sevildigini hisseder..herseyi hisseder benjy, kokusunu alir.. caddy'nin yedigi naneler entarisine sinmistir ve her nanesinden sonra entarisini cikarmaya calisir.. benjy o kadar temiz, o kadar iyi kalpli anlatir ki caddy'yi, kitaba huznu katan da bence bu anlatimdir.. bu kadar hayat dolu, sevecen, icten birinin; hem kendinin hem quentin'in yasamini mahvetmesi okuyucuyu da mahveder.. quentin.. benjy'nin bolumunde quentinden pek bahsedilmez, daha dogrusu sanki biraz geride duran, daha mantikli, herseyin farkinda bir cocuk hissi verilir.. sanki hep gozlem yapiyormus gibidir.. bence ses ve ofke, alfred adler'in (bkz: alfred adler/#24323103) bireysel psikanaliz kuramini olusturdugu ilk yillarda yayinlanmis olsaydi, kuramina destek icin quentini de ornek gosterirdi, raskolnikov'u gosterdigi gibi (bkz: · prestupleniye i nakazaniye/#24474021)..quentin'in anlatiminin oldugu bolum kitabin felsefi dusuncelerin daha belirgin oldugu bolumdur.. ozellikle, babasiyla yapmis olduklari konusmalari aktardigi bolumler.. zaman ve saat hakkinda yazilanlar cok etkileyici gelmisti bana.. faulkner, hem dostoyevskiden (krilov, ecinniler) hem jack london'dan (martin eden), hem camus'dan daha iyi anlatir intihar oncesi ruh halini.. nasil ki guclu bir alev, bozuk-depresif ruhlarda cosku uyandirir, gucluluk verir; su da icine ceker bu ruhlari.. quentin mumkun olsa golgesini bogacaktir suda.. ailenin ona vermis oldugu onemin, degerin altindan kalkamamanin acisini ceker.. caddy ile olan iliskisi zaten ruhunu boguyordur, bedeni bogulmus ne yazar.. romanda sesten cok kokulari duyarsiniz... ses ve ofke, duygularin kokusunu aldiginiz bir romandir ve yagmur kokar.. öle.
(a priori - 7 Eylül 2011 05:03)
okurken baya zorlandığım bi kitap. ama ya bi de bu kitabı samuel beckett yazsaydı nolurdu dedim, okumaya devam ettim. kitabı okurken insanın kafasında hep aynı şey dönüyor; bir insanın kendi hayatı dışındaki bi hayatı içseslerle anlatması nasıl bi şey nasıl yapmış bu adam bunu, üstelik farklı farklı kişilerin içinden seslenmiş.bazı yerlerde öyle cümleler var ki çok yerinde gözlemler çok iyi şekilde ifade edilmiş bunlarda. belki biz de görüyoruz ama sadece bilmekle yetiniyoruz ama biri kelimelere dökmüş bunları, kitaplar en çok bu yüzden güzel sanırım. şunlara bi bakın derim:--- spoiler ---"hep birden konuşuyorlardı, sesleri direnmeli, çelişmeli ve sabırsız gerçeksizliği bir olurluluk yapıyor, sonra bir olanak şekline sokuyor, sonra yadsınamaz bir gerçek yapıyor, her zaman böyle olur zaten insanların istekleri sözcükler haline gelince.""...bir ses çıkarmadan üstünlük gösterme hevesi, herhangi bir şeyin kanısına varmış görünme, büyüklere özgü bir özellik. sanıyorum ki insanlar, kendi kendilerini ve birbirlerini kelimelerle harcayarak hiç olmazsa hareketsiz bir dile bir felsefe getirmiş oluyorlar..."--- spoiler ---bunların dışında ikinci bölümde, quentin in anımsadığı talihle ilgili babanın lafları da güzeldi, hatta bunlardan anımsayamadığım biri bana tanpınar ın saatleri ayarlama enstitüsündeki "herkes hayatının bir devrinde şu veya bu şekilde talihinin şuuruna erer" cümlesini hatırlattı, baktım tanpınar önce yazmış. bu bölümün girişindeki paragraf en vurucu kısmıydı, orda ne anlatacağının ipucunu vermiş aslında yazar, zamanla bi derdi var, hepimiz gibi. bi de yine ikinci bölümde babanın kadınlar ve kötülüğe eğilimleri hakkındaki fikirlerini de isabetli buldum; bence de içgüdüsel bi meyil bu bizde. en çok ikinci bölümün sonunda zorlandım, bi kaç kere okudum ama iyice gözünü çıkartmış iç ses mefhumunun.kitabın adındaki öfkeye en çok yakışan karakterse jason; haksızlığa uğramışlığın öfkesi var onda bol miktarda. böyleyken böyle, bi de "öle".a priori için olsun bu:)
(loe - 31 Ocak 2012 21:08)
muhtemelen onca edebiyat eseri içerisinde ilk 5'e girecek olan faulkner mucizesi. edebiyatın gelişim sürecinde kronolojik bir etkileşim söz konusu olmasına rağmen karşı olduğum bir şey var; ancak o ne bu başlığın meselesi ne de binlerce kitap okumamış olan benim haddime! bir kaç yıl sonra değinirim belki.. neyse gelelim velhasıl.--- spoiler ---ses ve öfke belki de okunması en zor olan romanlardan biri. dört bölüm dört güne ayrılıyor. compson ailesine ve onlarla yaşayıp ayak işlerini gören zenci dilsey ve diğer çocukların yaşamına bulanıyoruz. kitaptaki bölümlerden üçü compson ailesinin üç ayrı üyesinin zihninde geçiyor son bölüm ise yazar devreye giriyor o anlatıyor olayın geçtiği coğrafyayı, hislerini, görülerini ve zamanın akıp gidişini. buna ironiyle ilk bölüm zihinsel özürlü benjy ile açılıyor. benjy'de zaman kavramı felaket değişken ve ilk bölümü kavramak epey zorlayıcı oluyor okur adına. ilk bölüm 7 nisan 1928'de geçiyor geçmesine ancak benjy'nin anılarına gittiğimizde hiç bir uyarı olmaksızın gelgitler yaşanıyor sayfaların incelikle işlenmiş hamurunda; benjy'nin değişken düşünceleri aslında anılarıyla çatallanmakta, zira benjy için an, zamansız bir nitelikte. 7 nisan 1928 günü tiyatroya gitmek için ayırdığı çeyrekliği arar luster, ayrıca benjy'e de o bakmaktadır. gün bütünüyle benjy'nin günü değildir anılarında ise güne günler katar benjy; kardeşleri quentin ve caddy'de önemli bir yer teşkil etmektedirler o geçmiş günlerin yitimlerinde. zihinsel özürlü olması nedeniyle zencilerden roskus tarafından uğursuz denir benjy'e, fakat çok sever onu dilsey. çok sever onu caddy'si ve caddy ağaçlar gibi kokar. annesi de tanrı tarafından günahlarının bir cezası olarak görür benjamin'i. ve 5 yaşında caddy ile birlikteyken de caddy çoktan yitip gitmişken de bunun farkında değildir benjamin; o caddy hala ağaçlar gibi kokmaktadır. ikinci bölüm ise bizi götürür 18 yıl kadar önceye. 2 haziran 1910 yılındayızdır bu kez. ve quentin'in bilinci işlenir bu kez. pişmanlığıyla büyük bir ızdırap çekerken quentin, faulkner bize ne olduğunu inatla dolaylı olarak iletir. ve 2 haziran 1910 da gölgesine basarak, gölgesine yetişerek ve gölgesinden kurtularak kaldırım taşlarında yürür. quentin'in hali hiç iyi değildir zira ensest kelimesi bir gölge gibi geçer. anlarsınız az çok ve son bölümlere doğru quentin için yaşam, içinden çıkılabilir bir kabuktur artık sadece doğru iradeye sahip olmalıdır insan ve az hanımeli kokmalıdır çevrede. quentin aile yadigari saatle oyalanır, zamanla sürünür ve geçmişin sesleri arasında babasının desteğini hisseder ancak pişmanlıklar da geçmişten amansızca gelmektedir. bu bölümde zaman o kadar vurgulanıyor ki yazar tarafından zamanın gerçekten acıtıcı etkisini yaşatıyor size..compson ailesi tel süzgeçten geçip dururken caddy'nin gayri meşrukızı quentin ilk bölümde kardeşi quentin ile karıştırılır, faulkner'in amacıda okura bu bilmeceyi verip geriden keyifle izlemektir zaten. bu gayrimeşru kız kimdir; tabi kaşları kalkık bir okurun işaretidir.ilk iki bölümü geçebilen okur geri kalan iki bölümü rahatlıkla geçecektir kuşkusuz. ses ve öfke dönemin amerikan tutuculuğuna götürüyor okuru, ırksal küçümsemenin taşıp durmasına, batıl inançların karmaşasına gidiyoruz. ve daha da önemlisi bir ailenin dağılışına o kadar sahici götürüyor ki bizi faulkner sahiden üzüyor insanı...sonuçta benjamin ve caddy'nin ilişkisi okura samimiyetle eşlik eder, okuduğum en etkileyici beş roman arasına giriyor hem de 'ses ve öfke'yle' bu kitap...netice biter haticeye gelirsek ise (bkz: james franco) filme uyarlamış. bilmiyorum. faulkner'in karakterlerinin o inandırıcılığı sikik beyazperdeye nasıl aktarılır hakikaten endişe verici. quentin'in o psiklojik vaziyeti ve benjy'nin zamanın metafiziği olarak bahsedilen git gelleri."bizden önce gölgelerimiz yetişti ağaçlara. benimki önce vardı. sonra biz vardık oraya, ve sonra gölgelerimiz yok oldu""ah ne olurdu gölgemi suya daldıracak bir şeyim olsaydı, boğuluncaya kadar tutardım suda,""bizim zamanımızda insanın efendiliği okuduğu kitaplardan anlaşılırdı, oysa şuan vermediği kitaplardan anlaşılıyor." (bu laf birilerine gitsin görürler falan burada :p)ve yüreğime işleyen o kelimeler;"dilsey:katlandılar""aşağıdakiler compson ailesinden değiller. zenci bunlar.""ama ölümü hepsinin üzerinde sevmiş ve sadece ölümü sevmiş, bilinçli ve hemen hemen sapık bir ölüm sezgisini sevmiş, ve bu sezginin içinde yaşamış""üç şeyi sevmiş. candace'ın düğün masraflarını ödemek ve quentin'i harvard'a göndermek için satılan çayırı, kız kardeşi candace'i ve alevi. ama bunlardan hiç birini kaybetmemiş, çünkü kız kardeşini hatırlamıyor sadece onu kaybedişini biliyor, ve aleve her zaman uykuya dalarken gördüğü parlak şeklin aynı,çayır ise satılmadan önceki halinden daha iyi..... .... 1913'te hadım ediliyor, 1933'te devlet akıl hastahanesine konuluyor. böylelikle bir şey kaybetmiyor, çünkü kız kardeşi olayında olduğu gibi, çayırı değil sadece çayırın kaybını hatırlıyor ve alev de hala o parlak biçiminde."--- spoiler ---
(superbi - 3 Eylül 2014 03:47)
ilk bölümdeki zaman geçişlerini faulkner öyle ustaca birbirine bağlar ki, zaman geçişi ilk okuyuşta fark edilemez bile, fark edilince de insanın hemen bir kamera alıp romanı filme çekesi gelir. müthiş bir roman.
(geven - 21 Kasım 2014 10:01)
rasih güran'ınkinden başka çevirisi olmayan kitaptır. orjinal dili ingilizce olan bir kitabın şimdiye dek tek bir kez çevrilmesi kitabın ne kadar zor anlaşıldığına delalettir.
(golgeliyol - 19 Mayıs 2015 14:20)
Yorum Kaynak Link : the sound and the fury