Süre                : 1 Saat 58 dakika
Çıkış Tarihi     : 02 Mart 2017 Perşembe, Yapım Yılı : 2017
Türü                : Biyografi,Drama,Tarih
Taglar             : (Karadeniz),Yoksulluk,fabrika,Filozof,Komünizm
Ülke                : Almanya,Fransa,Belçika
Yapımcı          :  Agat Films & Cie , Velvet Film , Rohfilm
Yönetmen       : Raoul Peck (IMDB)
Senarist          : Pascal Bonitzer (IMDB)(ekşi),Raoul Peck (IMDB),Bertina Henrichs (IMDB),Pierre Hodgson (IMDB)
Oyuncular      : August Diehl (IMDB)(ekşi), Stefan Konarske (IMDB), Vicky Krieps (IMDB), Olivier Gourmet (IMDB)(ekşi), Hannah Steele (IMDB), Alexander Scheer (IMDB)(ekşi), Michael Brandner (IMDB), Ivan Franek (IMDB)(ekşi), Peter Benedict (IMDB), Marie Meinzenbach (IMDB), Niels-Bruno Schmidt (IMDB), Wiebke Adam (IMDB), Aran Bertetto (IMDB), Ronald Beurms (IMDB), Ulrich Brandhoff (IMDB), Ronan Favereau (IMDB), Eric Godon (IMDB), Stephen Hogan (IMDB), Inga R. Kammerer (IMDB), Rolf Kanies (IMDB), Nikita Khrushchev (IMDB), Pascal Lalo (IMDB), Annabelle Lewiston (IMDB), Patrice Lumumba (IMDB), Denis Lyons (IMDB), Damien Marchal (IMDB), Elsa Mollien (IMDB), Torsten Ranft (IMDB), Jürgen Rißmann (IMDB), Ernesto 'Che' Guevara (IMDB), John F. Kennedy (IMDB), Nelson Mandela (IMDB), Raoul Peck (IMDB), Ronald Reagan (IMDB), Margaret Thatcher (IMDB)

Le jeune Karl Marx (~ Genc Karl Marx) ' Filminin Konusu :
Eşi Jenny ile birlikte ülkesi Almanya'dan sürgüne gönderilen 26 yaşında Karl Marx (August Diehl), Paris'te yaşamını zor koşullarda sürdürmeye çalışırken bir yandan da yazı yazmaya devam etmektedir. Bir gün Friedrich Engels (Stefan Konarske) adında bir başka gençle tanışır. Görüntüsüne özen gösteren, bir fabrikatörün oğlu olan Engels'i Marx ilk başta küçük görse de zamanla ne kadar parlak bir zekaya sahip olduğunu ve meydana getirmeye çalıştığı düşünce sisteminde ihtiyaç duyduğu bakış açısını sunacağını anlar. Bu ikili, polis ve devlet baskısından kaçarken, Paris'te, Brüksel'de ve Londra'da işçi sınıfının örgütlenmesine yönelik hem teorik hem de pratik faaliyetlerde bulunacak, sonraki yüzyıllara etki edecek bir öğretiyi vücuda getirecektir.


  • "seyrederken "yapılışında malzemeden çalmışlar" hissine kapıldığımız film.august diehl marx rolüyle gözlerimizi kamaştırmadı desek yalan söylemiş oluruz."
  • "bir liberalin sevip sevmeyeceğini merak ettiğim film,marx ve engels'in düşüncelerini oluşturan dünya'yı ve hayatları mı bize anlatıyor film yoksa o düşüncenin propagandasını mı yapıyor?"




Facebook Yorumları
  • comment image

    karl marx'ın gençlik dönemini, eşi jenny von westphalen ve manifestoyu birlikte yazdığı friedrich engels ile olan ilişkilerini anlatan film. bu yaz gösterime gireceği söyleniyor.
    marx rolünde august diehl, engels rolünde ise stefan konarske oynamış. filmin yönetmeni raoul peck, senaryoyu pascal bonitzer ile birlikte yazmış. sitesinde yayınladığı filmin özeti ise şu şekilde:

    "26 yaşındaki karl marx, eşi jenny ile birlikte sürgün yoluna düşer. marx 1844 yılında paris’te bir sanayicinin oğlu olarak britanya işçi sınıfının acılı doğumunu araştırmış friedrich engels ile tanışır. gösterişli kıyafetler giymeyi seven engels, karl marx’ın yeni dünya görüşündeki eksik parçayı tamamlar. birlikte sansür, polis baskısı, isyanlar ve siyasi kalkışmalar arasında modern çağ boyunca gelişecek olan işçi hareketine önderlik edeceklerdir."

    bekleyelim bakalım.
    kaynak


    (tekrardeneyimdedim - 15 Nisan 2016 00:57)

  • comment image

    seyrederken "yapılışında malzemeden çalmışlar" hissine kapıldığımız film.

    august diehl marx rolüyle gözlerimizi kamaştırmadı desek yalan söylemiş oluruz.


    (lesimi - 19 Mayıs 2017 18:23)

  • comment image

    yonetmenligi raoul peck'e senaryosu ise yine raoul peck ve pascal bonitzer'e ait olan, marx'in 1843 ve 1848 yillarini konu alan; almanca, fransizca ve ingilizce olarak 3 dilde cekilmis biyografik film.

    filmin, baska sinema uzerinden yalnizca 6 sehirde ve 18-19 salonda vizyona girmesi ulkemiz adina yeterince utanc kaynagi.

    oncelikle marksizmle yakindan ilgilenen ve marx hakkinda ciddi bir bilgi birikimine sahip olanlari cok tatmin edebilecek bir film olmadigini acikca soyleyeyim. film, marx'in kapital'i ve komunist manifesto'yu yazmadan onceki yasantisina, engels ile olan arkadasligina, aile yasantisina ve isci sinifinin maruz kaldigi haksizliklarla ilgili olan fikirlerini konu aliyor ve avrupa'daki fakirlik ve farkirlerin ugradigi zulumle aciliyor. ormanda odun toplayan fakir bir kesim ve atli polislerin bu insanlara uyguladigi siddetle basliyoruz filme. marx'in gazeteci oldugu donem. prusya devletinin baskisiyla gazete kapaniyor ve marx issiz kaliyor. karisi ve cocuguyla birlikte paris'e yerlesiyorlar. marx, paris'te proudhon ve engels'le tanisiyor. engels ile olan arkadasligi ve birbirlerinden dusunsel olarak etkilenmeleri gayet iyi yansitilmis. ustelik filmde marx ve engels'in sadece ideolojik olarak degil eylemsel olarak da mucadele eden 2 devrimci olduklarini goruyoruz.

    filmin en dikkat cekici yanlarindan biri marx'in ve engels'in eslerinin onlara olan destekleri. marx'in esinin aristokrat soylu bir aileden oldugunu ve ailesinin itirazlarina ragmen marx'la evlenmeyi tercih ettigini biliyordum ama dusunsel ve fiziksel olarak marx'i bu kadar destekledigini bilmiyordum. ayni sekilde engels'in irlanda kokenli bir isci olan karisinin da engels'e desteginin cok fazla oldugu film boyunca ozenle gosterilmis. yani bu 2 kadinin da eslerinin devrim mucadelesinde aktif olarak yer aldiklari ozellikle vurgulanmis.

    benim film icin yapabilecegim en net elestiri isci sinifinin yasadigi baski ve zulum, maruz kaldiklari zorlu sartlar cok daha fazla ve etkileyici bir bicimde yansitilabilirdi. elbette bu biyografik bir film. marx'in surgun edildigi, engels'le tanisip arkadas olduklari, iki genc devrimcinin ideolojilerinin olustugu donemi anlatiyor ama esas mesele kapital'in onsozunde de gectigi gibi ''anlatilan senin hikayendir'' cumlesiyle isci sinifinin mucadelesi oldugu icin isci sinifinin sorunlarina ciddi manada deginmek cok daha etkili olurdu.

    ancak yine de guzel bir film olmus. tavsiye ederim. august diehl ve stefan konarske, marx ve engels rollerini oldukca iyi canlandirmislar.


    (aspetto - 25 Mayıs 2017 23:40)

  • comment image

    marx ve arkadaşlarının nasıl ve niçin mücadele ettikleri biraz daha süre eklenerek detaylandırılsaymış çok daha güzel bir film olabilirmiş ancak bu haliyle de gayet hoş, vakit kaybı olmayan bir film. august diehl karl marx, stefan konarske friedrich engels olarak çok başarılı seçimler olmuş bu arada, izlerken çok keyif aldım.

    ayrıca filmi biri kızılay biri bahçelievler büyülü fener'de olmak üzere iki kez izledim ve bir şey dikkatimi çekti. yanılmıyorsam ilk gittiğim seans olan kızılay büyülü fener'de film başlamadan "cinsellik" "13 yaş altı aile ile seyredebilir" ve "olumsuz örnek içeren davranışlar" uyarıları verildi. bugün bahçelievler'de de fark ettim ki sadece +15 olarak sınıflandırılmış. şaka gibi ya.

    bence merak etmesinler, filmi rahat bıraksınlar; 4n1k falan varken gençlerimiz bu filme gidip marx kim, engels kim öğrenmeye çalışmaz.


    (cay posetinin hazin sonu 2 - 27 Mayıs 2017 03:02)

  • comment image

    bugün kızılay büyülü fener'de izlediğim marx ve engels'in belli dönemlerini anlatıldığı film.

    --- spoiler ---

    iki büyük siyasi figürün nasıl ve ne durumda tanıştığı, fikir teatrileri ile birbirlerini tamamladıkları anları ve de özel hayatlarını bence güzel anlatan bir film olmuş. marx'in ve engels'in eşlerinin de böylesi şekilde olaya dahil olması gerçekten çok hoş, çok güzel. az çok marx'ı okumuş biri olarak eşlerin olaya dahilini bilmiyordum. bunu öğrendim.

    filmde etkilendiğim en iyi sahne şüphesiz "komünist birlik"in oluşumu ve engels'in kürsüde bunu ilan edişiydi. o konuşma ve alkışlar eşliğinde tüylerim dikildi.

    ayrıca yan tarafımdaki koltuklarda oturan, 70-75 yaşlarında bastonla tek başına gelen bir teyze vardı. o teyzeyi ve filmden çıktıktan sonraki gözlerindeki parıltıyı görünce bu boktan ülkede yitip giden umutlarım yeşerdi! bu yaşında karl marx filmine gelip de gözleri parlayan o teyzenin umutları ve inancı bizi kurtaracak! belki o teyze göremeyecek devrimi ama elbet yaşayacağız o güzel günleri. biz göremezsek bizden sonrakiler; onlar göremezse o insanların çocukları... ama muhakkak gelecek o ütopik dediğiniz devrim... insanca ve eşitçe yaşayacak halklar...
    ---
    spoiler ---


    (senbenobirdebu - 28 Mayıs 2017 19:47)

  • comment image

    geçen hafta bilkentte izlediğim (ki ankarada filmin vizyona girdiği 2-3 salondan biriydi) ve çok beğendiğim film. marx'ın felsefeci yönünün yanında mücadeleci ve aktivist yönünü de göstermesi önemliydi. engels'in komünist cemiyetini kurduğu konuşmasından sonra ayağa kalkıp alkışlamamak için zor tuttum kendimi*


    (odevini yapmayan kant - 28 Mayıs 2017 22:20)

  • comment image

    sağlam film.

    öncelikle filmi izlemeden önce kuşkularım vardı, marks'ın felsefesinin geri plana atıldığı, aşk ve macera ile bezeli ticari bir film olabilir mi diye.
    tabi bunda benim yönetmen hakkında en ufak bir bilgiye sahip olmayan cahil bir adam olmamla ilgisi çok.

    filmde marks ve engels'in fikirleri, döneminde diğer anarşist ve hayal perest sosyalistlerden nasıl sıyrıldıkları gayet iyi anlatılmış.
    dönemin sanayisi ve fabrikalarda çalışan işçilerin değersizliği ve diğer yandan örgütlenmeleri, enternasyonal birlik vb iyi işlenmiş.
    böylesi bilgi dolu filmde görüntü, müzik gibi yardımcı öğeler de oldukça iyiydi. makyajın, oyunculuğun, senaryonun hakkını vermek lazım.

    --- spoiler ---

    sonunda bir ton fotoğraf ve görüntü içerisinde nasıl lenin'e troçki'ye falan yer vermezsin ey yönetmen???
    ---
    spoiler ---


    (ahmetgm - 31 Mayıs 2017 17:04)

  • comment image

    bir liberalin sevip sevmeyeceğini merak ettiğim film,

    marx ve engels'in düşüncelerini oluşturan dünya'yı ve hayatları mı bize anlatıyor film yoksa o düşüncenin propagandasını mı yapıyor?


    (alt epidermis - 31 Mayıs 2017 18:30)

  • comment image

    iyi filmdir.

    --- spoiler ---

    hangi filmde devrimci bir ayrışma yaşanıp, komünistlerin birliği sağlanıyor ki?

    ben mutlu son diye buna derim.

    ---
    spoiler ---

    engels'in mary burns ve marx'ı şehir kulübüne götürdüğü ve marx'ın muteber bir kapitalistle ağız dalaşına girdiği sahne dışında fazlalık hissi uyandıran bir sahne, yahut gereğinden fazla didaktik bir unsur yoktu filmde. anlatımda bir kuruluktan belki bahsedilebilir ama genel olarak dönemi ve komünist parti manifestosu'nun boy verdiği koşulları, devrimcilerin arayışlarını ve tartışmalarını doğru bir tarihsel zeminde sunmayı başarması ile filmin iyi kotarıldığı söylenebilir.

    genel itibari ile marx ve engels'in solda dahi çoğunlukla iktisatçı, filozof, teorisyen olarak ele alındığı, ihtilalci devrimci bir örgütün militanları olduğu kısmının ise üstünün örtüldüğü göz önünde tutulursa film marx ve engels'in pek de rağbet görmemiş bir yönüne ışık tutuyor. keza genelde "komünist manifesto" olarak anılan metnin de tarihin ilk komünist adını taşıyan devrimci örgütü komünistler birliği'nin manifestosu olduğu, yani örgütsel bir metin, yani "komünist parti manifestosu" olduğu kısmı da bilince çıkarılmış. bu perspektifin filmin politik yanını güçlendirdiğini düşünüyorum. özcesi karşımızda iyi bir dönem filmi var.

    bu arada filmin anlattığı tarihsel kesite ilgi duyanların komünist parti manifestosu'nun maya kitaplarından çıkan baskısını bir şekilde edinip oradaki önsöze göz gezdirmesinde sonsuz fayda var.


    (lumpenproleter - 2 Haziran 2017 17:06)

  • comment image

    izlenesi film.

    marx felsefesine dair bir şeyler öğrenmek ya da öğretmek amacıyla izlenebilir/izletilebilir sözgelimi:

    "'daima' bir burjuva sözcüğüdür. oysa her şey değişir, her şey akar, her şey tarihseldir..."

    marx bunları bir toplantıda proleterya karşısında anlatıyor...

    sonra, dönemin havasına, işçi sınıfının koşullarına, burjuva düzeninin acımasızlığına ilişkin canlı bir tablo görmek için de izlenebilir.

    marx'ın kimi düşüncelerini yaratma anlarına tanık olmak da hoş bir duygu bırakıyor sonra; meşhur on birinci tez engels'le geçen alkollü bir gecenin sonlarında çıkıyor ortaya mesela... gerçek ya da kurgu, bu anlara tanık olmak duygulandırıyor insanı

    ama ben en çok hegel adının geçtiği yerlerde romantizm yaşadım. çünkü benim kahramanım maalesef marx değil hegel. yine de komünist manifesto bence tarihin en önemli belgelerinden ve en güzel metinlerinden biridir. onun da yazılış aşamasına tanık oluyuruz filmde...

    tabii ki burjuva dünyayı yıkmayı hedefleyen düşünceler ortaya koymuş insanların hikayesini anlatan film, burjuva ahlakı tarafından "+13" uyarısıyla gösterime sokulmuş. ayrıca ancak ufak tefek, izbe salonlarda izlenebiliyor. buna karşın film bende coşkun, isyankâr, romantik duygular uyandırdı ve filmin sonunda haykırmak istedim.

    amadeus filminden sonra en çok etkilendiğim biyografik filmdi genç marx. jenny marx'ı oynayan vicky krieps'in güzelliği, marx'ı oynayan aktörün tatlı ve hınzır tebessümü akılda kalıyor; bence rollerine çok yakışmışlar. engels ve irlanda asıllı sevgilisi de keza.

    ve filmin sonunda şaşırtıcı bir biçimde pascal bonitzer'in adını gördüm. meğersem senaryo yazımı bir başka isimle birlikte kendisine aitmiş. bonitzer'i muhteşem sinema yazılarıyla tanıyoruz. deleuze dahil, benim okuduğum açık ara en güzel sinema kitapları bonitzer'inkilerdir. tam bir sinema aşığı, sanırsam hafiften de lacan tendanslı. ama zizek gibi bokunu çıkarmadan. türkçede iki güzel kitabı bulunuyor. bu film vesilesiyle yeniden hatırlanması gereken ilk kişi bence o olduğu için söz ediyorum bunlardan. ayrıca bonitzer'in fransız olması, genç marx-olgun marx ayrımını yapan fransız teorisyen althusser'in fikirlerinin de filmin adında -ve belki içeriğinde- etkili olmuş olabileceği zannını uyandırıyor. bu konuyu da içeren bir tartışma ve tanıtım yazısı da şuradan okunabilir.


    (diyojenkozmosu - 3 Haziran 2017 01:30)

  • comment image

    istanbul'da avrupa yakasında 3 avm'de görünüyordu, avcılar'dan bakırköy'e geldim marmara forum'da izlemek için. salonda 10 kişi bile var değildik.

    ben filmi beğendim, marx'ın ve engels'in yazdıkları dışında hayatından bihaber biri olarak biyografi beni yeterince doyurdu. maddi sıkıntılar çeken ve ülkeden ülkeye sınır dışı edilerek ailesi ile beraber sürülen bir dert insanı... komünist rusya ve çin ile buraların başına geçen katil yönetimler, bu yönetimlerin pisliklerini ideoloji manyaklığı ile savunanlar ve kültür-din düşmanlığı olmasa idi komünizm fikri böyle ayaklar altına alınmazdı. marx, ama yanlış ama doğru sermaye sahipleri tarafından ezilen garibanların hakları için düşünmüş ve yazmıştı. taraftarları, içinde bulunduğu toplumun inanç ve kültürüne düşmanlık etmektense, yetimin, yoksulun hakkını arasa idi bugün çok farklı bir ülke olabilirdik.

    halife osman tarafından muaviye ve diğer ümeyyeoğularının isteği ile peygamberin gökteki yıldızlar gibi dediği sahabesi ebu zer yoksulları savunduğu, halkın vergileri ile zenginleşip sefa sürenlerin haramiliğine karşı çıktığı için sürgün edilip çölde ailesi ile ölüme terk edilmişti. allah'ın kılıcı ali bu sermaye ve iktidar sahipleri ile cahil dindarlar arasında kalarak, hem cehalet hem de dönemin firavun kılıklı münafıkları ile mücadele etmiş, şehit edilmişti. peygamberler, mazlumun, yetimin, fakirin yanında mücadele etmişti. bunları görmezden gelen ve bilmeyen ahmaklar bugün de olduğu gibi marx gibilerin ortaya koyduğu fikirleri ve iyi niyeti birtakım ideolojilerin kuyruğuna takılarak karalamaya devam ediyorlar.üniversitelerde terör örgütlerine militan olmak için seferber oluyorlar. din ve kültür düşmanlığı yaparak marx'ın din istismarcısı olarak eleştirdiği haramilere prim verdiklerinin farkında değiller. tanrı adına para toplayan, krallar için halkı uyutan kilise dininin afyon olması ne isa'nın ne de getirdiği dinin suçudur. allah resulünün getirdiği din de cübbeli gibiler, diyanet işleri ve ak parti gibi kitlelerin taptıklarından sorumlu değildir. kuran yazılı kağıtları mızraklara geçirip hak yolunda savaşa çıkanların cahillerini hile ile durduranlar, yalan hadisler uydurup kurandan ayetlerle allah ile kandıranlar suçlanması gereken afyonculardır. kitlelerin din ile kandırılması dışında milliyetçilik, vatanseverlik, insan hakları, özgürlük, eşitlik ve adalet diye kandırılması da dünyanın temel problemidir. pkk ve dhkpc gibi örgütler gençleri kandırırken farklı bir uyuşturucu kullanıyor. bu örgütleri hatta islamcı terör örgütlerini silah ve para ile destekleyenler de insan hakları ve özgürlük nutukları atan ülkeler. dünyaya özgürlük ve insan hakları adına kan götüren abd, israil, ingiltere, almanya, rusya gibi devletler ve bunlara uyan bizim gibi piyon ülkeler var. insan hakları ve özgürlük savunucusu devletlerin sömürgesi gibi olan taşeron ülkelerin başında da din istismarcısı afyoncular var iktidarda; türkiye, suudi arabistan gibi...

    neyse çok alakasız oldu ve uzadı. filmi beğendim, futbol, survivor, aşne fişne programları, boktan diziler ve komedi filmleri ile uyutulan kitlelerden değilseniz izlemenizi tavsiye ederim.

    ankara üniversitesi'nde şehitlerin isminin yazılı olduğu kağıdı yerinden alıp giden onum bunun çocukları kendilerini "solcu"olarak görüyor. vatan hainliği yaparak üniversitelerde yuvalanan terörist piçlerin ne marx ile ne de marksizm ile bir alakaları var. hayatları abd israil uşağı terör örgütlerine domalarak vatan hainliği yapmakla geçiyor. işçi hakları, sermaye sömürüsü umurlarında bile değil.


    (filosofo - 5 Haziran 2017 00:46)

  • comment image

    marx' araştıranlar ve hakkında bilgi sahibi olanlar için yüzeysel kalıp, doyurucu olmasa da, bilmeyenler için marx'ın fikirlerini ve analizlerini anlayabilmek için yeterli ve giriş mahiyetinde bir film. sonuçta çekilen bir belgesel değil film olduğundan böyle olmasını da normal karşıladım.

    ancak şikayet edildiği gibi ben de çevirmenin tam olarak işinin ehli olmadığını ya da marx'a çok yabancı olduğunu düşünüyorum. kitapların, makalelerin ismini yanlış çevrilmesinin yanısıra bazı almanca ve fransızca cümleler de tam olarak altyazıda çevrilmemişti. ayrıca komünist manifesto'nun orijinalindeki cümleleri motomot çevirmek yerine, türkçe baskısındaki cümleleri yazmak daha doğru olurdu düşüncesindeyim.

    imla editi.


    (behzat che guevara - 6 Haziran 2017 12:59)

  • comment image

    beğendiğim film. çevirmen eleştirileri haklı. filmin bir yerinde fransızca cenevre denirken, çevirmen cenova diye çevirmiş. diğer yanlışlardan zaten bahsedilmiş. filme gelecek olursak bilhassa beğendiğim noktalar var. mesela yaratıcı bir arkadaşlık ilişkisi olarak engels-marx arkadaşlığı çok iyi anlatılmış. yine marx ve engels'te filizlenen teorinin objektif koşulları çok güzel resmedilmiş. bir başka nokta da jenny'nin atlanmadan, hakkının verilerek anlatılmış olması.


    (culo inquieto - 6 Haziran 2017 13:17)

  • comment image

    kadıköy rexx sineması 'nda geçen cumartesi
    (en sevdiğim sinema şölenlerini yaşadığım yer, rexx) 16.30 seansında izlediğim cok güzel alman filmi... marx'ın, en yakınlarının, düşüncelerinin, arada bazı kopukluklar olsa da, çok güzel anlatıldığı ve benim gözlerimi yaşartan film.. (bu arada, salon ciddi manada dolu idi, bu da ayrıca ruhumu mutlu etmedi değil ).

    die fetten jahre sind vorbei ,
    das experiment,
    good bye lenin gibi zamanında izleyip beğendiğim on numara alman filmlerinin ardından ben genç karl marx 'ı da (evet türkçesi tam olarak bu) çok ama çok beğendim.

    söylemeden edemem; marx 'ın yaşamı boyunca büyük bir aşk ile sevdiği eşi jenny 'i oynayan aktrist; sen ne saf bir gülüşe sahip ve ne kadar güzel bir kadınsın öyle..

    ayrıca....

    "daima bir burjuva sözcüğüdür. oysa her şey değişir, her şey akar, her şey tarihseldir..."
    /karl marx

    --- spoiler ---

    ingiltere, fransa, brüksel derken o dönemin havası öyle güzel verilmiş ki filmde. işçi sınıfının koşullarına dair bilgi almak için karşısına oturduğunuz "le jeune karl marx"ın, daha ilk 5 dakikasında sinir harbi ile burjuvaziye söverken buluyorsunuz kendinizi, içten içe.. burjuva ve kapitalin patronlarının ne kadar acımasız ve ne kadar merhametsiz olduklarını pek çok sahnede görebiliyorsunuz. bir sekansta, marx-engels ve mary ile konuşan, onlara olduğunca üstten bakan, kibirli patronun acımasızca fabrikasında kaç çocuk işçi çalıştırdığını anlattığı o sahne beni resmen yerime mıhladı..

    marx'ın, insanlığın iyiliği için var olan komünist düşüncelerini oluşturması ve bunu nasıl yaptığını öğrenmek çok hoştu. eşi, engels, mary ve o.. komünist manifesto'yu hep birlikte yazdıkları o geceler.. ah dedim ah, bu dünyadan karl marx geçti!

    on birinci tezin oluşması ise bambaşka bir anekdota gebe idi.. f. engels'le ağır alkollü bir gecenin sonunda fikir vuku buluyor çünkü. gülümseyerek izlenesi idi o dakikalar..

    ---
    spoiler ---

    bu filmi izlemek, diğer izleyenleri bilemem ama, benim gibi bir karl marx külliyatını dahi (dahi diyorum çünkü bu kulliyat gerçekçidir oldukça) okuyup duygulanan birisi için bile çok, çok güzeldi ve duygu doluydu..

    bir daha gidecek miyim?
    evet..


    (kelebeklerinviziltisi - 6 Haziran 2017 14:43)

  • comment image

    filmi çok beğendim ki yavan ve sıkıcı bir film bekliyordum. işçi sorunlarına ya da teoriye değil ikilinin hayatını merkez almış olması, çoğu kişinin aksine benim hoşuma gitti. özellikle hayatlarındaki kadınların destekleyici rolü üzerinde durulmuş olması da biraz aklımı çelmiş olabilir...
    ama o ne kadar kötü bir çeviriydi! gerçekten. kitap isimlerinin yanlış çevrilmiş olduğunu ben dahi kısıtlı bilgimle anladım. daha beteri sömürü ve özel mülkiyet gibi kilit kelimeler bile yer yer yanlış çevrilmiş. 'istismar' ve 'varlık' olarak. fransızca mütercim tercümanlık bölümüne gidip, ilk yakaladıkları kişiye çift kaşarlı tost ve çay karşılığında mı yaptırmışlar çeviriyi de çevirmen google'da üç beş araştırma yapma zahmetine katlanmamış.


    (muzlaraskina - 6 Haziran 2017 21:56)

  • comment image

    hani bizim elestirmenlerimiz her cikan ataturk filminden sonra bir suru yorum yapip "abi bi dogru duzgun ataturk filmi yapamadiniz ya" minvalinde cumlelerle tekmil yonetmenlerimizi fircaliyorlar ya... sanki fransiz film elestirmenlerine de ayni zevki yasama hakki verebilmek icin cekilmis bir film.

    bu filmi ultra entel bir ortamda izledim, film sirasinda telefonuna bakani carmiha gerip yanindakiyle konusana 100 kirbac cezasi veriyorlardi. ortam karanlik oldugu icin halinin desenlerini inceleme gibi bir hobi edinme sansim da yoktu. ben de afedersiniz tirnaklarimi yemeye basladim. yedim, yedim, yedim... film sonunda her iki elim de piril piril oldu. gercekten fransiz sinemasinda bir "yeni manikur dalgasi" baslatacak kadar guclu bir film olmus. yapimda ve yayimda emegi gecenlerin allah mustahaklarini versin.

    not: engels rolundeki oyuncu tirtoydu ama marx rolundeki oyuncunun hakkini vermek lazim, esasli oynamis.


    (rasseneur - 17 Haziran 2017 01:47)

Yorum Kaynak Link : le jeune karl marx