Süre                : 1 Saat 25 dakika
Çıkış Tarihi     : 29 Temmuz 2016 Cuma, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Drama,Korku,Bilim Kurgu,Heyecanlı
Taglar             : virüs,genç,Hastalık,gaz maskesi,şiddet
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Blumhouse Productions , Busted Shark Productions , Chapter One Films
Yönetmen       : Henry Joost (IMDB)(ekşi), Ariel Schulman (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Barbara Marshall (IMDB),Christopher Landon (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Sofia Black-D'Elia (IMDB)(ekşi), Analeigh Tipton (IMDB)(ekşi), Travis Tope (IMDB), Michael Kelly (IMDB)(ekşi), Machine Gun Kelly (IMDB), John Cothran (IMDB), Stoney Westmoreland (IMDB), Linzie Gray (IMDB), Judyann Elder (IMDB), Philip Labes (IMDB), Brianne Howey (IMDB), Alexa Fischer (IMDB), Brendon Eggertsen (IMDB), Jennifer Say Gan (IMDB), Matt Knudsen (IMDB), Dean Neistat (IMDB), Paul Trunz (IMDB), Annie Ellis (IMDB), Paul Lacovara (IMDB), Jay Hieron (IMDB), Brit Kyle (IMDB), Lucy Morningstar (IMDB), Isabelle Sitterle (IMDB), William Patrick Brown (IMDB), James Clayton (IMDB), Frisco Cosme (IMDB), Rick Craft (IMDB), Alizabeth Hamer (IMDB), Michael Rader (IMDB), Anna Ross (IMDB), Donat Sean Abiff (IMDB)

Viral ' Filminin Konusu :
Emma (Sofia Black-D'Elia) ve kızkardeşi Stacey (Analeigh Tipton) küçük bir kasabada aileleriyle birlikte yaşamaktadır. Derken gizemli bir virüs çevredeki başka şehirleri etkilemeye başlayıp dünya nüfusunun çok büyük bir kısmını tehdit edince kasabaları karantinaya alınır. Önce iki genç kız bu yasakları delmenin yollarını ararlar, karantina bölgesinin dışına partilere kaçarlar. Ancak çok yakınlarındaki insanların virüse yakalanmasıyla durumun ciddiyetini kavramaya başlarlar. Ne var ki Stacey virüsü kapmıştır ve Emma, kızkardeşini korumak ile kendini kurtarmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır.


Karantina / 28 Salgın / 60
  • "reklamcılığın pişkinliğe vurulmuş yordamı."
  • "şu sıralar her bokta kullanılıyor bu kelime. azalarak bitsin."
  • "bir kesim herhalde "viral"in reklam demek olduğunu sanıyor. en geleneksel iletişim yöntemlerinin kullanıldığı reklamlara bile viral demelerine başka açıklama bulamıyorum."
  • "şu sıralar söyleyeni bayıra yatırma isteği doğuran kelime."
  • "(bkz: ben bugün viral gördüm)"
  • "iddia ediyorum ota boka "durex virali" yok "kürtaj virali" yazan mongolların yarısı, sözcüğün anlamı ya da kavramın tanımı hakkında en ufak fikir sahibi değil."
  • ""oo yarrak alırım bir dal" saçmalığından bile daha itici bir kelime."
  • "sorunsaldan sonra sözlüğün yeni oyuncağı. bir ara da vasat vardı dimi? neyse.(bkz: viral siksin sizi)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir kesim herhalde "viral"in reklam demek olduğunu sanıyor. en geleneksel iletişim yöntemlerinin kullanıldığı reklamlara bile viral demelerine başka açıklama bulamıyorum.


    (ventolin - 4 Ekim 2011 09:54)

  • comment image

    iddia ediyorum ota boka "durex virali" yok "kürtaj virali" yazan mongolların yarısı, sözcüğün anlamı ya da kavramın tanımı hakkında en ufak fikir sahibi değil.


    (celeron 300a - 17 Eylül 2012 21:24)

  • comment image

    bir reklam biçimi sanılan kelime. şimdi anladığım kadarıyla yazayım bu kelime neden bu kadar çok kullanılıyor:

    viral medikalde virüs yoluyla yayılan anlamına gelen bir kelime. ingilizce'de go viral diye bir deyim var, bir anda virüs gibi hızlıca yayılmak manasında.

    arkasından internette bu kelime çok yayılmaya başlandı, sosyal medya ağı sayesinde herhangi bir videoyu izleyen hemen herkesin paylaşması sonucunda bir anda videonun veya her neyse, hızlı bir şekilde yayılmasında kullanıldı.

    reklamcılar tabii bu yöntemi hemen keşfetti ve sanki gerçekmiş gibi kurgulanan reklamlar çekilmeye başlandı. amaç, bu kurgulanmış garip olayı gerçek sanan kimselerin arkası arkasına videoyu paylaşması ve sonrasında oluşacak subliminal şekilde markanın tanıtımı.

    tamamen sosyal ağın bir eylem biçimi olan paylaşımı kullanan, gerçekmiş gibi çekilen reklamlar -ki eskiden de yapılırdı bu mesela bence buna bir örnek, deterjan firmalarının kapı kapı dolaşıp bakın bu tertemiz etti bu edemedi şeklinde gerçekmiş gibi kurguladığı reklamlar- viral reklam adıyla anılmaya başladı.

    işin garip yanı artık bir şeyin reklam olduğu çok rahat anlaşılır hale ve de paylaşılmaz hale geldi dolayısıyla bir anda yayılan bir şey değiller artık ama nedense adı viral reklam olarak kaldı.


    (in tyler we trust - 15 Mart 2013 23:43)

  • comment image

    aslında o kadar kolay bir şeydir ki yani.. bu kadar olur. şimdi size 10 adımda nasıl harika bir viral video yaratabileceğinizi anlatacağım. ölçülerim bardakla, çay kaşığıyla..

    1 - brief’i derinlemesine kavrayın

    patron heyecanla ofise giriyor, daha bilgisayarını bile açmadan bize dönüyor ve “yırttık oğlum yırttık! viral işini bize verecekler!” diye bağırıyor…

    yıl 2005; viral videolar türkiye’de yavaş yavaş popüler olmaya başlıyorlar. o dönemlerde maslak’ta react diye bir ajansta çalışıyorum. bu bahsi geçen viral, türkiye’nin en büyük reklamverenlerinden olan gsm operatörü negücell‘in işi. negücell’in yıl sonu bütçesinde fazlalık var; pazarlama departmanı, firmayı bu parayla yeni kampanyaları için bir viral video yapmaya ikna etmiş. patron da onları virali bizimle yapmaya ikna etmiş. dolayısıyla adam heyecanlanmakta haklı, bu işi kıvırırsak resmen lig atlayacağız.

    gelen brief kısa ve öz “üniversite öğrencilerine, seçtikleri bir diğer üniversite öğrencisiyle sınırsız konuşma paketi içeren kampanyanın duyurulmasına katkı sağlayacak, hedef kitlenin ilgisini…” falan filan. briefler hep sıkıcı olur zaten, kabasını almak yeterli.

    2 - hedef kitlenizi iyi tanıyın

    patronun bu heyecanına ayak uyduruyoruz biz de, hızla çalışmaya başlıyoruz. zaten başka şansımız da yok, haftaya bekliyorlar senaryoyu. deadline yılanı boynuma dolanıyor, geçen her dakika, kaslarını biraz daha sıkacak.

    patron gelip gidip “rasim olaya şuradan bak”, “lazer şovlu bir şeyler mi yapsak rasim?” gibi yuvarlak laflarla beni taciz ediyor. ediz’e bakıyorum, ekranında kafam büyüklüğünde kavrulmuş leblebiler var. bir kuruyemişçi için ilan tasarlıyor.

    “ne güzel vallaha ediz” diyorum, “sen orada leblebilerle oynarken ben burada acı çekiyorum”. ediz hiç oralı değil; “her leblebiyi birine benzetiyorum, bak şu göt gibi olanın adını da rasim koydum” diyor. rasimler kovalasın sizi, allahsızlar!

    çaresiz bakışlarımı ediz’den alıp hedef kitleme çeviriyorum; hedef kitle kim? üniversite öğrencileri.. hem de çapul üniversite öğrencileri, üç kuruş para verip faturalı hatta geçemeyen bir gebeşler sürüsü.. bunlara kariyer, para, pul anlatılmaz.. dayayacaksın seksi, dayayacaksın aşkı böceği.. bu kampanyaya en çok ilgi duyacaklar, farklı şehirlerde okuyan gençler olur muhtemelen. accık seks için 16 saat otobüs yolculuğu yapan cefakar yiğitler.

    3 - önce derin araştırma, sonra serbest düşünce

    bu minvalde bir senaryo yazmaya çalışıyorum. ama yalnızca çalışıyorum, toplantı salı günü ve pazar akşamına geldiğimizde, elimde fakir üniversite öğrencileri hakkında geliştirdiğim sarsılmaz önyargılardan başka hiçbir şey yok.. bu sırada televizyonda when harry met sallynin başlangıcına denk geliyorum. yıkanırken kafasına elma düşen ve renk tayfını keşfeden pisagor gibi irkiliyorum; buldum!

    4 - kurgunuz gerçekçi olsun

    istanbul’da okuyan erkek üniversite öğrencisi, okullar açıldığı için izmir’deki üniversitesine dönmesi gereken kadın öğrenci. çocuk kızı garda otobüsüne bindiriyor, vedalaşıyorlar ama biz kız varmadan önce çocuğu alıp arabayla izmir’e götürüyoruz. kız otobüsten indiğinde, gene bizim çocuk karşılıyor falan filan. vıcık vıcık aşklı maşklı bir şey. patron çok beğeniyor kurguyu. sanırım bu beğenide yarın senaryoyu sunmak zorunda oluşumuzun da -biraz- etkisi var. yoksa noktalı virgülüne kadar revize etmekten özel bir zevk alır. “bunu adamlara anlatalım” diyor; “sen gözlerinde daha iyi canlandırırsın..”

    5 - işi müşteriye nasıl satacağınızı öğrenin

    charlie chaplin miyim olum ben? viral videoyu nasıl gözlerinde canlandırayım? en son sessiz film oynadığımda “maymunlar cehennemi”ni anlatmıştım da takımımdaki en yakın tahmin “aaahh belinda” olmuştu…

    güneş doğuyor, ofisten çıkıyoruz; patronun “zenginim ama iyi bir maceraya da hayır demem” arabasıyla negücell’in merkezine varıyoruz. toplantı odasında patron “az şekerli bir türk kahvesi” istiyor; ben bir heceden daha uzun adı olan herhangi bir şey isteyemeyecek kadar heyecanlıyım. “su” diyebiliyorum zar zor.

    bu bile uzun geliyor, keşke tek harfli bir içecek olsaymış diye düşünüyorum…

    toplantı başlıyor, burada da sessiz film denemelerime benzer bir performans sergiliyorum. toplantı odasında hava belki 10 derece ama ben şişman bir tecavüzcü gibi terliyorum. viralin romantik sahnelerini gözlerinde canlandırmaya çalışıyorum. gömleğimin arkasında afrika kıtası şeklinde bir ter birikintisi var, arkama yaslandıkça tenime deyip beni iyice huylandırıyor.

    negücell’in kelli fellileri karşısında daha baştan dengeyi tutturamamış, ha düştü ha düşecek bir topaç gibiyim… adamlar onları güldürmeye çalışıyorum zannediyorlar, ayıp olmasın diye hepsi şaşkın bir tebessümle beni izliyor. yine de kurgu o kadar güzel ki içindeki cevheri hemen kapıyorlar, işin onayını alıyoruz. sanırım bunda, negücell’in pazarlama müdürünün, patronun ikinci dereceden kuzeni olması da -biraz- etkili oluyor.

    6 - cast’ınızı dikkatli seçin

    işe onay veriyorlar ama bütçesini öyle bir buduyorlar ki profesyonel oyunculara para verirsek, izmir’e koşarak gitmemiz gerekecek..

    imdadımıza ajansta art direktörlük yapan ediz’in kardeşi yetişiyor. erhan! istanbul üniversitesinde bi’ boklar okuyor ve gerçekten de 9 eylül üniversitesi’ne gitmek üzere olan pelin diye bir kız arkadaşı var. bu işimize geliyor, gerçek duygular her zaman daha samimi görünür. tek sorun erhan’ın kızdan ayrılmayı düşünüyor olması.

    patron, erhan’ı hemen ajansa çağırıyor; beş on dakika viral kurgusundan bahsettikten sonra viskileri açıyoruz.. ve başlıyoruz pelin’i amansızca övmeye. kah güvenilir bir sevgilinin ne kadar zor bulunduğundan dem vuruyoruz kah aşkın her şeyi nasıl güzelleştirdiğinden..

    erhan öyle bir kıvama geliyor ki biraz daha itsek, pelin’e koşup evlenme teklif edecek. patronun da hakkını vermek lazım, pelin’i öyle bir övüyor ki arada benim bile gönlüm kayıyor kıza. erhan ajanstan çıkarken herkes mutlu.. içimden “çekim gününe kadar ayılmaz inşallah” diye geçiriyorum.

    7 - kontrol edilebilir sahneler tasarlayın

    garda her şey hazır sayılır. patron, iki dakikada bir “erhan erhan!” diye bağırarak koşturuyor. çocuğu sürekli uyarıyor: bir, gizlediğimiz kameralara bakamaması için; iki, kızı dilli milli öpmemesi için… velhasıl kelam kız sonunda gara geliyor, beklendiği üzere romantik bir vedalaşma sahnesi çekiyoruz. önce kısa bir konuşma, “çok seviyorum aşkım, beş seviyorum aşkım..” sonra öpücükler…

    o da ne? saklandığımız yerde patronu heyecanla dürtüyorum “abi sanki dilli öpüyor gibi, baksana kızın dudakları elma şekeri gibi parlıyor” patron rahatsız olmuş olacak ki nazikçe itiyor beni, bir an saklandığımız gazete bayiinden dışarı düşüyorum. pelin’in gözü bana kayıyor, gülümseyerek erhan’a beni işaret ediyor. hemen elime bir gazete alıp uzaklaşıyorum.

    geri döndüğümde iki şey fark ediyorum: birincisi, kızın bindiği otobüs kalkmış; ikincisi, kızdan kaçayım derken tüm garı elimde tokmak isimli erotik bir gazeteyle dolaşmışım…

    8 - her adımı defalarca gözden geçirin

    erhan’ı da alıp final sahnesini çekmek üzere arabaya atlıyoruz. bizimle birlikte negücell’den biri de geliyor. pelin’in otobüsünden önce izmir’e varmamız lazım, en kritik kısım bu. neyse ki benim her mola yerinde durup bir şeyler yeme ısrarlarımı görmezden geliyorlar ve izmir garı’na otobüsten önce varıyoruz. buradaki ekip hazırlıklarını tamamlamış. otobüsün yanaşacağı peronun ilerisine yerleştirdiğimiz sürpriz dev ekranımız, gizli kameralarımız her şey hazır.

    patron gene dakikada bir erhan’a direktif veriyor: “kız otobüsten inince direkt yanına gitme, biraz yürüsün, dev ekrana doğru gelsin, biz kızın görüntüsünü ekrana yansıttığımızda gidip sarılacaksın.” diyor. sessizce patrona doğru eğilip; “abi dili de söyle, dilli milli öpüşmesin gene” diyorum. çok kötü bir geri bakış alıp susuyorum.

    9 - videonuzun finali mutlaka vurucu olsun!

    nihayet kızın otobüsü perona giriyor. gar tıklım tıklım ama harika bir açımız var. kızın otobüsten inişini net bir şekilde kaydediyoruz. kız tam da istediğimiz gibi yavaş yavaş ekranının olduğu tarafa doğru yürüyor, erhan sahneye girmeye hazır. geri sayıyoruz; 3.. 2.. 1.. yönetmenin sinyaliyle kızın görüntüsü dev ekrana veriliyor.

    tam bu esnada tanımadığımız genç bir adam pelin’e doğru hızlıca yaklaşıp kızı kucaklıyor! pelin de mutlulukla adama karşılık veriyor.

    ne olduğunu anlayamıyoruz. erhan neredeyse garın tüm geri kalanıyla birlikte dev ekrana bakıyor, biz erhan’a. dev erkanda kızla çocuk baya dilli milli öpüşmeye başlıyorlar. yanımızdaki negücell elemanından “ananskim..” diye bir şaşkınlık nidası yükseliyor. tam bu esnada, dev ekranda, öpüşen kızla çocuğun görüntüsünün hemen üzerinde kampanyamızın yazıları belirmeye başlıyor:

    sevenler kavuşunca hayat negücell !

    sanırım bu slogan erhan’ı iyice çıldırtıyor. serbest bırakılmış bir boğa gibi koşarak fırlıyor pelin’e doğru. kız hala öpüşmeye koklaşmaya devam ederken erhan’ın ayarsız gelişini görüyor ama erhan atik; hızını kesmiyor, kızın toparlanmasına fırsat vermeden hafif eğdiği kafasının tasıyla, kızın alnına doğru tosluyor! yanımızdaki negücell dayanamayarak bağırıyor: “oha! kıza kafa attı!” koşmasının da verdiği ivmeyle olsa gerek bu kafa, öyle bir etki yapıyor ki kız tren çarpmış gibi yere devriliyor.

    biz tüm bu olan biteni, gardaki insanlarla birlikte dev ekrandan izliyoruz. patron bir futbol spikeri gibi “yapma erhan, yapma erhan” diye sayıklıyor. bir tür komaya girmiş gibi.. negücell, erhan’ın, pelin’in kışlık sevilisiyle kavgaya tutuştuğunu görünce öfkeyle arkasını dönüp geldiğimiz arabaya doğru gidiyor. ben de patronu alıp peşinden gidiyorum…

    dönüş yolunda arabada çıt çıkmıyor. bir kişi eksiğiz, erhan’ı izmir’de tutukladıkları haberi geliyor. patron “gebersin pezevenk” diyor. negücell öfkeli bir homurtuyla destekliyor. içimde büyüttüğüm martin luther king uyanıyor: “abi erhan’ın suçu yok ki” diyorum. “kız yolluymuş, bence dilli milli öpüşmese erhan gene bir şey yapmazdı.”

    beni, varan’ın susurluk tesislerinde arabadan indirip gözden uzaklaşıyorlar.

    10 - insanları kandırmayın!

    bir süre aracın arkasından baktıktan sonra hüzünlü gözlerime bir tabela çarpıyor:

    dilli kaşarlı tost 4 tl.

    yuh mınakoim!
    adam soyuyorlar.

    ( menşe )


    (ricardo dominic - 24 Kasım 2014 16:48)

Yorum Kaynak Link : viral