Süre                : 2 Saat 3 dakika
Çıkış Tarihi     : 14 Ekim 2005 Cuma, Yapım Yılı : 2005
Türü                : Komedi,Drama,Romantik
Taglar             : tanıtım,kötü tanıtım,Teklif,Hücre,Takım elbise ve kravat
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Paramount Pictures , Cruise/Wagner Productions , Vinyl Films
Yönetmen       : Cameron Crowe (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Cameron Crowe (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Orlando Bloom (IMDB)(ekşi), Kirsten Dunst (IMDB), Susan Sarandon (IMDB)(ekşi), Alec Baldwin (IMDB)(ekşi), Bruce McGill (IMDB)(ekşi), Judy Greer (IMDB)(ekşi), Jessica Biel (IMDB)(ekşi), Paul Schneider (IMDB)(ekşi), Loudon Wainwright III (IMDB), Gailard Sartain (IMDB), Jed Rees (IMDB), Paula Deen (IMDB), Tim Devitt (IMDB), Ted Manson (IMDB), Emily Rutherfurd (IMDB), Michael Naughton (IMDB), Nina Jefferies (IMDB), Kristin Lindquist (IMDB), Allison Munn (IMDB), Tom Humbarger (IMDB), Patty Griffin (IMDB), Gregory North (IMDB), Steve Seagren (IMDB), Guy Stevenson (IMDB), Jeffrey De Serrano (IMDB), Catherine McGoohan (IMDB), Delaney Keefe (IMDB), Travis Howard (IMDB), Bobby Daniels (IMDB), Rod Burke (IMDB), Nate Mooney (IMDB), Jim Fitzpatrick (IMDB), Scott Sener (IMDB), Sonny King (IMDB), Masam Holden (IMDB), Kelly Pendygraft (IMDB), Kassie Pinegar (IMDB), Daya Fernandez (IMDB), Michael Jaroscak (IMDB), Nigel Miguel (IMDB) >>devamı>>

Elizabethtown ' Filminin Konusu :
Drew Baylor spor ayakkabıları üreten büyük bir şirkette ayakkabı tasarımcısı olarak görev yapmaktadır. Patronuyla arası çok iyidir. Şirketin yükselen yıldızı olarak tanınmaktadır. Ancak son yaptığı spor ayakkabı tasarımındaki hatası nedeniyle kampanya fiyaskoyla sonuçlanır. Şirketini 972 milyon dolar zarara uğrattığı için de işinden kovulur.   Sanki bütün bunlar yetmezmiş gibi özel hayatında da işler kötüye gider. Annesinden gelen telefonla, babasının öldüğü haberini alır. Babasının cenazesini alıp getirmek için bir an önce uçağa atlayıp Kentucky eyaletindeki Elizabethtown'a hareket etmesi gerekmektedir. Hayatta olduğu sırada hiç geçinemediği ve anlaşamadığı babasının cenazesini alma görevi ona düşmüştür.   Uçak yolculuğu sırasında Claire adlı hostesle tanışır. Hayata daima pozitif açıdan bakan bir kadın olan Claire, Drew'in hayatının akışını değiştirecektir. Kentucky'e ulaşan Drew orada babasının hayatı ve aile kökenleri üzerine o güne kadar duymadığı çok sayıda detay öğrenir. Claire'in de yardımıyla kendi kaderiyle ilgili birtakım olasılıkları keşfetmeye başlar.


  • "susan sarandon, anma törenindeki performansıyla çılgınca ağlamama sebep olmuştur"
  • "film boyunca drew'ün ben isimli bir kediyle tanıştırılmasını bekledim.. zira bu gizemli, yedeğe alan sevgili olsa olsa bir kedi olurdu.."
  • "claire: you know, you're always trying to break up with me, and we're not even together."
  • "(bkz: ever tried ever failed try again fail again fail better)(bkz: samuel beckett)"
  • ""aşk"da seçenin; kadınlar olduğunu kanıtlayan filmdir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kirsten dunst cuk oturmuştur. yol sahnesi için seçilen müzikler tuk oturmuştur. hatta genel itibariyle oyuncu kadrosu muk oturmuştur. seyirlik filmdir, hoştur, 3 dallama yerine 1 adet çift olarak izlemenlidir...biliyoruz da konuşuyoruz.


    (karth vader - 9 Kasım 2006 23:24)

  • comment image

    filmde kızın erkeği görür görmez ona neden bu kadar ilgi gösterdiği bazılarının gözünü tırmalamış.

    şahsen bu filmdeki kız-erkek elektriğinin havada kaldığını düşünmüyorum ben. çünkü karakterlerin gelişinden belli olacaklar: (spoiler)

    intiharı yarıda kesilmiş, işten kovulmuş, babasını yeni kaybetmiş bir çocuk. cepte dursun.

    gecenin en absürd saatinde ayağında flip floplarla bomboş havaalanına gelen, yalnız başına hostes kıyafetini giyip yine de aynada güler yüz denemesi yapan hayat dolu bir kız.

    bu kızın çocuğa ilk yaklaşma sebebi: çocuk koltuğunu değiştirip 1. sınıfa geçerse hostes kabinine daha yakın olacak olması, kızın daha az yürümek zorunda kalacak olması.

    çocuğa bu kadar gevezelik yapma sebebi: çocuğun uçaktaki tek insan olması ve kızın insan teması ihtiyacı! mesleği gereği garip saatlerde yaşaması gerektiği için yalnızlık çekmesi, ama hala hayat dolu olması.

    buraya kadar bu iki kişiyi birbiri için özel kılan bişey olmadığı gibi, kızın ilgisini garip kılan bişey de yok.

    kız ne zaman ki takım elbiseyi asmaya götürüyor ve çocuğun bahsettiği babanın aslında ölmüş olduğunu uyanıyor, o zaman dönüp başka bir gözle tekrar bakıyor çocuğa, bu sefer gizlice. ben olsam ben de bakardım.

    bundan sonraki telefon vermeler ve çocuğun da sonunda kıza kapılması da gayet doğal gelişiyor. hal böyle olunca ilişkilerini sevmek ve filmdeki klişecikleri affetmek de gayet kolay oluyor. *


    (deinnorra - 9 Şubat 2010 20:00)

  • comment image

    sadece bir ask hikayesinin anlatilmadigi, icinde aile baglari, kisisel degerler, dostluklar, ve amerikanvari aliskanliklar barindiran benim gozumde mukemmel film. filmin en tatli olayi ise filme asla bir romantik komedi ya da ask hikayesi denilemeyecek olmasidir. 2 saat 20 dakika boyunca fazla baymadan uzun zamandir izlemek istedigim tarzda bir hikaye anlatilmis olmasi da artisidir.

    --- spoiler ---
    bir harita bazi zamanlar sadece bir harita degildir dersek sanirim bu filme cok uygun duser.

    ---
    spoiler ---


    (tirrikstar - 17 Ekim 2005 10:28)

  • comment image

    radyo odtu sağolsun vizyona girmeden izlediğim film olmuştur. hani nasıl diyorsunuz, keyifli, güzel bir vakit geçirmek istiyorsanız kaçırmayın. kirsten dunst'ın canlandırdığı claire karakterinin %10'unu bir hatunda bulsam kulu olurum köpeği olurum!!! ayrıca, film bittikten sonra tom cruise bu filmde oynamamış diye yüce rabbime binlerce kez şükrettim.


    (ron jeremy - 27 Ekim 2005 14:29)

  • comment image

    gerek hikayesinin, gerekse kahramanlarının bana garden statei anımsattığı; ama yine de izlendikten sonra insanın içinde o sıcak duyguyu bırakan filmlerden biri, gününüzün güzel geçmesine neden olan türden, sevdiklerinizin değerini sanki daha bir çok anladığınız cinsten. ayrıca eklemem gerekirse my morning jacket'lı, ryan adams'lı, wheat'li soundtracki de çok başarılı.


    (pumuckl - 5 Kasım 2005 17:37)

  • comment image

    "filmde drew'un kuzeninin lynyrd skynyrd ile neredeyse ayni sahneyi paylaşmiş eski rock grubunun adi ruckus'tur ve en nihayet eski tufekler toplanip bir free bird çalarlar ki ne çalmak.." denince spoiler sayilmayan film, şöyle ki kuzenin oğluna hayatta iki insana saygı göstermeyi öğrettiğini, birinin abraham lincoln diğerinin ise ronnie vanzant oldugunu soylediginde salondan hiç tepki gelmemiştir. cameron crowe iyi bir müzikseverdir, kalbi temizdir, sevmesini bildiği gibi sevilmenin değerini de bilir, bu film de günce tadında bir filmdir.


    (koyumavi - 6 Kasım 2005 00:54)

  • comment image

    cameron crowe filmleri yeni tanıştığınız biriyle derin bir sohbete girmek gibidir. anlatılanlar kişiseldir. duyduklarınız ilginizi çektiyse yüzünüzde bir gülümsemeyle pür dikkat dinlersiniz. cameron, birden çığlıklar atmaya, ayağa fırlayıp anlattıklarını dramatize etmeye çalışmaz. bu nedenle on saniyede bir patlama görmeye alışkın film izleyicisine pek bir şey ifade etmez onun filmleri. anlattıklarına palavra gözüyle bakmaları, mantık hatalarını bulmaya çalışmaları bundandır.

    elizabethtown, sakin bir bar köşesinde, özlediğim bir dostumla keyifli bir müzik eşliğinde sohbet etmekti benim için. yine bir yol hikayesiydi dinlediğim. cameron bana yine bir erkeğin kişiliğini bulmak için çıktığı yolculuğu anlattı. daha önce penny lane*, dorothy* , janet* ve diane* adlarıyla tanıdığımız kız, yine yolculuğu sırasında kahramanımıza rehberlik etti, hatta işi daha da ileri götürüp ona bir harita verdi. ona termitler yüzünden yıkılmak üzere olan bir evi patlatıp yerine nasıl yenisini yapacağını öğretti.

    sinemadan çıkarken sohbetimize kulak misafiri olup sıkılmış kişilerin yorumlarını duymamak için kafamın içinde lynyrd skynyrd çalan pikabın sesini azıcık açmam yetti.


    (saruman - 19 Kasım 2005 13:17)

  • comment image

    bazi anlar vardir. insan ruhunu dinlendirmek, üzerinde fazla düsünmeyi gerektirmeyecek seylerle oyalanmak, hadi bakalım soyle gercekdısı ama sevimli bi şeyler izliim kafam dagılsın dedirtecek anlar. ve boyle anlarda hıc seyredılmeyecek fılmler vardır. u turn vardır mesela ilk aklıma gelen, requiem for a dream vardır hiç aklimdan cıkmayan. fear and loathing in las vegas vardir. vardır yani baya bi. cogaltılabılır ornekler.
    bi de bazı fılmler vardır, tam cıtır cerezlık. entellektuel acıdan bakıldıgında oeeh ama bu kadar da olmaz denilir. insan bır ıkı kavramsal bı sey sıkıstırır araya dıye yorum yapılır. yuzeysellıgıne, zeka yoksunluguna lanetler okunur. ama bazı anlar vardır... iflah olmaz balık duygusallıgı ihtiyac duyar boyle filmlere. cd dolabında en arka sıralara ıtılmış ve bı sonrakı duygusal ketcap patlamaları ıçın hazır tutulan fılmlerdır bunlar.
    itiraf etmeliyim boyle bi film zannettim ben elizabethtownu. boyle yakışıklı adam tanısmıs guzel bı kızla, tum farklılıklarına ragmen dıretmısler beraber olmak ıcın. ve neticede yuce askları galıp gelmış. ve herkes mutlu bı sekılde devam etmış hayatlarına zannettim. ve zannettim ki ben izlerken aptal bı glumseme yerlestirecegım suratımın orta yerıne, canııııım pek te sekerler, bıraz salaklar ama olsun pek bi yakışıyolar bırbırlerıne dıyecegım, ve fılm bıtıp cd yi dolapta ait oldugu yere, kımsenın goremeyecegı arka sıralara iteledigimde coktan unutmus olacagım bu ancak masallarda yasanabılecek kusursuz ask hıkayesını. oyle zannettim. degılmıs. ogrendım.
    ogrendım kı yan rollerden bırını oynamak zorunda kalsan bıle hayatta, yedekte tutulsan bıle zaman zaman, dısarda hayat akıp gıdıyormus. ogrendım kı hayat akıp gıderken dısarda, sen durup seyredersen kımse sallamıyormus, kımse kolundan tutup senı hadı gel yerleş hayatımın baş koşesıne demıyormuş. ogrendım kı cesaret lazımmış. sarhoş olup, ''kendımı asagılamak pahasına soylemelıyım kı hoşlanıyorum senden'' demek lazımmış mıkrofondan. tanımadıgın ınsanlara gıdıp '' evlenıyorsun demek, dur ben bı fıkrımı paylaşayım senle'' diye ukalalık etmek lazımmış. ogrendım kı basarısızlıga yenılen ınsanların karsısına dıkılıp ''basarısız oldun aman ne buyuk olay, basarısız oldun, basarısız oldun'' dıye tekrarlamak lazımmıs her tonda. ve bızzat kendım basarısızlıga ugradıgımda bır an durup, tadını cıkarıp, devam etmek lazımmış. ogrendım. bazı muzıklerın hava almaya ıhtıyacı varmış....
    varsın sınema tarıhınde basarısızlar arasında yer alsın bu fılmde. ben ogrenecegımı ogrendım. emegı gecen herkesın ellerıne saglık.
    insan bazen ne manasız yerlerden kesfedıyor hayatı......


    (poisonblue - 5 Şubat 2006 20:06)

  • comment image

    ozellikle amerikalilara hitap eden bir film.

    hangi amerikali aksam 9 - sabah 7 arasinda telefonlar bedavayken sabahlara kadar konusacagi guzel bir kiz- yakisikli bir erkek hayali kurmaz ki ?
    hangi amerikali dogu yakasi bati yakasi arasini eglenceli bir rota ile araba ile katetmek istemez ki ?
    hangi amerikali genis aile ozlemi duymaz ki ? yaslaninca etrafinda bir suru velet, akraba istemez ki ?
    hangi amerikali oldukten sonra bile anilmak, hatirlanmak, arkasindan torenler duzenlenmesini istemez ki ?

    simdi bir de bize bakalim. aksam kizla konusmaya baslasan sabaha kadar turkcell'den oyle bir kol gibi fatura gelir ki aklin sasar. turkiyenin batisindan dogusuna arabayla gitmek mi ? benzinin litresi ne kadar sen biliyor musun ?
    dedem ve 20 kusur torunu her bayramda bir arada. bir telefonla hepsini bir saat icinde toparlar. bunun da ozlemi yok bizde.
    oldukten sonra anilmak mi ? bunun haftasi var, 40i var, bayramlarda mezarliga gidip cali cirpiyi temizlemek , dua etmek var.

    boyle olunca bu film bizi gerer , sikar, dogaldir.


    (suti - 12 Şubat 2006 00:12)

  • comment image

    ev butcesine agir zahiyat veren telefon konusmalarimdan usanmis olan annemi, esas oglanla esas kizin gece boyu yaptigi telefon munasebetinden sonraki arada sinema salonunu terkettirecek derecede yipratmis filmdir.
    -anne noldu ya erken geldiniz?
    -allah o graham bell i bildigi gibi yapsin..


    (pec - 14 Şubat 2006 12:48)

  • comment image

    kirsten dunst'un beynindeki harddiske kaydetmek üzere hayali fotoğraf makinesiyle fotoğraf çekme olayını çok samimi bulduğum filmdir. insan, hayatındaki önemli saydığı anlarda "bu anı unutmamalıyım" diyerek bakar o ana. bir nevi fotoğrafını çeker o an yaşamın ve bu durumu kirsten dunst yaptığı hareketle çok iyi anlatmıştır.

    ya da kirsten dunst öylesine yapmıştır bu hareketi. ben de hepsini götümden uydurmuşumdur.


    (hayvan riza - 5 Mart 2006 01:37)

  • comment image

    neden kotu film denmis, begenilmemis anlamadim. bence kotu film degil, hatta epey de iyi bir seydir seyretmis oldugum. illa amerikanlik vesaire elestirileri yapilacaksa, keske boyle insani boyle de ince olsa butun amerikan propagandasi dedirtir insana, zira pek rastlanan bir sey degildir. muzikleri ise gonlumuzu fethetmistir. ama alt hikaye cenaze degil de baska bir sey olsaymis kardesim. insan babasinin cenazesinde de bu kadar mi eglenir, tobe yarabbim. bu gavurlar da bi alem*...


    (inventionofsolitude - 15 Mart 2006 10:21)

  • comment image

    adam ve sevgilisi evde oturdukları bir gün film izlemeye karar verirler. adam en sevdiği filmlerden biri olan elizabethtown u izlemeyi önerir. kız da romantik filmlerden hoşlanmadığını söylemesine rağmen kabul eder. film izlenir biter. kız tam bu anda sevgilisine döner ve alaycı bir ses tonuyla o acımasız yorumu yapar:

    - dünya da böyle bir kız yaşamıyor, biliyorsun değil mi?!

    kız kirsten dunst dan daha doğrusu onun o şirin fiziğiyle canlandırdığı şirin ötesi karakterden bahsetmektedir. adam usulca "biliyorum" der ama yine de içindeki ufalmış minicik olmuş umudu beslemeye devam eder...


    (bob - 2 Ağustos 2006 17:39)

Yorum Kaynak Link : elizabethtown