The Normal Heart (~ Det normala hjärtat) ' Filminin Konusu : Tiyatro oyunu The Normal Heart'ın tv filmi uyarlaması olan yapıtta 80'li yıllarda salgın şeklinde yayılan AIDS virüsüne karşı başlattığı kampanyayla dikkat çeken aktivist yazar Ned Weeks'in hikayesini konu ediniyor. Ned Weeks, erkek arkadaşı Felix ile birlikte bu virüse ve insanların kafalarındaki AIDS imajına karşı esaslı bir başkaldırış öyküsünü ortaya çıkarırlar. Dünyaya göstermeye çalıştıkları şeylerden biri de insanların zannettiğinin aksine AIDS'in eşcinsel birliktelikten doğan bir hastalık olmadığı gerçeğidir. Ned Weeks, kendi adımlarıyla başlattığı bu mücadelede, hastalığa karşı savaşan bir grubu da kurarak önemli bir figüre dönüşür.
Ödüller :
Looking(2014)(8,2-13888)
Shelter(2009)(7,8-19059)
Out in the Dark(2013)(7,4-6619)
Looking(2016)(7,4-5632)
Golden Globe-Best Performance by an Actor in a Supporting Role in a Series, Mini-Series or Motion Picture Made for Television
Outstanding Makeup for a Miniseries or a Movie (Non-Prosthetic)
Outstanding Television Movie
senaryosunu larry kramer'in yazdığı, ryan murphy'nin yöneteceği jim parsons, julia roberts, mark ruffalo, matt bomer ve alec baldwin'in oynayacakları, muhtemelen 2014 yılında vizyona girecek film.
(silver apple - 19 Mart 2012 09:56)
fragmanı gelen hbo filmi.https://www.youtube.com/watch?v=xmn75opf1_a
(zeddicus zu l zorander - 18 Nisan 2014 21:52)
larry kramer'in 1985 yılında yazdığı, 1980li yıllarda amerika'daki i aids patlaması ve aktivizmi konu alan ödüllü tiyatro oyunu. film versiyonu ryan murphy tarafından tv filmi olarak yapılmış, kadroya efsane isimler katılmıştır.
(marti uctu - 19 Mayıs 2014 22:16)
diyaloglarını ve yönetmenliğini çok amatör bulduğum, buna rağmen özellikle eşcinsel erkekler için baya etkileyici olabileceğini düşündüğüm film. sağlık sektöründe çalışan eşcinsel bir erkekseniz bu etkilenme durumu tavan yapabilir.
(evilinacloset - 29 Mayıs 2014 00:26)
cinsel devrim'den sonrası anlatılıyor. '80'lerin amerikası... tabi devrim gerçekleşmiş ama eşcinseller hala yeteri kadar desteklenmiyorlar, ölmelerine ses çıkarılmıyor; hatta çıkan ses de onlara "sessizce ölün" diyor. başkan zerre umursamıyor, eşcinselleri üçer beşer ölüyorlar. aids'in çaresi bir türlü bulunmuyor. murphy-kramer ikilisi, amerika'nın bu dönemini neredeyse her karede gördüğümüz mark ruffalo'nun karakteri ned üzerinden anlatıyorlar. ağabeyinin maddi desteğini alan, ama manevi açıdan ondan destek göremeyen (ağabeyi onun hasta olduğunu düşünmektedir) ned kavgacı, hırslı birisi. susup beklemek veya güzel laflarla politika yürütmek/destek toplamak onun karakterinde yok. haliyle ned ve onun zıttı olan arkadaşları arasında çatışmalar çıkıyor. film bu çatışmalara da odaklanıyor. tabi julia roberts üzerinden tedavi sürecine de odaklanılıyor. yani eşcinsellik birçok koldan anlatılıyor: tedavi, haklar için verilen mücadele, bu mücadelenin şekli (ned üzerinden saldırgan, bruce üzerinden "tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" şeklinde özetlenen tutum), hükümetin eşcinsellere bakışı... sanırım eksik olan tek şey halkın eşcinsellere bakışı. ama oraya da girilmemesi iyi oldu. yeteri kadar şey anlatmaya çalışıyor zaten the normal heart. kaliteli bir film mi emin değilim. ama mücadeleye odaklandığından bir önem arz ettiği kesin. öte yandan mark ruffalo bayağı iyi oynamış. emmy adaylığı alır mı bilemem ama hak ediyor bence. entariyi murphy'nin open dizisinde lezbiyenliği anlatacağını belirterek bitireyim.
(sherlock holmes 90 - 1 Haziran 2014 13:53)
filmi izlememe sebep olan nokta bir tiyatro oyunundan uyarlanması oldu. izledim ve pişman olmadım. "bir televizyon filmi" tanımından fazlasını hak ettiğini düşünüyorum.insanları cinsiyetlere bölmesek hissedilecek duyguların yoğunluğunu ve insani duyguların paylaşımının nasıl yaşandığını anlatan, temelde bu insani hisler üstüne kurulmuş ama ön planda eşcinsel ölümlerinin anlatıldığı bir film. her dakikasında yeni birinin yaralar bereler içinde gözüküp öldüğü bu filmi uzun yıllar unutabileceğimi sanmıyorum. ölümleri görmezden gelinen, kimsenin umursamadığı hastalanan insanlar.. birbirine sarılarak uyumayı öğrenen insanlar. filmin geçtiği dönem 80'ler, hissettikleri yüzünden o dönemde bilinmeyen bir hastalığa yakalanıp ölmeyi dahi göze alan insanlar.. bir yandan özgürlükleri için mücadele vermiş bir yandan ölümlerini durdurmaya çalışmışlar. buradan bir romeo juliet hikayesi çıkmaz mı sizce?--- spoiler ---bütün bir nesli kaybediyoruz. başta genç erkekleri. ölüp gidiyorlar. koreograflar, oyun yazarları, dansçılar, aktörler. bir daha yazılamayacak o oyunlar. bir daha sergilenemeyecek o danslar. --- spoiler ---bu arada homofobik değilim. bu kadar erkeği bir arada öpüşürken, sarılırken, sevişirken, kur yaparken görmekten rahatsızlık da duymuyorum haliyle. bu sebepten benim bu filmi izlemiş olmam pek de bir şey değiştirmiyor.not: mark ruffalo'nun hastasıyız. son zamanların en nadide oyuncusu oldu çıktı kendisi bence. (bkz: milk)(bkz: angels in america)
(bezdim - 7 Haziran 2014 20:23)
çok etkilendiğim, insanı yaralayan tarzda bir film. filmin özellikle ikinci yarısından sonra içime bir şey oturdu nefes alamadım doğru düzgün izleyemedim ağlamaktan. en çok etkilendiğim filmler listesinde en üstlerde yer alıyor.bunun haricinde jonathan groff, matt bomer, jim parsons gibi çok sevdiğim lgbt oyuncuları da içerisinde barındıran bir film. sırf onlar için bile izleyebilirdim.
(infinity guitars - 11 Haziran 2014 05:03)
muazzam bir film. değindiği hassas ve önemli konusu itibariyle, oyunculuklarıyla, inandırıcılığıyla harika bir film. filmdeki bütün oyunculuklar harika. mark ruffalo unutulmayacak bir performans sergilemiş, ki kendisini zaten çok beğenirdim, artık tapıyorum bu adama. julia robers ise filmde ara ara görünmesine rağmen abartıdan son derece uzak ve gayet samimi bir oyunculuk sergilemiş. --- spoiler ---filmin değindiği konu ise çok hassas; hiv ile enfekte olan insanların henüz bu virüsün adının hiv olduğunun ve sonucunda aids'e dönüşebileceğinin bilinmediği 1980'lerin ilk yıllarında başlarından geçenler anlatılıyor filmde. virüse karşı duyarsız kalan ve tek derdi ötekileştirmek olan heteroseksist/ataerkil/homofobik bir toplum, hiv'in sadece eş cinsel erkeklerde görülen bir virüs türü olduğunu zanneden ve bu virüsün adını "gey kanseri" koyan insanlar var filmde. tek sorun bu da değil aslında. hastalığın sadece geylerde olduğunun düşünüldüğü bu yıllarda eş cinsel topluluklar da kendi içlerinde kendi haklarını nasıl savunacaklarına dair fikir ayrılıklarına düşüp birbirlerini aşağı çekmeye çalışıyor, birlik olup seslerini duyurabilmek varken. mark ruffalo, yine belirtmek gerekir ki, harika oynamış. tek kelimeyle harika. bence çok başarılı, güzel ve önemli bir film çıkmış ortaya.--- spoiler ---bu arada filmin başlangıç sahneleri ve haliyle konusu itibariyle film bana 1989 yapımı longtime companion'ı hatırlattı.
(feministim ben - 13 Haziran 2014 12:59)
geçen seneki behind the candelabra'nın ardından izlediğim ikinci lgbtt temalı hbo filmi. oyunculuklar (özellikle jim parsons ve julia roberts) müthiş ve senaryo çok etkileyici. ancak filmle ilgili bir "keşke"m var: keşke dallas buyers club hala sıcak ve tazeyken bir amerikan kablo tv kanalında değil de tüm dünyada sinemalarda gösterime girseydi. böylelikle film dünyada daha geniş bir kitleye ulaşabilirdi ve yaşı/jenerasyonu itibariyle o döneme, o toplumsal şartlara hakim olmayan kişiler de bu vesileyle fikir edinip toplumsal dayanışmanın (ve kimi zaman toplumsal dayanışma yoksunluğunun) yakın tarihte ne denli önemli sonuçlar doğurduğunu görmüş olurdu.
(charlotte light and dark - 15 Haziran 2014 08:35)
hollwood''un önemli filmlerinde sürekli yan karakterlerde görmeye alıştığımız mark ruffalo bu filmde ana karakter olarak ( ned weeks) karşımıza çıkarak şaşırtmıştır. filmin yönetmeni, ryan murphy'nin, gus van sant 'ın izinden giderek, milk filminden daha cesaretli the normal heart diye bir tv filmine kalkışması hbo films adına başarıdır. filmin ana temasının aids olduğuna bakmadan eşcinselliğin kendi içinde sanki kural yokmuş ve her erkek her erkekle istediği gibi yatar kuralını bozmaya çalışmıştır.-tıpkı her erkek her kadınla yatarsa ya da tam tersi olursa hastalık kapmaz kuralının yanlış olduğu gibi-doğallama süreci içersindeki ahlakçı yapı ve drama için filmi izlemek lazım.
(solarise - 28 Temmuz 2014 03:59)
sevdiğim birçok oyuncunun daha evvel pek de değinilmemiş bir konuyla alakalı bir filmde oynadığını ve bu konuyu anlatacak yönetmenin ryan murphy olacağını öğrendiğimde ben bu filmi izlerim arkadaş demiştim, nitekim hbo yayınından 1-2 gün sonra izledim. yetkili abilerin aids kelimesini ağızlarına alabilmeleri için bile yıllar geçmesi gerekirken bir avuç insanın sürekli kaybedişler içerisinde, zaman zaman birbirlerine de karşı gelerek çabalayışını izlemek çok dokunaklıydı tabii ki. taylor kitsch'in kalas oyunculuğu dışındaki tüm oyunculuklar da süperdi. zaten filmin 16 (on altı) emmy adaylığı içerisinde oyunculuk kategorisinde 6 tane adaylığı var. --- spoiler ---sürekli sinirli ve tepkili gay aktivisti başarıyla canlandıran mark ruffalo, özellikle koreografın cenazesindeki konuşmasıyla jim parsons, sinir boşalmasıyla sona eren tiradıyla joe mantello ve sunum sırasındaki çıldırışıyla julia roberts akılda kalıcı performanslar sergilemişler.--- spoiler ---lakin bu film için 40 pounds(~18 kg) vererek çekimi yapılan son sahnelerinde gerçekten yerinden kalkacak gücü bulamayacak kadar sağlığını tehlikeye atan matt bomer'ın ödülü ayrıca hakettiğini düşünüyorum.
(arrsu - 5 Ağustos 2014 20:15)
son yıllarda game change, behind the candelabra gibi sağlam işlere imza atan favori kanalımız; 1998 yılında angelina jolie' nin başrolde hayat verdiği aids' ten ölen ilk manken olan gia carangi' nin hayatını da gia filmiyle aktarmıştı. ryan murphy' de, aids' in seksenlerde ilk ortaya çıktığı döneme odaklanarak şüphesiz yılın en iyi yapımlarından birini ortaya çıkarmış.açıkçası bir diğer hbo yapımı olan yeni gay dizimiz looking' ten bahsederken; amerikalıların artık ağır dramalar anlatmadığını, eşcinsellerin bir çok eşitlik haklarını kazanmalarından ötürü buna da artık pek ihtiyaç duymadığını söylemiştim. tabi bu filmden haberim yoktu... açıkçası karşımızda izleyeni derinden sarsacak konuya sahip bir film durmakta. sözlükteki arkadaşlar oyunculuklara yeterince değinmiş; ben de çok kısa bir şeye değinerek başka bir şey söylemek istiyorum. mark ruffalo' nun heteroseksüel bir karakteri canlandırdığı the kids are all right filminin konusu itibari ile haklı bir şekilde bir kısım eşcinsel tarafından tepkiyle karşılanmasından sonra, bu filmdeki performansı ile gerekli cevabı vermiştir diye düşünüyorum. gelelim filmin müzik seçimlerine... filmin roxy music' ten, seksenlerin erkek donna summer' ı sylvester' a, culture club' tan gloria gaynor' a kadar sevilen artistlerin yer aldığı güzel bir soundtrack' i bulunmakta. özellikle ruffalo' nun canlandırdığı ned weeks' in sevgilisi rolündeki matt bomer' e evlenme tekifi ettiği sahnede çalan the man i love isimli klasik; filmdeki versiyonu ile yürek burkmakta... the man i love - chorus version8.9/10
(joe dallesandro s penis - 11 Ağustos 2014 20:28)
66. emmy ödülleri'nde 'en iyi televizyon' filmi dalında ödülü kucaklamıştır.
(joe dallesandro s penis - 26 Ağustos 2014 07:11)
house of cards'in peter russo'su corey stoll'un, "beyaz saray'da masasi yoksa oynamam abi" prensibi var galiba dedirten film. baskan'in endiseli danismani rolunde,onceki aksami rachel posner'la otelde gecirmis havasi vardi gene.
(madf - 1 Eylül 2014 20:17)
yönetmenliğini ryan murphy'nin yaptığı, 1980li yıllarda eşcinsellere bakışı iyi betimleyen 2014 yapım amerikan filmi. oyunculuk ve senaryo çok iyi
(serpicoo - 28 Eylül 2014 20:38)
1981 yılı başlangıçlı olmak üzere aids'in ilk tanımlanışı, ilk vakalar, hastalığa verilen ilk tepkiler, abd gay örgütleri ve yaşamları üzerine oldukça başarılı ve cesur bir yapım. olayın mağdurları, tarafları, siyasiler, protestocular, doktorlar açısından dönemin şartlarını anlamak gayet mümkün.filmin içeriğinden, oyunculuk ve yönetmenlik başarısından çok filmin algılanışı üzerine söylenecekler daha fazla aslında. oyuncu kadrosundan, yapımcı kadrosuna son derece başarılı ve populer isimlerin rol aldığı gün itirabıyla imdb puanı 8 olan bir film karşımızda. muhafazakar demokrat yapımıza illa ki ters olduğundan büyük sinemaların salonlarında gösterime girip geniş kitlelerin izleyip yorumlamasını bekliyor değilim ancak malum ortamlara gayet kaliteli videosu düştüğünden beridir çok sayıda kişinin izlediğine eminim. hal böyleyken böylesi bir yapım için başlık altında 1 sayfayı doldurmamış yorumlar oldukça az, bu film için çok az. bunun sebebi filmi nasıl izlediğimi anlatırsam daha iyi anlaşılır sanırım. oldukça yakın 2 eski erkek arkadaşım bende misafirdi. onlarca film içerisinden bu filmi seçtik izledik. film başlar başlamaz şakayla da olsa birbirimize bakışımızda bir tuhaflık yaşandı. ilk geldiğinde birbirini sarılıp öpen arkadaşlar gece sonunda yalnızca tokalaşarak vedalaştı. bir filmin dahi tetikleyebildiği ve kurtulamadığımız bir homofobik yanımız ne yazık ki var. iki erkeğin selamlaşırken birbirini öpmesi garipse(ki garip) bunu bize farkettiren bir film olmamalı.başlık altına neden bu kadar az entry girildiğine gelirsek; hatırı sayılır bir heteroseksüel çoğunluğun yorum yaparsam gay sanılır mıyım endişesiyle yorum yapmaktan imtina ettiğini düşünüyorum. kurtulamadığımız homofobik tarafımız işte böyle birşey. bu en anonim halimizde dahi yaşadığımız bir endişe, 3 yakın erkek arkadaş arasında çok daha belirgin. işte film de tam olarak bunu başarıyla vurguluyor ve ötekileştirilen kesimi anlamamıza yardımcı oluyor. gay'lerin sorunu zannedilen sorunlar kısa bir süre sonra bütün dünyanın sorunu oldu. bu film de gay'lerin filmi değil, verdiği mesajların tamamı evrenseldir ve yalnızca bu nedenle dahi izlenmelidir.
(eternel - 4 Ekim 2014 01:52)
oyunculuk anlamında çok beğenmesem de senaryo ve işleniş açısından çok iyi bir film olduğunu söyleyebilirim. senaryo açısından da hiç yabancı gelmedi aslında çünkü aynı savaşı bende veriyorum, bu savaşın adı kendini kabullendirmek ve önyargıları kırabilmek. hani karakterlerden biri 'sen bir savaşçısın' derken bende kafa salladım, savaşçıyız. bir diğer mevzu ise beyaz saraydaki adamın bu konudaki tutumu. o tutum aslında toplumun bir aynası yani çuvaldız sana batmadıkça problem yok, empatide neymiş. bazı sahnelerinde gözyaşlarımı tutamadım, 'aşk' dedim 'ne güzel'.
(guzellige inancimi sarsan simgeler var - 22 Ocak 2015 03:41)
götünü bir türlü siktirememiş gizli gay yazarların 'ıyk ivrençsın ayol' tarzı yaklaşımı ile saldırdığı film. halbu ki, hep söylüyorum 'bir siktirseniz' cidden siz de bizler de rahatlayacağız artık.
(joe dallesandro s penis - 10 Ocak 2016 13:16)
matt bomer ve julia roberts'ın çok iyi oynadıkları televizyon filmidir. mark ruffalo da başrolde olmasının hakkını vermiş elbette ama çok fazla "mış" gibi geldi bana... julia roberts'ın minimum makyajla, neredeyse yerinden kalkmadan canlandırdığı rolü gerçekten çarpıcıydı. işlediği konu ve dönem itibariyle oldukça çarpıcıydı. özellikle mark ruffalo'nun yaşadıklarını yahudi soykırımıyla benzeştirmesi etkileyiciydi. ait olduğunuz topluluk bir şekilde günden güne artarak ölüyor ya da öldürülüyor ama kimsenin buna sesi çıkmıyor.
(zartanyan - 28 Temmuz 2016 15:53)
bugune kadar hic bir filmde bu kadar aglamamistim. milk ile kiyaslama yapmak istemiyorum ama oncu oldugunu da kabul etmek gerekir diye dusunuyorum. filmde oyunculuklar bir yana ozellikle tiradlara bayildim. jim parsons ve matthew bomer cok iyi, mark ruffalo ise mukemmel is cikarmis.adini bile anamadiklari, "gay cancer" diyerek onemsizlestirilmeye calisilan aidse karsi verdikleri savas icin sadece sadaka niyetinde fon bulabilmeleri, hastaligin ciddiyetini anlatirken bile heteroseksuel vaka yoksa sikinti da yok yaklasimina maruz kalmalari icimi acitti. belki de bu yuzden benim icin en vurucu cumlesi "it's a virus, it doesn't discriminate" oldu.
(eri - 19 Şubat 2015 11:58)
Yorum Kaynak Link : the normal heart