The Century of the Self (~ Century of Self) ' Dizisinin Konusu : The Century of the Self is a TV mini-series starring Adam Curtis, Ann Bernays, and Robert Reich. A documentary about the rise of psychoanalysis as a powerful means of persuasion for both governments and corporations.
The Power of Nightmares: The Rise of the Politics of Fear(2004)(8,9-3637)
The Trap: What Happened to Our Dream of Freedom(2007)(8,7-1546)
All Watched Over by Machines of Loving Grace(2011)(8,4-1375)
Pandora's Box(1992)(8,4-363)
HyperNormalisation(2016)(8,3-3790)
Bitter Lake(2015)(8,2-2287)
Manufacturing Consent: Noam Chomsky and the Media(1992)(8,2-4035)
The Living Dead(1995)(8,1-215)
Requiem for the American Dream(2016)(8,1-7824)
It Felt Like a Kiss(2015)(8,0-648)
"bireyim, ozgur secimlerim var, uslup muhim" diyen herkesin izlemesi gereken degil, izlemek mecburiyetinde oldugu bir belgesel serisidir. izlemeyenin de bu mecburiyet serhini anlayabilecegini, bu soyledigimi bir mubalagadan, hyperbole'den ote gorecegini sanmiyorum.link gerci verilmis ama tekrardanhttp://video.google.com/…docid=-2637635365191428174
(otisabi - 2 Ocak 2008 00:30)
biliyorum ki bir yerde "uslup muhim" lafi geciyorsa, bana veya benim uzerimden kapitalist emperyalist duzene sesleniliyor. oyle sadece benim laflarimin kalipla$mi$ komedileri degil tabi yapici oneriler oluyor devaminda. kemal sunalin tokatlayip ah canim gel opiim opme dongusu gibi. ben de birakilan "uslup muhim" kirintilarini takip ederek bu filmi buldum. serpi$tirilen ipuclarini cozdum, beni bu filmi izlemeye ikna etti, izledim.filmden aldigim mesaj "kitlelerin gudumlenmesi icin fiziksel guce/orgutlenmeye ihtiyac yoktur. nufuzlu bir birey, kitleleri yonlendirmek istedigi hedefi onlari cezbedecek ba$ka yerle$ik olgularla ili$kilendirerek gerekli yonlendirmeyi kolunu kipirdatmadan gercekle$tirebilir" oldu.cok guzel. galiba buradan bana dolayli olarak "hadi kullan nufuzunu ne duruyorsun?" deniyor. (bilemiyorum acik acik soylenmiyor, $ifreler, zaten biz boyleyizler, uslup muhimler, kainata gondermeler arasinda kayboluyorum).bir yerlerde altyazisi da verilmediginden ve "sen bu usluba ragmen icerigi kabul etmeye hazir misin" gibi bir zorlamaya itildigimden ben boyle kendi kendime $ifre cozmece oynuyorum. anladigim kadariyla fikirlerin "aptalca" gorunmesi, komik kacmasi ve hatali bulunmasi ihtimallerinden cekinildiginden boyle $ifreler bulmacalar $eklinde fasikul fasikul dagitiliyor.du$unuyorum ne olabilir diye, herhalde isteniyor ki "niteliginden bagimsiz" fikir beyan ozgurlugu, yani "sansur kar$itligi", ek$i sozluk'te standart olsun ki insanlar "herhangi bir sebepten" fikirlerin tra$lanamayacagini norm olarak benimsesinler bu beklenti gercek hayatlarina sicrasin ve bu konudaki haklarini gercek hayatta aramaya gudumleri olsun.yani zannederim talep $u:- sozluk formati kalksin- moderatorler 10 entry begenerek yazar almasin her yazar gelsin- yazarlar hicbir zaman ucurulmasin/caylak olmasin- entry'ler herhangi bir sebepten ("gotumuze girebilir" dahil) silinmesin- ortaya cikacak copluk bireysel filtrelerle takip edilsin, herkes sozlugu istedigi gibi gorsun, coplugu kollektifce ignore etsin.- dava gelirse sozluk bunu goguslesin, tazminatlari odesin, gerekirse kapatilsinsonuc:- sozluk her insan ve her goru$u formatindan ve gote girebilirliginden bagimsiz barindirmayi norm olarak etrafa yayacak, benimsetecektir.- bu normu benimseyen ve kendi ya$amiyla e$le$tiren halk ek$i sozluk kapatildiginda ya da diger alanlarda fikir ozgurlugune halel geldiginde ayaklanacak sozlugu actirmak, fikir ozgurlugunu geri almak icin ayaklanacaktir.- eger halk bunu sadece ek$i sozluk'suzlukle cezalandirilmakla kalmayacak, tekrar bir kivilcima kadar du$unsel kafesinde ya$amaya mahkum olacaktir.oneri buysa degerlendirecegim, yok degilse burada boyle kalsin hatira niyetine. $ifrenin tamamini bir gun cozecegim elbet nietzchevari baurillardimsi kriptoanaliz kirim halk oyunu gucumle.
(ssg - 5 Ocak 2008 08:42)
agabey,woody allen'in pek sevdigim bir nuktesi vardir. hizli okuma kursuna girdikten sonra ilk is anna karanina'yi okudugunu soyler. kitaptan ne anladigini soranlara yaniti ise "olay rusya'da geciyor."dur.jeopardy'de herkesi yenmek, sosyal cevrede hava atmak gibi kendi irtimda izlerini cok net bilip tasigidim malumatfurus, amacsiz, aksesuar niyetine kulturel donanim geleneginden miras kalan okumus olmak, izlemis olmak gibi turistik saiklerle yapilan hizli okumaciligin, tipki hizli dusunmecilik ve hizli yasamacilik gibi temel falsosu ogrenmeye, sorgulamaya, yorumlamaya yatiralacak mesainin (ozellikle bu ornekte sahsin tabi oldugu, olustugu yapiya dair olani sahsilestirmek hatasiyla izlenemisligi de degerlendirilirse) mevcut kanaatleri ile anlamlandirabildigi, yani oznel anlayisina denk dusen kisimlari ile almaya vakfetmektir.filmi (ya da ihtimal bolumleri mi desek? tek bolumden olustugu yanlisina dusulmus olmasi ihtimalinden cekinirim.) izleyip de""kitlelerin gudumlenmesi icin fiziksel guce/orgutlenmeye ihtiyac yoktur. nufuzlu bir birey, kitleleri yonlendirmek istedigi hedefi onlari cezbedecek ba$ka yerle$ik olgularla ili$kilendirerek gerekli yonlendirmeyi kolunu kipirdatmadan gercekle$tirebilir""gibi bir mesaj almak da kanimca bu tip bir arizadan musdariptir. zira metinden bu temel yargiyi cikarimsamak mumkunse de, bu yonetici iradeye sahip nufuzlu ozne merkezli ozetin filmin anatemasi, (derrida affetsin, bunun gibi var olan tum metinlerin eger bir logos'u varsa) merkezindeki cekirdek dusunce, ve var idiyse argumani oldugunu iddia etmek (en azindan modernist bir tahlilde) filmin guc aldigi, referans verdigi formasyon da goz onunde bulundurulursa pek mumkun degil. her ne kadar dramatize edip sinospsise vurdugunuzda karsimiza cikan anlati icinde bernays kitleler uzerindeki manipulasyonda uygulayici, planlayici merkez isim, ya da kasif olarak oznelestiriliyorsa da, bu anlatida bernays ozne degil, "mumkun olan"i "mesru olan" zeminde uygulayan bir fonksiyondan ibaret gorulmelidir. kaldi ki bu cikarilan ozet de (merkezinden bagimsiz olarak) kabaca propaganda'nin tarifidir, bu ozeti, mesaji almak icin bu filmi izlemek degil, az bucuk milli egitim bakanligi mufredatindan gecmis olmak yeterlidir. film de bu alinmis oldugu varsayilan, ve varligini hemen basinda taniyip, arz ettigi bu ve benzeri truist mesaklarin uzerine kurgulanmistir. nufuzlu birey damitmasi bir cok acidan hatalidir. bernays'in nufuzunu manipulasyon yetenegi ve kabiliyetiyle almis olmasi gibi kronolojik neden-sonuc iliskisi icindeki uyusmazligini ve turevi karsi argumanlari gecelim, yapisal olan'a bakalim. bernays "nufuzlu birey" olmaklik ile var olmayan bir yapiyi, isleyisi yoktan yaratmamaktadir, dahasi bernays bu yapiya yeni kural, duzenleme ve devrim niteliginde donusumler de getirmemektedir. sadece ve sadece hali hazirda turlu ideolojik aygit, indoktrinasyon merkezince yapilmakta olan kitle manipulasyonunu daha etkin bir sekilde yapacak birey'i ve birey olmak iluzyonunu merkeze alan kolektif ve zimni bir yontem gelistirmektedir. kitle manipulasyonu ya da bernay'sin halkla iliskiler olarak yine halkla iliskiler jargon'una uydurarak ambalajladigi propaganda insanlik tarihi kadar eskidir. bu propagandanin isledigi kapitalist yapi da, bir onceki sistem'in yerine gectiginden beri vardir. bu sebeple filmi izleyip bernays'e ilenmek (ya da imrenmek) "bernays olmasaydi, bunlar basimiza gelmeyecekti" demek "tipki ataturk olmasaydi adin yorgo olurdu, uzulurdun" demek kadar, "hitler olmasaydi gulluk gulistanlik gecinip gidiyorduk, kapitalizm ne guzel isliyordu" demek kadar eksik ve yanlis yonlendirilmis bir tarih analizi ile mumkun oluyor. bu tarihe yon veren onemli sahislara vurgulu, pehlivan tefrikasi kabilinde tarih analizi geleneginin de tesadufen zihinlerimizde olustugunu soylemek dogru olmaz."uslup muhim" diyerek sana da inceden pas (ya da tas) attigimi gizleyecek degilim, ama o pasi sade bir "uslup muhim" bkz'i verip, kilcik atar gibi atmadim. "bireyim, ozgur secimlerim var" girizgahi ile yaptim, ki agabey bu ilk evvela, sana samimiyetimi ispat edemedigim ve etmek mecburiyetiyle sinirlandigim icin ilerlemeyen mahut tartismada, "--sen--- ---ben---den nefret etmissin, o yuzden sozluk elestirisi yapiyor gibi yapip, ---ben---i elestiriyor---sun---" soylemiyle alakalidir. buna yanit olarak "elestirinin merkezinde ---sen---" olmadigini sen gibi ozlugun de kurallarini, yonetimini ve isleyisini musterek tabiyet iliskisi icinde bulundugumuz sistem'den hiza aldigini, haliyle onun dogrulari ve yanlislarina uyumluluguna getirilmis bir kritigin sozluk orneginde cereyan etmesi oldugunu soyledigimde,"sana demiyorum, sisteme diyorum diyorsun, ahmet cakar taktigi uyguluyorsun" tipi ---sahsa yonelik degil sahis merkezli--- niyet ve karakter tahlillerine rucu edisimiz, ve bu fasit daireden cikamayasimizla, sistem'in isleyisini, ve mesruiyet endeksini taklit ederek "yonetici erk"lesen sozluk yonetiminin elestirsinde meselenin sen ve ben ile degil, biz ve tarihimiz ile tanimli ve anlamli oldugu gercegi ile dogrudan alakalidir. meselenin sen ve ben olmadigini, nev'i sahsina munhasir olaylarda taraf olan sen ve ben iluzyonunun iletisimi ve ortak eylemi baltaladigini soylemek maksadiyla bu ara pasini actim, gol atmaya calismis gibi gorunmus olmaktan korkarim.ikinci olarak uslup muhim soylemine de ara pasi actim (ve bir suredir aciyorum) cunku "uslup" denen temellendirmenin sistem referansli oldugunu, uslubun sisteme uyumunun ister istemez icerige de uyum ve teslimiyeti beraberinde getirdigini orneklemek icin bu film kanimca ideal bir secim, en azindan ben mevcut birikimimle daha iyi bir ornek verebilecegimi sanmiyorum. zira bernays ve ardili pr'cilarin bayildigi ve sistem icinde hareket etmenin kurallarini estetize eden "muhim uslup"la ayni urunu, ayni yasama bicimi ve sistemi yeniden, yine pazarliyorlar. uslubu yiginlarin begenisine gore ayarlamak, onlarin uslup (yani bicim) beklentilerine uyumlu olmak ancak onlarla ayni icerikte butunlesebilmis olmak, ayni icerigi surdurmek ve devam ettirmek ile efektif bir fonksiyona donusuyor. ortalamanin, yanlis bilinc magdurunun uslup beklentisine uyum araligini iceriksel olarak falso verdiginiz anda zaten uc asagi bes yukari gerceklestirmis oluyorsunuz. o dakikadan sonra got'e hangi uslupla got derseniz diyin, got demis olmak got'e cizilmis kas goz iluzyonuna mudahale etmis olmaklik ile "uslup" cercevesinin disina cikacak, decorum'dan sinifta kalacaktir. got'e muktedir'in onay verdigi uslupla got demek, bir ihtimal hedef kitlelerce onaylansa da, zaten estetik ve yuzeysel seviyede yasanan bir iliskide "muktedir"in zariyla, muktedir destesiyle, muktedirin fisleriyle muktedire karsi oynamak olacaktir. efendi-kole diyalektigini her seferinde dayamaktan bitap dustum ama, varligini bildigimiz, ve o karsitlikla anlamlanan toplum icinde bu tip tartismalari canlandirdigimiz zaman ne derece absurd gelecegine ayacagimiz kolelerin efendinin onayladigi bir uslupla konusmalari, ancak efendiyle uyumlu cumle kaliplari ve manalar icinde bir iletisimde mumkun olur. uslup da zaten o iliskiden soyut, taskinci, transandantal bir uzayda yaratilmamistir, o asimetriye, esitsizligin varligina referans verir. dahasi isin ahlaki ve tarihi bir tarafi vardir, kolelerin kaniyla efendi olanlara bunu bile bile "efendim, siz, miz" demek, reel-politik seytanliginin mesru kildigi "amac-arac" iliskisinin disinda kabul edilebilir bir yontem degildir. niyetimiz ayniysa, ikimizde ayni sayfadaysak, reel-politik geregi kabal olusturup faaliyetlere "ozel"den devam edebiliriz (bir ihtimal zaten gravdan bir piyes yapiyoruzdur, maksadimiz bu duruma dikkat cekmek falandir. yalcin kucuk gelenegi tahlilini yapsin (diyerek de cifte blof atmis falan oluyorum di mi simdi?)).acikcasi link'i yollarken "hadi nufuz'unu kullansana , hadiiye hadiiyyeaa, yemiyo dimiia?!1" dublajina denk bir yonlendirme aklimdan dahi gecmememisti. ama bir suredir aklimin bir tarafinda nufuzlu birisiyle konusuyor oldugum gerceginin olmadigini iddia edemem, zaten tartismayi sahsi gecmis, hukuk'un disina tasiyip, kavram ve sistemlerle izah etmeye calismamin da altinda boyle bir neden yatiyor. ssg yarin anarko komunist olsa, maneviyatci ulkucu olsa, bu nufuz'u sebebiyle a) ya cevresi degisecektir, b) ya da cevresindekiler degisecektir c) hepsi. o yuzden bu tip asimetrilerin bir ucunda duran, kanimca da orada durmakliga mahkum edilmis, kisilerle konusurken isin icine "digerleri"ni katmak cok makul ve mantikli olmayacagindan hitabetimde surekli o nufuzlu kisiye yonelik bir manipulasyon cabasi var. bunu da gizlemeyi cok mantikli ve makul gormuyorum, zimnen yapilan evvelki manipulasyonun, diyalektigi icabi alenen ortadan kaldirilmasi gerektigini dusunuyorum. dahasi sahsi tecrubeme dayanarak da soyleyebilirim ki, bu tip bir dekonstruktif (ya da yikici) manipulasyonun benim o donemki paradigmam icinde gecer akce olmadigini da biliyorum. cok fazla degil 1 sene onceki entrylerimi hatirlayanlar o donemki bildiklerim dahilinde hakli olduguna emin oldugum soylemlerle bugunkuler arasinda belirgin bir fark oldugunu goreceklerdir. ontoloji dostu rakinin dedigi gibi ben degisirsem, herkes degisir. bunun kendi kendime bir gun gerceklesmedigini, ismini vermek istemedigim bir kisiyle yaptigim bir tartismada -uslup disi- taciz edilmem sonucu olustugunu belirtmem lazim. 2007 senesi icerisinde benzeri bir manipulasyonun tarafi olarak, bu cabanin gosterilmesi luzumuna, uslubun luzumsuzluguna, kandiriciligina, ehlilestiriciligine bu yuzden de inaniyorum.tam olarak bu sebeplerden aramizdakinin kent-king lear iliskisinin trajedisine donusecegini de sanmiyorum (istihza etmek gibi olmasin ama, uslup muhim desem onu da bir okur musun?). elbet tam olarak bu gotune girmis, kanimca bireysel gelisimini bir acidan muthis derecede baltalamis olan nufuz sebebiyle bir tarafta "abi sen haklisin, kralsin, sorsun" diyen kuru gurultuden sorumlu saksakci tayfan, gonullu ve gorevli mudahil avukat kadron, bu nufuzdan bagimsiz olarak senden nufuzuna bir mesruiyet koprusu cekerek sevdigi kisiyi sevdigi sekil ve formda muhafaza etmek istedigi icin mudafaa edecek dar goruslu ama iyi niyetli bir cevren var ve olacak. ama ben senin bu kisilere karsi da, cok fazla da formasyon, egitim, birikim gerektirmeyen, bir suphe ile yaklasacagini varsayiyor ve inaniyorum. soylediklerim de cok kainat, uzay konular degil, sifresi de at, deve, da vinci tipi degil. marx ile beraber 150 yil once baslamis bir paradigma dahilinde, gayet de basmakaliplasmis soylemlerle konusuyorum (alt yapi ust yapiyi belirler, birey toplum'un urunudur, vs)su an, izledigini soyledigin bu filmin cekildigi ozgur iradeye ve secimlere, sui generis olduguna inanan ve inanmak isteyen kisilere indirgenerek yonetilen bir cevrede yasiyorsun, gecmiste yasadigin cevre de o su an yasadigin filmin bir kismini gerek araya parca atarak, gerek turkce altyaziyla, gerek dublajla, musamere edip sinirli imkanlarla oynatmis, kurgulanmisti. yani sen mevcut nufuz'un ve iktidarin sebebiyle o manipule edilmis olan kitlenin disinda ya da ustunde degilsin. o konuma cikarken de, su anda da o manipulasyonda miras kavramlarla ve kavramlar kadar dusunuyorsun. eger ben sana bunu bu sekilde soylemekle hata yaptimsa, yanlissa, bu da benim trajedim olsun, ardillarim ornek alsin, aynisini yapmasin, benden sonra gelenler kapi gibi dostlugu olan ama yanlis yonelimde olduguna hukmettikleri dostlarini arkadan yavas yavas tipislayarak cevirsinler, vasiyetimdir. yok eger dogruysa, tipki bernays gibi isleyen sistemdeki mevcut nufuz'un fonksiyonunu terse cevirmek icin ufak bir yon degisimi bile saglanabilirse su iliski cercevesinde ben gorevimi yapmis hissedecegim. senin de hosuna gidecek (smiley ihtiyaci). yeterince acik oldu sanirim, aptalca gelmesi, gulunc bulunmasi, hatali bulunmasi (ve dahasi olmasi) kacinilmaz olan bir cok sey soyluyorum, ama derdim gulunc olmamak, aptalca durmamak, hata yapmamak degil, ilgili filmde de bahsi gecen belirlenmis standartlar gozetilerek aptalca gorunmemek, gulunc olmamak, hata yapmamak icin konformizme gomulmemek, bu yontem ve uslup'un disinda musterek bir cikis yolu bulmaktir. bu konuda da istenecekler (isteklerim de diyebilirsin) gayet acik ve net. oyle ya da boyle, kolektif eforla, kolektif efor gerektirdigi icin kurulmus bir populer kitle iletisim aracinin yonetici konumundasin. bu koletif yapi uzerindeki hukum, irade, yetki ve iktidarin aslen kendi fikri istirakin kadar, gerisi mulkiyet cercevesinde onanmis ve yuceltilmis "kurucu ve sahip" kayiran bir asimetri dostu sisteme gore kurgulanmis bir konum arti yukudur. yani bir analojiye oturtmak gerekirse, parlementer duzene gecilmezden hemen evvel kral neredeyse tam olarak oradasin. ilk evvela dedigim sey su, bu kral yuk'unu uzerinden at. diyalektige gore cok naifce bir istek olacak ama maddi getirisi yine sende kalsin, yetkisi sende kalmasin. yok yetkili, sorumlu sen olacaksan, baska sekilde olamayacaksa su sistem icinde sirtlandigin sorumlulugu, yetkiyi, odevi suyu buyu fark et. yani ya terk et, ya fark et. fark edersen o dakika sorumlulugunun bu hizmeti vermek, surdurmekten ibaret olmadigini, her turlu olumsuz harekette sistemle uyumlu kalmak cercevesinde goreceksin. gecmistekileri bilemeyecegim ama ait oldugumuz jenerasyon "ya bana ne ben mecbur muyum?" demeye genellikle tek tek kendi capinda kendi "ozgur olma" hirsi dahilinde bayilir. yani herkes kendi basina mecburiyetlerden yirtmaya, yirtmis bir cevrede yasayarak mecburiyetlerden kopmaya, mecburiyetlere fitre ve zekat formunda "sembolik olarak icap edip" elinden geleni yaptigini soylemek hakkini satin almaya bayilir. elin buyuk agabey, kaldirip altina bakarsan anlayacaksin, haliyle elinden gelen de cok daha fazlasi oluyor. "devrim'i sen baslat, klanlari bir araya getir, bizi birlestir atam" gibisinden coktan sinik makamdan tassagi gecilmekte olan, "otis devrimci olmus, sov yapiyur" tipi niyet okumalariyla kendini belli eden sistem ici estetik muhaliflere oyle ya da boyle malzeme olacak bir sey demiyorum. diyorum ki, sen bu iliskinin kilit noktasinda duran taraf olarak yonelime katki da bulunabilirsin. bunun yontemi, kimine gore su an yaptigini yapmaktan ibaret olabilir, (kimine gore ise zaten irade degil, surec belirleyici olacaktir, olasi olan her sekilde olur). ama bu su an yaptigini zaten yapacak birileri olacagindan, sozlugun mevcut populerliginin de su an yaptiginin zaten dogru taraflari olmasindan bagimsiz dusunulmemelidir. yani sozluk zaten bir seyleri dogru yapmaktadir, yaptigi idogrular sebebiyle sozluk olmustur, oyle oldugu icin burada bunu bu netlik ve rahatlikta, cididyet ve sorumlulukla konusabiliyoruz. yani ssg sozlugu hic acmasaydi, gss nikli baska birisi zaten bu kurallar tabiyetinde ilerleyecek, ssg'nin su an kapladigi hacmi ve konum'u kaplayacak, otisabi, motis abi nam baska birisi de bu soylediklerimi soyleyecekti. ozel bir durumdan degil, mevcut denklemde olusan kacinilmaz bir islemden soz ediyoruz. tek olcutumuz de zaman, ne olacagi, olmus olandan hareketle bellidir, ne zaman olacagi ise, yani zaman okundaki konumu ise sadece mevcut ve yasanan ile bellidir. onu degistirmek icin de simdi sorumlulugumuzu yerine getirmemiz gerekiyor. sana cok kriptolu gelen mesajlarimda niyetim ve muradim seni, sana ozel olmayan ama kapladigin o konumda ivmelendirmek, bireysel sorumluluk konumunun degil konumun toplumsal sorumluluguna uyandirmak. bunun icin de, en azindan eskiden oldugu gibi, mucize cozum pakedi, add-onlar vesaire sunmuyorum. sozluk formatini kaldirinca, moderatorlerin gorevine son verilince, yazarlar ucurulmayinca, entryler silinmeyince, kolektif ignor list gelince, sozluk davalari fona baglaninca huzura ermeyeceksin. oradan bir seyleri kendi iraden ile ediyormus gibi yaparken kaldigin yalnizliktan ve yukledigin tasinamaz sorumluluktan kurtulunca, ayagin yere bastiginda ise bir nebze rahatlayacaksin. sozluk ile olan iliskin maddi olandan bagimsiz olarak manevi alanda ilelebet bir sekilde olacaktir, senin de soyledigin gibi sozluk bir gun yok olsa, ucsa dahi bunun bir parcasi olmus olmak vecdi sana (olumlu ya da olumsuz) yetecektir, bunu yasadigin surece kimse senden alamaz (senden alirlarsa da sen artik sen olamazsin). buna karsin sozluk ile olan maddi iliskin, maddi iliskileri duzenleyen ve tabi olugun sistem ile sinirlanmistir. eger burada sozluk gibi kolektif bir yapinin "tek"il sorumlusu olursan, bu tek'ligi de tekten asagi dogru acilan bir oligarsi ile destelersen sinirlanir ve yalniz kalirsin. ornek vermek gerekirse, her turlu duzenlemede tck muadiliyetini referans bir deger, bir kriter olarak almak bu bireysel sorumluluk konumundan kaynaklaniyor. sorumlusun cunku, sozlukten yana kazanc ve kaybinin artik maddi, somut etkileri vardir ve bu etkiler, iliskiler uyarinca kayitli ve takip edilebilir haldesin. sitenin kapatilmasinin reklam gelirlerini etkilemesinden cok, sitenin sorusturma ve kovusturmaya ugramasinin siteden sorumlu olarak mimlenen sana olan olumsuz geri donusunden bahsediyorum. bu sebepten dolayi, bu zoraki uyum pakedi icinde referansini senden buyuk olan kurumlara gore uyumlu kiliyorsun, bunu uyumlu kilarken de psikolojik referansini "herkes gibi olmak", konformizm tipi birey sinirliliklari icinde yasiyorsun. oysa ki sen artik hacim ve konum olarak o bireyden cok daha fazlasini temsil ediyorsun, ve o hacim hem disaridan iceriye, hem de iceriden disariya karsi karsiya geldikce sen'i olsutaran ve tecrube ettigin cidarlara muthis bir baski uyguluyor. onu kendi imkanlarinla kontrol edmeedikce sistemden devraldigin, sistem bekapli yontemlere donuyorsun. tck da, sistem de burada artik fiilen devreye giriyor. tck ve onun dayandigi turkiye cumhuriyeti anayasasi mesru ve dogru olanligini hukuki derinligiyle, inceligiyle degil 10 senede bir dayatilan ve koruma guvencesi veren kurumlarin bizzat delerek olusturulan yeni anayasalarla, halka ragmen iktidari ve iktidar icin halki kontrol eden devlet icin vardir. bunu soylemenin dahi suc sayildigi bir hot-zot kurallar butununu hukuk olarak kabul etmenin ahlakini degil, sinirli bir hayatta, sinirli bir varolusta reel mecburiyetini sorguluyorum. bu istibdat karsisinda bu denli yalniz kalmaya, bizi de kendin gibi yalniz birakmaya mecbur musun? "cilesini cekmeye mecbur olmadigin" her turlu kayginin tek basina cilesinden korktugun seylerin toplamindan daha fazla ve uzun sureli oldugunu gormen lazim diyorum. entry silme, moderator yonetme vesairede de yanlis olan bu. bu sistemle uyumlulugun, bu sisteme ickinligin sebebiyle sistemle o veya bu sekilde uyumlu bir kadroyu saginda solunda kumlenip seni hepten o birey izolasyonuna caktigini gormen lazim. meseleyi eskisi gibi gormuyorum, ve soyluyorum, entryleri serbest birakmakla, moderatorleri kovmakla bir yere varamazsin, varilacagindan da supheliyim. entryleri sozlukten sorumlu birey olarak serbest biraktigin anda namlunun ucunda sen kalacaksin, moderatorleri biraktigin anda modere edilmesi gerektigi icin modere edilen her sey aninda su yuzune cikacak ve sen bu somut duzlemde ilk ve tek sorumlu olacaksin. bunun yukunu niye tek basina yasaman gerektigini soyleyeyim? boylesine gerzekce, cahilce ve duruma gore kallesce bir seyi soylersem dusmanligimdan, nefretimden bahsedebilirsin, ama su an soyledigim bir dusmanin degil, aci soylemesi ile taninan dost'un soyleyecegi ve soylemek sorumlulugunda olduklaridir. dost'un olarak kalmayi umup da bildiklrime ragmen, bildiklerimin aksinde bir yasam surmeni tasvip, de tavsiye de, takdir de edemem.daha ozeti: ya terk et, ya fark et. bu soylediklerimin hakliligini fark edersen zaten terk edeceksin, terk edersen zaten fark edeceksin. kirilmamis seyi tamir etmem dersen, bunu surdurdugun omrun boyunca baskisini, sikintisini, mutsuzlugunu ve yine samimi fikrim ve sahsin hakkindaki en agir kritigimdir dikkat edesin, 10 seneye yaklasiyor entry kulliyatinda gozlemlenebilen az gelismisligini, hamligini, tiknefesligini hissedeceksin. yanisi pozitivist bir receteyle sana eylem plani cikaracak, sozlukle bir gelenegi baslat, norm benimset, eksi sozluksuzlugun devrim tetikletmesine onayak ol. sunu sunu yap, bunu bunu et degerlendir, et, demeyecegim, agabey, daha dogrusu, diyemeyecegim, bu nevi bir isleyen eylem plani yapacak, yapabilecek kadar dolu ve bilgili degilim, olunabileceginden ise hic emin degilim. ama bildiklerim isiginda sana soyleyecegim ve soylemem gereken, simdi ve bunca zamandir kimi zaman kizginlikla, kimi zaman taskinlikla ama musterek olduguna inandigim, inanmak istedigim bir iyi niyet cercevesinde bilmeni istediklerim, bildiginden emin olamadigim, bilmedigin icin mevcut sikintiya istirak etmeni dusunmemi saglayan temel argumanlar, elimden geldigince saffaf, duru ve tum haliyle budur, bunlardir. sen bizi yalniz birakmazsan, biz de seni yalniz birakmayiz.
(otisabi - 6 Ocak 2008 04:03)
divxplanet çevirmenleri sağolsun, artık herkesin izleyebileceği bir belgesel olmuştur. darısı john berger'in ways of seeing belgeselinin başına. otisabi'nin (bireyim, ozgur secimlerim var, uslup muhim) ve dahi john lennon'ın bahsettiği ("kendini çok zeki, sınıfsız ve özgür sanıyorsun ya) kişi olmamak için bir an önce izlemekte fayda var.yoksa "çünkü ben öyle istiyorum yeaa!" şımarıklıklarımız devam eder. çünkü bu belgesel isteklerimizin nasıl manipule edilebileceğini anlatıyor. sadece isteklerimizi de değil üstelik, tercihlerimizi, sevgi, aşk, dostluk, özgürlük kavramlarımızı. yani bizi biz yapan her şeyin nasıl da tarihten, siyasetten, toplumdan bağımsız olmadığını/olamayacağını.
(canon in d - 9 Temmuz 2011 22:15)
şu adresten türkçe altyazılı bir şekilde izlenebilinecek belgesel.
(ernsteverhard - 24 Ocak 2012 22:15)
özetle rasyonel-irrasyonel yönlendiriciler üzerinden yorumlanan insan doğası kavramını daha derin düşünmenin gerekliliğini hatırlatan bir çalışma. detaylı anlatmaya çalışırsak:ilk bölümde* say yasasının, halkla ilişkiler sektörünün* oluşumuyla basit şekilde bağlanması üzerinden gidilerek iktisadi bir arkaplan işleniyor (ki en baştan piyasa ekonomisinin rasyonel seçimler üzerinden ilerlediği iddiasını sarsan bir ihtiyaç-lüks çelişkisi ve arz fazlası kaynaklı kriz endişelerine de değiniliyor). yüzeyde ise arzu ekonomisi veya libidinal ekonomi benzeri "psikanalizin pragmatik kullanımı"na dair bir tarih anlatısı var. bu bölümde büyük buhranla beraber ortaya çıkan ve aslında kitlelerin yönetilebilirliği üzerinden ilerleyen iş dünyası-devlet çelişkisine de karışan halkla ilişkiler/propaganda savaşına da değiniliyor. iktidar bağlamında irrasyonel eğilimlerin manipülasyonunun abd'den önce almanya'da kullanılışına dikkat çekilmesi ise propagandanın ileri versiyonu haline gelen halkla ilişkiler sektörünün iç yüzüne dair bir uyarı niteliğinde.ikinci bölümde* ise psikanalizin iş dünyasıyla girdiği ilişkinin kompleksleşmesine paralel olarak devlet iktidarıyla da ilerlemeye başlayan flörtü aktarılıyor. devlet ve piyasanın arasını bozan kriz döneminin son bulmasından sonra soğuk savaş fikrinin pazarlanması ile eski tarz propagandanın yerini açık topluma özel, kompleks bir halkla ilişkiler manevrası alıyor. burada edward bernays'in guatemala'da arbenz hükümetinin devrilmesine yaptığı katkı devlet ile piyasa güçlerinin beraberce yol almayı öğrenişlerine yönelik bir örnek olarak -kurgu adına- güzel seçim olmuş. yani ikinci bölümde anlatılan soğuk savaş çerçevesi itibariyle devlet-piyasa barışına şahitlik ediliyor ki buradan yeni bir popülizm -dolayısıyla yeni bir elitizm de- türeyecek ileride.üçüncü bölümde* psikanalitik yaklaşımın sistemik içermeye karşı olan yorumunun detaylı bir dönüşüm vasıtasıyla sistemi kuvvetlendirişi anlatılıyor. wilhelm reich'ın arzuların serbest bırakılması vesilesiyle sağlanacak özgürleşmeye yönelik teorisinin yeni sol hareketlerce politizasyonu, yeni solun düşüşüyle politik kabuktan kurtulup yaşamtarzı anlayışına evrilmesi ve piyasanın ürün çeşitllendirme/pazar odaklama vesilesyle bu alanı da fethedişinin hikayesi gerçekten ibretlik. bölümün sonuna doğru yeni-muhafazakarlığın yükselişinin de anlatılan paradigma değişimiyle bağlantısı kuruluyor.son bölümde* de kalınan yerden, yani politik alandaki paradigma değişiminden devam ediliyor. solda bulunan kitle partilerinin ürün pazarlama tekniklerine oldukça benzeyen stratejilerle iktidara geliş öyküleri politikanın içinin boşalmasıyla eş zamanlı bir süreç olarak anlatılmış ki gayet gerçekçi. bu bölümün bir başka özelliği de daha önce bahsettiğim yeni popülizm ve elitizm şekillerinin ortaya çıkışının basitçe ama etkili bir dille anlatılması. yani dört bölümde anlatılan şey aslında demokrasinin içinin boşaltılmasıyla da yakından ilgili. seçmenlerin talebine yönelik politika arzı bir illüzyondan ibaret. elitler yönetmeye devam ederken kitlelerin rızasını yeniden üretme konusunda uzmanlaşıyor dolayısıyla soldan beklenebilecek "gerçekten" anti-elitist bir yaklaşım elit çıkarlarına göbekten bağlı bir popülist baskıyla karşı karşıya kalıyor. kitlelerin gerçek çıkarlarıyla onlara yönelik oluşturulan bireyci illüzyonların çatışmasından galip çıkan taraf belli.the century of the self, 20. yüzyılda sistemik içermenin psikolojik tarihini işleyen bir belgesel. bireyin-toplumun psikolojik manipülasyonu, huzursuzluğun dışarıya yöneltilmesi, açık toplum için kompleks propaganda teknikleri ve tabii ki rızanın üretimi gibi konular üzerine daha geniş sorgulamaların kapısını aralayan bir yaklaşımla psikanalizin tarihinin paralel anlatımı ise zekice bir kurgu kavrayışının ürünü olsa gerek. uzun lafın kısası: izlediğim en iyi belgesellerden biri. izleyin, çevrenize de gerekirse zorla izletin derim.
(francesco dellamorte - 20 Ocak 2013 17:18)
az çok tarih, politika ve psikoloji eğitimi almış insanların aşırı derecede şaşıracağı bir belgesel serisi olmasa bile, her birey için inanılmaz zihin açıcı olacak bir çalışmadır.2002 de yayınlanmış olsa da, eski görüntüler ve röportaj kayıtlarından oluşturulmuş olduğu için epey eski film izliyormuşsunuz havasında geçebilir sizin için ilk 2 bölüm.ama zaten en zihin açıcı bölümler de bu ilk 2 bölüm zannediyorum.3 ve 4 te daha günümüze yaklaşan olaylar dizisi ele alındığı için yakın tarihe farklı bir açıdan bakabilmeyi sağlayacağına inanıyorum.ama olaylar ne kadar neden sonuç sırasında anlatılsa da, siz ne kadar yakın tarihe hakim olsanız da herşeyi derlemeye çalıştıkları için bilgiye boğulup kapatmanız parça parça izlemeniz mümkün.özellikle benlik nedir, kontrol altında mı tutulmalı yoksa serbest mi bırakılmalı bu iki ana yolsa sorguluyor ve de modern dünyanın tüketim ve oy verme eğilimlerin nasıl da bireyselleşme ile harlandığını güzel vurguluyor.dahası siz bireyselliğinizi özgür bıraktığınızı zannederken, aslında sizden toplanan bilgilerle planlanmış bir sistemin içinden planlı bir rol seçtiğinizi farketmiyorsunuz bile.tabi bu belgeselin savlarından biri.özellikle ilk 2 bölümü benim diyen bile izlesin, alınacak birşey her zaman var.
(hainelf - 27 Ocak 2014 22:46)
izlemekte bu kadar geç kaldığım için çok üzgün olduğum, bireylerin ve toplumların çeşitli çarpıtmalarla bugünlere nasıl geldiğini gözler önüne seren, her araştıran, meraklı, sorgulayan insanın seyretmesinin elzem olduğu bbc belgeseli. bu kadar kıyıda köşede kalmış olması üzüntü verici. her bölümünde beni farklı çağrışımlara sürükledi, beynimin derinliklerinde kalmış bilgi kırıntılarının canlanmasına neden oldu. toplumun bir ferdi olarak, modern dediğimiz dünyada, aslında ne kadar yönlendirilmeye müsait, ne kadar edilgen olduğumu farkettim. bugün amerika birleşik devletleri'nin dünyanın merkezinde yer almasının tesadüf olmadığını, zaten 1920'lerden beri bunun için gayret gösterdiklerini, daha net biçimde görebildim.bir iktisat mezunu olarak, okula gittiğim ilk günün ilk dersinde öğretilenler aklıma geldi. insanın rasyonel bir varlık, nihai amacının kendi faydasını maksimize etmek olduğu anlatılmıştı. ihtiyaçlar sınırsızdı, kaynaklar kıt. bunun etkin şekilde kulanılması da iktisatın kabaca tanımıydı. o gün, bu ihtiyaçların neden sınırsız olduğunu hiç sorgulamamıştım. şimdi soruyorum, neden sınırsız? ihtiyaçları sınırsız yapan insan doğası değil, insanların arzularını kendilerine çıkar edinmiş pis, ikiyüzlü düzen olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.kapitalizmin kucağına düşmek zorunda kalan toplumların birincil sorunu sanırım bu. yapılan her yeni keşfi, icadı şirketlerin kar güdüsüne sunmak. bu belgeselde de, ağırlık merkezinde insan davranışlarının anlamını araştırmanın tüketim toplumuna ve kapitalizme giden yolda nasıl öncü olduğu var.kendini tanımak, özünü bulmak isteyen saf bireylerin, uzun yıllar boyunca farkında olmadan amerikan şirketlerine hizmet etmesi, amerika tarafından tüm dünyaya globalization adı altında pazarlanması ve sonunda ne acıdır ki, bireyin hala hiçbir şey anlamamış olması hayata dair iç burkan en önemli detay olsa gerek. psikanaliz yöntemlerinin bu şekilde toplumları yozlaştırması, kapitalizmin değişen her toplumsal yapıda kendine giriş noktası bulabilmesi çok ilginç. bir o kadar da, maalesef, gerçek.hakkında çok daha uzun yazmayı, her bölümün detaylı olarak irdelenmesini hakeden bir yapım. benim de bir süre tavana bakmam gerekiyor bunu yapmak için.herkes tarafından izlenmeli. nereye doğru, nasıl sürüklendiğimiz herkes tarafından görülmeli. izleyelim, izlettirelim.not: bu belgeseli, hiç haberim yokken, durup dururken aklıma sokan sevgili suser kolombre'ye teşekkürlerimi iletirim.
(eylulayigelsin - 4 Mayıs 2014 15:42)
yaklaşık 5 sene önce ilk üç bölümünü vimeo sayfamda paylaşmıştım . daha önce link verenler olmuş ama ben yine vereyim. eee o kadar altyazıyı gömüp yüklemiştim. emeğe saygı. en kısa zamanda dördüncü bölümünü de yükleyeceğim. ben devri ilk üç bölümü
(yeni kryon - 6 Nisan 2016 00:41)
freud'un bilincaltini arastirma tekniklerinin, kitlelerin isteklerini belirlemede kullanilarak nasil bir tuketim toplumunun olusturuldugu uzerine bir bbc belgeseli. http://informationclearinghouse.info/…icle12642.htm
(nordiscool - 5 Mayıs 2006 23:42)
Yorum Kaynak Link : the century of the self