Süre                : 1 Saat 51 dakika
Çıkış Tarihi     : 23 Nisan 1968 Salı, Yapım Yılı : 1968
Türü                : Aksiyon,Macera,Drama,Western
Ülke                : Fransa,İtalya,Meksika
Yönetmen       : Henri Verneuil (IMDB)(ekşi)
Senarist          : William Barby Faherty (IMDB),Serge Gance (IMDB)(ekşi),Miguel Morayta (IMDB),Ennio De Concini (IMDB)(ekşi),James R. Webb (IMDB)(ekşi),Elinor Karpf (IMDB)
Oyuncular      : Anthony Quinn (IMDB)(ekşi), Anjanette Comer (IMDB)(ekşi), Charles Bronson (IMDB)(ekşi), Sam Jaffe (IMDB)(ekşi), Silvia Pinal (IMDB)(ekşi), Jorge Martínez de Hoyos (IMDB), Jaime Fernández (IMDB)(ekşi), Rosa Furman (IMDB), Leon Askin (IMDB), José Chávez (IMDB), Ivan Desny (IMDB), Fernand Gravey (IMDB), Pedro Armendáriz Jr. (IMDB), Jorge Russek (IMDB), Aurora Clavel (IMDB), Julio Aldama (IMDB), José Ángel Espinosa 'Ferrusquilla' (IMDB), Pancho Córdova (IMDB), Enrique Lucero (IMDB), Chano Urueta (IMDB), Noé Murayama (IMDB), Guillermo Hernández (IMDB), Francisco Reiguera (IMDB), Carlos Berriochea (IMDB), Armando Acosta (IMDB), Guy Fox (IMDB), Rico Lopez (IMDB), Emilio Fernández (IMDB), Jean-Paul Moulinot (IMDB), Paul Frees (IMDB)

La bataille de San Sebastian (~ San Sebastian'in toplari) ' Filminin Konusu :
La bataille de San Sebastian is a movie starring Anthony Quinn, Anjanette Comer, and Charles Bronson. In 1743, outlaw Leon Alastray is hunted by the Spanish army but is given sanctuary by a priest in a village terrorized by...





Facebook Yorumları
  • comment image

    listeden rastgele seçilmiş 10 yazarın en çok favorilenen ilk 10 girisini kontrol ettiğim başlık. toplamda 100 giri kontrol ettiğim bu mini deneyde dişe dokunur, entelektüel birikim sunan en fazla 10 metin gördüm. geri kalan yazıların çoğu yine alelade bir sözlük yazarının yazabileceği yazılardı. yanlış anlaşılmaktan kaçınmak için farklı bir şekilde belirteyim; sözlükteki pek çok yazara oranla "çok çok daha farklı ve birikimli yazılar" görmedim. bu da bu uzamın aslında o kadar da özel olmadığı anlamına geliyor. şunu belirteyim, aralarında çok güzel yazdığını bildiğim, takip ettiğim yazarlar da var; fakat inanılmaz bir fark oluşturacak bir oluşum göremiyorum burada.

    nefes almak isteyenlere benim naçizane önerim; görülen bütün trolleri, boş yazılar yazanları, sürekli spor kanallarına ve survivor başlığına yazanları engellemek. bunu yapmak fazlasıyla yeterli olacaktır.

    ekleme: burada kimseyi küçümsemiyorum. kendi yazılarımın da aşırı bilgi/birikim yüklü olduğunu düşünmüyorum. kendi halimde yazıyorum sadece.


    (munecciman - 25 Mayıs 2017 15:17)

  • comment image

    ekşi sözlük akıl fikir ve duygu kütüphanesidir. güzel bir fikir olduğu aşikar.

    yukarıda ismi yazılan değerli arkadaşların bir kısmı zaten listemdeydi, bir kısmını da bu başlıkta keşfettim, sevindim, çok teşekkür ederim. bu işin peşini bırakmayalım arkadaşlar.

    maalesef sözlük (bu başlıkta bile görüleceği üzere) eğlence arayan çoluk çocuk kaynıyor. insan da haliyle ergenlerin, eli kalem tutan magandaların itişip kakışmasını izlemek istemiyor. bu nedenle ben de sözlükten çok soğumuştum.

    dikkatli ilgili meraklı birilerini görmek insana umut veriyor.


    (bizans - 25 Mayıs 2017 21:04)

  • comment image

    fikir kendi çapında güzelken uygulaması buram buram elitizm kokmakta. körlerle sağırların birbirini ağırladığı hiçbir ortamı sevmem ve açıkçası en başta, sözlüğün geldiği, başlıkları bile okumadan aklına gelen ilk şeyi yazanların entryleriyle dolup taşan şu haline belki bir nefes olur diye düşünsem de başlık yine dönüp dolaşıp körlü sağırlı atasözüne dönüşmüş. kendi listelediğiniz yazarı bile "fakat gözümüzden kaçmış, meğer futbol entry'si de yazmış a-auv, n'olamaz!" diye şutlamışsınız ki hiçbir yazarın burada akademik makale yazar gibi yazdığını sanmam, en afili sinema ve müzik entryleri yazan badilerim bile yeri gelince, canları isteyince anket dolduruyor, geyiğini yapıyor. ve anket de doldursunlar, geyik de yapsınlar zaten, anket başlıklarının ve gündem başlıklarının acayip avam olması, çoğu iyi yazarın "ben bu başlığa yazmam, incilerim dökülür..." demesinden kaynaklanıyor, eskiden sözlükte harıl harıl geyik de yapılır, bir yandan da sanat, siyaset, edebiyat, tarih entryleri girilirken şimdi yazarlar bir taraf seçip diğer tarafa hiç bulaşmıyor. bir isolde, bir polly jean, takip ederken büyük zevk aldığım yazarlar çünkü yeri gelince gündemdeki en saçma ve en cinsiyetçi başlıklarda bile kendi fikirlerini paylaşıyorlar. oysa kurallarınıza göre onların da "dur şimdi bu avam başlıkta fikir belirtmek yerine gidip edebiyat yazıları yazayım, felsefi bir entry gireyim..." demeleri lazımdı, bu yazarlar gündem konularına da kendi bakış açılarını yansıtıyor, yanlışa yanlış, doğruya doğru diyorlar, yeri gelince "x yapan kadın" başlıklarına bile yazılabiliyor ve yazarların inanın incileri dökülmüyor. yazarlara durduk yere ilginç bir titr verip "bu yazarlar yalnızca entelektüel yazılar yazacak, okuyucuları onlardan bunu bekliyor..." demek benim aklıma yatmıyor, yatamıyor.


    (sweet leaf - 30 Mayıs 2017 01:30)

  • comment image

    ilk olarak düşünceden başlayalım. sözlükte belirli bir süre geçirmiş her yazarın zaten yapmakta olduğu bir şey bu. badi listesini düzenleyip ilgi alanlarında umdukları seviyedeki şeyleri ve kişileri okumaya vakit ayırmak. herhalde en çok sözlüğü yeni takip eden kişilere faydası olacaktır bu listenin. fakat şöyle aksaklıkları var.

    bir konuda yazıyor olmak okumaya değer olmak anlamına gelmiyor.

    daha önce badilerimde olan ve sonradan çıkardığım bir sürü yazar listede, hala badi listemde ekli olan bir sürü yazar listede, trollere eklediğim bazı yazarlar listede, badilere eklemeye değer bulmadığım bir sürü yazar listede. peki bir yazardan beklenti nedir? şu nefes alınacak entelektüel uzam iddiasıyla yola çıkıyorsak beklentiyi biraz yüksek tutmak gerekir. ya da ben her türlü yüksek tutuyorum da insanların da belli başlı kriterlere bakmalarını ve zamanla bunları içselleştirmelerini tavsiye ederim. olabildiğince kısa anlatmaya çalışayım.

    "
    -iyi bir hikayede ne ararsınız?
    önce atmosfer ararım. cenin nasıl dünyaya bir placenta içinde gelirse, her iyi hikaye de öyle, kendine özgü bir gizem, bir atmosfer içinde doğar. bence en önemlisi budur. kahramanlar, olaylar kendiliğinden gelir.
    ikinci olarak, içtenlik, heyecan, sıcaklık ararım. yapaya tahammülüm yoktur. manirizm, cambazlık, fazla ustalık, soyuta fazla kayış hevesi, keyfimi kaçırır. sonra açık seçiklik ararım. kulağını ters eli ile göstermek bence acemiliktir. açık seçiklik, sadelik yazarın birinci nezaket borcudur. kafasına ve kalemine çekidüzen vermeden okuyucunun önüne çıkan yazan saygısız ve şımarık bulurum. somutu sevmelidir. iyi bir hikaye soyutla somutun, gerçekle şiirin mutlu bir bileşimi olmalıdır, içten olmalıdır. yazanın yüreğinin sıcaklığını taşırmalıdır. boyutlu olmalıdır. yüzeyde kalmamalıdır. hikaye, yoğun bir yaşam tecrübesinin kağıda yansımasıdır. bilinçli yaşanan her anda ebediyetten bir parça vardır..."

    şimdi haldun taner'in verdiği şu cevaba baktığımızda hikaye yerine yazıyı koyalım. platon, cicero, shakespeare, çehov, dostoyevski, tolstoy, steinbeck, ibnülemin, murasaki şikibu, stendhal, montaigne, alain de yazı yazdılar, kimi yerde nesirin mimarlığa, heykeltıraşlığa, resme benzediğini gösterdiler. ve yer yer güzellik, incelik, ruh aradılar yer yer doğruluk, kullanışlılık, hakikat, sağlamlık aradılar. önceliğimizin dil, üslup ve yaklaşıma bakmak olması gerektiğini söylüyorum. örneğin bu başlıktaki ilk entrydeki dil ve üslup bir incici'nin yarattığı kötü bir ekşici karikatürü gibi duruyor.

    "michel ange’ın mektuplarını okudum. sizin de okumanızı salık veririm . bir duvarcının işyerine girdiğinizi sanacaksınız. anlaşılan, bu olağanüstü kişi, düşünmüyordu güzelliği. bir eseri bitiriyor, ardından bir başkasına başlıyordu. biricik kaygusu mermerleri olmak ve cebinde taş ocağı işçilerine, sandalcılara, arabacılara ödiyecek parası bulunmaktı. o, hiçbir zaman, «iyi ilhamlar geleceğini umuyorum,» demedi; yalnızca şunu dedi : «bol malzeme ve zaman bulacağımı umuyorum . yeni papanın da öncülünün (selefinin) tasarılarını sürdüreceğini umuyorum.» onun için önemli olan, ancak uzun ve güç çalışmalardı; ne gerçekleştirilecek bir yetkinlik (mükemmellik), ne de belirtilecek duygular umurundaydı. sert bir insandı : zor örnekleri seçen, kendini tüm işine vermiş, tasalı bir insan. hiç kendini düşünmeden, karşılık
    beklemeden, ün ve san kaygusuna kapılmadan yaşadı. başka hiçbir sanatçının onun kadar kendinden kaçabileceğini sanmıyorum . hattâ, daha ileri giderek diyeceğim ki, onda dehâ «yapmasını bilmek»ten başka bir şey değildi. zevk eksikliğinde bile işçilik eksikliği görmesi bundandı. bach da kötü bir müzisyen için aynı şeyi söyler : «o, işini bilmiyor.»"

    işte bu noktada alain'in söylediğine katılıyorum. yine ataç "yazılacak büyük bir öğretisi var, bir de dil kaygısı mı çeksin?"der. "işini bilip bilmediğine " çin atasözünde söylendiği gibi yahut einstein'ın sonradan söylediğinde yahut ünlü ressamın da farklı şekilde ifade ettiği gibi 'sadelik en sonra varılan aşamadır'.

    yaptığı işte sadelik seviyesine ulaşıp bunu neredeyse tanrı işiymiş gibi, olması gereken buymuş gibi gösterebilecek bir seviyenin arayışında olmak gerekiyor. elbette dilden kastım dildeki kelimeler ve "eski" ya da "yeni" dil değil. eminim ki ibnülemin'de tanpınar'da ataç'da meriç'de karasu'da güzel duran başka insanlarda eğreti duruyor. ataç'ın da meriç'in de dillerinden ve üsluplarından keyif alabilir derinleri görmeyi bilen bir okuyucu. fakat bunlar işini bilmeyen kişinin elinde eğreti duruyor. klasik sözlük üslubuyla söz gelimi bach yapıtını yorumlamaya çalışmanın gerçekten keyif kaçıran bir yanı var. zaten iki sayfalık nesirle ve bu korkunç denebilecek üsluplarla izah edilebilecek olsaydı ortada bach diye bir şey olmazdı.

    ikinci nokta entelektüellik, malumatfuruşluk değildir. bu yol insanı entelektüelliğe değil malumatfuruşluğa çıkarmaya daha meyillidir. olayların iç yüzünü sorgulayan ve sürekli arayış halinde olan, daha fazlasını isteyen, verilenle yetinmeyen, iyiyle kötü arasındaki değil iki iyi arasındaki ve sürekli daha iyiler arasındaki
    farkları yargılayıp daha ileri gitmek isteyen daha derine inmek isteyen entelektüel olabilir. hazıra konarak entelektüel olunamaz. ruhunu mükemmelleştirmeye çalışmadan en az bir alanda her şeyi bilmek için ve yan alanlarda da yeterli bir derinliğe ulaşmak için çırpınmadan entelektüel olunamaz. örneğin mühendislikte "t shaped skills" diyorlar.

    cahil ve yarıcahillik arasındaki fark. orijinallik dışı bilakis internet ortamının alışılmış kalıpları ve alışılmış düşünüş tarzıyla üretilen ve bu sayede ödüllendirilen içtenlikten uzak daha kötüsü bayağı bir lakayıtlığı içtenlik zanneden, yapayı gerçek zanneden, kokusuz, cansız, renksiz düşünceleri olan ortalama insanlar doğal olarak daha cazip görünüyorlar. bir okurun nefes alacağı yazılardan beklediğimiz keskin zeka, coşku, derinlik, içtenlik çoğu zaman sözlükte bulunmuyor. azorin'in deyişiyle "yazar doğru, sahici bir nesir kaleme alsa bile, nesri zarafet, sevinç, ironi, kibir ve dokundurma içermezse çeşnisiz kalır, değersizleşir." o çeşni olmadığı sürece yazı ve düşünce yavan kalır.

    üçüncü olarak insanların çoğu burada anonim olarak yazıyor ve insanların bir nevi "günlüklerini" okurken anonim kalmak istiyorlar. en azından ben öyleyim. yıllardır badi listem 300 kişidir ortalama olarak ve sadece 2-3 kişinin haberi vardır herhalde badilerimde olduklarından. etkileşime geçmeden farklı backgroundlardan gelen insanların perspektiflerinden bakmak bana çok cazip geliyor. o yüzden burada paylaşılan listeye ekleme yapamıyorum.

    umarım aradığınız daha okumaya değer şeyleri bulursunuz. düşünce güzel uygulamada da aynı güzelliğe ulaşabilirsiniz.


    (ennio - 31 Mayıs 2017 11:31)

  • comment image

    yazılan birkaç entry'de de belirtildiği gibi, daha önce bu listeye eklenen bir yazar, futbol entry'si girdiği için listeden çıkarılmış. bu da demek oluyor ki bir futbol entry'si yüzünden, bilgi içerikli entry'leri hiçe sayıyorsunuz sevgili otoriteler. yani sizin için görüntü önemli. öyle ki badi sekmesine tıkladığınızda ''diyalektik, ömer seyfettin, küresel ısınma, 24 eylül 2017 fenerbahçe beşiktaş maçı'' başlıklarından sonuncusunu görürseniz göz zevkiniz bozulur.

    bu listeden birçok yazar badi listemde zaten var. birçoğu da nadiren bilgi içerikli entry giriyor. rasgele 4-5 entry okuyup, entelektüel etiketi yapıştıramazsınız bir yazara.

    ayrıca her bilim ve teknik, kültür ve sanat içerikli entry giren yazar entelektüel olmamalı. mesela ben şu an kozmoloji hakkında 10 sayfa yazı yazabilirim izlediğim 4-5 belgesel sayesinde ama özgün olmaz yazdıklarım. demek istediğim, özgün içerik aranmalı.

    bir kavramın içi bu kadar boşaltılamazdı.


    (siliayeltiempo - 31 Mayıs 2017 14:03)

  • comment image

    yahu zannedersin ki tüm kaynaklar kurudu, girilecek tek mecra burası ve bir takım seviyesiz cahiller, insanların bilgiye ulaşmasını engelliyor.

    ah azizim tarzı sofralara ait olamıyorum bir türlü. en derin sohbette bile gırgır şamata yapılabilir. bilgi güçtür ama iyileştirici güçse faydalıdır. bilgi bir seviye belirleme aracına dönüşüp, ötekileştirme vesilesi olduğunda, o bilgi bama çirkin geliyor artık.

    sırf bu yüzden akademi hayalinden caymış insanım.

    "oh allahım şükürler olsun bu listeye, artık ne okuyacağımı biliyorum" diyorsanız, lütfen katıksız bir moron olduğunuzu peşinen kabul edin.

    neden bu kadar zor farklı fikirlere tahammül etmek?

    "sözlük çok bozdu. öyle böyle bozmadı ama. çok bozdu. önünü alamadık."

    arkadaş nası bi bozduysa hala burdasınız, sözlük de hala burda...

    şahane bi fikir vereyim: ekşiuzam gibi bir site açın ve kurtulun bu çöplükten? hem siz temiz bi yerde yazın hem ekşi sözlüğün içindeki çöpler üstünüze başınıza bulaşmasın.

    valla anlamıyorum ben bu işi ya.

    sürekli sızlanıp duran ama o sızlanıp durduğu iş yerinden ayrılmayıp bi de üstüne emekli olan çalışanlar gibisiniz.

    sorun parmakla güzeli göstermeniz ya da öneriler sunmanız değil, bu çabayı nefes almak vs şeklinde tanımlayıp; geri kalan herkesi ve her şeyi ötekileştirerek; bilgi ve/veya entelektüel seviye bazında bir kast sistemi yaratmanız.

    ben burda kimin ne olduğunu, ne iş yaptığını, nerde oturduğunu bilmemeyi seviyorum. çünkü dış dünyadaki öğrenilmiş ve çoğunlukla iğrenç önyargılarım aktive olamıyor.

    burada okuduğum muhteşem tavsiye; bir profesörden mi kurye elemanından mı garsondan mı bankacıdan mı...bilmiyorum.

    uzam demeyi bilmeyen ama kafası harika çalışan insanlar var. hayatında tek makale yazmayıp, sevmeyi sevilmeyi hepimizden iyi anlamış adamlar...

    ne fena şey bu ayrılar gayrılar parlatıp cilalamalar.

    sıradan olmak çok mu kötü? çok mu ağır geliyor bir trolle aynı yerde yazmak?

    inanın zihninizde gezinemiyorum.

    bir şeyi basitçe anlatamıyorsanız, onu anlamamışsınız demektir.

    ben değil, aynstayn diyor. bi düşünün derim.


    (demesi kolay tabii - 31 Mayıs 2017 14:50)

  • comment image

    o değil de başlığı açıp kendi nickini de bu listeye ekleyen çakal arkadaşın profiline baktım. bugüne kadar 210 entry girmiş ve bunlardan sadece 15 tanesi şükela almış. yani beğenilme/toplam entry oranı yüzde 7. bu orana sahip yazarlar badi listesine eklenmeyi bırak genelde milletin "engelle" listesinde baş sıralarda yer alıyor. arkadaş o kadar entelektüel, sözlüğe o kadar katkı yapıyor ki entry beğenilme oranı trollerin bile altında. mesela sözlüğün en sevilmeyen aktrollerinden rke'nin entry beğenilme oranı da aynı bu arkadaş gibi %7. boka battığı söylenen sözlüğü bu mu kurtaracakmış şimdi? güldürmeyin.

    egonuzu sevsinler.


    (gok yeleli bozkurtun avukati - 3 Haziran 2017 12:17)

  • comment image

    caydanliktaki yamuk siluet nickli çakma feylozofun sözde sözlükteki fülarlı takımı topladığı liste.
    ilk entryde topladığı ve bütün yazarların listesine baktığınızda, şahsın kendisinin de bu listede olduğunu göreceksiniz.
    ben böyle psişiklik böyle megalomanlık böyle narsistlik görmedim.
    ha diyeceksiniz ki adam da çok iyi yazar, belki çok uzzamlı.
    hemen inceleyelim; profil
    toplam 210 entry , bunların 50 ye yakını bu başlıkla ilgili ve toplam beğenilen entry sayısı 15 !
    sözlükte en vasat en aktroll yazarın bile 15/210 gibi düşük bir oranı yoktur.
    şimdi bu yazar kendisinin çok uzzamlı olduğunu iddia ederek diğer bütün yazarların arasına kendisini sıkıştırıyor ve hergün bu listeyi badi yapın diye reklam yapıyor ve takdir ederseniz ki bunu dikkate alanlar da azımsanmayacak kadar var.

    ben fadıl akgündüz den sonra böyle büyük trolleme vakkası görmedim. ama lafa gelince biz trollüz bu uzzam...


    (barbar savasci - 4 Haziran 2017 01:07)

  • comment image

    listenin yarısı dandik. ufak trollemelere duyar kasan, anlam-anlam-anlam yüklenen bir filmi bildiği/okuduğu tüm kitaplarla açıklamaya çalışan veya devrik cümlelerle yazıp anlatacağını mahvettiği hâlde anlattığını düşünen enteller vs. var.

    daha da absürdü şu:

    --- spoiler ---

    ayrıca listeden bir de yazar silmek durumundayız. sebebi, yazarın bir futbol maçı başlığına entry girmesi. `@gezi` rehberi ile konuşup mutabakata vardık. kendisi böylesi yazılara devam edebileceği ihtimalini taşıdığını, kendisine pranga vurulmasıyla hareket edemeyeceğini dile getirdi. anlaştık listeden çıkarılması hususunda kendisiyle.

    ---
    spoiler ---

    futbol mu? al bak mesela, ulus baker'in valeri lobanovski hakkında bir makalesi (bkz: #20105430). link olarak.

    ***

    başlığın da ilk entry'si olan (bkz: #68396281) nolu entry'den bir kuple:

    "nedir bu uzam?
    - sıradan hayatın içerisine fırlatılmış ve sıradan olmayan şeylerle hemhal olmakla 'lanetlenmişlerin' birbirlerini-birbirleriyle sıradanlıktan izole şekilde gözlemleyebilecekleri blablabla"

    anahtar kelimeler: sıradan hayat, uzam, sıradan hayata fırlatılmak, hemhal olmak, sıradan olmamak, lanetlenmişler, izole, gözlemleyebilecek.

    ben burada gözlemcileri gözlemleyenin gözlemi işine soyundum. burada bahsedilen uzam gayet standart, gayet türk işi, gayet iki boyutlu. efendim futbol yazmış, o zaman olmaz.

    aaaa kieslowski var. aaaa. ama mesela dekalog dwa'da blokların görünüşünün kieslowski'nin futbol stadyumundan esinlenerek çekildiğini biliyor muydunuz? muhtemelen hayır.

    aaaaa, a torinoi lo filmi var. zaten bilen bilir macar sineması da bela tarr'dan ibarettir. aferin size fularlı enteller.

    ***

    neyse ben sıkıldım. bu arkadaşların kafasına jacques le goff'un ortaçağda entelektüeller kitabını fırlatmak lazım, zira entellerin nereden çıktığını öğrensinler. uzam, susam, sıradanlık, fırlatılmak zart zurt deyince olmuyor hacı. düşünceni, bildiğini basitçe açıklayabildiğin sürece bilgilisindir; geri kalan masturbasyondur.

    dipnot: yine de arada güzel yazarlara denk getirebiliyor.


    (flavius aetius - 16 Haziran 2017 14:42)