• "istismar sinemasının bir türüdür neticede."




Facebook Yorumları
  • comment image

    türün ilk filminin ne olduğunu bilmiyorum ama sexploitation filmlerine 60'lı yılların ortalarından 70'li yılların sonlarına değin rastlayabiliyoruz.

    o yıllar buradan göründüğü kadarıyla sex, drugs, rock'n roll felsefesinin etrafında hep özgürlüğün dorukta olduğu yıllar gibi görünürler. 2. dünya savaşı sonrası yaşanan toplumsal buhranın atlatılmasına izin vermeyen politik gerilimler de, insanların "her an her şey olabilir" düşüncesini pekiştirmişti. bu dönem zaten 20. yy'ın, özgürlüğü yaşama ve bunu ifade etme biçimleri açısından tavan yaptığı yıllar olarak kabul edilir. şimdi hiç bir yerde bulunamayacak kadar, herkes istediği şeyi, istediği biçimde üretmiş; magazinler, müzik, sinema, giyim, üretilmiş her şey, aşk, seks olabilidiğince özgün ve özgür bir biçimde yapılabilimiş o zamanlar.

    bir blaxploitation sempatizanı ve konvansiyoneri olarak çıktığım yolda, karşıma çıkan kapıların beni süreklediği dehlizlerde explotation akımının nerelere kadar ulaştığını gözucuyla da olsa görme fırsatım oldu.

    konu o zamanlar değil. o zamanlar varolan, denenen bir şey. bir furya olarak da değerlendirilebilir oysa bu kadar basit de değil. o coşkun zamanlarda birden ortaya çıkıveren exploitation furyasının bir kanadı olan sexploitation akımına dair filmler.

    mevzunun tarihini tam olarak bilmiyorum. sexploitation deyimi 1940'lı yıllardan itibaren bir terim olarak kullanılmakta. ilk olarak hangi filme bu sıfatın verildiği de tam olarak ulaşamadığım bir bilgi. bir gün o filmi de bulacağım, veya bulmuşumdur ama bilmiyorum.

    patlak veren exploitation furyası içinde, birden sinemacılar içinde çıplak kadınların olduğu macera filmleri yapmaya başladılar. filmler bünyesinde konu ne olursa olsun rastlayabileceğimiz temel öğeler; çıplak/yarı çıplak kadınlar, bu kadınların kaçırılması veya yalnız kalması dolayısıyla başına gelenler, çıplaklığı ile erkekleri/kadınları etkileyen, yapmak istediği şey, ulaşmak istediği yer, bilgi için vücudunu kullanan kadınlar -ki bunları femme fatale'in bir uzantısı olarak görebiliriz-, soft-core sevişme sahneleri, vamp kadınlar, köksüz, geçmişini bilmediğimiz sadece bir şeyi neticelendirmek, bir şeye ulaşmak isteyen başrol kadın karakterler, bazı bazı ortaya aperatif orgy bölümleri, tecavüz, hayvanlı pompa, pubik tüyler, catfight denen kadın dövüş/güreş enstantaneleri, çıplaklar kampı, fetişik mevzular, fenomenik yerlere, kişilere, olaylara, kitap/filmlere referanslar olurlar genellikle.

    çoğu yerde, kimi akımların bir alt türü olarak tanımlansa da, sexploitation filmlerinin bolluğu sanırım onun başlı başına bir tür olarak kabul edilebileceğini gösteriyor. çünkü filmler sexploitation türü içinde alt türler biçiminde kategorilendirilebilecek kadar çeşitlenmiş, dallanıp budaklanmışlar.

    bu filmlerde genellikle iri meme gücün sembolü gibidir. normalden biraz daha iri memeli, dolgun kalçalı kadınlar ana karakter; işin yöneticisi, ekibin lideri, sözü geçen, mevzuyu çözen, kurtuluşu bulan veya elebaşı, kerhane patroniçesi, kadınlardan elektrik süpürgesi üreten şebekenin acımasız müdürü, porsuk suyuna vajinayla ayin yapan bir kabilenin kraliçesi falan olurlar. memesi büyük olmayanın bu filmlerde şansı yoktur, onu ya yamyamlar, ya işkenceciler, eli kanlı katiller, kadın vücudu üzerinde deneyler yapmaya meraklı sapıklar, neticesiyle ölümler falan bekliyordur. yönetmen büyük memeli, role gönüllü bir başrol aktristi bulamadıysa eğer durum böyledir. tabii bu büyük meme davasını başımıza saran kim derseniz tabii ki russ meyer.

    russ meyer amca, takıntısını işi, göz zevkini sanatı, memeleri ve çıplaklığı ekol, uçkurunu da baştacı yapabilmiş ender insanlardandır. russ meyer filmlerinde özellikle büyük memeli kızların müdahil oldukları sevişmeleri ve aralarda da absürd olayları, skeçvari komedileri izleriz. 60'lardan başlayıp 70'lerin sonuna kadar çektiği filmlerle apayrı bir hayran kitlesi ve tür yaratmış sonra da ortadan kaybolmuştur. tam olarak sexploitation filmleri yapıyor diyemeyiz, o farklı bir tür, russ meyer'in filmleri daha çok erotik-komedi, erotik-korku gibi isimlendirilebilse de, bazı filmleri sexploitation türüne girer, o türe ait öğeler barındırır veya türün esinlendiği kaynaklar olagelirler.

    türün çatallanmış mevzuları arasında mesela ilk göze çarpan nazi'li sexploitation filmleridir. onu başka zaman anlatacağım fakat kısaca bu serilerin ne olduğunu söyleyeyim. en çok rastlananı, bilineni ilsa. artık bir kült olan ilsa, shewolf of the ss ve devam filmleri, ilsa'lı bi sürü film. ilsa koca memeli bir nazi subayıdır. sonra her şey olabilir. kızlara işkence ederler, ilsa üst düzey subaylarla veya tutuklu olan kızlarla sevişir. akşam sevişir, sabah kızlarla deney yaparlar falan. o zamanlar 40-45 yaşlarında falan olan dyanne thorne türün meraklıları için fanatikleri olan bir seks sembolüdür. nazi subayı kıyafetli seks sembolü. kendi isminden çok ilsa diye bilinir. bu nazi'li filmler, yine sexploitation'un alt kategorisi diyebileceğim women in prison furyasına sebep verirler sonra. hapis tutulan, parmaklıklar arkasındaki çıplak kızlar. bu türün de bir ara bir çok filmi üretilmiştir, hatta çok eski değil bir kaç yıl önce anne heche'in başrolde olduğu bu tür bir film izlemiştim. zaten isminin içinde "caged" (kafeslenmiş) geçen 70-80 yılları arasındaki bir çok film bu türdendir.

    diğer bir türev, cannibalism filmleri. cannibal filmleri hem kendi içinde bir tür hem de sexploitationla girift bir tür olarak görülebilir. bu tür filmlerde, kadınımız ilkel kabilelerin eline düşer, orada çeşitli sevişmelere tabii tutulur. bir kaç kadın çıplak olarak kazığa oturtulur. kadın cinsi kazıklara erkekten daha mı çok yakışır diye bir anlayış mı var nedir, neyse, birinin memelerini yerler, öbürü kan havuzuna düşer, parslara kurban edilir falan filan ve filmin büyük bölümünde kadın ya çıplak ya da yarı çıplaktır.

    başka nunsploitation, nurseploitation vb bir çok kategoriden sexploitation'un bir türevi, yer yer alt türü olarak bahsedebiliriz.

    ayrıca japonlara da bir paragraf açmak gerekir. küçük büyük her tür ekolü, denemeyi, furyayı alıp bokunu çıkaran ve hatta bokunu çıkarıp bambaşka bir hale getirdikten sonra tekrar amerika'ya avrupa'ya satan japonlar zaten kafayı yedikleri, kompleksli olduklarından dolayı sürekli iğdiş edercesine kurcaladıkları bir mevzuda yine olayı bambaşka bir boyuta taşımışlardır. japon milletinin kadınlara yaptıklarını zaten başka hiç bir memleketevladı yapmaz. metro treninde taciz, telefon kulübesinde kıç parmaklama, süpermarkette don indirme, troleybüste oral seks gibi meymenetsiz fantezilerin mucidi, bukkake, fisting, bilmemne gibi bir sürü iğrenç seks kategorilerinin, bizi koleksiyoncusu haline getiren çizgi film pornosu hentai'lerin, koca memeli, koca gözlü erotik liseli kız çizimlerinin, envai çeşit, fallik fallik kız arayıp orasına burasına bir şeyler sokan, binbeşyüz tane uzuvlu mahlûkatın yer aldığı basbayağı bestiality filmlerinin, hikayelerinin müsebbibi japonlar için sexploitation için yaratılmış bir millet diyebiliriz. neticede bu türü de kurcalayıp bokunu çıkartmışlar, kocaman çüklü ninjalardan, bardak kırabilecek tizlikle sesle inleyen liseli kızlara kadar acayip şeyler türetmiş, fetiş kültürüne şekil vermiş, özellikle hentai'lerle de sexploitation'un bambaşka bir kalesi olmuşlardır.

    sexploitation filmlerinin bir de tam sex, drugs, rock'n roll mottosuna uyan türleri var, onlarda da psychedelic ortamlar söz konusu, psychedelic rock müzikler, psikopatik seks uygulamaları, uyuşturucu, gucibik danslar, aileye başkaldırı, toplu hücum, toplu defans falan. tabii bi de bunun uzayda geçenleri var, varoğlu var.

    en formel örneklerini italyanların verdiği sexploitation yönetmenlerine örnek olarak, russ meyer (faster pussycat kill kill, the valley of the dolls, ayrıca vixen adlı filmiyle; ince belli koca memeli kadın formatını ve vixen kelimesini hayatımıza sokan insandır ki sonra bu super vixen, mega vixens, ultra vixens falan diye gazete kuponları gibi devam etmiştir), binbir isimli ispanyol jesus franco (miss muerte, female vampire, venus in furs, vampyros lesbos), herschell gordon lewis (two thousand maniacs, the gore gore girls), doris wishman (deadly weapons, love toy), jean rollin (bilgisayar oyunlarına bile konu olan fascination, les raisins de la mort), bob clark (klasiklerden biri porky's) gibi örnekler verebiliriz.

    sexploitation filmlerini tanımak için, daha önce adları geçse de bir liste vereyim: ilsa she wolf of the ss, faster pussycat kill kill, beyond the valley of the dolls, caligula, double agent 73, trader hornee, camille 2000, blaze starr goes nudist, kureopatora, the down and dirty duck.

    sexploitation filmleri bitmemiştir, sadece biraz şekil değiştirmiş fakat halen üretilmektedirler. eski yoğunluğunda olmasa da arada sırada rastlayabiliriz. 70'lerdeki hali bambaşka tabii ama 80'li yıllarda da değişik akımlar içinde, 80'lerin duyduğumuz an tanıyabileceğimiz müzikleriyle, daha o gün ve sosyal hayat içinde geçen, yani zombiler, vandallar, uzay, ikinci dünya savaşı falan çerçevesinde değil de, günümüz çevresinde, sahilde, plajda, terkedilmiş bir evde falan geçip giden hikaye örgüsüyle devam etmiş ve halen de devam etmektedir.

    mesela 2005 yapımı hollywood she-wolf, 1998 yapımı killer sex queens from cyberspace (bu filmi çekip izlediğimde kendimi çok büyük bir kaşif sanmıştım), 2004 yapımı a dirty shame , 1986 tarihli reform school girls gibi görece yeni örnekler de verebiliriz.

    tabii burada konuyu bütünleyip yazıyı tamamına erdirmek gerekiyor. oysa ben biten şeyleri sevmem. ve yazının sonuç bölümü olacaksa eğer onu da çat diye yaparım...

    çat.


    (cyrano - 24 Mayıs 2006 23:09)

Yorum Kaynak Link : sexploitation