The Piano (~ Piyano) ' Filminin Konusu : 19.yy ortalarında Ada, Flora isimli bir kızı olan dilsiz bir annedir. Küçük kızı ile birlikte ülkesinden ayrılırken yanına gönülden bağlı olduğu piyanosunu da alan Ada için, Yeni Zelanda’nın ormanları içerisinde yeni kocası Steward ile başlayacağı yeni hayat, hiç de hayal ettiği gibi olmayacaktır. İlk olarak kocası, çok sevdiği piyanosunu Ada’nın haberi olmadan satacaktır. Piyanoyu alan komşusu, piyanoyu Ada’ya ancak Ada’nın ona piyano dersi vermesi şartıyla geri vereceğini söyler. Bu şekilde başlayan ilişkileri daha sonra farklı bir boyutta devam edecektir.
Ödüller :
Cannes Film Festivali : "Best Actress"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Kadın Oyuncu"
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Actress"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Özgün Senaryo"
Independent Spirit Awards : "Independent Spirit Award-Best Foreign Film"
turkiye'de 1994 yili baharinda gosterime girmisti.
(satine - 25 Mart 2002 10:03)
1994 baharında çocuk olmamdan mütevellit ancak 2 sene önce, istanbul film festivali kapsamında emek sinemasında bizzat jane campion ve harvey keitelin katılımıyla izleme şansı bulduğum film. o havadan mıdır nedir, hep çok özel kalmıştır aklımda. fotoğraf gibi sahneleri, yormayan sessizliği, piyanosu ve holly hunter'ıyla her türlü övgüyü, ödülü hakeder bu güzel film zannımca.
(brezza - 7 Kasım 2007 01:22)
holly hunter ve şimdilerde x-men'de rouge olarak izlediğimiz anna paquin'in oyunculuklarıyla sürüklediği, michael nyman'ın müzikleriyle insanları etkilediği jane campion'ın 1993 tarihli etkileyici filmi. --- spoiler ---ada'yı gemiye götüren sandal aşırı ağırlıktan dolayı batacaktır. ada'nın hayatındaki en önemli şey olan piyano ağırlık yarattığı için atılmaya karar verilir. ada piyano atılırken ayağını piyanoyla birlikte sürüklenene halata takar ve o da denizin derinliklerine doğru gider. görüp görülebilecek en güzel intihara teşebbüs sahnelerinden biridir.--- spoiler ---
(plastik turambar - 11 Kasım 2007 20:44)
sozleri asagidaki gibi olan, yeni albumle degisen pj harvey muziginin en nadide eseri. sadece sonundaki cigirmalar icin bile dinlenebilir. ozlenen kimse olmadigi anlarda bile insanin icine dokunuyor yahu.hit her with a hammerteeth smashed inred tongues twitchinglook inside a skeletonmy fingers stingwhere i feel your fingers have beenghostly fingersmoving my limbsoh god i miss you daddy’s in the cornerrattling his keysmummy’s in the doorwaytrying to leavenobody’s listening oh god i miss you
(mesnevi - 30 Nisan 2008 15:14)
yeni zelandalı yönetmen jane campion’un duyarlı bakış açısıyla çekilmiş, defalarca izlenebilecek romantik filmi. campion, duygusal öğeleri son derece vurucu bir şekilde, ama duygusal sömürü yapmadan izleyiciye ulaştırıyor. yarattığı bu atmosfer, sadece birbirinden etkili manzara çekimlerinde değil, michael nyman’ın müziğinde ve oyuncuların ifadelerinde bile hissediliyor. bu özelliği, belki de filmi diğer romantik addedilen, vıcık vıcıklık hissinin yüksek dozda verildiği, mendil tüketimine katkıda bulunan filmlerden ayırıyor. ayrıca, filmdeki minimum diyaloga rağmen, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin dantel gibi işlenmesi sanırım campion’un diğer bir başarısı.bunca başarılı yönüyle yere göğe koyamadığım bu filmde, maorilerin ırkçı bir bakışla yansıtıldığını düşünenlere hak vermekte zorlandım. hassasiyetler ile yaklaşılacak olursa, pek çok diş hekiminin filmlerdeki sadist dişçi imajından dolayı sarsılması gerekiyor.zaten benzer şekilde, filmlerde yahudilere yüklenen pozitif özellikler de ırkçılığın ses çıkartılmayan başka bir yönü… hayatlarında ilk kez piyano gören maorilerin piyanonun başına geçince chopin polonezler çalmasını kimse beklemez. onlar maori değil de, hayatında ilk defa piyano gören anadolu köylüsü ya da madagaskarlı din adamı olsaydı bile değişen bir şey olmayacaktı. maorilerin toplumda üstlendikleri roller yüzünden böyle bir ırkçılık tartışması varsa, onu da benzer bir şekilde değerlendirmeyi tercih ediyorum. zaten yeni zelandalı campion da genç yaşta ülkesinden ayrıldığı için “maori hassasiyetini” tam olarak hesaba katmamış filmi çekerken belki de.ayrıca filmdeki en düz adam bir maori değil. hatta filmin en derin adamı yüzünü yerliler gibi boyayan ve maorilerle iyi bir iletişim kurabilen harvey keitel…bu saçma ırkçılık düşüncüleriyle kafanızı bulandırmayıp, filmin her dakikasını içinize çekmeniz ve campion kadar michael nyman’ı da unutmamanız gerekiyor:(bkz: the heart asks the pleasure first)http://www.youtube.com/…0dps-ehl-fe&feature=related
(salome - 23 Eylül 2009 19:43)
the naked manin çıkış noktası olan film.
(codename47 - 11 Mart 2010 21:55)
harikulade bir pj harvey ağıtıdır aslında. 2007 white chalk albümünde yer alır. 'oh god i miss you...' haykırışları bitirir insanı. bitirir...
(vinny - 3 Eylül 2010 17:18)
öncelikle (bkz: art by itself is masturbation).jane campion'ın yönetmenliğinde ki bu film 11 yaşındaki anna paquin’in oscar almasını sağlamıştır 1994 yılında.--- spoiler ---gerçekten beni son derece etkiledi, sonunu campion’ın açık bıraktığını düşünerek ada’nın öldüğü anda bitirdim kendim için filmi. devamında gelen metal parmak ve yeni hayat hayaldi bana göre. sessizliğin hayali...issız kumsaldaki piyano, bir çorap deliğinden okşanan bacak ve okyanusun dibini boylayan piyanoya bağlı bir bacak her filmde kolay kolay görebileceğimiz türden şeyler değil. sanırım the piano benim için biraz ‘bir film izledim ve hayatım değişti’ filmi. çünkü o kadar ince dokunmuş ki, her şey o kadar özenli ve farklı ki. bu farklılığı hissettirebilecek türde filmlere muhtaç hissediyorum. gerek mavi sakalın canlandırıldığı tiyatro sahnesi, gerekse harvey keitel’in yüzünde ki dövmeler. her şey dozunda ve yeterince.bir piyano ve insanın dansı, bir piyano tuşu uğruna feda edilen parmak..--- spoiler ---
(phoebe buffay - 6 Ocak 2011 20:45)
kurt cobain'in ölmeden önce izlediği son filmdir.
(outdoorminer - 11 Şubat 2012 17:07)
yillardir aklimin bir kosesinde bulunan, bugun sonunda izledigim jane campion filmi. bir insani sadece tum tutkulariyla ve tum kusurlariyla kabul ettigimiz zaman onunla iletisim kurabildigimizi, kelimelerinse bu noktada gereksiz kaldigini izliyoruz film boyunca. ilk bakista kizi ve piyanosundan baska hicbir iletisim araci yok gibi gorunen ada, film boyunca herkesle konusuyor aslinda. sonunda ardinda biraktigi kisiler aslinda kendi sessizliklerinde bogulan insanlar. --- spoiler ---geneli yagmurlu, bulutlu, kasvetli gecen filmde gunesi gordugumuz tek sahnenin ada'nin adeta yeniden dogdugu ve dudaklarindan su kelimelerin dokuldugu sahne olmasi cok guzel bir ayrintiydi:"what a death! what a chance! what a surprise! my will has chosen life! still it has had me spooked and many others besides!"--- spoiler ---dipnot: filmin michael nyman imzali olaganustu muzikleri hakkinda cok yazilip cizilmis zaten. bu harika muzikleri 20 yil gec kesfetmek insani bir yandan hayiflandirsa da, diger yandan gizli bir hazine kesfetmiscesine mutlu ediyor.
(charlotte light and dark - 18 Mayıs 2013 19:01)
-spoiler-bunca yıldır izlemediğime pişman olduğum büyük eser.filmin müzikleri ve kaçan çorap arasından tene dokunma sahnesi için söylenecek söz yok herkesler ziyadesiyle övmüş zaten.karısının başka bir adamla sevişmesini mutedil sularda ferah ferah izleyen adamın, karısının o adama gitmek istediğini görünce, kıskançlıktan karısının parmaklarını baltayla doğraması kafamda oturmadı ama yine de filmin kalitesine gölge düşürür cinsten bi abartı değildi. ada'nın baines ile ilk tanıştığı gün sahilde piyano çalarken, kızının da müziğe eşlik edip kumların üzerinde dans etmesi şüphesiz filmin en hoş sahnesiydi nazarımda. -tabi, tekneden suya atılan piyanoya bağlı ada'nın intiharı da yine çok etkileyiciydi. filmdeki sisli puslu buğulu atmosfer her ne kadar 2 saat boyunca içimi karartsa da, ada'nın; baines'in ve piyanonun tuşlarında aynı sihirle gezinen tanrısal parmakçıkları, beni çok ayrı ve uzak iklimlere götürdü. -spoiler-
(ankaragucume gidiyor boyle yasamak - 6 Ocak 2014 11:36)
"piyano,kültürel çarpışmanın ,ürkütücü yabancı bir doğada önemsiz bir aile yaşamına teslim edilişinin, ada'nın sesinin bir kez daha bastırılışının canlı bir ikonudur" harvey greenberg ve hatta (bkz: ruken öztürk)
(shalala - 17 Mart 2004 23:28)
1993 yapımı başrolünü holly hunter'ın oynadığı, yönetmenliğini jane campion'un yaptığı kadınların duygularını sömüren film
(dreamer - 25 Mayıs 2001 11:13)
kadının ateerkil toplumda geleneksel yollarla kendini ifade edemeyeceğini anlamasının, suskunluğunun hikayesi. --- spoiler ---yönetmen koltuğunda yine bir kadın var ve bu durumu 2 farklı erkekle anlatıyor bize, birincisi ada nın satılarak evlendiği yeni zellanda topraklarını sömüren kocası ada'nın piyanoyu nasıl çaldığıyla bile ilgilenmeyerek aslında onun kendini var etme isteğini görmezden geliyor ve onu dinlemeyi reddediyor,böylece bir kez daha erkek hegemonyasıyla karşılaşıyoruz filmde.yerlilerle daha bir kaynaymış olan ve maddeye değil maneviyata önem veren ikinci erkek ise baines,o ada nın bir çeşit ifade şekli olan piyano çalışından etkileniyor, dolayısıyla kadının kendini özne haline getirmeye çalışan çığlıklarını duyuyor.kötü polis iyi polis gibi görünse de, baines'in bile bir noktaya kadar ada'ya olan 'erkek' bakışını bize göstermeyi de ihmal etmiyor yönetmen. kocasının baines'le ilişkisini öğrendikten sonra ada'nın parmağını kesmesiyse, onun piyano aracılığıyla kendini ifadesini sonlandırmak istemesini, yani özneleşmesine engel olup onu yine nesne haline getirmesini temsil ediyor--- spoiler ---bunları farketmemi sağlayan müthiş eleştirinin linki ise buradan
(kutuphane degilde kutubane derdi - 28 Ağustos 2014 23:54)
harvey keitel'in parmaginin ucuyla holly hunter'in delik corabindan tenine dokunmasi belki de film tarihinin icinde ciplaklik olmayan en erotik sahnesidir.
(oceanus - 8 Mart 2005 18:15)
saglam psıkanaliz okumaları olan bir filmdir. örneğin sudaki intihar sahnesi ana rahmine dönüş the real ile yüzleşme ve tekrar doğum. parmak kesilme sahnesi bariz bir hadım, kadının adam üzerindeki iktidarının (adamın iktidarsızlıgından kaynaklanan) kopması
(le upreux - 10 Mart 2005 00:28)
cok guzel bir filmdir ama cok guzel demek bile yetersiz kalir, oyunculuklar muhtesemdir. bedenin, sessizligin, esyalarin kullanimi cok iyidir. holly hunter leziz bir insandir.
(kudra - 16 Nisan 2005 12:18)
muziklerini micheal nyman in yaptigi , guneydogu asya adalarinda gecen bir film. harvey keitel ve sam neil in rollerine en yakistigi film. micheal nyman in simdiye kadar yaptigi en iyi soundtrack dir.
(jander - 15 Ekim 2001 17:34)
tarafımdan çok beğenilen bir filmidr. cannes da ödül almıştır. harvey keitel yine muhteşemdir. erotizmin dozunun çok iyi ayarlandığı bir filmidr. fakat her şeye rağmen filme gelen haklı da sayılabilecek eleştrilerde göz ardı edilmemeli the piano'dan bahsederken:ilk olarak aborjinlerin hepsi sarhoş ve ne yaptığını bilmez insanlar olarak gösterilmiştir bu filmde. ayrıca, yerli çalışanların aşşağlanması ve kötü muamelesi sanki doğrulanıyormuşcasına dikkatli izlemedikten sonra farkedemiyeceğiniz şekilde altan alta verilmiştir. tesadüfe bakın ki, filmin çekildiği sırada da avustralya'da yerlilerin düzeni bozdukları ve sivil hayata uyum gösteremedikleri gerekçesiyle şehir merkezlerine girişlerinin yasaklanması ve ya sınırlandırılması tartışmaları dönüyordu.diğer yandan, harvey keitel'in holy hunter'in kaçmış siyah çorabındaki o küçücük ten parçasını büyük bir hazla okaşamsı, beyaz tenin kutsanmasını düşündürmektedir. ayrıca, holy hunter contrast oluşturacak şekilde bembeyaz hatta ölü beyazı tene sahip bir insan evladıdır yine filmde.sonuç olarak, filmin ve jane campion'un ırkçı bir bakış açısına da sahip olduğu söylenegelmiştir her ne kadar filmin ana teması bunun üzerine kurulmuş olmasa bile.
(8 - 8 Ekim 2005 23:38)
jane campion'un yazıp yönettiği 93 yapımı film. unutulmaz sahnelerle dolu. dün gece 2 kez daha izledikten sonra favorilerim listesinde ilk sıraya oturdu... holly hunter bile mükemmel..
(amandine - 8 Şubat 2000 03:17)
Yorum Kaynak Link : the piano