The Pervert's Guide to Ideology ' Filminin Konusu : Ünlü Sloven filozof Slavoj Zizek ve yönetmen Sophie Fiennes, bu filmlerinde rüyalarımızın psikanaliz kadar sinemaya da etki ettiğini tartışıyorlar. Filmde Zizek, belirli film sahneleri üzerinden verilmek istenen asıl mesajları inceliyorlar.
The Pervert's Guide to Cinema(2006)(7,9-5600)
Slavoj Zizek: The Reality of the Virtual(2004)(7,5-350)
Zizek!(2007)(7,4-1429)
Examined Life(2009)(7,1-1472)
Over Your Cities Grass Will Grow(2011)(7,1-243)
Derrida(2003)(6,5-817)
Marx Reloaded(2011)(6,5-266)
the pervert's guide to cinema'dan sonra yeni bir slavoj zizek belgeseli.
(busted - 27 Eylül 2012 16:29)
yarım saat daha kısa olsa pek de iyi olacak filmimtrak belgeselimtrak.pop felsefe ve genel olarak zizek'in popüler kültür üzerinden düşünceyi tetikleme çabalarını kişisel olarak beğenen tayfadayım.pop sempatik idol olarak kişiliğini konumlaması bana rahatsız edici gelmiyor. aksine insanları iki gıdım düşünmeye itebilmek için kendi kendisini karikatürize etmesi bence zaten görüşleriyle de uyumlu. yani işte tv izlerken 3 saat zizek'le muhabbet etmiş gibi oluyorsunuz. sinema izleyicisini azıcık felsefe psikanaliz üzerine düşünmeye itmek için güzel bir yöntem.keşke dünya herkese kinder sürpriz yumurta üzerine 3 sayfalık essay yazma ödevi verebileceğim bir yer olsaydı.gündelik nesnelerin, sıradan filmlerin ya da hristiyanlık virtuelarının üzerine konuşabilmek, düşünebilmek, zizek tipi adamlarla (burunlarına daha az dokunanlarıyla ama lütfen) muhabbet edebilmek ne güzel olurmuş.. boşa geçmeyecek bir kaç saat için izlenebilir. ama yani ne film ne belgesel, öylesine bir şey.ps: sondaki yazılardan sonraki titanic göndermesi eğlencelik.
(pati - 8 Nisan 2013 15:01)
slavoj zizek ile muhabbet ediyor hissi veren belgesel film. çünkü zaten zizek karşınızda olsa sizi konuşturmaz, öyle konuşur gibi. verilen örnek filmlerin gösterildiği sahnelerde zizek'in konuşmaya devam etmesi çok hoş, gülümseten ayrıntılar olmuş. şu an anlatamayacağım fakat zizek anlatınca ikna olduğum şeylerden bahsetmiştir(?) iki buçuk saate yakın olması biraz zorluyor yalnızca.
(yuzmebilmeyenamasipidiksipidikyuzenbalik - 17 Mayıs 2013 00:29)
tekrar tekrar izlenecek, üzerine yazılacak, okunacak bir film olmuş.
(cdata - 8 Ekim 2013 21:19)
zizek'in gerçek bir ateist ancak hıristiyanlık üzerinden geçerek gerçek bir ateist haline gelebilir (çünkü hıristiyanlıkta tanrı ölmüştür ve "büyük öteki" kaybolmuştur, yani üzerinden kendimize bir kimlik oluşturabileceğimiz referans noktası tamamen ortadan kalkmıştır) tezine bir katkı da benden: sufizm de aynı noktaya farklı şekilde varıyor aslında. mevleviliğin temelindeki tekillik hali nihayetinde büyük ötekinin olmadığı bir durum olarak zizek'in bahsettiği hali karşılıyor. hıristiyanlık tanrıyı öldürdü öldürmesine de, anadolu mistikleri de bu noktaya başka bir yoldan gelmiş gibi gözüküyorlar. belki de sufizmin iliklerine işlemiş melankoli halinin sebebi de varlığın esasına ulaşmak için hiç olmayı göze almak, yani en basit haliyle bilincin yitirildiği noktada saf maddeye dönüşerek evrenle bir olmak gerçekliğinin farkındalığıdır.
(dodo the bird - 9 Ekim 2013 15:42)
bu belgeselde zizek, laibach hakkında 17 yıl önce söylediği şeyin aynısını rammstein için de söylüyor. bunu canım anlatmak istemiyor şu an fakat aslında faşizmle dalga geçmeyip bunun bir üstüne çıkıp bu tip imgelemi daha fazla ciddiye aldıklarını ve bunu bir şekilde bu yolla parçaladıklarından falan bahsediyor. isteyen videosuna bakabilir çünkü tam olarak böyle bir şey değil.http://www.youtube.com/watch?v=w7qrzmww6buneyse, zaten ha laibach ha rammstein benim için çok farkı yok fakat, rammstein'ın ortalama bir martial industrial grubunun 10'da 1'i kadar bile nazi imgesi kullandığını görmedim. bu da zizek'in rammstein sırf daha popüler olduğu için çeşitli bilimsel makalelerde de kullanılan süperstar sosyalbilimcilere atıfta bulunma saçmalığının bir benzerine düştüğünü gösteriyor. örneğin ortada çok daha popüler ve benzer imgelemleri -totenkopf vs.- çok sık kullanan death in june gibi gruplar varken rammstein'dan bahsetmesi çıkarımını çok anlamsız kılıyor. çünkü böyle bir imaja kesinlikle asla sahip değiller. en fazla wilhelm reich'in psikanalitik yaklaşımıyla, bastırılmış cinsellik ve bunun rammstein'ın konser ve genel imajında(albüm tanıtımı için dildo boxset'i hazırlamak vesaire) üzerinden okumak mümkün olur, zizek de biliyorsunuz çok sever böyle şeyleri, hayret yapmamış. çünkü belgeselde buna benzer bir yaklaşım getirmiyor dediğim gibi laibach için söylediği şeyi söylüyor.halbuki damardan girip martial industrial müziğin çoğunlukla pagan-folk ve neofolk'la içiçe bulunmasından yola çıkarak alman faşizmindeki "volk" fikriyle bağdaştırıp ezmesi gerekirdi. sen de yalanmışsın zizek. bu da sosyal bilimlerin büyük çoğunluğunun yine nazarımda tırt bir entelektüel mastürbasyon oyun alanı olduğu fikrine kafamda bir çentik daha atmamı sağlıyor.
(sanal hayvan - 24 Ekim 2013 00:10)
"taxi driver"ın değerini bildiren. (bkz: taxi driver/#33677957)
(siyah giysili adam - 26 Ekim 2013 04:20)
bir önceki filminde * olduğu gibi, zizek'in popüler filmlerin yeniden kurulmuş sahnelerinde size şehla gözleriyle bakarak, sevimli aksanıyla heyecanlı heyecanlı birşeyler anlattığı belgesel-film. aslında belgesel de değil film de... bildiğin lecture veriyor zizek. kendisinin ortalıkta rock star gibi dolaşmasına gıcık olan üstatlar oluyorsa da, adam çok keyifli anlatıyor. bahsi geçen filmlerin listesi şöyle:triumph des willens (1935)the eternal jew (1940)brief encounter (1945)the fall of berlin (1950)the searchers (1956)west side story (1961)the sound of music (1965)lasky jedne plavovlasky (1965)seconds (1966)hori ma panenko(1967)if.... (1969)mash (1970)zabriskie point (1970)cabaret (1972)a clockwork orange (1971)jaws (1975)taxi driver (1976)brazil (1985)full metal jacket (1987)the last temptation of christ (1988)they live (1988)titanic (1997)i am legend (2007)the dark knight (2008)
(toz bezi - 3 Aralık 2013 17:46)
and so on and so on gene tavan yapmış. bununla ilgili bir drinking game var; ne zaman slavoj kardeş "and so on" dese masadaki herkes shot yapar, "and so on and so on" kombosu geldiğinde çift shot yapılır. afiyet olsun. (ek olarak burun çekişine shot, yüzünü yunmasına shot gibi ekler yapılabilir)26x "and so on"13x "and so on and so on" kombosu var. bu da slavoj un ne kadar eşitlikten yana bir pezevenk adam olduğunu hepimize gösteriyor.
(portik - 6 Aralık 2013 01:31)
zizek ne geyik adammışsın yahu. sedyenin üzerinde, denizin içinde, loş bir odada uzanarak sinema üzerinden felsefe ve psikanaliz. ama keyifli izlemesi, doğruya doğru. bazı çıkarımları zorlama olsa da, popüler kültür üzerinden düşündürme çabası takdir edilesi. anlat anlat, heyecanlı oluyor.kamuya açılmış bu arada, şurdan izlenebilir:http://vimeo.com/106036638
(zverkov - 5 Mayıs 2014 00:00)
(bkz: slavoj zizek/#43057726)
(endless bliss - 27 Mayıs 2014 19:50)
filmin ya da her neyse sonundaki manifestovari sözleri şu minvaldedir zizek'in:https://www.youtube.com/watch?v=rwqx5zqo05e
(endless bliss - 2 Haziran 2014 21:42)
ideolojiye giris ama cikamayis diye ozetleyebilecegim belgesel. slavoj zizekanlatiyorda anlatiyor. saniyorum ideoloji dendiginde akla ilk gelenlerin hepsine deginiyor ideolojinin ne oldugunu aciklamak icin. benim anlayamadigim bir nokta var. simdi cok guzel anlatilmis ideolojinin ne oldugu fark etmeksizin, sirf ideoloji oldugu icin gozlerimizi kapadigini ama ideolojisiz bir hayatin mumkun olup olmadigi deginilmemis. tabii ki bu eserin sadece iki saatlik bir belgesel oldugu icin ve tabii ki de cevabi bilinmeyen bir soru oldugu icin olmus olabilir ama daha bu soru hakkinda bir fikrimiz olmadan ideolojinin bu kadar kotulenmesi icime sinmedi.
(tabula rasa - 3 Haziran 2014 11:41)
slavoj zizek'in karşınıza geçip ideolojilerin nasıl ayakta kalışını, farklılıklarına karşın birbirlerinden bir şekilde beslenip çoğu noktada benzer propaganda biçimleriyle varlıklarını sürdürüşünü anlattığı belgesel. muhafazakarlığın ideolojilerde biçimlenişini de analiz ediyor. buaralar üzerinde bu ülkede olanlara dair analiz yapma sorumluluğu hisseden çoğu kişinin başucu belgeseli olabilir. söylenildiği kadar uzun gelmedi süresi ama izledikten sonra açılacak tartışmalar uzun olabilir. ode to joy hakkında söyledikleri en çok aklımda kalanlar oldu. bir ara tekrar izleyip üzerinde bir şeyler yazmak isterim. ilk izleyişimde ara ara söylediklerini düşünürken kaçırdığım yerler oldu.
(oradaki gezegen - 16 Eylül 2014 07:48)
ode to joy/a clockwork orange, titanic, full metal jacket, brief encounter ve tatlı olarak da brazil yorumlarını sevdim zizek'in. "pervert" serisini üçlemesini umut ediyorum.
(kolombre - 5 Ekim 2014 23:42)
(bkz: beyin yakan belgesel) (bkz: beyin yakan film)
(paratonerali - 27 Ekim 2014 12:12)
slavoj zizek'in, kitaplarından alıştığımız karmaşık ve kapalı anlatımını kullanmadığı belgesel. bu açık ve 2 saate sıkıştırılmış anlatım, önemli uğrakları hızlıca atlamasına yol açmış. şematize etmek ve özetlemek, gerçekten ulaşılması gerekene bir merdiven dayamakta. bu merdiveni avantajınıza mı yoksa dezavantajınıza mı kullanacağınız problemi sizin sorumluluğunuzda.sosyal medya üzerinden bilgi paylaşımına inanmadığımdan ötürü hep bu yöntemi kullandım. hatta kutsalım kabul ettiğim slavoj zizek, giorgio agamben ve michel foucault gibi isimler hakkında hiç yazmıyorum(nietzsche bir istisna)(elbette kutsallık ayaklar altına almak ve kirletmek içindir, ama burası o mekan değil). ancak, madem zizek böylesi bir açık anlatım kullanmış; bu anlatımın daha da şematize edilmiş(iyice saptırılmış) halini buraya yazayım. bu merdiven metni yazana değil, okuyana ait olacaktır.ideoloji geçmişimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi şekillendiren bir çerçevedir. geçmişimizi yani atalarımızı şekillendirir. bugünümüzü yani toplum içindeki davranışlarımızı şekillendirir. geleceğimiz yani bütün hayallerimizi şekillendirir. bu sebeple ondan kaçmak imkansızdır. aynı zamanda bir yalan'ın, gerçek-dışı'nın, olmayan-şey'in, büyük öteki'nin üstüne kurulmuştur. eleştirilemezliğini ve kudretini bu yokluktan alır. zaten temeli olmadığı için, eğilip bükülerek başka bir kavrama karşı şiddet odağına dönüştürülebilir.bu muhafazakar bir söylem değildir. ideolojiden kaçamazsın ama onun temelsizliğini keşfedebilirsin. bu sayede onun kutsallığını ayaklar altına alıp; kutsal olmayan ve esnek bir ideolojiye yelken açabilirsin. zizek'in başlangıçta kurduğu, "bu çöp tenekesi ideolojidir" cümlesinin anlamı bu. içindeki pislikleri çıkar, içini boşalt, bu sayede isteyen girebilsin. ama sakın kapıyı kapatma.
(protector - 25 Şubat 2015 21:02)
belgeselden ufak bir alıntı : bugün rağbet edilen en büyük bayağılıklardan biri bir şiddet eylemi ile karşı karşıya kaldığımızda dostoyevski nin kramazov kardeşler'inden şu ünlü söze atıfta bulunmaktır: '' eğer tanrı yoksa her şey mubahtır.'' bu söze ilişkin ilk sıkıntı dostoyevski'nin bunu hiçbir zaman söylememiş olmasıdır elbette. sartre 1943 yılında , bu ifadeyi sözde dostoyevski tarafından dile getirilmiş olarak kullanan ilk kişiydi. ama asıl mesele, bu sözün basitçe hatalı olmasıydı. günümüzdeki açmazımıza kısa ve öz bir bakış atmanın dahi bize açıkça söylediği tam da eğer tanrı varsa, her şeyin mubah olduğudur. yalnızca tanrıya inananlara değil, kendilerini birer enstrüman, yüce iradenin dolaysız birer enstrümanı gibi görenlere her şey mubahtır. eğer yüce iradenin dolaysız bir enstrümanı olduğunuzu varsayıyor ya da kendinizi öyle meşrulaştırıyorsanız elbette bütün kısıtlı, önemsiz ahlaki değerlendirmeleriniz ortadan kalkar. eğer tanrının dolaysız bir enstrümanı iseniz nasıl böyle dar bir çerçeveden düşünebilirsiniz ki ? sözümona kökten dinciler böyle iş görür. ama yalnızca onlar değil.totalitarizmin her biçimi aynen böyle işler. kendini ateist gibi sunan ya da ateist olarak takdim edilenler bile.
(exnihilonihilfit - 26 Şubat 2015 03:39)
ode to joy'a dair kısmıyla ufkumu açandır. daha önce şarkının bu denli yaygın bir kullanımına tanık olmamış, üzerine düşünmemiştim. içerikte barış, kardeşlik, el ele tutuşalım laylaylay mesajına nazilerden çin'e değin başvurulduğunu, doğu ve batı almanya'nın ortak olarak katıldıkları olimpiyatlarda madalya aldıklarında milli marş olarak kullanıldığı hiç bilmiyordum: ab dışında malumatım yokken bilgi sahibi oldum. gelin görün ki zizek'in şarkının bu kısmının ve ikinci kısmının barış ve kardeşlik mesajı mı verdiği ya da böyle bir mesaj üzerinden bir ideolojik örüntü mü yarattığı konulu tartışmasına bir ek yapmak isterim. eğer bu şarkı ile bir ideoloji, bir mesaj eleştirisine girişilecekse bunu zizek'ten önce 90'lı yıllarda fenerbahçemiz yapmıştır; nasıl mı?istanbul'da mecidiyeköy'de doğmuş bir ibne takım,süper transferler diye almışlar üç ibneyi filipescu, hagi, popescu; hepsi orospu çocuğuhakan şükür, arif, tugay; ibne galatasaray
(bim insani - 10 Nisan 2015 12:07)
Yorum Kaynak Link : the pervert's guide to ideology