Süre                : 1 Saat 38 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Şubat 2012 Çarşamba, Yapım Yılı : 2012
Türü                : Drama
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Paper Street Films , Appian Way , Kingsgate Films
Yönetmen       : Tony Kaye (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Carl Lund (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Adrien Brody (IMDB), Marcia Gay Harden (IMDB)(ekşi), James Caan (IMDB)(ekşi), Christina Hendricks (IMDB)(ekşi), Lucy Liu (IMDB)(ekşi), Blythe Danner (IMDB), Tim Blake Nelson (IMDB)(ekşi), William Petersen (IMDB)(ekşi), Bryan Cranston (IMDB), Sami Gayle (IMDB), Betty Kaye (IMDB), Louis Zorich (IMDB), Isiah Whitlock Jr. (IMDB), Chris Papavasiliou (IMDB), Kwoade Cross (IMDB), David Hausen (IMDB), Roslyn Ruff (IMDB), Jerry Walsh (IMDB), John Cenatiempo (IMDB), Brenda Pressley (IMDB), Tiffani Holland (IMDB), Lucian Maisel (IMDB), Alex Boniello (IMDB), Celia Au (IMDB), Mary Joy (IMDB), Michael Hammond (IMDB), Ronen Rubinstein (IMDB), Al Calderon (IMDB), Brennan Brown (IMDB), Celia Schaefer (IMDB), Reagan Leonard (IMDB), Tarikk Mudu (IMDB), Kevin T. Collins (IMDB), Stephen Payne (IMDB), James Hosey (IMDB), Michael Kaufman (IMDB), Nancy Rodriguez (IMDB), Justin Campbell (IMDB), Aaron Sauter (IMDB), Josh Pais (IMDB) >>devamı>>

Detachment (~ Kopma) ' Filminin Konusu :
Öğrencileriyle birebir ilişki kurabilen, fazlasıyla yetenekli bir eğitimci olan Henry Barthes bu mesleği arka plana atarak geçici olarak öğretmenlik yapmaktadır. Şimdiye kadar hiç bir okulda arkadaşları ve öğrencileriyle duygusal bağ kuracak kadar kalamaz. Son gönderildiği devlet okulunda ise öğrencileri hatta okulun yöneticisine kadar insanlar içine kapanık yaşamaktadır. Öğrencilerinden bir tanesinin sokakta yaşamasına göz yummayan bu değerli öğretmen onun evine dönmesi için elinden gelen bütün çabayı gösterir. Hayatta hala sevgiyi hakeden insanlar vardır.


  • "adrian brody'yi çirkin kral yapacak filmlerden. soundtrackinin yıldızı için buyrunuz"
  • "daha ilk alıntısı ve her dakikasıyla sarsan film. adrien brody'den başkası olmazmış. müzik, içerik, yönetmen hepsi ayrı güzel. yerimden kımıldamadan, ne kadar kalmış acaba demeden seyrettirmiştir."
  • ""and never have i felt so deeply at one and the same time so detached from myself and so present in the world."- albert camus"
  • "(bkz: durduk yere adamın amına koyan filmler)"
  • ""cevaplarım yok ama her şey yoluna girer" diyen filmdir. hayat sizi boğduğunda her şeye cevap aramak yerine bunu hatırlamak iyi gelir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    her bir sahnesinin ayrı ayrı alıntılanıp, ders olarak veli toplantılarında izletilmesi gereken, didaktik olmadan pamuk gibi saran tony kaye filmi.

    "anne-baba olmanın bir ön koşulu, ön şartı olmalı"

    ha bi de;

    --- spoiler ---

    henry: "that bag... it doesn't have any feelings. it is empty. i don't have any feelings that you can hurt either."

    ---
    spoiler ---


    (bosforlu cevriye - 2 Nisan 2012 14:14)

  • comment image

    geçen yıl vizyona girdiğinden beri izlemek istediğim ama zaman bulamadığım, adrien brody'nin the pianist ve the village ile birlikte en iyi filmlerinden biridir.. karşılıklı anlayış ve saygıyı, başarı seviyesi vasat bir okulun içine ite kaka yerleştirmek için verilen içsel savaşları anlatıyor kısaca.. bu anlatımın yer yer öğretmen yer yer de öğrenci bakış açısıyla öne çıkarılması, filmin etkileyicilik boyutunda hiçbir sapma yaratmıyor.. özellikle öğretmenlerin nasıl bir varlık, öğretmenliğin de nasıl bir meslek olduğunu dışarıdan öğrenmek isteyenlere ışık tutuyor..

    birçok kişinin mad men'den hatırlayacağı christina hendricks, genellikle sağlam yan karakterleri canlandıran 70'lik usta james caan, göğüs kanseri teşhisinden sonra pek ortalarda görünmeyen lucy liu ve blue bloods'ın sevimli yüzü olarak bilinen sami gayle filmin büyük çoğunluğunda görülebilecek oyuncular.. caan ve liu'nun süre olarak az, içerik olarak çılgınca akan bir şelaleyi andıran performansları brody'nin gölgesinde kalmaya mahkum olsa da dikkat çekiyor her türlü.. ayrıca gayle'ı ilk kez izlemiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; bu kızcağızın adını önümüzdeki 10 yıl sıklıkla duyacağız.. büyük maddi desteğe sahip projelerde yer aldığı zaman da, kristen stewart örneğinde olduğu gibi -panic room'dan sonra aynı şekilde düşünüyordum kendisi hakkında- bir anda patlarsa hiç şaşırmayacağım..

    karşılık anlayış ve saygı demiştim, değil mi?.. bu iki hayati duyguyu tesis etmek için öncelikle karşınızdakinin genel olarak hayat hakkında ne düşündüğünü, bu düşüncelerin ne ölçüde keskin olduğunu ve bütün bunlardan daha önemli olan bakış açısını nelerin olgunlaştırdığını görebilmek gerekir.. bunları yapabilmek için de mantığı doğru kullanmak lazım.. filme geri dönersek; "açık kapatıcı öğretmen" olarak tanımladığım substitute teacher henry'nin, özellikle sosyal düzeyde karmakarışık olan bir okulun vasat altı bir sınıfındaki öğrencileri bir arada tutmaya çalışmasının kilit noktası da bu.. ilk başta sendeleyeceğini düşünmek, yeni öğretmen-haylaz sınıf temalı bütün filmlerin ortak noktası zaten.. ama burada brody'nin merhamet akan gözlerinden süzülen ve kameraya yansıyan durum tamamen farklı.. önce karşılıklı anlayış ve saygıyı sağlamaya uğraşması, sonra öğrencilerle bir anda vıcık vıcık bir samimiyete girmekten itinayla kaçması ve "beni nasıl görürseniz ben de sizi aynı şekilde göreceğim" mantığı, bir anda, normal bir film izlemeyeceğimiz öngörüsünü kuvvetlendiriyor..

    akılda kalıcı çok sayıda replik barındıran bir film bu ayrıca.. özellikle henry ile dedesi arasındaki diyaloglarda sıklıkla not almaya çalıştım.. "when you stop coming henry, i die" ve "you can't think in this place, you can't make new memories." sözleri dedeye ait.. henry ve dedesi arasında nefis diyaloglar yazmış senarist..

    ayrıksı sınıf/okul ve onunla uğraşmak için her yerini yırtan yeni öğretmen filmlerinden hoşlananları tatmin etmeme olasılığı yüksek, festival filmi seven ama "biraz da aksiyonlu olsun, sıkılmayayım izlerken" diyebilecek izleyiciyi fazlasıyla memnun edecek filmdir bu.. brody'nin yemyeşil ve berrak gözlerinden etkilenmeyeli çok olmuştu, iyi geldi bana.. benim gibi düşünenlere şiddetle öneririm..

    edit: nasıl unutmuşum yahu?.. filmin albert camus'nun sözüyle açılması ve sonlarına doğru henry'nin edgar allan poe'dan alıntılar yapması akılda yer ediyor.. iki ustayı da sevenlere ilaç gibi gelecektir..


    (lake of the hell - 25 Haziran 2012 11:07)

  • comment image

    daha ilk alıntısı ve her dakikasıyla sarsan film. adrien brody'den başkası olmazmış. müzik, içerik, yönetmen hepsi ayrı güzel. yerimden kımıldamadan, ne kadar kalmış acaba demeden seyrettirmiştir.


    (your majesty - 28 Ağustos 2012 22:28)

  • comment image

    bu filmi bir amerikalıya izlettirdiğinizde ilk tepkisi şok oluyor. gariplerim kendilerini o kadar süper görüyorlar ki filmdeki gerçeklik onları şaşırtıyor. genellikle çok liberal bir film diyerek işin içinden çıkmaya çalışsalar da filmin çarpıcılığı onların da bazı şeyleri kabul etmelerine yolaçıyor. (bkz: based on a true story)


    (franny - 31 Ağustos 2012 08:45)

  • comment image

    bir çok noktaya çok etkili değinen bir film. herkesin bir derdi var ama herkes kendi yalnızlığında bunlarla boğuşmakta. birilerine bağlanmaktansa sorunu kendimiz çözebiliriz (attach - detach). o yüzden bağlanmamak kimseye.


    (visnekiraz - 18 Eylül 2012 00:04)

  • comment image

    adrian brody'nin performansına söz bulamadığım, amerika toplumu merceğinden kamerasını uzatmış ama değil sadece amerikalıların bütün medeni dediğimiz toplumlarda yaşayan kendiyle yüzleşmekten kaçan, değersiz hissedişlerini yapay mutluluk tufanında harcayan insanları daha bir sarsacak ve bir o kadar tokatlayacak bir film olmuş. belki karanlık bir yapım ama şu cümlede kim kendini aldatabilir ki:

    --- spoiler ---

    'bir çocuğun anlayışlı kalbi, en karanlık yerlerin gizemlerini kavrayabilir...'

    ---
    spoiler ---


    (bruegel - 2 Ekim 2012 22:26)

  • comment image

    tony kaye'nin bomba gibi döndüğü film. wire'ın 4. sezonundan beri gördüğüm, amerikan eğitim sisteminin rezilliğini gözler önüne seren belgesel niteliğinde sert film.

    --- spoiler ---

    fakat filmdeki asıl konu ebeveynliktir. okullar üzerinden çocukların ana-babaya ne kadar ihtiyaç duyduklarını sorgular. okulun eğitim değil, öğretim yuvaları olduğunu gözler önüne sert bir şekilde serer. çünkü her öğretmenin bir derdi vardır. kimse kimseyi eğitmek zorunda değildir. fakat bir şeyler öğretebilir ki öğretmenler bunun için vardır. tek öğretimi çocuk, aileden alabilir. günümüzde de evlenmek, çocuk doğurmak resmen bir gereklilik halini aldığından bu film tam onlara göre fakat ekşi sözlükte bile 2 sayfa entry girilmişse daha fazla söyleyecek bir şey yok.

    ayrıca wire izleyenler bilir, dizi tarihinin en pislik karakterlerinden biri olan clay davis'in de filmde bir rolünün olduğunu görmek hakkaten güzeldi. aynı pisliklerine burada da devam etti...

    ---
    spoiler ---


    (yakarca - 22 Ekim 2012 12:35)

  • comment image

    rahatsız edici bir film. amerikan gençliği sahiden bu durumda mıdır bilmiyorum ama bizim gençlik ve eğitim sistemimizin çok değil en fazla 5 yıl sonraki hali budur. film çok kasvetli ve huzur bozucu olmasına rağmen verdiği güzel bir mesaj var. biraz sevgi ve biraz ilgiyle birilerinin hayatlarını değiştirebiliriz. fakat daha fazlası değil.
    bu arada filmle ilgili oyunculukların hemen hepsi iyiydi ancak adrien brody bir erkek olmama rağmen baygın bakışlarıyla beni bile etkiledi.


    (vatandasriza - 26 Ekim 2012 06:01)

  • comment image

    filmi izledikten sonra, heralde kafka öğretmen olsaydı henry barthes olurdu dedim ki yazarımız da kafka'dan çok etkilenmiş ve hatta benim dediğim gibi bir çıkış noktası yakalayıp yazmıştır senaryoyu. tabi böyle dramatik bir senaryo tony kaye'nin eline geçince tüm yaşam enerjinizi, mutluluğunuzu kaybettiriyor insana. filmin diğer muazzam yanı ise oyunculuklar, adrien brody'den bahsetmeye bile gerek yok tartışmasız en iyi performanslarıdan birini sergilemiş, lucy liu ise kısa rolünün altından laikiyle kalmış bence ama asıl bir performans var ki; sami gayle bana performansıyla leon'daki natalie portman'ı hatırlattı. yeni izledim filmi tanıdık, eşi dostu arayıp izleyin diyorum o derece(abarttıysamda kusura bakmayın, ama izleyin)


    (abuzittinbizenelerettin - 28 Ekim 2012 21:51)

  • comment image

    (bkz: kopma)

    öğrencilerle birebir ilişki kurmakta çok başarılı olan fakat “geçici öğretmenlik” yapan henry barthes’in, tabir-i caizse ruhu gitmiş, ölmek üzere olan bir devlet okuluna kadrolu bir öğretmen gelene kadar “yedek öğretmen” olarak atanmasını konu alıyor. henry, okulda sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerin de bu karamsar dünyaya teslim olduğunu görecektir. içinde bolca yakın plan, flashback, zoom-in, zoom-out ve sıçramalı kurgu barındırarak baştan yabancılaştırıcı bir etkiye bürünen film, öğretmen-öğrenci ilişkisini pastel renkleri öne çıkaran çarpıcı görselliği eşliğinde irdeleyip, eğitim sistemi eleştirisinin yapı bozucu bir temsilini sunmasının başarısıyla çeşitli festivallerden toplam 8 ödülle dönmüştür.

    --- spoiler ---
    adrien brody'nin performansı çok başarılıydı, tıpkı film gibi. oyunculuk ve eleştiri kısmı oldukça güzel.
    ilk izlenimim, "hee sıradan öğretmen-öğrenci filmi aga bu. yedek öğretmen olarak gelecek sonra, herkes hayran kalacak kendine vs." idi. ama olay çok farklı ve güzel işlendi. ben pek bi' sevdim. amerikan rüyasını(gençlerin hep eğlenmesi, sevişmesi mutlu olması vs.) ve kapitalizmin kadını nasıl meralaştırdığını eleştirmesi bakımından çok gerçekçi ve tatmin ediciydi...

    erica adlı hatunun, henry'den ayrılış sahnesi ile meredith'in intiharı oyunculuk adına aklımda kalan sahnelerdi. henry'nin dedesi ile konuşmları da bi o kadar başarılı ve etkileyiciydi.

    hissiz olmak kolaydır; bir şeyi önemsemek cesaret ve ahlak ister.

    ---
    spoiler ---

    imdb puanı 7.7.


    (mimilo - 2 Kasım 2012 16:15)

  • comment image

    "and never have i felt so deeply at one and the same time so detached from myself and so present in the world."
    - albert camus


    (misch - 27 Kasım 2012 00:55)

  • comment image

    dün gece koalaamanefayda ile (https://twitter.com/koalaamanefayda) tony kaye’in son filmi detachment’i izledik. (bu arada az önce imdb’ye bakarken gördüm, attachment üzerinde çalışıyormuş. feci bir merakla bekleriz artık.) tony kaye’i american history x’ten zaten çoğumuz biliyoruz. faşizm üzerine hemen herkesten daha derinlemesine düşünen, faşist bakış açılarının günlük hayattaki yansımalarını iyi bilen bir adam.

    film camus’nun bir alıntısı ile açıldı ve biz o noktadan sonra bir “yabancı” yorumu ile karşılaşacağımızı bekliyorduk. beklediğimiz gerçekleşti; ama bizi sarsacak bir şekilde oldu bu. karşımızda hayattan, rekabetten ve bize dayatılan tüm güncel değerlerden kopmuş bir adam vardı; ama bu adam kesinlikle hissiz bir izolasyonun ardında değildi. daha çok, hakan günday’ın muhteşem tabiriyle “açık yara gibi” bir adamdı. hani görseniz “bu adamın ne derdi var, ne olmuş, ağlayacak mı, yanına gidip konuşsak mı?” diye sorabileceğiniz kadar hassas ve kırılgan halde yaşayan bir adam. zaten adrien brody tam da bu rol için varolmuş gibi. piyanist’teki edası bu filme de yansımış; ama hiç de oradaki gibi ağlak bir hassasiyet değil bu. çünkü film ilerledikçe görüyorsunuz ki karşınızda iyi olma konusunda çok ama çok zeki bir adam var. twitter’ı çok serseri ve muhalif bir tavırla kullanan tufan’ın (https://twitter.com/geceleriesen) sayfasında onu ilk izlemeye aldığımdan beri değiştirmediği bir söz vardır. “bir insanı tanımanın tek yolu, araya kendini karıştırmamaktır” diye. ilk gördüğümden beri bu ifadeye bayılırım ve bu filmde brody tam da bu sözün kanlı canlı bir karakter olarak karşılığı gibiydi.

    film biter bitmez kayıt cihazını açtık ve koala ile konuşmaya başladık. zaten kaydın başında jenerik müziğini duyabilirsiniz. sıfır hazırlıklı bir konuşmaydı, sadece film boyunca benim aldığım notlar vardı. ara ara durduğumuz yerlerde bu notlar konuşmaya hareket alanı sağladılar.

    konuşmamız genel olarak brody’nin canlandırdığı karakter ve bu karakterin ruh hali, nasıl oluşmuş olabileceği, içinde neler olduğu ile ilgiliydi. zaten film tam anlamıyla bir karakter filmi. arada başka konulara da girdik. koala’dan, benden, kardeşimden bahsettik. ama asıl mevzu hep “faşizm” dediğimiz kavramın üniformadan, savaştan ibaret olmadığı, gündelik hayattaki ön yargılarımızın, etiketlerimizin, kolay algılarımızın kaynağı olduğu çevresinde dönüp durdu. suçluluk hissinin, utancın, kopan bağların, erken yaraların aslında ne kadar normal olduğunu, asıl olanın bunları bastırmak değil anlamak olduğunu belki de biraz idrak ettik burada.

    brody yoktu. yok olmak istemişti ve bunu başarmıştı. hayatla kurduğu ilişkiden kendi egosunu çıkarmış, kendini neredeyse tamamen bir aynaya çevirebilmişti. osho’nun, krishnamurti’nin, gurdjieff’in hep bahsettiği o ünlü “iç gözlemci” brody’nin karakterinde tam anlamıyla hayata geçiyordu; ama tek ve çok eşsiz bir farkla: bu adam çok hissediyordu. hem de çok.

    podcast burada. spoiler var dememe gerek yok. filmi izledikten hemen sonra, kulaklıkla tek doz olarak dinlemenizi tavsiye ederim.

    https://soundcloud.com/…ovokoban/detachment-uzerine

    blog link: http://nabokovokoban.tumblr.com/…detachment-podcast


    (firacos - 8 Aralık 2012 02:06)

  • comment image

    american history x'in bir tesadüf olmadığını ispatlayan, tony kaye'in dönüş filmi. hem de öyle böyle değil, çok sıkı dönmüş abim. canı yanan, acı çeken geçici bir öğretmenin, didaktik olmadan hayatı öğretme; en azından, çocukları hayata tutundurma çabasını anlatıyor. sinematografik olarak da, anlatım olarak da çok başarılı bi iş olduğu kanaatindeyim.

    --- spoiler ---

    genel itibariyle çok beğendiğim filmde, beni özellikle etkileyen sahneler, sarah adlı kızıl öğretmenin, henry'yle meredith'in konuşması esnasında sınıfa girip, henry'yi tacizcilikle itham ettikten sonra, henry'nin geçmişinin su yüzüne çıkması ve "yaşlı bi sapık mıyım ben" diye tepki göstererek, kendisini dedesinin yerine koyması ve bundan tiksinti duyarak kendini kaybetmesi; erica'nın sosyal hizmetler görevlilerine teslim edilirken, henry'ye olan sevgisi ve kendisini göndermemesi için yalvarması; meredith gibi kendisine ilgi gösteren herkese karşı kartlarını açık oynamaya hazır, psikolojik olarak çok zayıf bir kızın öğretmenine olan sevgisini ifade etme biçimi ve hayatının merkezine koyduğu bu güçlü duygunun yüksek bir duvara toslamasının intiharına yol açması; son sahnede yapraklarla sayfaların, sanki doğanın içinde beraber olmaya alışıklarmışcasına yuvarlanmaları, dans etmeleri, bir bütün olmaları ve onlara eşlik eden, henry'nin sesinden the fall of the house of usher'dan bir kesit...

    ---
    spoiler ---

    camus ile başlayan film, poe ile bitti. insan gecenin bu vakti başka ne isteyebilir ki?


    (kivikocan - 8 Ocak 2013 00:23)

  • comment image

    hayatın acımasızlığını yüzünüze vuran film. keşke bunlar film diyebilsek ama gerçeğin ta kendisi maalesef.
    --- spoiler ---

    ha bir de yine ve yeniden kimseye sahip olduğu koşullardan daha iyisini vaadetmemek gerektiğini gördüm. kimseyi kurtaramayız. süperman yok. neyse hikayemiz yaşadığımız da o.
    ---
    spoiler ---


    (tenarrr - 3 Şubat 2013 23:22)

  • comment image

    albert camus'den bir alıntıyla başlayıp alıntının hakkını fazlasıyla veriyor.

    "günümüzde size kadınların orospu olduğu söyleniyor. sürtük oldukları, onları becermeniz, dövmeniz, aşağılamanız, onlardan utanmanız gerektiği söyleniyor. kadınlar, bir pazarlama kurbanı. her gün 24 saat, hayatımız boyunca, bazı güçler, ölene dek bizi aptallaştırmak için sürekli çalışacak. bu yüzden kendimizi savunmak ve bu saçmalığı beynimize sokma girişimleriyle mücadele etmek için hayal gücümüzü canlandıracak, vicdanımızı ve inanç sistemimizi geliştirecek tarzda okumayı öğrenmeliyiz. zihnimizi savunmak ve korumak için okuma alışkanlığı kazanmalıyız."


    (gogu delen adam - 23 Şubat 2013 10:39)

  • comment image

    "cevaplarım yok ama her şey yoluna girer" diyen filmdir. hayat sizi boğduğunda her şeye cevap aramak yerine bunu hatırlamak iyi gelir.


    (minotauros - 19 Ağustos 2013 09:14)

  • comment image

    filmin, camus'dan alıntıyla açılması ve bir buçuk saatini bu alıntı üzerine kurmaya çalışması bile filmi izlemek için yeterli bir sebep. ne var ki, camus'dan ödünç aldığı sıkıntıları, sokakları, insanları, ızdıraba dönmüş hayatları o kadar açıktan ve dolaysız anlatıyor ki, bu kadarı filmin etkileyiciliğini azaltıyor.

    --- spoiler ---

    evet, çocuk yaşta bir fahişenin, otobüste bir adama oral seks yapması ve parasını istediğinde dayak yemesi insanı ziyadesiyle rahatsız eden bir sahne ama bunun böyle olduğu, şehrin bir köşesinde bu sahnelerin yaşandığı bir şekilde biliniyor, 3. sayfa haberlerinde okunuyor, üzerine yazan, çizen adamlar var, bazı sivil toplum örgütleri bu sorunlarla uğraşıyor; ne var ki bunu, perdede "canlandırmak" izleyenin bilgisi ve algısı üzerine yeni birşey eklemiyor, onu manipüle etmiyor dolayısıyla yönetmen/senarist elinde kullanabileceği onca enstrüman varken, bu enstrümanları kullanarak izleyicide zaten haiz olan bilgiyi farklı formlarda yeniden üretmekten imtina ediyor ve sadece yalın gerçeği yansıtmakla yetiniyor. bu da filmin potansiyelini sınırlıyor.

    filmde, az da olsa, bu sınırların aşıldığı sahneler de var. mesela, konuk oyuncu olarak arz-ı endam eden bryan cranston'ın**, okul müdüresinin eşi olarak göründüğü sahne ne kadar zarif yazılmış. çok daha sert sahnelerden daha fazla akılda kalıcılığı var bu sahnenin. ama bu zerafet malesef filmin tamamına yayılmamış.

    ---
    spoiler ---


    (toz bezi - 12 Ekim 2013 03:55)

  • comment image

    henry'nin sınıfta öğrencilere söylediği sözlerle ne için yaşadığımızı sorgulamamızı sağlayan dokunaklı film. dead poets society gibi gereksizce abartılan bir filmin anlattıklarından çok daha fazlasını anlatıyor.

    -spoiler-

    doğru olmadığını bilmediğiniz halde yalanlara kasten inanmak. günlük hayatımızdan örnekler: "benim mutlu olmak için güzel olmam lazım. güzel olmak için estetik yaptırmam lazım. zayıf olmam, ünlü olmam, şık olmam lazım." günümüzde delikanlılara kadınların orospu oldukları söyleniyor. sürtük oldukları, onları becermeleri, dövmeleri, aşağılamaları, onlardan utanmaları söyleniyor. kadınlar bir pazarlama kurbanı. her gün 24 saat, hayatımız boyunca, bazı güçler, ölene dek bizi aptallaştırmak için sürekli çalışacak. bu yüzden kendimizi savunmak ve bu saçmalığı beynimize sokma girişimleriyle mücadele etmek için hayal gücümüzü canlandıracak, vicdanımızı ve inanç sistemimizi geliştirecek tarzda okumayı öğrenmeliyiz. zihnimizi savunmak ve korumak için okuma alışkanlığı kazanmalıyız.

    hepimizin sorunları var. hepimizin baş ettiği şeyler var ve hepimiz bu sorunları gece yanımızda eve taşıyoruz. sabah da yanımızda işe taşıyoruz. sanırım bu, denizde çırpınan birine can yeleğini atacağın sırada kendinin de can yeleği veya güvenlik ağı olmadan denizde sürüklendiğini sezip durumun farkına varmanın verdiği çaresizlik.

    gençlerimize rehberlik ederek onları umutsuzluğa kapılmaktan, kendilerini değersiz hissetmekten, yanlış yola sapmaktan koruma gibi bir sorumluluğumuz var.

    -
    spoiler-


    (rinnegan - 10 Mayıs 2014 22:00)

Yorum Kaynak Link : detachment