Dandelion Dead ' Dizisinin Konusu : Dandelion Dead is a TV mini-series starring Michael Kitchen, Sarah Miles, and David Thewlis. Drama based on the true story of a solicitor who in 1922 found himself at the center of one of Britain's most notorious murder trials.
Ödüller :
A Place to Call Home(2013)(8,3-3156)
Gosford Park(2001)(7,3-72428)
The Blackheath Poisonings(1992)(6,9-112)
Malice Aforethought(2005)(6,8-218)
Helen West(2002)(6,7-89)
BAFTA : "BAFTA TV Award-Best Design"
dinledikçe daha bi güzelleşen ve grubun dağılmasına isyan ettiren audioslave albümü.
(realist muhendis - 17 Nisan 2011 20:37)
nezdimde en beğendiğim benim için subjektif baskı altında söylemekten hiç çekinmediğim tamamen hakkı fikrime saklı olan en iyi audioslave albümü.
(elserko - 24 Eylül 2012 15:31)
audioslave'in 24 mayısta interscope'dan çıkacak 2. albümünün adı. prodüktör tabii ki rick rubin, içereceği şarkılardan bazıları "doesn't remind me", "out of exile", "the curse", "#1 zero" ve "your time has come". grup bu albümü desteklemek için ilk etapta 14 nisan'da 5 haftalık bir kuzey amerika turuna çıkacak. daha sonra ise uzun bir dünya turunun (umarım türkiye'yi de içeren) açıklanması bekleniyor.
(spacetimereality - 23 Mart 2005 11:49)
albumden cikicak olan ilk single be yourself'e cekilen klip http://www.audioslave.com/ 'dan seyredilebilir su vakit.. ben pek iyi bir album olmasini beklemiyorum acikcasi. single olarak "be yourself" gibi bir sarki secilmis ise, albumun neye benzeyecegi aciktir sanirim.
(helpless - 21 Nisan 2005 15:38)
(bkz: olmamış)
(pissed - 22 Mayıs 2005 03:47)
audioslave'in yeni albumu, grup albumu desteklemek amaciyla bir amerika turuna cikti, konser biletleri ticketmaster'da 5-6 dakikada tukeniyor, 29 nisan philadelphia electric factory konseri biletleri e-bayde ortalama 150 dolardan alici bulunca pek cok insan uzuldu, peki bunca tantana koptu nedir bu isin asli astari, dinlemedigimiz bir album agirlikli olacak bir konsere 150 dolar yatirmak mantikli mi az sonra bu sorulara yanit bulacaksiniz.hakkinda yanlis bir yargiya varmamak icin 1 haftadir dinliyorum bu albumu, ne de olsa cok az album ilk dinleyiste dinleyiciyi yakalayabilir, bunlara da genelde basyapit diyoruz biz kendi aramizda. kimse audioslave'den bir bas yapit beklemiyor da acikcasi. ancak gecmise donmek de fayda var, 2002'de chris cornell'in ratm elemanlariyla calisacagini duydugumuzda heyecanlansak da hepimiz bir dur bakalim dedik, akabinde cikan cochise,like a stone,show me how to live,i am the highway vs. gibi sarkilar iceren self titled album hepimizi 90'lara goturdu, dogrusunu soylemek gerekirse formul tutmustu karizmatik bir frontman, yetenekli muzisyenler, basarili bir pazarlama, ve piyasada o gunlerde en cok ihtiyac duyulan sey olan samimiyet (samimiyet sarkilarin apolitik olsa da samimi sozlerinden tasiyordu, insanlar gidip sorgulamadi bile eski ratm uyelerinin havai fisekler altinda klip cekmesini) gruba buyuk bir basari getirdi. albumun yalniz zamanlari yucelten melankolik havasi onu bir cayir cayir yanan yaz gunlerinde bir otoban albumu yapmaya yetti bile. cogu kisiye destek oldu cd calarlardan cikmadi boyle olunca. ancak albume baktigimizda sound olarak azicik soundgarden azicik ratm machine andiran muzisyenlerin yeteneklerine bakinca niye yeni seyler denemekten bu kadar korktuklarini anlayamadigimiz bir satis garantili bir anlayis da sezmiyor degildik. bazi muzik dergileri bu album icin 300 basabilen bir son model spor arabayla izmir cesme otobaninda(bu kismi benden) otomatik pilota takip 90'la gitmek gibi bir benzetme yapmislardi, o otobani bilenler bilir yine keyifli olur hersey, cunku manzara guzeldir yanindaki kizdan makas alirsin filan hayat yine rahattir. biz de boyle olunca aol sessions'da sanki ayri iki grupmus gibi farkli studyolarda calan chris cornell ve grubun kalaninin heterojenligini sorgulamadik.neyse iste grup yine biraraya gelmis, bu heterojenlik mi sebep, yoksa her iyi albumun ertesindeki buyuk beklentiler mi bilmiyorum ama saniyorum ki out of exile audioslave'in debutu dahi olsa farkli elestiriler almazdi. yeni seyler denememe suruyor, kisitli yaraticilik suruyor, ilk albumdeki ictenlik duygu yogunlugu da yakalanamiyinca tutan maya bozuluyor, rolling stone agziyla tas catlasa 3 yildiz alir, 2.5 vermediysek chrisle olan gonul bagimizdan. sarkilara gelince ilk 4 sarki nispeten iyi velvet revolver'in slither'ini andiran your time has come yeni single olmus, doesn't remind me albumdeki en yakalayici eser, ratm ya da soundgarden'dan cok aerosmith'i andiriyor, bu bir ozgunluk gostergesi olabilir, ve albumun en guzel sarkisi bence the curse, ordaki tadi tutturabilselermis sanirim kimse sikayetci olmazdi...analojilere devam edelim kadin kokusunu izleyen arkadaslar bilir, kor al pacinoyla ferrari test drive'a cikilan bir sahne var ya, bu album soyle ki test drive'a nemrut galeri gorevlisi de geliyor, 40 mili asinca tamam yeter ben kullanacagim diyor, oysa biz istiyoruz al pacino gazi koklesin new york sokaklarinda, sola donmek icin yanindaki bizler sol diye bagiralim, stop signlari son gaz ihlal edelim...(galeri gorevlisinin rick rubin olmasindan supheleniyoruz)
(longview - 25 Mayıs 2005 20:41)
genelinde eddie vedder'ın şarkı söylediği audioslave albümü(?!). hatta bir çok şarkıda da no code albümünden sonraki sönük enerjisi ile şaşırtmaktan uzak, tekdüze bir pearl jam kendine eşlik etmiş gibi duruyor.chris cornell gibi hem ses tonu, hem şarkı söyleme tarzı, hem de besteleri inanılmaz karakteristik olan bir vokalistten nasıl olur da en kolay taklit edilen, en çok klonu ortaya çıkmış (bkz: creed) vokalistin* silik bir kopyası çıkar? ki eddie vedder'ın da kendi içinde no code'dan sonra silikleştiğini göz önünde bulundurursak, durumun vehameti iyice artıyor. sus sen mi dedi rick rubin nedir...rahat bir şekilde chris cornell'in sesini ve bestelerini içeren (misafir oldukları dahil) en kötü albüm olduğunu söylemek mümkün.
(loverdosed - 30 Mayıs 2005 15:25)
kapağı enfes,içeriği ı-ıh audioslavealbümü
(thinkgreen - 1 Haziran 2005 10:49)
ilk dinledigimde "bu ne lan" dedigim album. onca yetenegi topla, bu mu cikar ortaya. acikcasi albumun tutacak yerini bulamadim. bunu saymayip yeni albumu bekliyorum acikcasi. (bkz: olmadi bastan)
(yoda - 11 Haziran 2005 11:34)
daha çok dikkatli dinleyememiş olmama rağmen ilk albümlerine göre militan&anarşist ruhun biraz daha geri planda kalıp chris cornell'in söz ve düzenlemelerde daha egemen olduğunu hissettiğim, soundgarden dinliyormuş hissi vermekten tom morello'nun gitari ile kurtulan albüm.
(nouma - 16 Haziran 2005 14:57)
üç sene sonra gelen bir albüm için zayıf kalmış demekten kendimi alamadığım çalışma. bu çocuklar bu albümü iki ayda da kotarırdı. artık karı-kıza mı takıldılar, "ilk albüm süper oldu biz gene yaparız yapacağımızı rick vıdı vıdı yapma" diyip ense mi yaptılar bilmiyorum. işin komiği allmusic.com'un debut albüme üç yıldız verip out of exile'a dört yıldız vermiş olması. bi kayıt kalitesi daha iyi, ondan biraz bol kepçe dağıttık be abi diyebilirler. onu da kulağımla ben ayırt edemem ama yutmam da. ismini bir daha anıp reklamını yapmak istemediğim bu siteye de bir daha güvenirsem n'oliym. biraz da güzel şeylerden bahsedelim, gençlerin hakkını yemeyelim. out of exile, be yourself ve özellikle yesterday to tomorrow alkışı hakediyor. ne diyelim olmuş bir kere, canınız sağolsun.
(ismini vermek istemeyen bir izleyici - 17 Haziran 2005 12:43)
zack de la rocha diyorum...başka da birşey demiyorum...dünya tersine dönüyor sanki...metallica sertleşirken,ratm audioslave olup yumuşadı. albüm bunun bir kanıtı.
(ufoozgur - 19 Haziran 2005 02:55)
kulağa takılan bir kaç şarkı mutlaka herkes tarafından yakalanan audioslave albümü. dinledikçe daha bir güzelleşeceğine inancım tam. şimdilik...
(fang - 19 Haziran 2005 03:19)
arkasında ratm ve chris cornell olunca, ilk albümüyle yıllardır özlenen müzik tadını dimağlarımıza doldurunca haliyle beklentilerimiz yükselten audioslavein ikinci albümü...be yourselfi tanıtım aşamasında duydum hastası olmasam da beğendim, zira ilk albümün çıkış parçası cochisedan da delicesine etkilenmemiştim lakin albümü full 1 kere dinlediğinde insan nolursa olsun ilkinin tadını yakalayamıyor, ikinci dinleyişte the curse, doesn t remind me öne çıksa da belki de beklentilerin yüksekliğinden, ya da ilki kadar heyecanlı beklenmemiş olmasından istenen tad kulaklarda kalmıyor. sonunda like a stone var, ki klasiklerden olmuş başucumda yerini almış bir parça olsa da canlısı bir garip pek bir sevilen "and on i read" bölümüne girişte bir gitarda ton kayıyor, melodi değişiyor yavrum chris cik uyum sağlayamıyor, belki öyle çalıştılar da o unuttu diycem demeye dilim varmıyor...öyle ya da böyle soundlar sağlam, melodiler güçlü genelde lakin bundan daha iyisi olurdu be aslanlarım cümlesi geliyor içten içe...gerçi gelsinler seneye yurdum topraklarına yine giderim, yine giderim, yine giderim...
(j - 6 Temmuz 2005 13:59)
aynı adlı albümün ikinci şarkısı. sözleri eksik kalmış. tamamlayalım.when i first came to this islandthat i called by my own namei was happy in this fortress,in my exile i remainedbut the hours grew so emptyand the ocean sent her wavesin the figure of a womanand she pulled me out to seawhen you come down to take me homesend my soul awaywhen you come round you'll make me wholesend my soul awayon the altar of a sunrisewas a wedding in the wavesand inside her shown a young lightfrom her labor i was savedthough i've traveled long in darknessin her harvest i'm embracedwhen you come down to take me homesend my soul awaywhen you come round you'll make me wholesend my soul awaynow the spires and the gablesgrow in orchards to the skyand the blessings on my tablemultiply and dividewhen you come down to take me homesend my soul awayyeah when you come round you'll make me wholesend my soul awayyeah when you come down to take me homewhen you come round you'll make me wholeyeah when you come round to take me homesend my soul awaysend my soul awaysend my soul awaysend my soul away(bkz: yeah)
(svrgn - 8 Temmuz 2005 23:30)
entry tarihi itibariyle satışı amerikada 1,000,000'u geçmiş, platin plak almış audioslave albümü.
(sambalici - 12 Ağustos 2005 11:02)
ilk albümden cok daha güzel.bi kaç kere dinnedikten sonra gizine erişiliyor.dandelion favorim.
(bubez laab - 7 Eylül 2005 14:46)
audioslave’den işığın tükenişine son bir çığlık ‘out of exile’2002 yılında, rock tarihinin en ilginç projelerinden birine tanıklık etmiştik. 90ların dağılan iki efsane grubu 1’e 3 oranıyla audioslave ismi altında birleşmiş, grupla aynı ismi taşıyan ve bir ‘jam session’ olarak oluşan ‘debut’ albümlerini yayınlamışlardı. prodüktörlüğünü de rickrubin gibi efsane bir isim üstlenince ( tanımayanlar için; kendileri red hot chili peppers’a ait blood sugar sex magic ve californication gibi iki km taşının baş sorumlusudur, system of a down’un da prodüktörüdür aynı zamanda) ‘audioslave’ 2002 yılının en çok konuşulan albümlerinden biri olmuştu. ‘euphoria morning’ ile istediğini alamamış chris cornell ve zack de la rocha’nın ayrılmasıyla öksüz kalan üç rage against the machine üyesinin yeniden doğuşuna şahit olmuştuk. aradan üç yıl geçti, şimdi de ‘out of exile’ ile karşımızdalar, tartışmalar ise aynı yönde: bu kaliteli maya tutar mı? bu soruya doyurucu bir cevap verebilmek için bandı geri sarmalıyız. zor tüketilen melodiler 2000li yıllardayız, müziği dinlemiyor, tüketiyoruz. popüler rock yıldızlarının ömrü bir seneyi geçmiyor artık, ana bir müzik akımı bile yok ve böyle bir durumda başarıya doymuş dört adam çıkıp, kariyer derdine düşmeden inandıkları müziği yapılıyorlar. doksanların çocuklarına hediye ettikleri, su gibi berrak bir ‘sound’a sahip iki tane ballad albümü var önümüzde. hazırlanış formülleri ise neredeyse aynı: chris cornell’ in üstüne seattle ruhu üflenmiş öfkeli sesi ve bir feylesof edasıyla yazılmış tamamen kişisel sözler. arkasında ise kendi başına bir ana akım oluşturabilecek, gelmiş geçmiş en özgün gitaristlerden biri olan tom morello var, inanması zor olduğu için ilk albümlerine de şöyle bir not düşmüşler zaten : “ tüm sesler gitar, bas, davul ve vokalle yaratılmıştır”. bütün bunlara tim commerfold ‘un elektrik yüklü bası ve brad wilk’ in kontrollü ve sert davulu eklenince ortaya çıkan müzik ağır ve dinlenmesi zor oluyor. bu etkiyi iki albümde de görmek mümkün. berlin’deki live8 performanslarıyla eleştirilseler de genel anlamda sahneye de hâkim bir grup audioslave, gelmiş geçmiş en karizmatik ‘frontmen’lerden biri olan cornell yaptıkları bu zor şarkıların altından kalkmayı çok iyi beceriyor, tom morello ise artık klasikleşmiş, üzerinde ‘soul power’ yazan siyah gitarıyla albümde çıkardığı seslere sadık kalıyor, tim commerfold’un dövmeden görünmeyen vücudu ve brad wilk’in kızılderililere has yüz hatları ise sahnedeki ekibi görsel açıdan bir güç odağına çeviriyor. grubu canlı izleme şansı bulanların ortak fikri ise konserin başlamasından hemen sonra izleyiciyle kurulan ve o büyük gruplara has bağın herkese unutulmaz bir konser yaşattığı. kocaman bir kitlenin enerjisini o anda yaratılan ritme kanalize edebilmek ve bunu bütün performansa yayabilmek hiç de kolay bir iş olmasa gerek, anlatılanlara ve gördüklerimize bakılırsa audioslave bu konuda yabana atılmayacak bir yeteneğe sahip.eskiye duyulan özlemout of exile’ın anlattıklarına geçmeden önemli bir parantez açmak lazım; aslında bunca zamandır audioslave’ e yöneltilen en sert eleştiriler belki de onları en çok sevenlerden geldi. rage against the machine fanatikleri zack de la rocha’nın her kelimesinden politika damlayan rap vokalinin yokluğundan yakınırlarken, sound garden taraftarları grunge altyapının tam anlamıyla işlenmemesinden dert yandılar. ortaya çıkan bambaşka müzik iki tarafı da yeterince tatmin etmedi. audioslave’ e yeni bir grup gözüyle bakamayanların, verdikleri tadı almaları şimdilik pek mümkün görünmüyor, çünkü iki albümdür oturttukları soundlarını değiştirmeye pek niyetleri yok gibi. her ne kadar çıkış şarkıları beyazlara karşı direnen son kızılderili şefi olan ‘cochise’ ismini taşısa da, hata internet sitelerinde aktivist site ilişimlerine rastlasak da, çıkan iki albümden chris cornell ‘in ileride de direkt politika içeren sözler yazmayacağı belli oluyor. tom morello ‘nun da bu saatten sonra saf grunge bir gitar tonuyla çalmaya başlaması da benzer bir olasılığa sahip. küba’nın başkenti havana’da verdikleri açık hava konserinden sonra cornell’e yöneltilen ziyaretin politik bir amacı olup olmadığı yönündeki soruya verdiği cevabın altını çizmekte yarar var: "her şey müzik için. buraya gelip rock çalan ilk abd'li grup olmak çok heyecanlı ve mesele bu. aslolan müzik, nota". sürgün notlarıbütün bunların ışığında out of exile net olarak kendini belli eden bir albüm. açılış parçası your time has come tom morello patenti iki yüz metreden belli olan rifflere sahip, ilk albümün çıkış şarkısı olan cochise gibi yüksek bir enerji ihtiva ediyor, tekrar eden melodiye kendini kaptırmamak neredeyse imkânsız. ölümün zamansızlığı ile sıkı bir yüzleşmeye giriyor chris cornell, uyandırmak için bağırıyor sanki mezardaki şanssızları. albüme ismini veren out of exile güzel bir yalnızlık şarkısı, be your self ise ilk albümden like a stone gibi tam radyo dostu bir şarkı. itiraf etmeli ki baya da benziyorlar birbirlerine. single olarak kullanılması kaçınılmaz hale geliyor böylece, kişisel farklılıklar üzerine söylenecek çok şey var ama herkes kendidir zaten, öyle olmak zorundadır diyor. sonrasında gelen doesn’t remind me ise bu albümün en özgün şarkısı. boşvermişlik üzerine yazılmış bu şarkı öyle bir sırıtıyor ki eski albümü de dinlemiş birinin fark etmemesi neredeyse imkânsız. bunun yanında audioslave tarihinin de en iyilerinden biri. drown de slowly ise bir solukta dinlenebilen, dünyaya karşı bir isyan çığlığı. ardından heaven's dead geliyor, hiçbir fikir sahibi olmasam, ilk dinlediğimde sound garden’ın şimdiye kadar dinlemediğim bir şarkısı olduğuna yemin edebilirdim. 90’ların seattle’den fırlamış depresif bir aşk şarkısı, albümü süslüyor. ve bu noktada bir mola vermek gerekiyor, çünkü buradan itibaren albüm zorlaşıyor, ilk yarının verdiği yorgunluk da eklenince belki de başka bir zamanda devam etmek gerekiyor. yoksa worm ve man or animal gibi iki ağır şarkının ardından yesterday to tomorrow gibi alkışı hak eden bir parça gözden kaçıyor, albümün sonuna gizlenmiş olan the curse gibi muazzam bir beste fark edilmiyor. bu arada sınırlı sayıda basılmış olan cd’lerden birine sahipseniz artık bir audioslave marşı haline gelmiş like a stone’nun canlı versiyonunu dinleme şansınız da bulunuyor bu albümde. bütün bunlardan çıkan sonuç ise out of exile ‘in audioslave gibi zamanla değeri anlaşılan bir albüm olduğudur, dinledikçe, emek verdikçe seviliyor. eskilere takılıp kalanlara hitap ediyor, kolay unutmayanlara, zor tüketenlere chris cornell ve arkadaşlarının bir vefa ziyareti gibi 90’lardan.
(a whiskey go go - 22 Ekim 2005 01:31)
chris cornell'in kayıt sırasında alkol kullanmadığı ilk albümü olmuş. (yazık olmuş)
(loverdosed - 25 Ekim 2005 16:48)
yeni bir "audioslave" mi (ilk albumu kastediyorum) korkusu ile aldigim (niye korkuyorsam? zaten kopya aliyorum salak miyim neyim?) ve ilk dinleyiste normal olarak sadece be yourselfe takildigim, akabinde out of exile ile isinmaya basladigim ve tum sarkilarini icime sindirdigim basarili album. audioslave gibi inanilmaz riskli bir olusum icin pacayi siyirdiklarinin resmi bir ikinci album. bundan sonra gider bu grup uzun sure. kotulemis olmak icin kotulemenin anlamsiz oldugu bariz, kendilerini tekrar etmeden, soundlarini da bozmadan ellerinden gelenin en iyisini yaptiklari anlasilan album.
(clark cant - 9 Şubat 2006 23:51)
Yorum Kaynak Link : out of exile