istanbul'da geçen bir korku / gerilim dörtlemesinin üçüncü ayağı şeklinde düşünülmiş bir trilojinin ilk filmi. önceki film düşük bütçesinin açıklarını yönetmenlik sanatının incelikleriyle kapatırken bu film daha büyük patlama efektleriyle bezenmiş. film yakın gelecek istanbul'unun avrupa yakasında geçiyor. çekimler ise tarihi eserler ve anıtlar vakfı'ndan gereken izin alınamadığı için san andreas'ta yapılmış. güney amerikan şehrinin mimarisi, istanbul'daki yapılara benzerliğiyle dikkat çekiyor ve bu aşamada ne kadar isabetli bir karar olduğunu kabullenmek durumunda kalıyoruz. oyunculuk ise tam bir lezzet. milyonlarca ünlü aktörün ücret talep etmeden filmin mesajını kitlelere taşımayı kabul etmiş olması akademinin de dikkatinden kaçmamıştı. müziklerde ise sessizliğin sesine prim verilmiş olması büyük bir artı. konuya biraz değinmek gerekirse, sağmalcılar'daki amerikan üssünün kapatılması için yapılan gösterilerin neden sürekli hava karardıktan sonra gerçekleştiğini araştıran mossad ajanı gibi görünen ama aslında fbi için çalışan duble ajan wilkis, araştırmalarının onu götürdüğü korkunç sonuca yaklaştıkça vahşetin büyüklüğü karşısında şaşakalıyor: göstericiler, blade ve blade trinity gibi filmlerden de hatırlayacağımız türden yaratıklar olan, gece vampirleri. yüzeyde insanları avlayan bu vampiler sabah tan ağarırken diğer kötücül ruhlarla da mücadele etmek zorunda. bu arada gerçek oyuncuların canlandırdığı vampirlerin yüzde yüzlere varan oranda cgi ile yaratılması ise standart kamera yerine düşük çözünürlüklü webcamle çekilen görüntülerin daha etkileyici olmasını sağlıyor. hatırlarsanız bu teknik daha önce aslan kral'ın dev final sahnesinde kullanılmıştı. karanlığın kendisi kadar soğuk bu kan emici yaratıkların içyüzünü hiç çekinmeden gösteren film, nikaragua rating derecelendirme kuruluşu tarafından pg-13 payesiyle sınıflandırılmış, yani filme girmek için daha önce en az 13 defa b sınıfı bir korku filmini izlemiş olmanız gerekiyor. bu noktada önemli olan nitelik değil, nicelik, yani ister 13 ayrı filme gitmiş olun, ister aynı filmi 13 kere üst üste izlemiş olun farketmiyor. bu ilginç promosyonu kullanan ilk filmlerden biri olan eser, teknik detaylarıyla da ilgi çekiyor. 35 mm'nin bu kadar vivid kullanıldığı bir eser, ben hatırlamıyorum.

ben de hatırlamıyorum.

(haggard - 26 Ocak 2008 01:43)

bu filmde prenses mia'nın 21. doğum günü partisinde kapıyı açan ve prensesin eliyle topluluğu selamladığı sırada elinden/kolundan kayan mücevheri hop diye yakalayıp "it happens all the time" diyen uşakla, pretty woman'da julia roberts'ın fırlayan salyangozunu eliyle hop diye yakalayıp "it happens all the time" deyip gülümseyen sevimli garson aynı kişilerdir.

(dijalli - 26 Mayıs 2011 01:51)

the princess diaries filminin devamı olarak çekilen film. prenses mianın kraliçe olmak için evli olması gerekmektedir, olaylar gelişir. pazar akşamüstü eğlencelik olarak izlenebilecek olan hoş film. daha fazlasını beklemek hata olur zaten.

(venus - 5 Eylül 2004 23:21)

istanbul - ankara, ankara - istanbul arası seyahat eden sevgili nilüfer turizm yolcularının her cuma günü izlemek zorunda kaldıkları film. ömrümden 4 sene götürdü, 4 kere izledim. yok kız süper de, olmuyor her yolculukta. bir de sesi açıyorlar sonuna kadar ipodu mp3 playerı faydasız. buradan saygıdeğer muavin kardeşime sesleniyorum yok mu lan başka filminiz hadi beni geçtim sen hiç mi sıkılmadın bu filmden be arkadaş? isyandayım. daha kötü filmler de gördüm gerçi . bir efsane olarak (bkz: tek pence)

(rentboy - 23 Mayıs 2006 15:36)