Süre                : 1 Saat 27 dakika
Çıkış Tarihi     : 15 Temmuz 1999 Perşembe, Yapım Yılı : 1999
Türü                : Döküman,Savaş
Taglar             : bize.,Yahudi,Macarca,elmas,muz
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Ken Lipper/June Beallor production , Shoah Foundation , Survivors of the Shoah Visual History Foundation
Yönetmen       : James Moll (IMDB)(ekşi)
Senarist          : June Beallor (IMDB),Elyse Katz (IMDB),Ken Lipper (IMDB)(ekşi),Fransciszek Palowski (IMDB),Steven Spielberg (IMDB)(ekşi),Victor Trakhtenberg (IMDB),Aaron Zarrow (IMDB)

The Last Days ' Filminin Konusu :
class="text-collapsed" style="overflow: hidden;" Blake, sayıklayarak kendisini bir ormana atar. Ne sayıkladığını kesinlikle duymayız. Fena halde kendisiyle meşgul olan bu genç adamı sadece izleriz. Gölde serinledikten sonra evine döner. Kendisine yiyecek bir şeyler hazırlar. Evde başkaları da vardır fakat onlar kendi hayatlarını yaşamaktadır. Biz uzun bir süre Blake’i izleriz. Sevgilisinin ve arkadaşlarının arasında bir hayalet gibi dolaşan bu yabancıyı... Zamanla onun bir müzisyen olduğunu anlarız. Ev arkadaşlarının ise aslında grup arkadaşları olduğunu. Popüler olduklarını fark ederiz. Sonradan iyice anlarız ki, bu adam resmen Kurt Cobain’dir. Ve izlediklerimiz genç bir müzisyenin son saatleridir...    Yaşadıklarıyla ve müziğiyle Kurt Cobain’i hatırlatan ve kendini gittikçe tecrit edilmiş bulan bir müzisyenin hikayesini anlatıyor.

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Belgesel


  • "ölüm üçlemesinin sonuncusugerrydoğal ölümdüelephant vahşi ölümlast days ise kendikendine ölüm"
  • "diyalogların minimum olduğu, pitt'in karakterinin de genellikle mırıldandığı film."
  • "telefonda konuşan sesin yönetmeni gus van santa ait olduğu,müziklerinin prodüktörlüğünü thurston mooreun yaptığı film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    ne zaman unuttuğumu… hatırlamıyorum. gerçeklerin düştüğünü, düşlerin geçtiğini... ne zaman inandığım şeylerin üzerine çıkmıştım, ayaklarımla...ezmiştim.
    ya da sadece gösteriş budalası mıydım?
    peki nasıl onlar gibi olamadım?
    neden?

    ellerimi kırmak istedim bu şeyi izlerken. korkak olduğum için yalnızca isteyebildim elbette. allahın cezası kim gordon ne arıyordu orada... thurston moore ne yapıyordu? gus van sant’ in beyin siken bu pornografik işkencesini nasıl estetize ediyorlardı? harmony korine kimdir? allahın cezası.

    elimde kalan dallara bakıyorum, her biri kırılmış. boktan bir rock’n roll defilesi izliyormuşum meğerse... ve ben de bir bok olamadığım için kendimi suçluyormuşum.

    “cobain bir rock’n roll klişesiydi...kafasını patlatmasaydı bugün sümüğün teki olurdu... değil mi?” diyor yanımdakilerden biri...

    ve hepimiz birbirimizi pazarladık... küçük dünyanın büyük boklarından, büyük dünyanın küçük boklarına.


    (rabbitweed - 25 Ağustos 2007 18:04)

  • comment image

    öncelikle film gerçekten benim sinema anlayışıma göre mükemmel bir film. kesilen planlar, tekrarlanan planlar iç içe geçen sahneler zaten sant'ın çok iyi yaptığı şeyler. uzun plan kullanımları kesinlikle tarkovsky'nin ötesinde mükemmelliğe sahip. gus van sant'ın filmlerine uzak olanlar, ve sinema'ya bir sanat dalından çok eğlence aracı olarak görenler, bu filmden kesinlikle uzak dursunlar... çünkü film zor bir izleme deneyimine sahip sinemaseverlere yönelik. gus van sant filmleri özellikle bu son üçlemesi bana şunu farkettirdi. bu filmlerin görüntülerini insan zihni birleştiriyor. evet, sıyırdığımı düşünüyor olabilirsiniz ama gerçekten öyle. filmden çıktığınızda film kareleri belleğinize yerleşiyor. uzun süre sabit bir görüntüye takılıp gözünüzü kapadıktan sonra o görüntüyü görmeye devam ederiz ya. aynen öyle... sürekli filmden sahneler aklınıza geliyor. işte bu filmle ilgili en güzel yaşanan duygu bu. size tavsiyem filmi izleyin ama normal sinema beklentilerinizi dolaba koyun. sanki yaşamdan bir kesit izliyormuşcasına filme odaklanın. söylediğim duyguyu sizde yaşayacaksınız. last days'e dönelim. curt kobain'in son günlerinin anlatılıp anlatılmadığı hiç önemli değil. zaten filmin böyle bir iddiası yok. bu normal bir insanın last days'ide olabilirdi. bu filmi izleyenlerin çoğu saatlerce mırıldanıp dolaşan bir deliden başka bir şey yoktu diyecekler. aslında nirvana fanlarını kızdıran bir film olmasına rağmen verilen mesaj tam onları ilgilendiriyor. kobain (blake)'in son günlerinde kimseyle doğru düzgün konuşmadığını görüyoruz. tuhaf cümleler kuruyor, saçmalıyor, acaip hareketler yapıyor. kadın kıyafetleri giyiyor. ama filmin hiç bir yerinde alkol veya uyuşturucu almıyor blake. o kadar iletişimsiz insanların içerisinde kayboluyorki kimse ona derdini sorma gereği duymuyor. menejer turne peşinde, arkadaşları kendi çıkarlarının peşinde, eve gelen satıcı kendi işinin derdinde. kimse blake'i dinleme gereği duymuyor. aslında last days ismi bence yaşadığımız dönemede bir gönderme. filmin en önemli katalizörü hiç kuşkusuz alt metinleri. burada nirvana'nın dinleyicisi ile hayat arasındaki bağı kurmak olası. en azından benim için (sıkı bir nirvana hayranı olarak söylüyorum). blake sadece iki sahnede kendisinde gibi davranıyor, ki bu sahneler müzik yaptığı anlar. death to birth'ü söylediği sahnede çok güçlü bir şekilde gitarın tellerine vuruyor. filmde hiç olmadığı kadar enerjili bir şekilde basıyor notalara. hala mükemmel müzik yapıyor, hala en iyi o. onu hayatta tutan tek şey o gitarın telleri. hatta o tellerden birisi performans sırasında kopuyor ama o çalmaya devam ediyor. tellere tutunarak hayatta kalmaya çalışıyor. fakat tutunduğu teller artık onu kaldırmıyor ve cennetin basamaklarında çıkan ruhu ile ölümünü seyirciye duyuruyor. çok anlamlı ve üzerinde günlerce düşünülmüş bir senaryo var. bilmiyorum ben çok etkilendim, gus van sant'ı gerçekten seviyorum.

    bilmiyorum filme çok duygusal mı baktım ama film kesinlikle büyüleyici bir mistisizme sahip.


    (nilsholgersson - 22 Haziran 2009 17:12)

  • comment image

    bu yıl içersinde gösterime girecek olan, merakla beklediğim yegane film... gus van sant ın çoğumuzu derinden etkileyeceğine inandığım en çarpıcı çalışmalarından biri olacağı kesindir... çünkü seçtiği karakter * kurt cobain dir... aslında ünlü bir adamın hayatı olarak değil de sadece van sant ın çizdiği bir karakterin hayatını müziğe yansıtması ya da yansıtma çabası veya kendi bunalımını, çıkmazlarını müziğe aktarması olarak da bakılabilirdi fakat michael pitt * in taktığı o beyaz kemik gözlük, üzerindeki salaş hırka ve ayağındaki converse lerle birlikte altın sarısı uzun saçları olmasaydı hakkaten öyle düşündürebilirdi ama bu ayrıntılar yüzünden açıkca belli oluyor ki yönetmenin düşünmemizi istediği kişi cobain den başkası değil... ve filmin ayrıntıları nasıl olursa olsun gerçek ya da kurgu sadece yönetmenin, o ekibin göstermek, anlatmak istediği bir kurt cobain i izlicez gibi geliyor bana... aslında o ekipten herkes onun hakkında ayrıntılı bir araştırma yapmış olan ve onunla ilgili biriktirdiklerini izleyenlere anlatmak, yansıtmak isteyen birer hayranmış gibi canlanıyor gözümde... etkileyici bir senaryo olur, ses getirir şeklinde düşünüldüğüne inanmıyorum... çünkü benim de elimde bir fırsat olsaydı, * misal soyadım van sant ya da başka bişi olsaydı ben de kesinlikle cobain i anlatırdım...


    (ashroom - 10 Mayıs 2005 01:27)

  • comment image

    duyarlı bir insan olmadığımdan yer yer 2, yer yerse 4 hızla seyrettiğim, şimdi yukardaki yorumları da okuduğumda iyice anlamadığıma kanaat getirdiğim film. cahilliğimdendir diyebilirim fakat her güzel görüntü iyi film oluyor mu, nasıl bir ruh haliyle hangi zamanda gus von sant filmi izlemelidir? işte esas benim aradığım cevaplar bunlar. umarım bir gün o kafaya girerim.
    ya da, dur bir dakika. neden giriyorum o kafaya? mecbur da değilim ama her seferinde yönetmenin filmlerini izlemekteyim. acaba bende mi bir gariplik, bir antenlik var? her seferinde birşeyler keşfederim diye oturduğum son iki gus von sant filmi, kuzey ülkesi iklimine saydırmaktan başka bir ruh hali içine sokamadı beni.
    özetle küçük onu'un da dediği gibi: bilemedim babacığım.
    dura(ğa)n görüntünün hastası olarak ise nuri bilge ceylan ve tarkovski'yi her zaman orijinal hızıyla tercih ederim.
    adamın adını yalnış yazmam kadar doğaldır sevgim de nefretim de. ehü.


    (sezyum - 17 Eylül 2005 14:38)

  • comment image

    bir filmden illa ki birşeyler çıkarılmak isteniyorsa tabii ki çıkarılır, bu filmden de çok kasarsak belki bişeyler çıkar ama sinekten yağ çıkarmak gibi zorlamaya da gerek yoktur kanımca... yani kurt cobain'in son günleri değilde babamında son günleri olabilirdi burda anlatılanlar.
    adamın biri on dakika boyunca ormanın içinde yürüyor efendime söyliyeyim geleneksel olarak birtürlü değişmeyen planlar,bekle bekle gelmeyen dialoglar sıkıcı film sanatsal filmdir anlayışı yüzünden insanları sinemadan soğuttular resmen..sanatsal ama sıkıcı olmayan film arayanlar için
    (bkz: englar alheimsins)
    (bkz: the sea inside)
    (bkz: a perfect circle)
    (bkz: vozvrashcheniye)
    (bkz: noi albinoi)

    (bkz: vesaire vesaire)


    (rapper134 - 25 Eylül 2005 21:39)

  • comment image

    insan böyle bir filmden daha çok şey bekliyor. sürekli homurdanarak dolaşan bir adam, diğer yanda hoplayıp, eğlenen 4 kişi (ve yine elephant taki gibi alakasız bir sevişme sahnesi). hiç sevmeme rağmen filmi, bi' yerden yakalıyor yine de. özellikle micheal pitt'in death to birth adlı şarkıyı çalarken ki sahnesi, veya kamera pencereden bakarken enstrümandan enstrümana geçmesi. gus van sant'ın uzun takip sahneleri yine var bu filmde. kurt cobain sağlak gitar çalmasına rağmen sol eliyle yazıyor. solak olduğunu arada unutup hatırlıyorlar herhalde.


    (surly chicken - 31 Ekim 2005 22:04)

Yorum Kaynak Link : last days