Süre                : 1 Saat 30 dakika
Çıkış Tarihi     : 06 Temmuz 2006 Perşembe, Yapım Yılı : 2006
Türü                : Drama
Ülke                : Bosna-Hersek,Hırvatistan,Avusturya,Almanya
Yapımcı          :  Coop99 Filmproduktion , Deblokada , Noirfilm Filmproduktion
Yönetmen       : Jasmila Zbanic (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Jasmila Zbanic (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Mirjana Karanovic (IMDB)(ekşi), Ermin Bravo (IMDB)(ekşi)

Grbavica (~ Grbavica - Esma'nin sirri) ' Filminin Konusu :
Savaş sonrası Saraybosna... Esma 12 yaşındaki kızıyla kentin Grbavica mahallesinde yaşamaktadır. Babasının savaşta şehit olduğuna kızını inandırmıştır. Yoksulluk ve yalnızlık içinde kızını büyütmeye çalışan Esma, bir gece kulübünde garson olarak çalışmaya başlar. Savaşın yaralarını sarmak için, bir yandan da düzenli olarak kentte dul kadınların katıldığı rehabilitasyon merkezine gider. Bir gün kızı, sınıf arkadaşlarıyla okulun düzenlediği geziye katılmak ister. Geziye ücretsiz olarak katılabilmesi için de babasının savaşta şehit düştüğüne dair bir belgeye ihtiyacı vardır. Esma, kızına böyle bir belge olmadığını söylediğinde de yavaş yavaş gerçekler ortaya çıkmaya başlar...

Ödüller      :

Berlin Film Festivali:Golden Berlin Bear, Peace Film Award, Prize of the Ecumenical Jury-Competition


  • "jasmila zbanic'in şaheseri.direkman kalbe ateş ediyor. yok böyle bir şey."
  • "no man's land ile birlikte bosna hersek sineması'nın çıkarttığı en büyük iki şaheserden biri...bosna'ya gidip geldikten sonra izlediğinizde çok daha içiniz acıyor ..."
  • "küçük sara'nın saçlarını kazıma sahnesi, insanın kanını donduracak cinsten."
  • "bosna vahsetinin kırıntılarını sara nın saclarının arasına serpistiren ve ayıkladıkca bizi insanlıgımızdan utandıran bir film."
  • "savaşın kişiler üzerinde yarattığı psikolojik travmayı yalın bir senaryo ile mükemmel bir şekilde gözler önüne seren harika film. filmin sonundaki hoş şarkı için ise,(bkz: sarajevo ljubavi moja)"
  • "çok etkileyici bir film. insanda saraybosna'ya gitme isteği uyandırıyor. aklıma candan erçetin'in, yugoslavya'daki iç savaş için yazdığı yazık oldu şarkısı geldi filmi izledikten sonra."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bosna apayrı bir yerde, kalbimizde, zihnimizde.
    boşnaklar bambaşkalar. avrupa'nın ortasında güzel olmaya and içmişler sanki.

    grbavica, herkes de demiş ya, sakin bir film. kimseyle bir derdi yok. kimseyi üzmek istemiyor. yaşadıklarının milyonda birini tahmin etmeye ancak yeltenebileceğimiz bosna'nın gül yüzlü çocuklarına hiç dokunmayalım, onlar isterlerse konuşsunlar, isterlerse sussunlar, isterlerse dövsünler, isterlerse sövsünler... ya da isterlerse tıpkı esma gibi kafamıza sıksınlar diyen bir film.

    grbavica'nın propaganda yapmamasının ya da duygu sömürüsüne meyletmemesinin iyi bir şeymiş gibi sunulmasına anlam veremiyorum. bu sadece bir tercihtir ve kullanılmıştır. ama bosna'da dibine kadar propaganda yapmaya, ölümüne duygusallaşmaya hakkımız var. aşık olmaya ne kadar muhtaçsak, öfkeye de o kadar muhtacız. bosna, yalın ayağımız, kıyamete kadar haklıdır ve kıyamete kadar bize bir kalbimizin olduğunu ya da olmadığını hatırlatır.

    ben artık haritalarda bile bosna'ya dokunmaya kıyamıyorum.


    (rohanian - 13 Nisan 2007 02:41)

  • comment image

    grbavica, tek bir tankın görünmediği, uçaksavarların rol çalmadığı, tüfeklerin ateş, ölüm ve kan kusmadığı, sirenlerin çalmadığı, mayınların patlamadığı; kopan kol, bacak ve kellelerin görünmediği ve fakat bedenlerin değil asıl insan yüreğinin nasıl da cayır cayır ama dumansız yandığını gösteren bir savaş filmi.

    grbavica, kambur kadın demek, grbavica cennetten yeryüzüne damlamış, canımızın köşesi sarajevo'nun bir semti. grbavica bir ana-kız hikâyesi...

    grbavica, babasının o korkunç savaşta şehit olduğunu bilen sara'yı ve onun kederli annesi esma'yı anlatayım derken uzaklara dalıyor, savaş, kadınlık, ülke, aşk, mecburiyetler üzerine yumruk gibi cümleler kuruyor. mütevazı bir sinemasal dille boyundan büyük cümleler kuruyor. bu cümlelerin de altında allah'a şükür ezilmiyor.

    yani grbavica, boşnak kahvesi gibi acı, boşnak böreği sıcak, bosna gibi sade bir film. bosnalıların değil, bizim sırtımızdaki kamburdan bahseden bir film. bize utanın demese de biz utanmak için gerekli dersi filmden çıkarıyoruz ve utanıyoruz... yüzümüzde bir tokat, boğazımızda bir yumruk, göğsümüzde bir tekme, ensemizde bir leke ama yine de yüreğimizde bir umutla.

    filmin başında ve sonunda ise iki boşnakça ilahi var. o ilahilerin sonuncusunu bosna savaşı'nda tecavüz, soykırım, işkence yapmadan duramayan; var oluşlarını bu insanlık dışı eylemlerde bulan çetniklerin kararan ruhlarına ithaf ediyorum. belki biraz ezilirler ve insan olduklarını hatırlarlar:
    http://www.youtube.com/watch?v=eijolgsguqw

    filmin sonunda öğrencilerin söylediği sonra da yazılar akmaya başlarken kemal monteno'nun devam ettiği sarajevo ljubavi moja adlı muhteşem şarkı ise şüphesiz saraybosna halkının bize hediyesidir:
    http://www.youtube.com/watch?v=c8c-tpr1r2y

    burada ise ilahi ve şarkı bir arada bulunuyor:
    http://www.youtube.com/watch?v=auabshzzomo
    ---/---
    filmin tek kusuru yeteri kadar cesur olmayışı. oysa boşnaklar savaşın ateşinden öyle ahlâkî bir zerafetle sıyrılmışlardıki bu mağduriyeti sömürmeden de cesur cümleler kurabilirler. sıradaki filmleri, başka romanları, diğer hikâyeleri bekliyoruz artık.

    ---/---
    bir de not: filmin yönetmeni jasmila zbanic'in bu ilk filmini ve kendisini emir kusturica'ya sorduklarında, kusturica'nın dilinden bir ton küfür boşalmıştır. sırp faşizminin bu zibidi ve zoraki "estetisyen"inin zaten başka türlü davranmasını beklemezdim. bir de orada burada "hâlâ yugoslavyalıyım" demiyor mu, yakalarsam kesin döveceğim. bir gün, "kusturica dayak yedi" diye haber okursanız bilin ki o haberdeki gözü bantlı kişi benim.


    (itaatsiz - 15 Nisan 2007 17:34)

  • comment image

    bir filmin izlenir , keyif alinabilir ya da tirt oldugunu daha ilk sahnesinden sezmeye baslar insan. ve eger guzelse ilk kareler, kilitlenirsiniz filme , guzel olur. bu filmin ilk kareleri canli bi heykel gibiydi. yanyana onlarca kadin herbirinin yuzunde huzun ve o muzik .. o ses. acinin dili yok gercekten de. agitin dili yok. sonrasinda hersey oyle olagan oyle sade ilerliyor ki. noi albinoi ya da whisky gibi geldi bana bu film biraz. sadece bi bakis , bi kesit. hayat oylece devam ediyo bi yerlerde ve film sahit ediyor bizi bi sureligine o kadar. bikac gunluk bi tatilde , haftasonunda atlamis gitmisiz oraya, hikayeye de kiyidan koseden dahil olmus geri gelmisiz gibi hissediyor insan.
    anlatim bu derece sade ve iddiasiz iken hikayesi oldukca carpici. kurgu ve muzikler ile tam tadini bularak lezzetli bi film olmus. ne az ne cok.

    not : her oyuncu basarili degildi belki evet ama filmin genel havasi icinde kaynamislar denebilir.


    (mesecina - 15 Ekim 2007 11:01)

  • comment image

    savaşın insanlar üzerindeki yıkıcı etkisin bir alabalığın balıkçıdan alınırken şraaak diye yüzünüze tokat gibi vurabileceği bir film.
    böyle filmler dururken insanlar neden ecişli bücüşlü hortlaklı mortlaklı malikaneli spor arabalı filmleri yüceltirler insanın aklı almıyor
    ve savaşta insanların insanlara neler yapabileceğini de almıyor aklı insanın.
    ateş düştüğü yeri yakıyor.

    pırıl pırıl bir ırkın o coğrafyada yüzyıllardır varoluşu içini titretiyor insanın.


    (masseur - 2 Kasım 2007 12:32)

  • comment image

    bu film çok saf, çok gerçek ve çok insanca. öyle ki, bir yerden sonra dayanılmaz oluyor filmin anlatım dili. insan, objektif bir objektifle insan üzerine odaklanmaya başlayınca utanıyor çünkü. artık politik bir malzeme olsun istiyor, propaganda olsun istiyor. küfür edelim, lanet edelim birilerine de öfke dinsin istiyor. ya da ucuzundan bir duygu sömürüsü bekliyor. "onlar"ın haline ağlayıp rahatlamak istiyor. ama yok, bunların hiçbiri yok bu filmde. ilk uzun metrajını çeken genç boşnak yönetmen izin vermiyor ya da izin veremiyor buna. kalırsa filmden geriye elinizde bir insanlık tanımı, bir savaş yorumu ne ala.

    değil diyaloglar, tek bir jest, tek bir mimik bile boş geçmiyor sanki filmde. hepsini, her darbeyi alıyor oturduğu koltukta izleyici: bir gözden hüzün bulaşıyor yüzüne, bir gülümsemeden belli belirsiz bir umut..."her şeyi hatırlasam kendimi öldürürdüm" diyor filmde bir adam. bu filmin gecelerine kar yağıyor. sabahında ezanlar okunuyor. anneler çocuklarını anne gibi seviyor. "her şeyi hatırlasak.." kar yağıyor üzerine bu filmin. bu film temiz


    (hhh - 5 Kasım 2007 03:28)

  • comment image

    bosna vahsetinin kırıntılarını sara nın saclarının arasına serpistiren ve ayıkladıkca bizi insanlıgımızdan utandıran bir film.


    (yakupvekurbagalar - 15 Kasım 2007 22:57)

  • comment image

    “grbavica” boşnakça’da “kambur kadın” anlamına gelmekte. kevser sularının içinden büyüyen nadide bir çiçek gibi kokan, bosna hersek’in başkenti – yüreğimin başkenti – saraybosna’da köşede kalmış, 1992’de bosna’lı sırplar tarafından ele geçirilmiş bir semtin adı aynı zamanda. bu semtten bir hikayeyi anlatır film; semt üzerinden saraybosna’nın, bosna’nın, eski yugoslavya’nın hikayesini…

    yirmi binden fazla kadının sistematik olarak tecavüze uğradığı savaşın on beş yıl sonraki izleri… kurşun delikleriyle yaralanmış binalar iyileşememiş!... insanlar, hala ölen yakınlarını aramaya devam ediyorlar büyük umutlarla. bu izler arasında, filmin etrafında döndüğü ana sorulardan biri savaşta ölmenin mi, savaştan sonra hayatta kalmanın mı zor olduğu… bu soruyla birlikte zbanic’in kamerası yoksulluğun çoğunlukta devam ettiği, zenginliğinse mafyalaşarak mutlu azınlıkta hükmünü sürdüğü savaş sonrası saraybosna’nın sokaklarına dalıyor. fabrikaya, kent meydanına, alışveriş merkezine, okula, gece kulübüne girip hayatın nasıl sürdüğünü izliyor. rehabilitasyon merkezlerinde kadınların cennetten zerre nasiplenmemiş anılarını dinleyip, fabrika çalışanı bir boşnak kadının ağzındaki tito yeminini duyuyor, bir balıkçı dükkanının duvarındaki aliya fotoğrafına göz kırpıyor. şehirde değişmeyen şeyler de var elbet kameraya yansıyan… kilise çanı ile ezan sesleri bir armoni yaratıyor hala saraybosna rüzgarıyla mesela… başçarşı’daki kahve kokusu aynı!...

    bir kadın hikayesini anlatan grbavica’nın dili de bir kadın nezaketinde ve naifliğinde. filme getirilen olumsuz eleştiriler, öykünün yüzeysel geçtiği ve kimi sahnelerin bir öğrenci filminden farklı olmaması başlıkları altında toplanabilir. işte bu eleştirilerin sebebinin grbavica’nın o yumuşak diliyle ilgili olduğunu düşünmekteyim. zbanic, filminde duygu sömürüsünden uzak durduğu, herhangi bir siyasi propaganda yapmadığı, kamerasına öfke sıçratmadığı, küfür etmediği, kimseyle kavgası olmayan bir eser ortaya koyduğu için bu eleştirilere maruz bırakılıyorsa – ki bence öyle - film hakkındaki olumsuz fikirlerin hiçbirine katılmadığımı belirtmek isterim. gerçekten de bu film çok saf, çok temiz, hatta evet, belki de çok sıradan ve heyecansız!... ama objektif, insana ve insani duygulara odaklı yalnızca; yani olması gerektiği gibi… üstelik duymayı arzu eden, ille de bir politik mesaj bekleyen için savaş, aşk ve kahramanlık üzerine hazırlanmış sert cümleler, diyalogların arasına ustaca serpiştirilmiş. film, asla bu sert cümlelere toslayıp da parçalanmıyor, onların ağırlığı altında ezilmiyor. rehabilitasyon merkezindeki kadınlardan birinin “sürekli konuşuyorsunuz… bizim lafa değil, işe ihtiyacımız var.” minvalindeki sözleri, kızını okul gezisine göndermek için çırpınan esma’nın hiçbir yerden bulamadığı 200 avro’yu, en yakın arkadaşının ayakkabı fabrikasında birlikte çalıştığı işçilerden borç alıp vermesi ya da gece kulübünde çalışan yabolka adındaki konsomatrisin “bosna’lı esma mı?... sanırım ukrayna’lı olmak kadar kötü bir durum!” şeklindeki bir cümle kurması benim diyen politik söyleme beş basar nitelikte. “insanlar savaş sırasında bile birbirini daha çok seviyordu.” gibi bir tespiti hangi ‘yüzeysel olmayan’ film yapabilirdi cesaret gösterip? “toprağın altına girmeyenler ülkeden gitti. burada kalanlar sadece birkaç kişi…” şeklinde basit bir söylemle durumu büsbütün özetleyebilmek hangi ‘acemi’ yönetmenin harcıdır?

    “her şeyi hatırlayacak olsaydım, kendimi öldürürdüm.” diyor filmde bir adam. grbavica (kambur kadın), her şeyi hatırlatmaya niyetli... boğazda bir düğüm oluşturan, alınlarda leke bırakan, başı yere eğen “kambur”un sahibini arıyor film. kimin bu ‘kambur’ sahi?... 21. yüzyıla ramak kala soykırım gerçekleştirmiş, tecavüzü, ırza geçmeyi, malı gasp etmeyi meziyet saymış, faşist bir sırp grubu olan çentiklerin mi, aşırı milliyetçi hırvat milislerinin oluşturduğu ustaşaların mı, saf, duru, güzel avrupalıların (boşnakların) dillerinden hala anlamayan bay medeni(!)lerin mi, yoksa olan bitenin üzerini geçen birkaç yılla örtebilen ve her şeyi aniden unutuveren bizlerin mi?...


    (sljivovica - 2 Ocak 2009 23:50)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bir kadın yalnız, hayatının en büyük dramının vergisini sürekli yanında taşımak zorunda kalmış, kalmamış aslında seçmiş. kızını ilk defa kucağına aldığında, uzun zamandır böylesine güzel şeylerin var olduğunu unutmuştum diye düşünmüş. annelik öylesine işlemiş.

    o anne ki hamileyken bile tecavüze uğramış. hayatından hayallerinden, kendi annesinin hayallerinden koparılmış.

    yalnız, parasız. esma, çocuğunun gezi parası için bile eşekler gibi çalışıyor. ama yok. alabalık bir tane, sara için.
    gece kulubünde olanlara bile dayanamıyor. izi o kadar derin.

    esma, doktor olacakken, yalnız ve fakir bir anne olarak yaşamaya mahkum kalıyor. her yalnız anne gibi öfkesinin, acısının hırsını çocuğundan alıyor.

    sara meraklı, o da yalnız. annesi çalışmak zorunda. büyüyor. soruyor ama öğrenemiyor. öğrendiğinde annesinin bir anlık onu geçiştirmek için söylediği yalana inanıyor ve izleri silmek için, doğumunun yükünden kurtulmak için saçlarından vazgeçiyor.

    ---
    spoiler --

    ama bunlar o kadar sade bir biçimde işlenmiş ki... yani küçücük çocuk, babasından yadigar olduğuna inandığı saçlarını keserken bile, bir dram eklenmemiş. abartılmamış. öyle, her şey olduğu gibi. biz yeşilçamdan böyle görmemiştik halbuki, yazarken bile dibine vurdum, alışkanlık olsa gerek.


    (hekatecc - 9 Ekim 2010 16:58)

  • comment image

    bu güller kan kırmızısına
    boyanırken bölündük.

    kan ve gözyaşları hala akıyor

    ölen kalplere...

    üstümüzdeki bu cennet

    karanlık bir perde gibi...

    cennetin yedi katı birden

    yüreğimizde yanıyor.

    gözyaşlarımız

    pınarları dolduruyor.

    cennet gözüyle

    çöller bile çiçeklenebilir.


    (porn star - 8 Kasım 2010 16:17)

  • comment image

    savas filmlerinde ya da savasin kotu etkilerini konu edinen filmlerde genelde bir agresiflik soz konusu oluyor. aktif savas filmlerinde, siddet iceren sahnelerden dolayi bu agresiflik yer alirken, diger savasla ilgili filmlerde yonetmenler laf sokmaya cabalarken bir yandan, ote yandan ezeni canavarlastirmaya ve ezilenden agdali ve acikli bir hikaye cikarmaya calisip, mesaj kaygisiyla agresif bir tecrube yasatiyor taraf tutmasi beklenen izleyiciye.

    bu film kesinlikle agresif bir film degil. hatta neredeyse huzurlu bir film.

    savasi degil savasin kadinlar uzerindeki etkilerini anlatiyor. savastan sonra insanlar normal hayatlarina nasil donmeye calisiyorlar/donuyorlar onu anlatiyor. travmalarla nasil basa cikiyorlar onu anlatiyor. bunu da ergenlik cagindaki, agresif egilimler gosteren kizini okul gezisine gonderebilmek icin gece gunduz calisan bir bekar annenin uzerinden anlatiyor. o film o kadar sade, gercekci ve temiz bir sekilde yapilmis ve karakterler o kadar iyi islenmis ki hicbir sey egreti durmamis. agresiflesmeden, ogretme kaygisi tasimadan derdini anlatmayi cok guzel becermis cok basarili bir film.


    (ojos rojos - 6 Ocak 2011 02:30)

  • comment image

    aslinda hicbirsey beklemeden, sadece paslanmak üzere olan yugoslavcami canlandirmak icin gittigim bir filmdi. savasi degil kadinlarin dünyasini anlatan, aciya, ilk aska, utanca, yalana ve sorunlu aile iliskilerine minik aynalar tutan, yine de seyredenleri üzmeyen, sikmayan, tecavüzden bahsederken her an kirilabilecek narin bir bardagi tutarmis gibi dikkatli bir tutum isleyen güzel bir filmle karsilastim. özellikle filmin sonunda ilahi söyleyen kadinin acikli sesinde gözyaslarimi tutamadigim, minik sarah`nin verdigi asi tepkilerle güldügüm, esas erkegin bunamis annesiyle konusurken takindigi yüz ifadesine asik oldugum ufak bütceyle cekilmis büyük bir eser olarak iz birakti. esma rolünü oynayan aktristin sirp asilli oldugunu, savasta tecavüze ugrayan müslüman kadini rolünü inanilmaz büyük bir basariyla tasidigini ve sirplar tarafindan vatan haini olarak gösterildigini hatirlatmak ve jasmila zbanic`in yumusak ifade gücüne hayran kaldigimi belirtmek isterim. böylesine vahsi bir konuyu böyle duygusal anlatabilmek kolay olmasa gerek...


    (okumamyokamaiyiyazarim - 22 Mart 2006 02:53)

  • comment image

    saraybosna'daki bu semtin adinin kelime anlami "kambur kadin" demekmis..
    filmde de bu anlama atif yapilarak savasin kamburunu hala sirtinda hisseden bir kadin anlatilmistir; usulca, daha fazla incitmeden..


    (tirtillarkelebekolur - 20 Mayıs 2006 23:18)

  • comment image

    gözümüzün içine sokmadan savaş sonrası acı ve korkularını sade ve etkili bir biçimde iletmeyi başarmış bir film. hiçbir olayı olduğundan daha dramatik hale getirmemiş olması filmin-yönetmenin samimiyetine olan inancı artırıyor.


    (miu - 5 Nisan 2006 22:53)

  • comment image

    çok etkileyici bir film. insanda saraybosna'ya gitme isteği uyandırıyor. aklıma candan erçetin'in, yugoslavya'daki iç savaş için yazdığı yazık oldu şarkısı geldi filmi izledikten sonra.


    (olur oyle arada - 15 Haziran 2014 03:00)

  • comment image

    kendi ismini taşıyan filmde sırplar tarafından tecavüze uğrayıp, hamile kalan ve çocuğunu büyüten annenin yaşadığı semtin adı. nasıl telaffuz edildiği bir türlü çözülememiş olmakla birlikte, hani şu tecavüze uğramış bosnalı kadının filmi diye anılır kendisi. film içindeki bütün karakterlerle savaş sonrası dramı çok güzel yansıtır.


    (labit - 10 Nisan 2006 13:50)

Yorum Kaynak Link : grbavica