Va, vis et deviens (~ Bir sans daha) ' Filminin Konusu : 1980'lerin ortalarında Etiyopya'daki kıtlık sırasında ABD ve İsrail, binlerce Etiyopyalı Yahudi'nin İsrail'e naklini sağlar.Oğlunun açlıktan ölmesini istemeyen Afrikalı bir anne, çocuğunun Yahıdi gibi davranmasını ister.Çocuk İsrail!e gider ve orada bir Yahudi ailesi tarafından evlat edinilir.Yeni ebeveynleri sevgilerini esirgemeseler de, İsrail'dekiler onu kabul etme konusunda yeni ailesi kadar istekli değildir.Çocuk derisinin rengi yüzünden Yahudi topluluğu tarafından şüpheyle karşılanmaktadır.
Ödüller :
Train de vie(1998)(7,7-8172)
Le concert(2009)(7,6-16591)
La source des femmes(2011)(7,2-3493)
Berlin Film Festivali : "Panorama Audience Award"
Berlin Film Festivali : "Prize of the Ecumenical Jury-Panorama"
digeri olmaknın ne demek oldugunu isaret eden bir radu mihaileanu filmi...http://www.youtube.com/watch?v=fmzevuhmgmu
(gomez de riquet - 11 Şubat 2007 17:59)
train de vie'nin yonetmeni radu mihaileanu'nun 2005 berlin film festivalinde odul almi$, etiyopya'li bir cocugun israil'e olan yolculugunu ve ya$amindaki degi$ikleri anlatan son filmi..http://www.vavisetdeviens-lefilm.com/
(teo - 1 Temmuz 2005 17:45)
filmekimi 2005 kapsamında gösterilecektir, iksv sitesininde yer alan filmin konusu;--- spoiler ---yönetmen: radu mihaileanuoyuncular: yael abecassis, roschdy zem, moshe agazai fransa-israil, 200435 mm. / renkli / 153’ibranice-fransızca-habeşçe; ingilizce ve türkçe altyazılı 2 pazar 16.006 perşembe 16.002005 berlin izleyici ödülü; kiliseler birliği ödülü romanya asıllı fransız yönetmen radu mihaileanu’nun train de vie / hayat treni’nden sonra çektiği uzun metrajlı bu ikinci sinema filmi ırk, ırkçılık, kimlik, din ve aile gibi kavramları kimi zaman mizah tonları taşıyan ama çoklukla duygulandıran, düşündürücü ve hüzünlü bir tarzla inceliyor. 1984 yılında, açlık ve iç savaştan kaçan binlerce etiyopyalı yahudi, israil ve amerika’nın ortak düzenlediği “musa” kod adlı askeri bir operasyonla sudan’dan israil’e götürüldü. bir anne, bu karmaşanın tam ortasında, dokuz yaşındaki oğlunu uçağa ilerleyen kalabalığa doğru iter ve “git, yaşa ve öyle ol” der. çocuk yahudi değildir, ama israil’de, açlıktan kaçan bir yahudi ve bir yetim olarak karşılanır. yıllar geçtikçe yahudi, israilli, evlatlık verildiği liberal görüşlü aile sayesinde fransız kimliklerini edinir ama birçoklarının gözünde hâlâ sadece bir zencidir. dini ve batı değerlerini öğrenirken ırkçılığı ve savaşı da öğrenir. büyür, okulunu bitirir, ama sırrını kimseye söyleyemez, geride bıraktığı annesini bir gün bulma umudunu da asla kaybetmez. aşık olurken bile aynı korkuyu yüreğinde hisseder: ya yalancı olduğu ortaya çıkarsa? “insanlar sık sık eski ve geçerliğini kaybetmiş kimlik kalıplarıyla yargılanıyorlar: araplar, yahudiler, cezayirliler, rumenler, fransızlar ve almanlar... bu gibi kimlikler kısıtlayıcı ve yaklaşıktır. yanlıştır. kültürlerin nasıl birbirleriyle etkileşim içinde olduklarını, bireysel yolların ve kaderlerin nasıl kesiştiğini göstermezler. bana kalırsa, büyüyen bu çocuk, yüzyılımızın çocuğudur. tarihin sıçramalarıyla uzlaşmaktadır. bu çocuğun yaşamını 1984 yılında kurtaran yalan, ikinci dünya savaşı’nda hiç kuşku yok ki ona ölümü getirirdi.” –radu mihaileanu--- spoiler ---
(ride - 15 Eylül 2005 20:23)
"git*, ya$a*, ve degi$*" anlaminda fransizca cumle.. sahane de bir film gibi duruyor..
(freak - 17 Eylül 2005 23:25)
birden fazla kez izlediğim az filmden olan "hayat treni"nin yönetmeninden yine olağanüstü bir mizah ve içine karışmış olağanüstü bir duygu seline sahip film. çok büyük bir ilgi ile karşılaşacağına dair 6 hislerim göz kırpıyor. sezonun en merak ettiğim bir kaç filminden biri. sanki çok ağlayacakmışım gibi geliyor ya bana, bilmiyorum artık, bekleyip göreceğiz...
(eskici - 20 Eylül 2005 11:13)
bugün film ekimi sayesinde tanıştığım, israilde gerçek kimliğini uzun yıllar saklayarak devam eden etiyopyalı bir çocugun hikayesi. din ayrımının yanında, havra da yapılan bir münazarada insanların renklerinden dolayı farklı muamele görmesini de can alıcı bir konuşmayla beyinlere kazıyan bir filmdir.
(rebel - 3 Ekim 2005 01:07)
--- spoiler ---ötekileştirme, kimlikler, ırkçılık konuların hümanist bakış açısı ile işleyen, oldukça başarılı kotarılmış, detay sembollerle donatılmış hoş, sıcak, başarılı filmekimi 2005 filmlerinden. "yahudiler neden bu kadar birbirlerine bağlıdırların" sorusunu çok iyi veriyor film; birbirlerine sahip çıktıkları için tabi ki. kalkıp etiyopya-sudan arasındaki problemler nedeniyle sorun yaşayan siyah yahudileri al, israile getir ve yeni bir hayat ver. lisan öğret, çıplak ayak/ bir örtü ile yaşayan, anne ol, baba ol. çorap giymek, masada oturmak, yatakta yatmak, duşta yıkanmak gibi en temel şeyleri bir en baştan öğret, sindir, yaşam biçimi haline getir. muazzam bir efor, her iki taraf içinde; üstelik anasından babasından memlektinden ayırdıktan sonra naparsan yap deme şansın yok ! bir yalanı taşımanın ağırlığı, korkunç özlemi çok ama çok başarılı veremese de film gene de size hissettirmiştir; yinelenen "niye geri dönmeme izin vermedin anne" repliği ile. insanın aklına düşürür; yahudi olmak, bir dine sahip olmak, kimlikler nedir ? esas oğlanımız salomon -orjinal ismi neydi hatırlayan var mı ? - evet belki yahudi değildir; artık taşıyamayacak hale gelip de yavaş yavaş bunu açıkladığıında kendisine söylenen şey; sen bizden daha çok yahudisin. tevratı, onun ruhunu daha iyi anlıyor, yahudi gibi yaşıyorsun. peki ya inanç ? belki kimliklerin ikiyüzlülüklerinin altını silik de olsa çizen bir bölümdü filme dair. ötekileştirmeden asla kurtulamayan, etiyopyada yahudi olduğu için, israilde ise siyah olduğu için. ötesinde kızarkadaş ne sevimliydi, ne sevgi dolu, ne sıcak ne tatlı idi. sahi ya kırmızıderili. kimliklere değil yalana kızan. empati kurmak, başka hayatlara, başka memleketlerin de burda pek farklı olmadığına dair iyi seyredimlikti. küçük salomon gözünde öfkesi, hep başı aşağıda öfkeli haliyle çok ama çok sekerdi. o yaşta öfkeli bir çocuk nasıl olursa öyle idi. ödünç fikri* de eklemek gerekirse, çok duygu & konu & olay 2 saatte sığdırılmaya çalışılmış. evet ya yarım kalmış. bir kaç filmlik konu tek filme sığdırılmaya çalışınca kaçınılmaz olmuş yarım kalmış/yüzeysel kalmış duygusu--- spoiler ---
(ride - 3 Ekim 2005 11:27)
aidiyet/aidiyetsizlik duygusunun insanı nasıl kemirdiğinin işaretlerini barındıran film.
(kaktus - 3 Ekim 2005 12:02)
gereksiz uzunlugu disinda cok leziz bir filmdir. öteki olmanin altini ciziyor romen yönetmen...kendisi gibi bir göcmen olan polanski'nin filmlerinde oldugu gibi mihailenau'nun bu filminde de göcmen olmak, yabanci olmak, öteki olmak ve dislanmak gibi unsurlar basariyla islenmis. le locataire 'de yabanci misiniz sorusuna 'fransiz vatandasiyim' seklinde cevap veren roman polanski'nin söylemine yakin burada zaman zaman yönetmenin anlatim tarzi.oyunculuklar cok basarili denemez ama batmiyor da. bunun disinda irkcilik nedeniyle bu kadar aci cekmis yahudi toplumunun aslinda ötekine olan hosgörüsüzlüge ne kadar yakin durdugunun da bir kaniti bu film. israil'de zenci bir yahudi --- spoiler ---hatta hristiyan---- spoiler ---olmanin nasil bir sey olduguyla ilgili ipuclari yaninda, bir yalana bagli kalmak ve bunu bir sir seklinde saklamanin hissettirdiklerini vermekte de oldukca basarili. nihayetinde gösterime girerse izlemenin kayip olmayacagi bir film kanimca.
(ziggy - 4 Ekim 2005 14:39)
(bkz: shalom)
(rebel - 4 Ekim 2005 17:00)
beyoğlu alkazar, altunizade capitol ve nişantaşı movieplex'de pek yakında gösterime girecektir.
(ride - 6 Ekim 2005 09:17)
film ekiminin en sosyolojik, en uzun*, en dolu, en sırlı, en duygusal, en ağlatan ve en alkışlanan* filmiydi*. bunların yanı sıra bir de güldürdü*. 2 buçuk saat boyunca bir çocuğun acısına, öfkesine, dışlanmışlığına, adapte olmasına, anne özlemine, sırrına, aşkına, azmine, başarısına ve sabrına şahit olduğunuz etkileyici bir film.--- spoiler ---evlat edinen anne rolündeki güzel bayanın gözünde her sahnede öyle bir "seni seviyorum" ışığı vardı ki salomon'a karşı, etkilenmemek elde değildi. kızıl kıvırcık arkadaşın geri dönüşünde kapıda söylediği de buna güzel bir örnekti; "nasıl oluyor da seni bu kadar seven iki annen olabiliyor!", gibi bişi...kızın aşkı başlarda çaktırmasa da dillere destan oldu, filme renk kattı. kıskançlıkları güldürdü. 10 sene bekledi. helal olsun diyoruz (bkz: bekleyen derviş muradına ermiş) sonu çok güzel bağlandı*. son sahne ve hatta son saniyeler boğazları düğümledi. tebrik!--- spoiler ---
(mirimax - 7 Ekim 2005 00:23)
film ekimi nin en iyilerinden. ilk sahnesinden itibaren içine alıp adamı allak bullak ediyor. ağır bir yalnızlık, kimliksizlik ve çabanın filmi. oyuncular tartışmasız fevkalade. --- spoiler ---sonuysa biraz aceleye gelmiş sanki, hafif de olsa bir hayalkırıklığı yaratıyor.--- spoiler ---
(blueclue - 7 Ekim 2005 01:02)
dün akşam* emek sinemasının alkıştan "yıkıldığı", gözyaşından yıkandığı filmdi.. "va, vis et deviens" festivalin* 153' ile en uzun ve nispeten sönük filmlerinden olmasına rağmen çok çok güzeldi..--- spoiler ---ilk anda, etiyopya'da bir kampta evladını kaybeden bir anne ile fransız doktor..ikinci sahnede gece yarısı kamptaki yahudileri almak için gelen israil araçlarına binen bir çocuk.. hristiyan annesini geride bırakmış, daha o sabah çocuğu ölen kadının elinden tutmuş, israil'e, bilinmeze, uzağa gidiyor..kısa bir süre sonra kadın da ölüyor ve israil'e söylenen yalanın küçücük bedeninde yarattığı ağırlıkla yaşamak zorunda kalıyor.. annesi onu gönderirken "git ve ol" dedi.. sloman, gitti.. yıllarca ne olması gerektiği düşündü.. annesi ne olmasını istiyordu?sloman insan oldu.. okudu doktor oldu..--- spoiler ---filmi kelime kelime anlatmak istemiyorum.. afrika'da yaşanan zorluklar bana yıllardır hep dokunur ve bu konuya gelişmiş ülkelerin çözüm bulamamasında her zaman kasıt aramışımdır..filmde bu vardı.. israil sadece yahudileri kurtarmak için girişimde bulundu, amerikanın yardıma hazır ancak isteksiz olduğundan bahsedildi..sinemadan çıktım, yürüdüm düşündüm.. çok acı.. ömrümde binde birini yaşamadığım bir acıyı algılamaya çalıştım..
(poivre - 7 Ekim 2005 14:09)
birkaç sinemada gösterime girmesiyle şaşırtan film.
(kaktus - 14 Ekim 2005 12:17)
"zavallı bir ankaralı" olarak filmekimi nde izleyemediğim, mevcudiyetinden 5n1k sayesinde haberdar olduğum, geldiği ilk hafta izlediğim film...en "sol görüşlü" yahudinin bile askerliği yüceltmesinin altını çizdiği, söylemek istediğini net bir biçimde söylediği için "helal olsun" dediğim film. tarih bilgime katkıda bulunduğu için (bkz: falasalar) kendisine müteşekkir olduğum film...ağlatan film...
(sui generis - 17 Ekim 2005 15:12)
gordugum andan beri sahne sahne aklima gelen film. bircok sahnenin luzumsuz uzunlukta olmasina ragmen, "artik bitse de gitsek" duygusunu yasatmiyor. insanlarin her sebeple birbirlerine ne kadar aci cektirebileceklerini gosteren yuzlerce filmden birisi olabilir ancak, diger tarafta da bizim icin inci disli zeytin tanesi cocuk fotograflarinin oznesi veya tantanali konser organizasyonlarinin malzemesi olan afrikalilar icin hayat odaginin gercekte nerelere kadar inebilecegini vurguluyor. ozellikle, "slomo" kimligine adapte olmaya calisan minicik cocugun, geldigi yerin kirlerinden arinmasi icin altina itildigi dusta, delikten kayip giden suyu yakalamaya calisip, "affet tanrim, benim sucum degil" diyerek aglamasi, gozden silinecek gibi degil.
(monchhichi - 7 Kasım 2005 17:30)
aşkın,özlemin,ayrılığın,fedakarlığın,açlığın,ayrımcılığın,vatan sevgisinin,kökleri olmadan bir insanın yaşayamayacağının ve bütün bu değerlerin din,renk,ırk,kültür ve mekan tanımadığının göstergesini çok iyi şekilde yansıtan film.--- spoiler ---filmin sonunda annenin kurumuş boğazından çıkan, acı,özlem ve umut dolu uzun sessizliğini bozan çığlığı,kulaklardan silinmemesi gereken bir ses olarak seyredenlerin hafızalarına kazınacak.!--- spoiler ---
(pillibebek - 3 Aralık 2005 23:01)
bu sene filmekimi kapsamında seyrettigim en iyi filmdi. oyuncuların performansı ve muzikler cok iyiydi ama sonu filmin geneline göre biraz yavan kaldı...farasaların hikayesini gercekci bir sekilde anlatması filmin en önemli artısıydı.
(franz ferdinand - 17 Aralık 2005 17:38)
anadolu üniversitesi sinema anadolu da bu hafta da gösterimde kalan film.
(ebucan - 4 Mart 2006 15:56)
Yorum Kaynak Link : va vis et deviens