Hamlet ' Filminin Konusu : Hamlet, Kral babasının ölümünden sonra Danimarka’ya döner. Annesi Gertrude çoktan Hamlet’in amcası ve yeni kral olan Claudius ile evlenmiştir. Hamlet’in Ophelia ile evlenmesi için baskı yaparlar. Fakat bir gün babasının hayaleti ortaya çıkar ve Hamlet’e kendisini öldürenlerin Claudius ve Gertrude olduğunu söyler.Bunun üzerine Hamlet intikam almaya yemin eder ve amcasına çetrefilli bir tuzak kurar.
Hamlet(2009)(8,2-2805)
Hamlet(1996)(7,8-33751)
Hamlet(1948)(7,8-13839)
Henry V(1989)(7,6-26160)
Othello(1996)(6,9-8541)
The Man Without a Face(1993)(6,7-25698)
The River(1985)(6,3-6178)
Forever Young(1992)(6,3-41538)
Tequila Sunrise(1988)(6,1-28026)
Hamlet(2000)(6,0-8741)
Air America(1990)(5,8-25114)
laurence olivier'in sinema uyarlaması pek güzeldir. yalnız ingilizce altyazıyla izlediğimden pek bir şey anlamamıştım. sanırım olay danimarka'da geçiyor.
(axellennox - 14 Eylül 2007 17:09)
sabahattin eyüboğlu'nun çevirisinden okuduğum, yere göğe sığdırılamamasının sebeplerini çevirisinden bile olsa bana yeterince açıklayabilmiş, harikulade bir eserdir. --- spoiler ---"korunmanın en iyi yoludur korku. gençlik tek başına bile azdırır kendini.""düşüncelerinin ağzı dili olmayacak; aşırı hiçbir düşüncenin ardına düşmek yok; teklifsiz ol, bayağı olma; dostların arasında denenmiş olanları çelik halkalarla bağla yüreğine. ama her zıpçıktı, acemi çaylak arkadaşı da el üstünde tutup elini kirletme. kavga etmekten sakın, ama ettin mi de öylesine et ki korksunlar senden. herkese kulağını ver, sesini verme. herkese akıl danış, kendi aklını sakla. kesenin elverdiği kadar iyi giyin, zengin ama gösterişsiz olsun giydiğin. çünkü kıyafet, insanın mihengidir çok kez: fransa'da da en kibar kimseler en çok giyinişle gösterirler soyluluklarını. ne borç ver ne de borç al; çünkü borç vermek çok hez hem paranı kaybetmektir hem dostunu. borç almaksa tutum gücünü yıpratır. her şeyden önce kendi kendinle doğru ol. o zaman, gece gündüze varır gibi, sen de aldatmaz olursun kimseyi.""insanın kendisi için de böyledir bu; çok kez bir kusur olur yaradılışında, suçu da yoktur bunda, kendi seçmemiştir çünkü doğuşunu. olur ya pek aşırı bir öfkeye kapılıp aklın duvarlarını yıkar geçirir, ya da ciğerine işlenmiş bir alışkanlık gelir berbat eder en güzel davranışlarını. evet, tabiatından ya da bahtından gelen bir tek kusurla damgalandı mı insan başka değerleriyle bir melek olsa, bir insanın olabileceği kadar büyük olsa, yalnız o kusurundan dolayı düşer insanların gözünden. bir damla kötülük en soylu varlığı lekeler ve yıkar bile bazen.""araştırıp durmak nedir diye krallık, nedir devlet ödevi, gün niçin gün, gece niçin gece, zaman niçin zaman, boşuna harcamak olur günü, geceyi, zamanı.""deliliğin insana bulduruverdiklerini sağlam akıl yumurtlayamaz kolay kolay.""dünya ne iyidir ne kötü, düşüncenize bağlıdır iyilik kötülük.""arkadaşlık bağlarımız, ortak gençliğimiz, bugüne dek eksilmemiş sevgimiz ve usta sözcünün bunlara ekleyeceği daha başka şeyler adına* rica ediyorum sizden; dürüst, apaçık konuşun benimle.""var olmak mı yok olmak mı, bütün sorun bu! düşüncemizin katlanması mı güzel, zalim kaderin yumruklarına, oklarına, yoksa diretip bela denizlerine karşı dur yeter! demesi mi? ölmek, uyumak sadece! düşünün ki uyumakla yalnız bitebilir bütün acıları yüreğin, çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü! çünkü ölüm uykularında, sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından, ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu. bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan. yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına? zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine, sevgisinin kepaze edilmesine, kanunların bu kadar yavaş yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine, kötülere kul olmasına iyi insanın bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken? kim ister bütün bunlara katlanmak ağır bir hayatın altında inleyip terlemek, ölümden sonraki bir şeyden korkmasa, o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya ürkütmese yüreğini? bilmediğimiz belalara atılmaktansa çektiklerine razı etmese insanı? bilinç böyle korkak ediyor hepimizi: düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor yürekten gelenin doğal rengini, ve nice büyük, yiğitçe atılışlar yollarını değiştirip bu yüzden, bir iş bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.""doğruluğun gücü güzelliği kendine benzetinceye kadar güzelliğin gücü doğruluğu bir kahpeye çevirebilir.""git, bir manastıra gir! ne diye günah çocukları besleyeceksin? ben en doğru adamımdır az çok, yine de öyle şeylerle suçlayabilirim ki kendimi, anam hiç doğurmasa daha iyi ederdi beni. çok gururluyum, hınçlıyım, tutkuluyum. bir anda öyle kötülükler geçirebilirim ki kafamdan, ne düşüncem hepsini kavramaya yeter, ne hayal gücüm biçimlendirmeye, ne zamanın gerçekleştirmeye. ne diye sürünür durur benim gibiler yerle gök arasında? aşağılık herifleriz hepimiz; inanma hiçbirimize, manastıra gir...""ille de evleneceksen, sersemin biriyle evlen; çünkü akıllılar sizin kendilerini ne canavara çevireceğinizi bilirler.""boya kullandığınızı da duydum sizin, duymaz olur muyum? tanrı size bir yüz vermiş, siz tutup başka bir yüz yapıştırıyorsunuz kendinize. kırıtmalar, fıkırdamalar, yapmacıklı konuşmalar, tanrı'nın yarattıklarına uydurma ad takmalar, hayasızlığı saflık gibi göstermeler*. hadi canım, ben yokum artık bunlarda, deli etti bunlar beni!""bir oyuncu termagant'ın kendisinden daha yaygaracı, nemrut'tan daha nemrut oldu mu, hak ettiği şey kırbaçtır bence.""bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.""büyük sevgide, küçük kuşkular korkuya döner, küçük korkular büyüdükçe artar büyük sevgiler.""inanıyorum söylediğini candan söylediğine, ama bugünkü karar yarın bozulur çok kez. hafızanın kulu olmaz kararımız, çabuk doğduğu için büyümeden ölür, nasıl ki ham meyve dalında durur da, oldu mu kendiliğinden düşüverir yere. kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak, en çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak. tutku bitti mi, istem de biter gider, ateşli sevinçler de kederler de yeminleri yakarlar kendileriyle birlikte. sevincin en coştuğu yerde dert en çok yerinir, bir dokunmada dert sevince döner, sevinç dertlenir. madem bu dünya bile yok olacak bir gün sevginin bitmesine insan neden üzülsün? sevgi mi kaderi kovalar, kader mi sevgiyi? daha kimseler çözmedi bu bilmeceyi. düşen büyük adamı en sevdiği unutur, yükselen züğürde düşmanları dost olur. sevgi talihin peşindedir diyecek insan bunca dost görünce büyüklere kul kurban! başı darda olan dayanak aramayagörsün, sözde dost düşman kesilir bütün. ama ilk düşünceme döneyim yine isteklerimiz öyle çatışır ki kaderimizle bütün kurduklarımız yıkılır gider, düşünceler bizim, olaylar bizim değiller. sen yine bir daha evlenmeyeceğine inan, inancın değişir kocan öldüğü zaman.""iki işten birini seçemez olunca ikisini de yüzüstü bırakanlar gibiyim.""insan iki şey beklemez mi dualarından: günah işlememek, işleyince de bağışlanmak. kaldır öyleyse başını: bir günahtır işlemişsin. kaldır ama hangi duaya sığar senin yaptığın? bağışla bu korkunç suçumu diyebilir miyim? diyemem, çünkü bende, elimde duruyor hala uğrunda kardeşimi öldürdüğüm şeyler: tacım krallığım kraliçem. nasıl bağışlanır suçunu başında taşıyan?""pisliğin ortalığı sardığı bu zamanda, iyiliğin af dilemesi gerekiyor kötülükten.""tabiatı bile değiştirir nerdeyse alışkanlık.""en acı söz ninni gibi gelir sersemin kulağına.""amansız derde ya amansız deva bulacaksın, ya hiç dokunmayacaksın.""ey isa, büyük isa sen bilirsin, ayıp, ne ayıp şey bu. fırsat bulan her genç yapıyor bunu yüzü kızarmaksızın. kız dedi: bu işi yapmazdan önce evleniriz demiştin. delikanlı şöyle karşılık verdi: evlenirdim sabah sabah gelip de koynuma girmeseydin."*"hemen yapmalıyız ne yapmak istiyorsak, çünkü isteklerimiz değişebilir; düşer, duraklar eller, diller, rastlantılar önünde. araya zaman girdi mi can attığımız şey bir ah çekmeye, sıkıntılı bir iç boşaltmaya döner.""kötü fallar umrumda değil benim. serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. bütün mesele hazır olmakta. madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar. ne olacaksa olsun!""birinci mezarcı (toprağı beller ve türkü söyler): gençlikte sevdiğim, sevdiğim zamanyaşamak ne güzeldi.ne çabuk geçerdi günler o zamangönül konmak bilmezdi.hamlet: yaptığı işin farkında değil mi bu adam? türkü söylüyor mezar kazarken.horatio:alışmış, umursamıyor artık.hamlet:doğru, az iş gören ellerin duyarlılığı daha fazla oluyor."--- spoiler ---
(ajanaida - 26 Şubat 2008 21:58)
mersin'in arslanköy'ünde köylü teyzelerimin hamit adıyla sahnelediği oyun. dilleri dönebilsin diye isimleri türkçe yapmışlar. basma entariler, kartondan taçlarla da kostüm yapmışlar. hatta ilkokul mezunu köylü kadınların da isterse pekala becerebileceğini kanıtlamak için yer yer ingilizce oynamışlar. valla becermişler. bağda bahçede iş yaparken bellerine taktıkları kağıtlardan replik okuyup prova yapıyorlardı televizyonda. takdir ettim kadınları, helal olsun. boş vakitte dedikodu kaynatmaktan çok daha faydalı bir iş.
(saatgeceninonikisi - 18 Temmuz 2009 20:33)
hamlette oynamak bir çok oyuncunun hayalidir. oynayanların ise başka bir hayali vardır; bir daha oynamak...
(simten - 2 Nisan 2010 02:16)
hamletin yazıldığı yıllarda (yada shakespeare'in hikayeyi yeniden ele aldığı zamanda diyelim) osmanlı avusturya-macaristanla, ingilizler ispanyollarla, tatarlar ruslarla, malililer faslılarla, koreliler japonlarla savaşıyormuş. böyle bir dünyada shakespeare hamlete şunu söyletiyor (sebahattin eyüboğlu çevirisi);"bir esinti uğruna, şan olsun diye,mezara gidiyorlar yatağa gider gibi.birkaç dönüm yer savaşıp alacakları,orduların kılıç oynatmasına elvermez,ölülerin gömülmesine yetmez bir avuç toprak."
(kahlo - 16 Haziran 2010 17:30)
shakespeare'in ölümüne giden yolu açan eksikliği kararsızlığı olan trajik karakteri. bu trajedilerde genelde karakterin içini kemiren bir sorun, kişilikte bir maraz muhakkak bulunur ve bu da onun ölümüne yol açan şey olur hep. trajedi yazarı bize (okura) bir ders vermeye çalışmaktadır bu yolla. "siz de böyle olursanız... " ya da "bu sorununuzu aşın yoksa,... " cümlesi kurmaktadır bir nevi. "hamlet de babasını öldürüp anasıyla evlenen amcasını öldürmek konusunda bu kadar mızmız davranmasaydı, uzun zihinsel mastürbasyonlarla ve entelektüel gevezeliklerle zaman harcamasaydı, eline çabuk diline yavaş olsaydı, nalları dikmeyecekti" demektedir shakespeare.alakasız not: bir zamanlar buna benzeyen bir adama aşık olmuştum. "hamlet'im benim" filan deyip duruyordum. garibim yıllarca iyi bir şey söylüyorum sanmış. benim için ise "eylemsizsin" demenin cilalı yoludur.
(kirmizinintekrari - 26 Mart 2011 23:37)
nasıl oldu da hala türkler tarafından dizisi çekilmedi hayret ediyorum.
(letranger - 9 Nisan 2011 02:06)
yazım çok fazla spoiler içermekte ve eleştirmenlerin hamlet’i sorunlu bir oyun saymalarına sebep gösterdikleri ve dolayısıyla farklı bakış açılarına sebep olan bazı kırılma noktaları hakkında nacizane fikirlerimi içermektedir.--- spoiler ---- öncelikle, hamlet bir öç alma hikayesinden ziyade, ‘çok düşünmenin, kendini dinlemenin eyleme geçmeyi engellediğinin, dolayısıyla gerçekleşen eylemlerin düşünülmeden yapılanlar haline geldiğinin’ hikayesidir bence.- çoğu eleştirmen tarafından karaktersiz ve zayıf bulmasına karşın bence ophelia aslında oyundaki en saf, en iyi kalpli kişidir. belki shakespeare de böyle düşündüğü için, onu işler iyice pisleşmeden, şimdiye kadar hiç bir karakterini öldürmediği kadar şiirsel, saf, temiz bir şekilde; çiçeklerle bezeli, su içersinde, şarkılar eşliğinde, bir ‘deniz kızı’ gibi öldürmüştür onu.- eleştirmenler hamlet’in ophelia’yı gerçekten sevip sevmediğini tartışırlar. bence sevmektedir; ancak hamlet, ophelia’nın gerçekleri kaldıramayacağını ve hamlet’in öç alma duygusuyla kirlenmiş dünyasına yakışmayacağını bildiği için, klasik türk filmlerinde gibi, (amansız bir hastalığa yakalanan gencin) sevgilisine gerçeği söylemektense, kendisinden nefret etmesini sağlamış olabilir. oyun içinde oyun shakespear’in tarzıdır ne de olsao- eleştirmenlerin çoğu, saraya gelen tiyatro kumpanyası ve hamlet arasındaki tiyatro mesleği ile ilgili konuşmalarda, shakespeare’in ilk kez bir eserinde kendisini bu denli açığa vurduğunu ve hamlet’in ağzından gerçek fikirlerini söylediği konusunda ortak bir fikre sahiptirler. ( benim aklıma nedense, venedik taciri ve zengin sevgilimsi arkadaşı geldi bu kısımda, yani daha önceden d bunu yapmış olabiliro)- eleştirmenlere göre, hamlet’in amcasını öldürmemesinin nedeni rationalizationdur. yani eyleme geçmemek için, kendi de farkına varmadan, sahte nedenler uydurur devamlı. ancak bence eylemsizliğinin sebebi, aydın, bilinçli ve merhametli, yani ‘normal’ bir insan olduğundan, öz amcasını öldürmek için geçerli sebepleri sağlamlaştırma çabasıdır! sonuçta hamlet’in esas nefret ettiği annesidir ve onu öldürmeyi düşünmez bile! (bi kez düşündüğünde hemen uzaklaştırır beyninden) oysa amcasını öldürmek ona hayalet tarafından verilen ve bir ‘görev’dir ve dediğim gibi o bu görevi vicdanen rahat yerine getirebilmek için sebep arar durur, yani ertelemek için bahane arayıp durmaz aslında bence. - ayrıca çoğu eleştimenin aksine, hamlet’in amcasının kraliçe’yi gerçekten sevmediğini düşünüyorum. kralın, hamlet için hazırladığı zehirli şarabı kraliçe tarafından yanlışlıkla içilirken, kraliçe’yi durdurmaması bunun kanıtıdır.- son olarak, hamlet’in ölmeden önce arkadaşı horatio’dan haklı davasını herkese anlatmasını istemesi, bir çok kişiyi öldürdükten sonra vicdan azabı çektiğini ve ölmek üzere olmasına rağmen halen halkından alacağı onay kaygısı içinde olduğunu kanıtlar.--- spoiler ---velhasıl; ilk kez 1603 yılında oynanan bu oyunu incelemek üzere bir çok eserin yazılmış hatta ‘hamletology’ diye bir terimin dahi uydurulmuş olmasının sebebi hamlet karakterinin karmaşıklığı ve gizemiyle seyirciyi büyülemesidir kuşkusuz. hatta bu yüzden her ülkenin, her tiyatro sanatçısının içinde aynı aslan yatar: günün birinde hamlet’i oynamak. hatta kimi zaman kadın tiyatro sanatçıları bile kendilerini hamlet’i oynamaktan alamamışlardır. (bknz: ayla algan) bazıları sahnede bir erkek karakterini, bir kadının canlandırmasını saçma bulabilir. (örnek; bu yazıda zaman zaman kitabından yararlandığım mina urgan) ancak bence kirasını zar zor ödeyebilen bir tiyatro sanatçısı, sahnede büyük iskender olabiliyorsa ve buna bizi inandırabiliyorsa, yani sahnede gerçeklikten ziyade hayal edebilmekse önemli olan (ne olduğu değil, ne hissettiğimizse), neden bir kadın hamlet’i canlandırarak; shakespeare zamanında kadınları canlandıran genç oğlanların yaptığının zıttı bir iş yapamasın?
(sekerli ciklet - 27 Haziran 2012 23:20)
hamlet'in ilk modern karakter, daha doğrusu ilk modern protagonist olmasının sebebi modern bireyin önemli açmazlarından biri olan düşünce ve eylem arasındaki kopuşun ilk kez hamlet karakterinde incelenmiş olmasıdır. o zamana kadar kahramanların düşünceleri ile eylemleri arasında fasıla ve çelişki bulunmamaktaydı. destanlarda en katışıksız örneğini gördüğümüz kahramanlar doğruyu bilir ve uygularlardı. oysa hamlet'in tereddütleri niyeti ile eylemi arasında bir yarık oluşturmuştur, yapması gerekenin ne olduğundan emin olmaz, zira şüphe eden bir bireydir, yani rasyonel düşünme tarzını benimsemiştir. rasyonalizmse modernitenin ana eksenini teşkil eder.
(do be do be do - 21 Kasım 2012 00:05)
oyunun özeti şöyledir:kısa süre önce ölen danimarka kralı hamlet'in hayaleti, prens hamlet'e görünür, kendisini kardeşi claudius'un öldürdüğünü, kraliçeyle evlendiğini söyler ve hamlet'ten intikamını almasını ister. zaten çok sevdiği babasının ölümünden kısa bir süre sonra gerçekleşen bu evliliği kabullenemeyen hamlet, cinayeti de öğrenince intikam almaya ant içer. ancak hayaletin doğruyu söyleyip söylemediğine dair şüpheleri vardır. bu şüphelerden kurtulmak için bir tiyatro oyununu kullanır ve hayaletin haklı olduğunu görür. bu esnada kral da tehlikeli olduğunu sezdiği hamlet'i ortadan kaldırmak için planlar kurar. hamlet yanlışlıkla kral zannederek polonius'u öldürür, polonius'un kızı ve hamlet'in sevgilisi ophelia delirir ve intihar eder, kardeşi leartes babasının ve kızkardeşinin intikamını almak için hamlet'e kurduğu tuzağa kendi düşerek ölür, kraliçe gertrude claudius'un hamlet için hazırladığı zehirli içkiyi içerek ölür ve hamlet claudius'u kendi silahları olan zehirli kılıç ve zehirli içki ile öldürür. ancak zehirli kılıçla yaralandığı için hamlet de ölür. oyundaki karakterleri incelersek, hamlet: mina urgan'ın deyişiyle, sadece shakespeare'in oyunlarında değil, dostoyevski dahil tüm dünya edebiyatında karakteri hamlet kadar karmaşık insan az bulunur. özdemir nutku, hamlet'i "klasik rönesans prensi tipi" olarak tanımlasa da, kuşkusuz o bundan çok daha fazlasıdır.freudyen yaklaşımlara göre hamlet'in çelişkilerinin temelinde oidipus kompleksi yatmaktadır. hamlet babasını öldürüp annesiyle evlenmek ister, ancak claudius bunu zaten yapmıştır. böylece hamlet'in bilinçaltına gömülü kompleksinin içine girmiş, hamlet ister istemez amcasıyla özdeşleşmiştir. dolayısıyla kendini öldürmeden onu öldüremez, çünkü düşünsel olarak aynı suçu işlediği için kendisini de cezalandırması gerekecektir; böylece eleştirmenlerin bir türlü açıklık getiremediği "gecikme" gerçekleşir. gerçekten de tragedyanın sonunda hamlet zehirli kılıçla yaralanır ve ölmeden önce claudius'u da aynı kılıçla yaralar. bu bakış açısı hamlet'in karmaşıklığını çözümlüyor gibi görünse de, fazla basittir kanımca. freud izleyicinin hamlet ile olan özdeşleşmesinin oidipus kompleksi üzerinden olduğunu da söyler; "heteroseksüel dişi" izleyiciyi yok sayıyor olsa gerek!hamlet'i shakespeare'in diğer tragedyaları gibi- hıristiyanlıktaki "düşüş"ün (fall of man-cennetten kovulma) allegorik bir anlatımı olarak gören martin lings ise, hamlet'i psikanaliz masasına yatırma cüretini gösterenlere diş biler. hamlet'in görevi kutsaldır, cennetten dünyaya düşen insanoğlunu yerden toplamakla yükümlüdür. altın çağ'ı temsil eden erdemli kral hamlet öldürülmüştür, prens hamlet onun intikamını almalıdır, böylece danimarka bir başka erdemli kral, fortinbras ile tekrar altın çağ'ı -başka deyişle cenneti- yakalayacaktır. marcellus, "danimarka krallığı'nda çürüyen birşeyler var" dediğinde horatio'nun cevabı hazırdır, "tanrı onu düzeltecektir". ayrıca dünyayı ayrıkotlarıyla dolu tohuma kaçmış bir bahçe olarak nitelendiren hamlet de neredeyse aynı şeyi söyler, "zaman zıvanadan çıkmış; ne kara talihim varmış ki, bana düşüyor onu düzeltmek". lings pek de haksız değildir aslında, dönemin bakış açısına göre kral, tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisiydi. dolayısıyla krallık makamı kutsaldı, kirletilmesi haline ülke iç karışıklığa gömülür, bütün düzen bozulurdu.hamlet'in karmaşık kişiliğinin en sade yorumu, bülent bozkurt'tan gelir: "hem acı çeken, hem çektiren ve bunu bildiği halde önüne geçemeyen insanoğlu hamlet. hamlet yalnızca var olmanın mı yoksa olmamanın mı daha iyi olduğunu değil, var olup olmadığını ve var olmakla olmamanın bir anlam taşıyıp taşımadığını soran kişi. hamlet, sorularını cevapsız bırakan bir evren karşısında düşünen, düşünmek zorunda olan kişi. hamlet, yalan dolanla, dolap düzenle, küçük hesaplarla dolu bu dünya ile; beklenmedik kılıklarda anlaşılmaz buyruklar gönderen öteki dünya arasında gidip gelen kişi; insanı aynı anda hem yarı tanrı hem de bir toz parçası gibi görmenin acısıyla bunalan kişi. oyun içinde ustaca oyun yönetecek ve sergileyecek; soytarıyla soytarı, saraylıyla saraylı, en akıllı kadar akıllı, kusursuz bir deli olabilecek kadar oyunculukla yoğrulmuş, ama bir oyuncunun nasıl olup da kılık, kimlik ve varlık değiştirdiğini kendi kendine soran kişi hamlet. insanın insanlığını bilişinden bu yana belki de hep var olmuş; her hamlet oyunun da bir başka hamlet olarak var olan ve gerçekte var olmayan bir kişi, bir oyuncu, bir "gölge" hamlet, her efsane gibi, sınırlarından taşmış, kaynağını silmiş bir simge." claudius: hamlet'in amcası, yeni danimarka kralı. kardeşinin tacına ve karısına göz dikecek kadar hırslı ve kötücüldür. ancak üçüncü richard gibi bir "saf kötü" karakteriyle çıkmaz karşımıza. hatta yer yer pişmanlık duyduğu bile olur; ancak bu pişmanlık taçtan ve kraliçesinden vazgeçmeye yetecek kadar derin değildir: "sözlerim yukarı uçuyor, ama düşüncelerim aşağıda; düşünce taşımayan sözler göğe ulaşamaz asla"başta hamlet'e karşı bir düşmanlığı yoksa da, hamlet'in onun için tehlike teşkil etmeye başladığını sezer sezmez onu ortadan kaldırmak için planlar kurmaya başlar. entrikacı ve haindir claudius, machiavellici tipin bütün özelliklerini taşır. sadece kendi çıkarlarını düşünmektedir; kraliçe, hamlet için hazırlamış olduğu zehirli içkiyi içerken onu engellemek için kılını bile kıpırdatmaz. hamlet için -ve tabi ki seyirci için de- o, ölmeyi sonuna kadar haketmiştir:"o bir katil ve alçak, senin önceki efendinin onda birinin yirmide biri olamayacak bir sefil; kral kılığında rezil bir soytarı, hem krallığı hem devleti soyan, rafın üstünden değerli tacı çalıp cebine koyan bir hırsız..." gertrude: hamlet'in annesi, danimarka kraliçesi. oyun içinde oldukça edilgen bir karakterdir. kral hamlet'in ölümünden çok kısa bir süre sonra claudius ile evlenmekte sakınca görmez. bundan dolayı hamlet annesine öfke duyar ve kızgınlığını sahneye koydurduğu piyeste de gösterir: "lanet olsun bana, başka koca geçerse aklımdan; ilk kocayı öldürmüştür mutlaka, ikinciyi alan" "çıkar kaygısıdır hep ikinci evliliği yaptıran, aşk olmamıştır hiçbir zaman. ikinci kocam yatakta öptüğü anda beni, ikinci kez öldürmüşüm demektir öleni." ancak kral'ın hayaleti hamlet'e, kraliçe'ye zarar vermemesini söyler: "ve sakın annene bir şey yapmayı geçirme aklından; göklere bırak onu, bırak kendi bağrındaki dikenler dalasın soksun ruhunu..." gerçekten de o zamana kadar, hatta hamlet'in sahneye koyduğu piyeste kendisine yöneltilen suçlamalar esnasında bile tepkisiz olan gertrude, hamlet'in suçunu yüzüne vurmasıyla "ayılır" ve vicdanıyla baş başa kalır. ophelia: temiz kalpli, ince ruhlu ve duygulu bir genç kızdır. hamlet annesi için "zayıf yerine kadın desek daha iyi" derken, bu genelleme ophelia'yı da içine alır aslında. bu yüzden kendisi öldükten sonra, ophelia'nın bu "ayrık otlarıyla dolu bahçe"den kaçıp manastıra kapanmasını ister. gerçekten de bu "zayıflık" ortaya çıkacaktır; hamlet'in ona karşı olan tutumunu değiştirmesiyle perişan olmasına rağmen yine de onu çok sever ve onun için endişelenir. hamlet'in babasını öldürmesi ise aklını kaybetmesine yol açar, duyarlı yapısı sonucu bunu kaldıramaz ve sonu belki de haketmediği kadar trajiktir. martin lings'e göre ophelia delirdiğinde insanları tanıyamasa da, sezgisel olarak ne mal olduklarını bilir: "yer aldığı son sahnede çiçek dağıtan ophelia, doğal olarak, önce orada bulunanların en yakın ve en azizi olan leartes'e yaklaşır. fakat leartes'i tanımaz ve onunla sanki eski sevgilisi hamlet ile konuşuyormuş gibi konuşur. ophelia ona kendisini hatırlaması için biberiye, sevgi dolu şeyler düşünmesi içinse hercai menekşeler verir.leartes'in bunu "deliliğin verdiği vesika", yani delilik kisvesi altında verilen bir ders olarak yorumlaması, ophelia'nın çiçek dağıtmasının anlamlı olduğunun bir göstergesidir. ophelia, leartes'in yanında duran claudius'a sahtekarlık ve dalkavukluk sembolü olan rezeneyle birlikte, karısının (kutsal) ruh tarafından ayartılmış olmasından dolayı boynuzlanmışlığı sembolize eden haseki küpesi çiçekleri verir. kraliçe'yi ise, mağfirete doğru uzanan pişmanlık ve arınma yolunda kendisiyle birlikte yol alan bir yol arkadaşı olarak hatırlar: "size biraz sedef otu; biraz da benim için var burada; lütuf otu da deniliyor pazar günleri bunlara". danimarka sarayına mensup olduğu şüphesiz olan fakat adı zikredilmeyen beye ise içten pazarlıklılığın ve sonradan görmeliğin sembolü olarak papatya verir ve sonra horatio'ya şöyle söyler: "size birkaç menekşe verecektim ama babam ölünce hepsi soldu". menekşe sadakati remz eden çiçektir." polonius: claudius'un sağ koludur ve en az onun kadar işgüzardır. oğlu leartes'e bilgece öğütler vermesine rağmen, bu bilgeliği oyunun kalanında pek göremeyiz. hamlet, çıkarcı ve kurnaz polonius'u öldürdüğünde pek de pişman olmaz. leartes: kişilik bakımından hamlet kadar erdemli olmakla beraber, davranış açısından onun tam karşıtıdır. hamlet'in harekete geçmesini engelleyen "düşüncenin soluk gölgesi"ni leartes'te göremeyiz, o eylem adamıdır. babasının ölümünü öğrenir öğrenmez intikamını almak için danimarka'ya döner ve babasının katili zannettiği claudius'un karşısına dikilir. katilin hamlet olduğunu öğrendiğinde ise claudius'un kurduğu hain plana iştirak etmekte tereddüt etmeyecektir. hamlet'te aşırıya kaçan erdem "düşünce" iken, leartes'te "eylem"dir. nitekim leartes ölmeden önce her şeyi farkeder ve claudius'un suçlu olduğunu söyler. rosencrantz ve guilderstern: hamlet'in çocukluk arkadaşlarıdır, fakat buna rağmen claudius'un hamlet'i ortadan kaldırma planlarına da katılırlar. gerçekte hamlet'e karşı hiçbir dostluk beslemedikleri gibi ikilinin kral'a hizmet ettiğini bilen hamlet de onları soysuz bulur ve güvenmez. nitekim kendisi için yazılmış ölüm fermanını onların aleyhine değiştirirken hiçbir vicdan azabı duymaz. horatio: hamlet'in kendisine yakın bulduğu, hatta belki de özdeşleştirdiği ("horatio, değil mi? yanılıyorsam, kendimi de unuttum demek!") tek kişidir. bütün sırlarını ona açar ve sadece ona güvenir. erdemliliğiyle hamlet'e benzeyen horatio da, hamlet ölürken ona eşlik etmek isteyecek kadar vefalıdır. en zor ve sıkıntılı anlarında hep hamlet'in yanındadır. hamlet'e nazaran daha mantıklı oluşuyla biraz da hamlet'in sağduyusu gibidir. hayalet: ölen danimarka kralı hamlet'in hayaletidir. yaşarken işlediği günahlar yanıp temizleninceye kadar geceleri insanlar arasında dolaşmaya mahkumdur. nedense en ufak "kötü" davranış ya da düşünceden rahatsızlık duyup kıyasıya eleştiren hamlet, babasının suçlarını görmezden gelir! fortinbras: norveç prensi. hamlet ile leartes'in dengeli bir karışımıdır. oyunun sonunda ortaya çıkarak danimarka krallığı'nı -hamlet'in de rızası bu yöndedir- alır. ölen danimarka kralı hamlet'in topraklarını işgal etmesinin intikamını da alır böylece ve tanrısal adalet yerini bulur. oyunun teması: oyunun ana teması "intikam"dır ve intikam ana yemek olduğunda soğuk servis edilmesi tercih edilir. hamlet'teki trajik unsur, işte bu soğumayı yaratan "düşünce"dir, çelişkiler içinde bocalayan ustur. ancak her ne kadar bu düşünce yoğunluğu oyunun trajik hatasını oluştursa da, hamlet'in "dengeli" modeli olan horatio'nun neredeyse mükemmel kişiliği hamlet'in yanında sönük kalır; izleyici "sağduyu"yu temsil eden horatio ile -klasik tragedya korosundan farklı olarak tek kişi olmasına rağmen!- değil de hamlet ile özdeşleşir, tüm hayranlıklar ve övgüler kimlik arayışı içinde çırpınan modern insana daha yakın duran hamlet'e gider. doğal olarak oyundan arta kalan katharsis'ten ziyade, hüzündür. martin lings'in "ilahi" yaklaşımına göre hamlet'in ana teması şu ifadeyle özetlenir: "ne kadar erdem aşılanırsa aşılansın, biz yaşlı kütüğümüzün itiyadını sürdürürüz". bunun anlamı şudur, der lings, "yaşlı kütüğümüzün, yani yapımıza sinmiş olan ilk günahın üzerine bir veya iki yüzeysel erdemin yapıştırılmasının yararı yoktur. çünkü, tüm bu tür erdemlerin varlığına rağmen, biz yaşlı kütüğümüzün pis kokusunu üzerimizden atamayız. fakat, hamlet'in zihninden geçenleri tam olarak ifade etmek için şunu da eklemeliyiz: yaşlı soyumuzun pis kokusunu gidermenin bir tek yolu vardır; o da, düşüş'ün tam tersinin gerçekleşmesi, insanlığın düşmanının tahakkümünden tam bir kurtuluş, diğer bir deyişle, ejderhanın lime lime edilmesi, veya bu piyesin diliyle daha basit bir şekilde ifade edecek olursak, intikamdır." bir düşünce tragedyası olarak hamlet, dış aksiyondan ziyade karakterler üzerinde yoğunlaşır; oyunu sürükleyen asıl faktör, iç dinamiklerdir. baş kişi hamlet, oyun boyunca varlık-yokluk, yaşam-ölüm, etkinlik-edilgenlik arasında gider gelir: "var olmak ya da olmamak, mesele bu gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına, için için katlanmak mı daha soylu, yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılıp son vermek mi onlara? ölmek, uyumak..." hamlet sonunda ölüm korkusunu aşar, ancak harekete geçip intikamını aldığında bile bu ikilemler yanıtlarını bulamadan havada asılı kalırlar. shakespeare'in amacı yanıtları vermekten çok, düşündürmek/sorgulatmak olsa gerek. oyun boyunca iç değişim geçiren sadece iki karakter vardır: hamlet ve gertrude. martin lings bu durumu, düşmüş insanoğlunun günahlarından arınıp tekrar tanrısal özüne kavuşması süreci olarak yorumlar. oyunun başlarında saray kişileri ve ortamıyla tezat oluşturacak düzeyde gösterişsiz ve samimi, inzivaya çekilmiş ve arayış içinde olan hamlet'i "rahip" konumuyla özdeşleştirir. hamlet, oyunun sonunda iç gelişimini tamamlayacak, görevini yerine getirecek (arınacak) ve "kral" sıfatıyla anılacaktır. kral, tanrı'nın dünya üzerindeki temsilcisi. horatio'nun tanrı'nın danimarka krallığı'ndaki kokuşmuşluğu düzelteceğine ilişkin kehaneti de gerçekleşmiş olur. hamlet'in düşünce akışındaki en önemli nokta, fortinbras ile karşılaştığı sahnedir. kendi eksikliğini, yani "eylem"i fortinbras'ta görür ve kararlılığı doğal kankırmızı rengine kavuşur. bu andan itibaren hamlet'in çelişkileri biter. gertrude'un iç gelişimi de benzer şekilde işler. gertrude şeytanın ayartmalarına kanmış ve böylece tanrı'dan uzaklaşmış; oyundaki ifadeyle "göksel yatağından bunalmış ve çöplüğe dadanmıştır". hamlet, kraliçe'nin vicdanı gibidir; başbaşa kaldıklarında onun kalbine ayna tutar ve günahını görmesini sağlar. kral hamlet, kraliçe'nin pişmanlığını önceden görmüş olmalıdır ki, oğlundan ona zarar vermemesini, vicdanıyla başbaşa bırakmasını istemiştir. oğluyla başbaşa kalıp günahıyla yüzleştiğinde başlayan arınma süreci, oyunun sonunda kraliçe'nin ölümüyle sona erer, cennet yolu artık gertrude'a açıktır.
(zlipknot - 8 Eylül 2013 02:12)
bugün çiçeği burnunda moda sahnesi'nin açılışını yaptığımız oyunun neredeyse kusursuz bir hamlet yorumu olduğunu düşünüyorum. zaten cem dinlenmiş'in hazırladığı afişi ve hamlet'i onur ünsal'ın oynayacak olması düşüncesiyle beklentileri yükseltmiştim ama beklediğimden de güzel bir 2 saat geçirmemi sağladı. tişörtlü, spor ayakkabılı, mor çoraplı bir hamlet kulağa çok tuhaf gelse de, shakespeare'in zamansızlığının ispatı gibi olmuş. güncel espriler benzer örneklerinin aksine hiç mi hiç sırıtmamış. insana dair tespitler günümüze daha yakın yerlerden gelince metinde kendini bulmak çok daha kolaylaşmış. en önemlisi de enerji hiç bitmiyor. bunda hem yönetmenin hem de oyuncuların payı olsa gerek. ancak özellikle öne çıkan 3 oyuncu oldu benim gözümde. timur acar, hiç zorlanmadan güldüren, özellikle komedi zamanlaması konusunda çok başarılı bir oyuncu. 2 rolde de çok iyiydi. inan ulaş torun, "beyefendi" leartes'i pantolon askılarıyla yüzyıllar öncesinden günümüze taşımış gibiydi. ve onur ünsal, bu kadar mı içten, samimi ve yürekten (belki 3 kelime da aynı oldu ama başka pekiştirme sıfatı bulamadım anlatmak için) oynanır? tüm varlığını sahneye koymak böyle bir şey olsa gerek. bizi üşüten bir sıcaklığa sahip salonda oyun boyunca 4-5 tişört değiştirecek kadar terleyip bütün takdir ve övgüleri hak etti benim gözümde. emeği geçen herkese teşekkür eder, yeniliklere açık tüm tiyatroseverlere moda sahnesi'nin hamlet yorumunu şiddetle tavsiye derim.
(arrsu - 12 Ekim 2013 23:57)
onur ünsalın muhteşem performans sergilediği oyun. muhteşem bir oyuncu hakikaten. çok keyifliydi. oyundan yana en ufak eleştirim yok fakat seyirci konusunda ciddi eleştirilerim var. gülümseten, yer yer güldüren bir oyun evet fakat asla kahkaha atmayı gerektirmiyor. bu oyunda kahkaha atıyorsan problemin var seyirci arkadaşım. ayrıca oyuncu seyirciye bakarak soru soruyorsa da cevap vermeni beklemiyor. dikkat çekmekse amaç, başardın. son olarak oyuncu hiç beklemediğin bir hareket yapsa da "oaaaaaa" diye bağırılmaz, hiç bir yerde bağırılmaz. bunlara dikkat edelim.
(la finestra di fronte - 25 Kasım 2013 00:21)
dünyanın adı en bilinen tiyatro metni.ışıl kasapoğlu'nun sahnelediği versiyonunda hamlet'i ve diğer oyun karakterlerini bir kişi canlandırmaktadır ancak bunun neden yapıldığını oyunun hiçbir yerinden anlamak mümkün değil.bir tiyatro oyunu sahnelenirken, eserin yazarını övmek yahut o eserdeki kişileri canlandıracak birinin şov yapmasına olanak tanımak bir amaca dahilse kabul edilebilir ancak kasapoğlu'nun rejisinde gerçekleştirdiği bu tutumun içerdiği hiçbir mesaj yok.rejisör, oyunun mesajını kendi dünya algısıyla ortaya koyar,hiçbir rejisör yoktur ki bir oyunun ortaya attığı önermeyi yani tema cümlesini tersinleyecek bir sahneleme biçimini kabul etsin.(brechtiyan olanı bunun dışında tutuyorum) o halde amaç ne olabilir tüm karakterleri tek kişiye oynatmakta? tiyatro, oyuncunun neler yapabileceğini milletin gözüne sokma yeri midir? bülent emin yarar'ın tek başına tüm karakterleri oynayabiliyor oluşunun oyunla ilgili değil, oyuncu olarak kendisinin yeteneğiyle ilgisi bulunmaktadır.eminim yönetmenin oyun kişisini bir istiridye kabuğu gibi, bir mücevher kutusu gibi görünen bir şeyin içine hapsedip oradan oynatmasının balya balya açıklaması vardır, orada her bir karakterin biricikliğini, hamlet'in deliliğini göstermek istiyordur ancak seyirciye hamlet'in zaten var olan versiyonlarındaki mesajın dışında ne mesaj vermiştir?içinde yaşadığımız çağda insanlar yönetmen ne demiş diye bakmaya gitmezler, nasıl demiş diye bakmaya giderler. açıkçası yönetmen, anlamca katlanmayan bir sunumla hamlet'in zaten metin olarak kuvvetli oluşunun ardına sığınmış ve bir mesaj verememiştir.birbirinden farklı hamlet çözümlemeleri var bunlardan en az bilineni hamlet üzerine soruşturma adlı kitap olabilir. ilgili kitap, dost kitabevinde kimse tarafından alınmadığı için yeri "ucuz" rafı olan bir çözümleme. bunu neden söylediğime gelince, aynı şeyin aynı çözümlemeyle sahneye konması güvenli olabilir ancak bir yönetmen bir mesaj vermek istiyorsa metnin ana anlamını bozuma uğratmadan karakter derinliklerini kullanarak katmanlar yaratabilir.dramaturg ne yapmış diye düşündüm oyunu izledikten sonra, tüm karakterleri aynı kişi oynayacağı için repliklerin düzenlenmesi ve bazı budamalar dışında ne yapmış olabilir? hiç aptal bir insan değilim ama bir oyuncunun tek kişilik şovu olmaktan öte bir yönetmen başarısı, yorumu göremedim. bu noktada iki şey çıkıyor ortaya; birincisi, yönetmenin oyunu neden böyle sahnelediğini anlayan bir insan varsa buyursun gelsin.ikincisi, zaten bilinen bir metni standartın dışında sahneleyeceğim diye anlamca bir işe yaramayan, zorlama bir görsel şovla, ancak zorlama alt metinler çıkartılarak seyredilebilecek (bu da pek mümkün değil) halde sahnelemeye devlet tiyatrolarını iten nedir?iş bu entry kesinlikle hamaset ve kötü niyet içermemektedir. bir izleyici olarak hamlet'e ne yapıldığını bilmek arzusu taşıdığımdan bunları yazdım.düzelti: ek parantez içi konuldu
(kalemdefter - 26 Ocak 2014 23:01)
istanbul devlet tiyatrosu'nun tek kişilik yorumuyla oldukça özet geçilen klasik oyun. akıcılıktaki sıkıntı sebebiyle tek perde ve 1 saat 30 dakikalık süresi ve benim kitap, arkadaşımın istiridye olarak yorumladığı sade ama aksesuarlarıyla birlikte kullanışlı dekoru oyunun artı yanları. içeriğe gelirsek bülent emin yarar'ın üst düzey oyunculuğu sayesinde karakter karmaşası yaşanmıyor. geçişler iyi. ışık yönetimini de sevdim. fakat bütüne bakıldığında o kadar özet geçilmiş ki hiç bir karakterin derinliğine inme fırsatımız olmuyor. tekrar vurguluyorum oyunculuk üst düzey ve karakterlerin derinliğine inemiyoruz. yani burada artık oyuncunun daha fazla yapabileceği bir şey yok, bu noktadan sonra sheakspeare bile bir şey yapamaz. ha belki en fazla ben böyle mi yazdım der. sanki dinamik bir metin oturaklı bir yorumla sunulmuş gibi. yapılmak istenen başka bir şeymiş de kağıt üzerinde durduğu gibi durmamış gibi. oysa kulağa çok hoş geliyor tek kişilik bir hamlet yorumu. cesur bir işe kalkışılmış diye düşünüyor insan. ama durup kendime soruyorum böyle bir yoruma gerçekten gerek var mıydı, bu yorum hamlet'e ne kattı diye. (bkz: cevab veremedi)
(sah ru - 23 Mart 2014 00:08)
ışıl kasapoğlu rejisiyle istanbul devlet tiyatrosunda sahnelenen halini bu akşam izlediğim ve beğenmediğim oyun. ancak oyunu değerlendirmeye geçmeden önce bir şeyler eklemek isterim..----sahnelenen şeye "oyun" değil de "anlatı" demek çok daha doğru bir tabir olur. zaten "tek kişilik oyun" doğru bir tanım değil, "oyun" un yaratılması ve "oyun dinamiklerinin" ortaya çıkabilmesi için minimum iki kişiye ihtiyaç vardır. "oyun" tek başına oynanabilen bir şey değildir--şimdi, ben 27 yaşındayım ve ahir ömründe bir kez olsun, bak bir kerecik olsun -geçen seneki kemal başar faciasını saymıyorum- adam gibi, düz, olduğu gibi hamlet izlemek nasip olmadı. ama sağolsun varolsunlar tonla yorumlama, güncellenmiş shakespeare çeşitlemesi, minimalist yaklaşım adına hamlet vari şeyler izledim. bu akşamki de bu zincire bir halka ekledi.arkadaş yazık değil mi bize? biz ne zaman insan gibi hamlet izleyebilicez? hayır sizin bu çabanız da anlamsız. sanırsın ülke olarak shakespeare'e doyduk doyduk da bıktık çeşitlemesi yorumlaması minimalist yaklaşımı eksik kaldı! üstelik "devlet tiyatrosunda" sahneliyorsun. üzgünüm ama lüzumsuz.--oyuna gelirsek, bülent emin yarar'ın bu izlediğim 9. ya da 10. oyunu. severim kendisini iyi aktördür velakin bu oyunda beğenmedim. sebebi de hamlet öyküsünün, anlatısının neresinde duracağına tam karar verememiş görüntüsüydü. bu tereddüt oyun ilerledikçe maalesef kendini daha çok belli ediyor. dolayısıyla zayıf buldum. ve bülent emin yarar için eklemek istediğim bir şey var. kendisini uzun süreli bir yelpazede farklı oyunlarda izlemiş biri olarak söylüyorum ki bazı türükler maalesef üzerine yapışmış durumda. üstelik garip bir köylü tonlaması entonasyonu tutturmuş gidiyor haydi hayırlısı. söylediğim şey oynadığı karakterlerin özelliğinden bağımsız bir şey. "profesyonel"de görüp kuşkulanmıştım, burda ayyuka çıktığını görünce hepten üzüldüm. ermişler ya da günahkarlarda izlediğim bülent emini geri istiyorum ben! reji yaklaşımını da tutarlı ancak etkisiz buldum. elinde bülent emin yarar var, dt imkanları var tercihin yalınlık da olsa ihtişam da olsa daha etkileyici buluşlar yakalanabilirdi. tutarlı ancak etkiden uzak ve zayıf buldum maalesef. sonuç olarak yalnızca hamleti bilen insanlara hitap eden ancak onda bile doyuruculuktan uzak, deneysel olması itibariyle de devlet tiyatrosu mantalitesine lüzumsuz kaçan bir iş olmuş. önce bir düzgün 5 perde hamlet yapalım beyler çoluğumuz çocuğumuz shakespeare neymiş görsün, sora kremşanti sürülmüş denemelerine geçeriz hep birlikte
(peterpann - 27 Nisan 2014 00:21)
ingilizlerin dahisi kabul edebileceğimiz shakespeare'in 16. yy da yazdığı ünlü eser. pek çok kez sinemaya uyarlanmış, binlerce kez sahnelenmiş ve hakkında en çok araştırma yapılan, kitap yazılan eser olma ünvanlarını elinde tutmaktadır. en iyi sinema uyarlaması kenneth branagh'ın hem oyuncu hem yönetmen olarak oynadığı sanırım 97 yapımı idi oldukça güzel ve etkileyicidir.devlet tiyatrosunda bülent emin yarar'ın tek kişilik hamletine gelince, ben begendim fakat tabi ki tek başına bütün karakterlere hayat vermesi zordu aktörün, horatio'nun olmaması eksiklikti bence. bir de oyundan çıkınca arkada yürüyen iki kızın birbirine oyunu begenip begenmediğini sorması ve sonrasındaki cevap gülmemek için yanlarından ışık hızıyla uzaklaşmamı sagladı, şöyle ki;1.fadime: nasıldı, güzeldi değil mi?2. yani esas fadime: güzeldi, kitabını okumaya çalışmıştım ama agır gelmişti, şimdi izleyince hepsini anladım.ben kitabını okudum, hakkında dosya hazırladım, bazı tiradları ezbere biliyorum yine de oyunu seyrederken bu kimdi dediğim anlar olmuştur, okuması ağır geldiyse bu oyunu nasıl anladın a fadime?
(cehennem melegi - 17 Temmuz 2014 03:17)
shakespearein 1601 yılında yazdığı 3 ayrı metni olan ve hangisinin asil metin oldugu bilinmedigi icin özellikle ikinci quarto ve foliodan yararlanilarak su anda okunan ve oynanan metne ulasilan tiregedyasi. aslinda tam olarak bir tiregedya denemez <problem play> çözümlenemeyen sorunlar içeren bir oyundur.fakat şair ve eleştirmen t.s. eliot hamletin eski bir oyunun uyarlamasi oldugunu ve bunun yaninda thomas kidy nin "spanish tragedy" sindende yararlandığını bir kitapta derlemiştir. gerçektende bu iki oyun arasında benzerlikler çoktur. t.s. eliot 'a g öre hamlet shakespearenin bas yapiti olmak bir yana dursun sanat acisindan oldukca basarisizdir. o yazarin antony and cleopatra isimli tregedyasini yuceltir.babasini oldurup annesiyle evlenen kaypak amcasini:"biri sevnçli, biri yaşlı gözlerlecenazede nese, dugunde agitla,sevincle uzuntuyu ayni teraszide tartarak,onu kendimize es ettik."oldurme planlari kuran hamlet amcasının bu planları anlamaması icin deli taklidi yaparken bir yandada aslında gercekten zekanin sinirlarinda gezmektedir."ah şu fazlasiyla saglam bedenim keske erise,eriyipde bir cig damlasi olsa!" onun sevgilisi ophelia arkadaslari ve annesi etrafinda donen cozulemeyen sorunlar yumagidir bu oyun.sonunda amca ölür hamlet ölür ve son sözler tavanda asılı kalır."bu iş oldu : artık ruhum huzur icinde uyuyacak,babalarin ocunu alan ogullari, tanri kutsar!"
(laos - 28 Temmuz 2001 04:30)
hamlet intihar edecek gücü kendinde bulamayan bir şahsiyettir:"to be, or not to be, that is the question:whether 'tis nobler in the mind to sufferthe slings and arrows of outrageous fortune,or to take arms against a sea of troublesand by opposing end them.to die-to sleep..."
(co - 30 Temmuz 2001 04:10)
bart simpson'ın "herkesin öldüğü bir şey nasıl bu kadar sıkıcı olabilir?" şeklinde özetlediği şekspir şeysi.
(samanliktaki zuhtu - 3 Ocak 2006 12:55)
senelerimi verdim, bu "başyapıt"ın neden dünyanın en traş dramatik kurgu biçimi olan "metafizik/hayalet olayları anlatıyor" sahtekarlığıyla verildiğini anlayamadım. hayalet figüratif bir manaya mı geliyor? yani "herkes hamletin amcasının kralı öldürdüğünü biliyordu" gibi ülkeyi dolaşan bir "hayalet" söylemin yerine mi dineliyor o hayalet?yoo. gayet de söylencenin dahi bilemeyeceği detayları biliyor, konuşmasa hayatta ortaya çıkmayacak bir takım şüpheleri somutlaştırıyor. hadi "hamlet deli miydi, değil miydi?" edebi tartışmasına girelim. "hayalet" hamlet'in bahanesi ya da halüsinasyonu olsa, diğer adamlara niye görünüyor? görünmemesi gerekmez mi? demek ki bu da olamaz. acaba shakespeare hikayeyi kafasında kurguladı, eee peki bu kurgu nasıl ortaya çıkacak diye tutulup hikayenin ortasında görevini tamamladıktan sonra siktirip giden "hayalet"i mi uydurdu? eyvah eyvah.bu ihtimal bana daha makul geliyor. zira macbeth'in aksine "metafizik" bu hikayeye içkin değil. bir görünüyor, sonra onunla beraber bütün metafizik olgular yok olup gidiyor (oysa ki cadılar macbeth'in başından sonuna mevcuttur). olmamış shakespeare batı'yı yaratan, insanı icad eden adam olarak hayalet mayalet gibi osuruk yöntemlerle mevcut sorunu vermişsin. ben olsam amcanın günlüğünü falan buldururdum. neyse, shakespeare işi öğrenemeden ölmüşsün, allah taksiratını affetsin. hayalet olup gelme kapıma, çakarım kel kafana.
(otisabi - 18 Ağustos 2006 15:47)
Yorum Kaynak Link : hamlet