Belgesel / 63
  • "ateyizler bu sefer açıklamış."




Facebook Yorumları
  • comment image

    hayatımda izlediğim kesinlikle en iyi yapımdır. karmaşık görselleri, basit çizgi-animasyonları, yaratıcı fikirleri ve haluk bilginer ile bambaşka bir noktada.

    belgesel bittiğinde sözlüğü açıp, tapelere, erdoğanlara, akdoğanlara, trabzonlara, fenerbahçelere dönünce artık bu hayata daha fazla katlanamayacağımı anladım ve balıkla yoğurt yedim...


    (derivant - 10 Mart 2014 23:23)

  • comment image

    kitaplarını okuduktan ve orjinal seriyi ve remake'in tüm mevcut bölümlerini izledikten sonra kafamda oluşan görüş tamamen şudur:

    "eğer tanrı varsa ve gerçekten bu kadar kusursuz işleyen ve çağımızdaki insan aklının anlamasının hiç kolay olmadığı ölçeklerde kozmik olaylar gerçekleşiyorsa, hem boşlukta hem de kendi bedenlerimizde aklın sırrın yetmediği gizemlerde birer evren barındırıyorsak ve bilim varlığımızın nedenini, evrenin sırlarını, ve tüm kainatı anlamamızdaki tek mantıklı ve sonuç veren araç ise tanrı yarattığı insanların körü körüne kendisine değil tam aksine bilime ve bilimin yol göstericiliğine inanmasını isterdi.

    çünkü tanrı yarattığı eserin yücelmesini isterdi, kurduğu düzenin yarattığı bilinçli varlıklar tarafından adım adım keşfedilmesini isterdi, yarattığı eser olan insanlığın yarattığı eserin çok büyük diğer bir parçası olan evreni anlamaya çalışmayıp onu saçmasapan kavramlara oturtup, ha iyiymiş ya siktir et bilimi ben en iyisi şu tanrıya tapayım demesi bence tanrı'yı (eğer varsa) üzerdi, bunu istemezdi, başarısız olduğunu düşünürdü. dolayısıyla ateizm gibi görünse de aslında en güçlü dindarlar için bile bilimin muhteşem ufku sayesinde inancı pekiştirebilir."

    bu da sanırım hayatımda kendi başıma düşünerek edindiğim en emin olduğum fikrimdir.

    ek: şunu da eklemek istedim. bir analoji yaparsak, bir bilgisayar oyunu düşünün, haritalı olanlardan. oyuncu ilerledikçe haritadaki karanlık kalkar ve haritanın daha çok alanı görünmeye başlar. tıpkı age of empires gibi. bu analojide o karanlık alanları keşfetmenin tek yolu bilim olsun ki gerçek durumda da öyle zaten. ve tanrının da bu oyunu izlediğini düşünelim. analojiyi tamamlayacak olursak, tanrı oyun haritasındaki insanların haritanın tamamını görebilmek için ilerlemesini ve haritadaki karanlık alanları açmasını isterdi. yoksa o büyüklükte bir harita yapmanın ve bunu bu kadar güzel bir şekilde kurgulamanın ne anlamı kalırdı?


    (tukenmez kelam - 20 Mart 2014 12:45)

  • comment image

    ikinci bölümüyle "yapay seçilim" kavramını bilal'e anlatır gibi anlatmış olmasına rağmen halen olayı çözememiş primatların saldırısına uğrayan belgesel.

    yarısında kapatmak yerine kalanı da izlenirse köpeklerin atası olan kurtların nasıl ortaya çıkmış olabileceği hakkında bir fikir sahibi olunabilir.


    (standart orbit - 21 Mart 2014 20:05)

  • comment image

    çok kötü lan. hay böyle hayata sokayım.

    bu hafta mass effect üçlemesini oynayıp bitirdim. orada uzay-zaman ile ilgili çok değişik çıkarımlar, çok değişik öğeler vardı. oturup düşünmeme sebep oldu saatlerce.

    üzerine bir de bu belgeseli seyrettim. şimdi aklım, beynim sikiliyor.

    nereden geldik, nereye gidiyoruz, bilmek istiyorum. dünya dışı yaşamları, gezegenleri görmek istiyorum. geçmişi ve geleceği yaşamak istiyorum. gözlenebilen evrenin ötesini bilmek istiyorum.

    ben bilgi istiyorum orospu çocukları. bilmek istiyorum. niye bu kadar zavallı yaratıklarız lan?! yıl oldu 2014, hala aya gerçekten inildi mi, inilmedi mi o bile belli değil. oralarda neler var, neler yaşıyor, ötesinde neler var?

    sabah sabah beynimi siken belgesel. bir şey bilmeden ölüp gideceğim için kuduruyorum şu anda. evrenin ötesini, diğer yaşamları göremeyeceğim için kuduruyorum.

    hay sokayım.


    (melankolik koala - 23 Nisan 2014 09:10)

  • comment image

    ağlak, ajitasyona veya tehditlere dayalı çevreci yaklaşımlardan sonra ilaç gibi gelecek bir metni içinde barındıran belgesel serisi..

    çünkü küçücük bir buzul parçası üstünde kalmış kutup ayısı, gerçekten endişelenemeyeceğimiz kadar alakasız bizimle. çevreci içgörü nasıl olmalının yanıtı budur bence; şık metin, zarif perspektif..

    --- spoiler ---

    yaşam için yok edici olan buzul çağları arasındaki o huzurlu mola dönemleri gibisi yoktur. işin güzel tarafı, şu an içinde bulunduğumuz dönemin bir 50 bin yıl daha sürecek olması.

    türümüz için ne büyük bir mola..

    ama tek bir sorun var: karbonifer dönemden kalan, kömür formundaki gömülü ağaçlarla, petrol ve gaz formundaki eski plankton kalıntılarını yakmaktan bir türlü vazgeçemiyoruz.

    bunu yapabilseydik, alnımızın akıyla iklim uzmanı sayılabilirdik. aksine, atmosfere öyle bir karbondioksit boşaltıyoruz ki geçmişteki kitlesel yok oluşlara neden olan büyük iklim felaketlerinden beri dünya böylesini görmedi!

    en son dinozorların yaşadığı türden bir iklim değişimini yaratacak yakıt bağımlılığımızı bir türlü yenemiyoruz. sahil şeritlerindeki şehirlerimizi sel altında bırakacak, çevreyi yıkıma uğratacak ve beslenme imkanımızı yok edecek bir iklim bu.

    bu arada ihtişamlı güneş, üzerimize ihtiyacımızdan da fazla bedava ve tertemiz enerji yağdırmaya devam ediyor. önceki kuşakların gösterdiği hüner ve cesareti biz neden gösteremiyoruz?

    dinozorlar o göktaşının geldiğini bile görememişti.
    bizim mazeretimiz nedir?

    ---
    spoiler ---


    (ricardo dominic - 14 Temmuz 2014 13:40)

  • comment image

    herkese yaptığı gibi beni de değiştirdi bu belgesel. fakat bendeki değişim sizdeki gibi pek olumlu yönde gerçekleşmedi. ilk sezonu iki kez baştan sona izlemenin ardından hissettiğim en belirgin duygu üzüntü oldu.

    eskiden onca yılı nasıl yaşayacağım, 5 seneden fazla yaşarsam ben ne yaparım, buna nasıl katlanırım diye üzülür dururdum. şimdi ise 50000 yıl daha yaşayamayacağım, dünyanın o anda nasıl bir yer haline geldiğini göremeyeceğim, hayatımda hiç uzay yolculuğu deneyimleyemeyeceğim, uzak galaksilerde ne olup bittiğini bilemeyeceğim, -eğer varlığını devam ettirmeyi başarabilirse- insan ırkının başka gezegenleri kendine yuva belleyişine tanıklık edemeyeceğim diye üzülüyorum. buna bir de “el oğlu yüzlerce yıl önce nelerle uğraşıyormuş, biz şu çağda ne haldeyiz, ne derin bir bataklığın içindeyiz” düşüncesi eklenince acım kat be kat artıyor.

    tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda cosmos a space-time odyssey’nin, mar adentro’dan sonra, izlerken beni en fazla ağlatan yapım olduğunu söyleyebilirim. peki pişman mıyım? tabii ki hayır. yine de bana kendimi bu kadar değersiz hissettirdiği için kendisine teşekkürü bir borç bilirim. evrende tek bir toz zerresinin milyarda biri kadar bile yer işgal etmediğimi fark ettiğimden bu yana, hayat benim için çok daha kolay. yüklerim artık daha hafif, dertlerim ise mikroskobik. artık başıma gelenler için isyan etmiyorum. eskiden evrenin benimle oyun oynadığını düşünürdüm. ne müthiş bir büyüklenme hali! meğer dışarıdan bakıldığında ne de gülünç duruyormuşum.

    yeryüzünde ve dışında hiçbir suretle siklenmediğime aydığımdan beri tam manasıyla huzura kavuştuğumu artık hem size hem de kendime gönül rahatlığıyla itiraf edebilirim.


    (orijinalinden iyi olan cover - 22 Kasım 2014 17:07)

  • comment image

    milyarlarca yildizin, gezegenin ya da galaksilerin bir ahenk icinde oldugunu dusunenlerin zaten bir yaratici aramasina gerek yoktur.

    evren, hicbir tanrinin yaratamayacagi kadar genis, sonsuz ve karmasiktir. bu gezegenler de ahenkle falan da hareket etmiyor. hepsi yani gezegenler yildizlar galaksiler bir yorungeye oturmus, oturuncaya kadar da carpismis ve halen carpismaya devam ediyor.

    hersey tesadufu gelisir. dunyada agaclar gokyuzu, iklimler de kusursuz degillerdir. zaten evrende kusursuzluk diye bir kavram da yoktur. hersey tesadufu olusur ve her sonuc fiziki olarak baska olayları tetikler. biz de sadece ona uyum saglamisiz. yani dunyada su olmasaydi zaten biz olmazdik. bizim olmamamiz da kimsenin sikinde degildir.
    dunya bilmem kac derece egik olsa biz olmazdik da tam bir safsatadir.

    adamlar ugrassin arastirsin belgesel hazirlasin, bizim akboylar hemen dine yontsun.

    belgesel.


    (jayhun - 12 Aralık 2014 16:58)

  • comment image

    tanrıyı da savunmaz, ateizmi de... bilimi ve bilgiyi savunur.

    geçmişte bilimi savunan din adamlarının / bilim adamlarının başına gelenleri anlatır. bu insanların neyi nasıl keşfettiğini, dünyayı hangi gözle gördüklerini, bu gözlemleri nedeniyle bazen din odaklarının, bazen de kanun odaklarının tarafından nasıl öldürüldüklerini/cezalandırıldıklarını anlatır... o kişilerin o dönemde savundukları şeylerin nasıl bir dogma ila karşılaştığını ama aslında o kişilerin ne kadar haklı çıkarımlar/gözlemler yaptığını anlatır.

    dine karşı durduğu kadar kapital düzendeki şeylere de karşıdır (misal, kurşunsuz benzin konulu bölümünde din ile ilgili bir şey yoktur ama kapital düzenle ilgili şey çoktur ).. ayrıca din olarak genelde müslümanlığı değil ama hristiyanlığı ele alır ve dünyanın yaşının mö4004 yılında başladığını savunan din adamı ile hiç dalga geçmeden onun savunduğunun yanlış olduğunu bilimsel kanıtlar sürerek gösterir.

    evrenin mükemmelliğini anlatmadığı gibi öyle bir derdi de yoktur. evrenin nasıl bugüne geldiğini, özellikle dünyamız odaklı anlamaya ve anlatmaya çalışır.

    bir değil iki değil tam beş kez büyük yokoluş yaşamış üçüncüsünde tüm türlerin %96sının yokolduğu bir dünyada, muhtemelen her gün bir yerlerde süpernovaların yokoluşların yaşandığı, muhtemelen galaksilerin gezegenlerin çarpıştığı, sürekli bir yıldıza/gezegen göktaşlarının çarptığı, aslında oturan bir düzenin hiç olmadığı (sadece o düzene uyum sağlayanların yaşam oluşturabildiği) bir evrende neyin mükemmelliğinden bahsediyorsunuz siz yahu.


    (bob hite - 12 Aralık 2014 17:02)

Yorum Kaynak Link : cosmos a space-time odyssey