Süre                : 1 Saat 59 dakika
Çıkış Tarihi     : 19 Mayıs 2011 Perşembe, Yapım Yılı : 2011
Türü                : Biyografi,Cinayet,Drama,Korku
Ülke                : Avustralya
Yapımcı          :  Carver Films , Screen Australia , The South Australian Film Corporation
Yönetmen       : Justin Kurzel (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Shaun Grant (IMDB)(ekşi),Shaun Grant (IMDB)(ekşi),Justin Kurzel (IMDB)(ekşi),Debi Marshall (IMDB)(ekşi),Andrew McGarry (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Lucas Pittaway (IMDB), Bob Adriaens (IMDB), Louise Harris (IMDB), Frank Cwiertniak (IMDB), Matthew Howard (IMDB), Marcus Howard (IMDB), Anthony Groves (IMDB), Richard Green (IMDB), Aaron Viergever (IMDB), Denis Davey (IMDB), Allan Chapple (IMDB), Beau Gosling (IMDB), Brendan Rock (IMDB), Bryan Sellars (IMDB), Daniel Henshall (IMDB), David Walker (IMDB), Aasta Brown (IMDB), Nigel Howard (IMDB), Joanne Argent (IMDB), Astrid Adriaens (IMDB), Keiran Schwerdt (IMDB), Craig Coyne (IMDB), Kathryn Wissell (IMDB), Krystle Flaherty (IMDB), Hannah Shelley (IMDB), Andrew Mayers (IMDB), Gabor Kiss (IMDB), Carol Smith (IMDB), Jenny Hallam (IMDB), Robert Deeble (IMDB)

Snowtown (~ The Snowtown Murders) ' Filminin Konusu :
Avustralyalı yönetmen Justin Kurzel’in 2005 yılında çektiği Blue Tongue’dan sonraki ikinci filmi Snowtown, Cannes’da bu yıl FIPRESCI Ödülü’nü kazandı. Film, Avustralya’nın Adelaide kentinin kenar mahallelerinde iki erkek kardeşi ve annesiyle birlikte yaşayan 16 yaşındaki Jamie’nin etrafındaki şiddetten kurtulmak için farkında olmadan azılı seri katil John Bunting’le yakınlaşmasının öyküsünü anlatıyor.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Critics Week - Special Mention, FIPRESCI Prize - Special Mention


  • "başrolünde lionel messi'nin oynamış olduğu tam bir avustralya filmi. son zamanlarda çok rastlıyorum bu tür avustralya-ingiliz yapımlarına. izlenesi oluyorlar."
  • "avusturalya'nin guneyinde yer alan adelaide sehrinde vuku bulmus olaylari anlatir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    başrolünde lionel messi'nin oynamış olduğu tam bir avustralya filmi. son zamanlarda çok rastlıyorum bu tür avustralya-ingiliz yapımlarına. izlenesi oluyorlar.


    (mazochist - 11 Ekim 2011 16:24)

  • comment image

    izlediğim en rahatsız edici filmlerdendi. filmin çekilme amacı neymiş hiç anlamadım. bir kere olay örgüsünü güzel aktarmamışlar ama tek kusuru keşke bu olsa. gerçek bir olayı anlatmak istemişler tamam da sonuçta hiç etkileyici bir film çıkmamış ortaya. sadece şiddet sahneleri dolu bir film izleyip çıkmış olduk. bir filmin illa bir mesajı olmalı demiyorum; ama en azından bu tarz bir filmin sonunda izleyenler "vay be" demeli, biraz üzülmeli, yeri geldiğinde empati kurmalı; madem olaylar gerçekmiş, o zaman o olay örgüsü içindeki insanlara dair bir çözümleme, analiz yapabilmeli kafasında. ama bunun yanından bile geçmemiş açıkçası. bir barda filmi öyle miydi mesela? değildi bence, şiddet içeriğiyle yine rahatsız etse de en azından sonu bir yere götürdü bizi. kafamızda sorular yarattı, düşünceler doğurdu.

    sevgili justin kurzel'ın bir hayvanın baltayla nasıl parçalandığını göstermesi (ki iğrenç kelimesi az kalırdı), işgence sırasında tırnağın çekilişini göstermesini geçtim; bir insan bir film için yılana fare yedirir mi be! allah seni... neyse.

    iyi bir film olanı olduğu gibi aktarmalı mı; yoksa olaylar içindeki ince detaylara odaklanarak bizim farklı açılardan bakmamızı da sağlamalı mı? bence ikincisi olmalı, yoksa aynı bu filmde olduğu 3. sayfa haberlerinden hiçbir farkı olmayan bir şey çıkar ortaya.


    (eh iste bilemiyorum - 12 Ekim 2011 01:14)

  • comment image

    seri katiller hakkında yapılan bazı filmler çoğunlukla katilin kendi iç dünyası ve cinayetleri işleyiş biçimiyle şekilleniyor. zekasıyla potansiyel kurbanlarıyla oynayanlardan* tutun da ilginç yöntemlerle kurbanlarını vahşice öldürenlere kadar. ancak arada sırada bazı filmler çıkıyor ve farklı bir seri katil öyküsü anlatıyor. bahsettiğim unsurlar üzerinde durmadan olayı en başından tüm çıplaklığıyla ve doğallığıyla anlatıyor. katilden öte çevresindekilerin bu işe nasıl bulaştıkları üzerine özellikle. işte bu da o filmlerden biri. ancak bu filmin elini daha da güçlendiren şey ise filmin gerçeklere dayanıyor oluşu.

    (bkz: bodies in barrels murders)

    avustralya'nın en korkulan seri katili john bunting'in 16 yaşındaki bir çocuğun (jamie vlassakis) aklını nasıl manipüle ettiği üzerine ilerleyen bir film çoğunlukla. hayatındaki baba figürünün eksikliği, komşusu tarafından cinsel tacize uğraması ve üvey kardeşinin tecavüz girişimleriyle zaten kırılgan bir bünyeye sahip olan jamie'yi kukla gibi oynatmak hiç de zor olmuyor john için.

    uyarı: yazının ilerisinde ufak spoilerımsı şeyler karşınıza çıkabilir

    içerdiği şiddet ögeleri ne fazla ne de iğrençti. ölü bir kangurunun kesilme sahnesini dünyanın en iğrenç sahnesi olduğunu düşünenler lütfen yaşadığımız toplumda kurban bayramında nelerin, kaç yaşındaki çocukların gözleri önünde canlı canlı kesildiğini bana söyleyebilir mi? elimizde saw serisi, hatta "ben popüler hollywood filmleri izlemem." diyenlerdenseniz lars von trier'in antichrist'ı mevcutken bu filme çok rahatsız edici demek komik oluyor. konu dışı ama kanguru etinin tadı güzeldir*.

    ayrı bir parantez açılması gereken konu ise mahalledeki insanların kendilerinden farklı olan insanlara tepkisi (buradan pedofiliyi savunduğum çıkıyorsa öpüyorum her yerinizden). yakalım, keselim veya öldürelim gibi tepkiler o kadar tanıdık geliyor ki, filmi izlerken kendi çevrenizdeki insanlar takılıyor aklınıza. bu tarz tepkilerin sadece sözde kalmasını sağlayan neden nedir? ya da bazı insanların o çizgiyi geçip bunu gerçeğe aktarması nasıl açıklanabilir? cesaretle mi, kör bir inançla mı sadece? filmde john'un o minik mahalle toplantılarındaki insanlardan hatta bizden ne farkı vardı? sonlarına doğru bu konu kafamı kurcalarken, sufjan stevens'ın amerikalı meşhur bir seri katil üzerine yazdığı john wayne gacy jr adlı parçasının sonu aklıma geldi.

    and in my best behavior
    i am really just like him
    look beneath the floorboards
    for the secrets i have hid


    (hunterofphoenix - 19 Ekim 2011 01:36)

  • comment image

    filmekimi 2011 sayesinde izlediğim, esas kötülüğün, kötülüğü ortadan kaldırmak isteyenlerden ürediğini, çarpıcı ama tavır/tarz olarak yanlış bir şekilde anlatan bir film.

    fırat yücel'in film hakkında yazdığı yazıya katılıyorum. eğer filmi izlediyseniz okumanızı tavsiye ederim.


    (buak - 22 Ekim 2011 17:21)

  • comment image

    rahatsız edici bir film.

    --- spoiler ---

    filmde, yalnızca karakterler ve eylemleri değil durağan sahneler, sessizlik, müzik de rahat vermiyor.
    her şeyde bir tedirginlik var.
    annenin, çocukların tabağına yumurta koyuşundan tut, john'un en küçük oğlana sega hediye edip, çocuğun sevincinden nemalanmasına kadar...
    bilhassa daniel henshall, john karakteri için tam bir biçilmiş kaftandır ki, güzel suratı yanıltıcıdır fakat bakışları içindeki iblisi ele verir ve elbette soru sorup da, karşısındakinden aldığı cevapları her defasında tekrar edişi ürkütücüdür.
    john'un jamie ile ilişkisinden çok jamie'nin kardeşi ile ilişkisi huzursuz ediciydi, bana göre. jamie her ne kadar yeni yetme olsa da, kardeşi bir sabi ve john'a gayet saygılı, bağlı ve şüpheye düşüp de kendini geri çekecek bir davranışını görmediği için son derece naif. bunu görmek, jamie'ye gösterdiklerini görmekten daha üzücü geldi bana. belki jamie'ye gösterdikleri öylesine acıklı fakat jamie'nin tepkisi de o dakikaya kadar tanıdığımız eli kolu bağlı jamie'den o kadar beklenen bir davranış -hatta davranamayış- ki, bir sonraki "öğrenci"sinin küçük kardeş olduğunu düşünmek ve john'un, onu şimdiden kendi seviyesine uygun bir kurdan başlayıp eğittiğini düşünmek yahut düşlemek daha sinir bozucu.
    gerçekdışı bir şeyin -en basitinden ses/görsel efekt- gösterilmemesinden, olan tüm gerçekliği akla yatkın hale getirememekten ve tıpkı jamie gibi izleyip, bir şeylerin ters gittiğini gördüğümüz halde, izlemenin ve öylece devam etmenin elimizden gelen tek şey olduğunu düşünmekten ötürü tedirginlik; daima doruk his idi.
    bu yapımın, filmdeki kimsenin bakış açısından seyirciye sunulmadığından ötürü başarılı ve akranlarından farklı bir seri katil filmi olduğu söylenebilir.
    söyledim gitti.

    ---
    spoiler ---


    (pasif laura - 1 Kasım 2011 00:30)

  • comment image

    --- spoiler ---

    john cemaati toplar. basibos, uyusturucu kullanan, hirsiz, gay felan filan insanlarin yok edilmesi uzerine vaaz verirken soyle der;

    - it's an australian fucking tradition anyway.
    - look at anzac day* for christ's sake.
    - the whole country applauds a bunch of blokes.. who killed and tortured men, don't they ?
    - why do they do that ?
    - because they fucking deserved it, didn't they ?

    ---
    spoiler ---

    canakkale' de savasan askerlere* disardan ne gozle bakildigini tasfir etmesi babinda ortalama bi film.

    4/10


    (angster - 4 Temmuz 2012 22:26)

  • comment image

    film, ilk yarısında ''cinayetlerin radikal birer toplum intikamı mı yoksa eşcinsel tecavüzcülere uygulanan homofobik şiddet mi olduğu...'' gibi düşüncelere yer açan, ikinci yarısından itibaren ise yönünü ''çizgi az da olsa bile aşıldıktan sonra kötülüğün ta kendisine dönüşen bireyi'' anlatma derdinde olan ve açık-seçik bir avustralya başyapıtı.


    (nikimisikiyim - 24 Haziran 2013 11:35)

Yorum Kaynak Link : snowtown