Sicko (~ Hasta) ' Filminin Konusu : Sicko çılgın, çoğu zaman acımasız ve her zaman kâr amaçlı Amerikan sağlık sistemini gözler önüne seren bir portredir. Günlük yaşamda insanların tıbbi bakımla ilgili karşılaştıkları sıra dışı ve üzücü olayları anlatmaktadır.
Bowling for Columbine(2002)(8,0-133710)
Fahrenheit 9/11(2004)(7,5-121409)
Roger & Me(1989)(7,5-24583)
Where to Invade Next(2016)(7,5-21386)
Capitalism: A Love Story(2009)(7,4-39318)
Super Size Me(2004)(7,2-94611)
The Big One(1998)(7,1-7458)
The Awful Truth(1999)(6,7-1965)
Fahrenheit 11/9(2018)(6,5-8475)
Michael Moore in TrumpLand(2016)(5,6-3418)
Captain Mike Across America(2007)(5,1-2587)
System of a Down: Boom!(0)(4,8-74)
michael moore abimizin yine bush yönetimini ele$tirdigi yeni filmi icin sectigi son derece uygun isim. biz secsek anca bu kadar olurdu diyor, 10 puan veriyoruz. filmin galasi 2007 cannes film festivali'nde gerceklesmis bulunuyor, biz de izleriz yakinda. kisfmet.
(ranable - 24 Mayıs 2007 01:42)
micheal moore'un sitesinden filmin cannes'a gidişi hakkında:“cannes çılgın bir yer. neredeyse dünyadaki bütün ülkelerden film aşıkları var. ve “gösteri sektörü”nün temsilcisi kişiler de var. bu karanlık güçler, bu (fransızlar tarafından icat edilmiş olan ve ihtişamı benim ev dediğim ülke tarafından gün yüzüne çıkarılmış) sanat formunu fiilen tahrip ettiler. birçok kötü, rezalet film var ve gün geçtikçe daha az insan sinemalara gidiyor. hollywood’u işleten kişiler inanıyor ki, amerikalılar kendi zekalarına hitap eden bir filmden zevk alamayacak kadar aptallar.”(iwo martijn imdb’de cannes’da gösterimden aldığı verilerle aktarıyor)sağlık sisteminde bile, bütün ulus tek bir şeyle işliyor. paranın mantığı… abdliler paranın sadece bir araç olduğunu unutmuş görünüyor. eğer temel hedef o olursa, insanlar ölüyor. gereksiz yere. sicko’da micheal moore böylesine bir davranışın yarattığı kabusu örnekleriyle ortaya koyuyor. sağlık firmaları tarafından sağlık sigortası olmadığı için hemen reddedilen bir kişi, kopmuş orta ve yüzük parmaklarından 60.000 dolara orta parmağı ile 12000 dolara yüzük parmağı arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyor ve daha romantik olduğu için yüzük parmağını diktirmeyi seçiyor. eskiden iyi bir işi olan bir kadın, ilaç faturaları yüzünden iflas ediyor ve kanser tedavisi için gerekli aylık 240 doları ödemesi için kızının gözetiminde yaşamaya zorlanıyor, ama aynı ilaçlar küba’da komik bir paraya satılıyor: 10 cent. 45 milyon sigortasız amerikalı korku içinde, bir gün hasta olma ve tedavi görme olasılığından korkarak yaşıyor. abd kendi halkına karşı gittikçe daha acımasızlaşıyor.
(el fikir - 2 Haziran 2007 00:26)
michael moore, abd'de ozel saglik sigortasi tedavisine provizyon vermedigi icin kemik kanserinden hayatini kaybeden amerikalinin hikayesinin ardindan, tedavi olmak icin kanada'ya kacan 22 yasindaki pelvis kanseri hastanin hikayesini anlatir.daha sonra ingiltere'nin national health system (nhs)'ini incelemek icin ingiltere'de bir hastaneye girer. kim ne oduyor ogrenmek ister.m.m-so this guy broke his ankle and got a treatment, how much would this cost him?doktor-- sorry?m.m--this guy had an expensive treatment, a huge bill for what he has done, right?doktor--(guler) m.m- i am asking about hospital charges and you are laughing at me.doktor- i am laughing because noone ever asked me about a billing in this hospital before. in nhs, everything is free.daha sonra ayni hastanede "cashier" tabelasini gorur ve ona dogru ilerler ve herseyin bedava olamayacagini kanitlamak ister.m.m- so this is where people come and pay their bills after they are done staying at the hospital?ki$i-there is no bill here, sir.m.m-then why does it say cashier here?ki$i-we reimburse patient's travel expenses to come here and go back.ve michael moore mavi ekran verir.
(shaw - 14 Haziran 2007 05:38)
özel sağlık sigortası ve ilaç şirketlerinin abd işçi sınıfını gerçek kapsamasını bütün korkunçluğu ile, abd'nin tüm yurttaşlarına anlatan bir güzel film olmuş bu. moore sanki daha fazla sosyalizme kaymış. takılabilecek bir nokta, özellikle avrupa'nın sosyal refah sisteminin güllük gülistanlık gibi gösterilmesi, küba sahnelerinin fazlasıyla mizansen olması ama, malumatı kimlerin kafasına kakmaya çalıştığını unutmamak lazım moore'un: olabildiğince abd'li bir kitleye ("dumbing down" etkisi). sanırım o yüzden, tezat mümkün olduğunca keskin gözüksün, taş kafalar da anlasın istemiş. o yüzden beklentilerinizi yükseltmeyiniz, muhalefeti ile de, "amerikın" bir film bu. yine de emin olunuz, moore'un kapitalist sağlık hizmeti anlayışına attığı goller, özellikle küba'nın ilerici sağlık sistemi ile ilgili son bölüm, dünya tribünlerini de sevindiriyor.sağlık sisteminin özelleştirilmesi bokunu öncelikle nixon kabinesinin abd'nin başına sardığını öğreniyoruz bir yerde, sonraki yıllarda cumhuriyetçi olsun demokrat olsun bütün politikacılar hizaya gelmiş. kafa tutan ya rezil edilmiş, ya da hillary clinton örneğindeki gibi satın alınmış....belgeselin screener'ı belli başlı bittorrent portallarından indirilebilir. moore yaptığı açıklamada, "telif hakları yasası beni bağlamaz, paylaşın, paylaştırın" demiş.http://mrzine.monthlyreview.org/moore190607.html...şu diyalog açıklayıcı epey, başkan richard nixon ile, haydut danışmanlarından, watergate sonrası hapis yatmış john ehrlichman arasında. tevellüt 17 şubat 1971.ehrlichman : bu konuda [sağlık reformu] başkan yardımcısının sorunlarını tek bir meselede topladık -- sağlık kurumlarına* edgar kaiser'in [vahşi bir hastaneler zinciri sahibi] şu permanente şeyini [ilk özel sağlık sigortası şirketlerinden] dahil edip etmeme meselesi.nixon: peki bak bi yol, biliyorsun bu lanet olası sağlık programlarından hiç hazzetmiyorum.e: bu müstakil bir girişim.n: ha, o zaman aklıma yatar. e: edgar kaiser bu permanente şeyini kar amacıyla işletiyor. bunu yapabilmesinin sebebi de... şimdi edgar kaiser'i çağırdım, anlattırdım... derinlemesine inceledim... [bu girişimin] bütün saikleri daha az sağlık hizmetini destekliyor, çünkü ne kadar az sağlık hizmeti verirlerse, o kadar çok para kazanıyorlar.n: iyiymiş.e: saikler doğru yönde işliyor.n: hiç fena değil.(bkz: ağzımıza nasıl sıçıyorlar)
(babaerenler - 20 Haziran 2007 00:03)
insan yasaminda belli bir donem gelir ki maslow'un piramidinde kendini oncelikli olarak ilgilendiren konular asil hale gelir. etrafimda belli cercevelerde benzer olan insanlar ile sosyal ortamlara girdigimde eger konu gunluk yasam ise, konu ya cocuklarin gunluk bakimi yada evlerine odedikleri faiz oranlari olur; ki onlar benim yasadigim ulkenin gunluk degiskenleri. bazen soz konusu hepimizi su yada bu sekilde etkileyen genel, kuresel sorunlara gelince bakariz ki amerika ve yasam sekli bir sekilde malzeme oluyor. sadece disaridan gorup degil de arada gidip gelip abd'yi az bucuk tahlil edebilen insanlardan olarak sakiz ettigimiz konular bazen nasil olur da fitness ve saglik konusunda kisi basina ortamala olarak fransa'nin harcadiginin kat kat ustu harcayan abd'linin, sarap icip turlu kekleri yiyen fransizlardan daha az yasadigi; yada ayni bizim depremde israil'den gelen kani reddeden saglik bakanimiz gibi, katrina kasirgasinda yada 9/11'de kuba'nin mobilize etmeyi onerdigi yuzlerce doktoru reddeden zihniyete sahip bir lideri nasil barindirdigi olurdu. alkol tuketimi artip da konu nihayetinde insanlarin yasamlarini nasil bir sistemde surdurmek istedikleri konusuna gelince hep bir takim tercihler on plana cikardi. burada tabi kapitalizm ve paritelerinin ozel bir onemi var, zira bireyin tercihlerini on plana cikartan bir sistem olarak ayni zamanda bireyin kendini kurtarmasini esas olarak aldigindan, sadece siz degil size bagli olarak etrafinizdaki insanlar da sizi baglayan tercihler yapiyorlar. zira kendinizi sistemden ayristirdiginiz her tercih noktasi, toplumun geri kalanindan farkli ve bir yerde izole olmayi gerektiriyor. abd icin "saglik" da bu potanin icinde.gectigimiz yil icinde futbol oynarken bacaginda kirilmasi en zor kemiklerin tumunu ayni anda kirmayi basaran biri olarak, gecirdigim saatler suren operasyon ve sonraki yogun ilgi gerektiren 6 aylik donem icin, icinde bulundugum sisteme (hastanedeki bireysel zaruri ihtiyaclar disinda) bir kurus bile odememis bir birey olarak, senelik bonusumun %55'ini vergi olarak oderken hafiften saydirmama ragmen icinde bulundugum toplum ile yapmis oldugum "dogal" tercihlerin surasinda bir yerinde, benim yasamimim ve etrafimdaki insanlarin yasaminin temelde esdegerde oldugu vardir. bu benim tercihimden ziyade sistemin bana uyguladigi bir tercih; insanin dogasi soz konusu oldugunda esitligin belli zamanlarda sistem tarafindan zorlanmasi, sanirim bireyin ozdegerlendirmesindan daha fazla ise yariyor. ben bu toplumun icinde bulunma tercihine sahip oldugumdan kendimi sansli sayabilirim, o ayri konu. michael moore'un sicko'su tum terimler ve karmasalar bir yana, oldukca yuzeyde ama basarili bir sekilde "insana" yogunlasmayi basarabilmis. soz konusu kapitalist abd ve sosyalist tabanli, saga yanasan avrupa (ornekte fransa) ve illaki abd karsiti kuba oldugunda bunu bu kadar net mesajlar ile kotarmak o kadar kolay degil. yapim basli basina insan ile ilgili en temel unsur olan saglik konusunu kar odakli bir cerceveye oturttugumuzda basimiza neler gelebilecegini, abd prototipine bakarak harika sekilde yansitmis. velhasil aslinda olay sadece saglik sistemine verilen bir mesaj degil; olayin bir de cok temel siyasi bir yonu var. bana gore olayin aslinda "nasil bir sistem istiyoruz" cikintisi var ki abd'nin en temel karsiti olan kuba'nin sisteminin meleklestirilmesi, abd'de saka konusu olan fransiz'larin rasyonellestirilmesi ve "blame canada" ayni yerde, raslanti degil. sonuc, "saglik sistemini" konu ederek abd'nin temel isleyis noktalarini yargilayan ve sistemi irdeleyen bir yapim olmus sicko. moore'un sempatik anarsist populist tarzina prim verdigimden belkide, hem konuyu isleyis seklini hem de secilen ornekleri oldukca tuttum. democracy now'in aylardir bogazini curuttugu 9/11 gonullulerinin hakki ile kuba antipatisinin ayni potada eritilmesinden, fikralara konu olan fransizlarin abd'lilerden daha iyi yasamasina, ozellestirme vs. kamulastirma (ki burada kamuyu devletten ziyade "ortak" olarak ele almakta fayda var) ikileminden, kurumsal sosyal sorumluluga kadar genis bir yelpazeye oldukca guzel sekilde ve insani sekilde deginmis. guzel yapim, bir bardak mojito'nun uzerine yarim sise sarap ile daha guzel gider; light biraya eliniz uzanmasin bile.
(vpr - 23 Haziran 2007 04:07)
ali$ildik michael moore uslubunda, olabilecek en geni$ yelpazeye hitap etmek adina en arabesk duygu somurusunden istatistiklere kadar her turden materyal serpi$tirilmi$ bir film. ba$arili ama salonlar bo$? halbuki onun yerine michael moore parasini transformers ekibine verseydi, bumble bee'nin ayagi koptugunda hastane kuyrugunda beklese, sigortasi olmadigi icin 400 bin dolar ameliyat masrafini odeyemese ve olmek zorunda kalsa? bak bakalim o zaman o cocuklar buyuyunce republican'lara oy veriyor mu.
(ssg - 11 Temmuz 2007 00:46)
gayet etkileyici bir belgesel.devlet, insan için vardır diye düşündüğümden olsa gerek, michael moore'un taraflılığı için "iyi ki" diyebiliyorum.gerçek dışı bir anlatım filan yok.karşı taraf, eğer devlet ve politikası ve bu politikayı belirleyen büyük şirketler ise, evet michael moore insandan yana taraf.adam, "devlet nasıl bir vergilendirme yapmalı da sonra artan sosyal güvenlik harcamalarını karşılamak için kara kara düşünmez hale gelmez" i sorgulamıyor ki bu filmde?adam, her vatandaşı için eşit hak vaadinde bulunanların yalan ve zengin dünyasıyla, sağlık harcamaları için evlerini satmak zorunda kalanları gösteriyor.küba'da 5 cent olan ilacı, amerika'da 120 dolara sattıranları ifşa ediyor.sigortalı olup da kapıdışarı edilenleri.. öldürülenleri.üstelik adam, diğer ülkelerde ücretsiz olan sağlık hizmetleri alan orta sınıf aile röportajı dahi yapmış.."benim kadar iyi durumda olmayanların da eşit olarak sağlık hizmetinden yararlanması için böyle olması gerekir" diye düşünüyor kanadalısı da, fransızı da, ingilizi de..insanlık bu işte.her devlet, "önce insan" diyerek politikalarını belirlerse "kara kara düşünecek" neyi olur anlayabilmiş değilim.her devlet, sağlık hizmetlerinin ücretsiz olmasını sağlamak zorunda..bu benim de düşüncem.her şeye para bulunuyor maasallah dünyada..silah harcamalarını kıssalar bile yeter de artar bile.devlet, vatandaşının yaşam hakkından sorumludur.bundan ötesi de yok.
(gurubvakti - 15 Ocak 2008 18:27)
"if you can find money to kill people, you can find money to save people."
(snowberry - 29 Ocak 2008 21:58)
--- spoiler ---ülkesinde yeterli sağlık hizmet alamayan amerikalı yardım gönüllüsünün 120 dolara aldığı ilacın eşdeğerinin küba'da 5 sente satıldığını duyup ağlamaya başlaması ile ağlatmış sarsıcı belgesel/film--- spoiler ---
(kamuvicdani - 6 Ekim 2008 23:27)
"insan hasımları için elini uzatabiliyorsa kimbilir daha neler yapılabilir" sözleriyle barışın da savaş gibi aslında sınır tanımayabileceğine çok şık bir vurgunun olduğu belgesel filmdi. aklıma sanırım 3 yıl kadar önce küba ve venezuela da sağlık sistemlerini incelemeye gitmiş bir yüksek hemşirenin hastanelerin bir kısmında göstermeye çalıştığı belgeseli getirdi. yani oradaki vurgu şu idi zaten kuzey amerika'nın feci ve yıldırıcı tedbir ve ambargolarına şiddetle maruz kalan ülkelerde doktorların ve diğer sağlık görevlilerinin nasıl bir özveri ile çalışabildikleriydi. bütün yetersizliklere rağmen insanların yüündeki gülümsemeden bahsediyordu. yani sosyalist ahlak asık suratlı protestolar ve hak aramalar yanında güler yüzlü özveriler anlamına da gelmeli aslında bunu vurguluyordu. belki de o gülen yüzler yukarıda bahsi geçtiği gibi mizansendir ama insan inanmak istiyor. irak'ta enformasyon bakanının konuşmalarını izlemek üzere evlere koşmuyor muyduk bile bile. hayat bazen inanmak istemek üzerine bir kurgu değildir de nedir? yine de rüyalar için bile olsa teşekkürler moore.
(seagullineskisehir - 6 Ekim 2008 23:29)
örnek aldığımız ve izinde ilerlediğimiz amerikan sağlık sisteminin halini ortaya koymuştur. bizim yöneticilerimiz ve ne yazık ki bazı vatandaşlarımız sanıyor ki her şey ilk burada olacak, bakacağız ve göreceğiz. türkiye'nin her türlü sisteminin yıllar sonraki hali de, yıllar önce ki hali de dünyada bir yerlerde yaşanıyor ve birazcık vizyon ile her şey ortaya konulabilir. sağlık sistemi için de çizilen yolun hali bu belgeselde güzelce ortaya konmuştur.
(nisandede - 6 Ekim 2008 23:40)
bekleyiniz çok yakında.. bu anlatılanların hepsi türkiye için de çok da uzak olmayan bir gelecekte...azıcık bi etrafınıza bakın orta ve orta üst sınıf kimler devlet hastanesine gidiyor...herkes özele geçmiş durumda... kilit rol özel sağlık sigortalarında... sağlıkla ilgili yapılan bütün değişiklikler,kanunlar özel sigorta sisteminin altyapısını oluşturuyor...özel hastanelere aktarılan paralarla devlet hastane yapsa ne kuyruk olur, ne saatlerce sedyede bekletilen hastalar...
(bulutunki - 6 Ekim 2008 23:47)
amerikanvari özgürlük kavramının nasıl da çarpıtılabildiğini anlatan insanın kanın donduran bir film. şöyle ki: amerika'da ne zaman biri çıkıp herkese ücretsiz sağlık hizmeti fikrini desteklese muhalefet (sağlık sigortacılarının lobi faaliyetleriyle desteklenen) "amerikaya sosyaliz mi getirmek istiyorsunuz, hani doktor seçme özgürlüğümüz nerede? bugün bu özgürlüğümüzden vazgeçersek yarın başka özgürlüklerden de vazgeçeriz. doktorlara mecburi hizmet getirirseniz doktorların istediği şehirde çalışma özgürlüğüne ne olacak? istedikleri şehirde çalışamayacaklar. insanlar tedavi sırasında beklerken ölecekler oysa şimdi hiç beklemeden tedavi oluyorlar. " tezleriyle karşı çıkıp bu kardeşleri susturuyormuş. tabi sonuç olarak 50 milyona yakın amerikan vatandaşı sağlık hizmeti "almama" özgürlüğünü tercih ediyormuş faturalarını ödeyemeyecekleri için.
(streetrider - 7 Ekim 2008 14:09)
"socialist takeover" diyerek öcü gibi gösterilen sağlık hizmetlerinde sosyal devlet ekolünün ne olduğuna dair kanada, ingiltere ve fransa'dan çok çarpıcı örnekler verip, bunların amerikan sağlık sistemi ile kıyaslanması sebebiyle müthiş duyarlılık yaratan, micheal moore tarafından çok akıcı, basit ve ustaca kurgulanmış bir belgesel film.--- spoilerle karışık yorum ---özellikle ingiltere ve fransa sahnelerinde insanın yüzünü güldürecek derecede birey merkezli sağlık sistemini içeren amerikan - pardon - "avrupa rüyası"*ndan hemen sonra, amerikan sağlık sigortası şirketlerince tedavi masrafları ödenmediği için hastanelerce kapı dışarı edilen yüzlerce insandan biri olan carol'un, güvenlik kamerasına takılan hastane kıyafetiyle afallamış, anlamsızca kalakalmış yürüyüşü, schindler's list filminden fırlamışçasına iç parçalayıcıdır.ancak filmin en vurucu kısmı, tabiki moore'un abd'de tek ücretsiz sağlık hizmeti verdiği yer olduğunu öğrendiği guantanamo'ya, film boyunca röportaj yaptığı birçok hastayla teknelere atlayıp gitmesi, abd toprağı olan hapishane kısmına yaklaşmamaları konusunda uyarıldıktan sonra küba'ya geçmesidir. abd'de 120$'a satılan bir akciğer ilacının, küba'da 5 cent'e alınabilmesi, tıp alanında dünyada en ileri ülkelerden biri olduğu az insan tarafından bilinen küba'nın havana hastanesi'nde, abd sağlık sigortası şirketleri tarafından tedavi istekleri birçok kez reddedilmiş hastaların ırkları, dinleri, dilleri, işleri, kazançları gibi hiçbir şeylerii sorgulanmadan tam teşekküllü kontrollerden geçmeleri, daha bir ay öncesine kadar sosyal devlet kavramından deliler gibi korkmasına rağmen şimdi batmak üzere olan bankalarına devlet yardımı yapmaktan çekinmeyen, yozlaşmanın dünya üzerindeki en büyük örneği olan amerikan devlet yapısının uzantısı amerikan sağlık sistemine oturtulmuş okkalı bir kapak niteliğindedir.--- spoilerle karışık yorum ---fahrenheit 9/11'ı o kadar beğendiğimi söyleyemem, ancak bu belgesel film ile micheal moore hedefi tam 12'den vurmuş. türkiye'ye de örnek olarak alınan amerikan sağlık sisteminin çarpıklığını yalın bir şekilde ortaya koyarken, duygu sömürüsü ve abartıları kurgunun içerisinde çok güzel eritmiş ve ortaya izlenmesi - izlettirilmesi gereken şahane bir yapıt çıkmış, "babalar gibi satmanın" kimi zaman ne kadar vahim durumlara yol açabileceğini yüzümüze vurmuş.--- son spoiler ---"i'm gonna go get the government to do my laundry."--- son spoiler ---
(911 turbo - 12 Ekim 2008 00:52)
bu filme (ya da belgesele) tuhaf olumsuz yorumlar yapılabilmesi oldukça şaşırtıcıdır. moore, anlatmak istediğini çok güzel yansıtmış ve "ideal sağlık sistemi"nin nasıl olabileceğini göstermiştir.birincisi elbette bu filmin amacı "tüm dünyadaki sağlık sistemlerini" avantajlarıyla ve dezavantajlarıyla değerlendirmek değildir. moore, bize amerika sağlık sistemlerinin kötü yanlarını ve sosyalizmin hiç de denildiği kadar öcü olmadığını göstermek istemiştir. bu açıdan bu filme "eleştiri belgeseli" de denebilir.elbette küba'da, ingiltere'de, fransa'da ve kanada'da da eleştirilebecek sistemler vardır. sırf tek taraflı inceledi diye "sahte cennet çiziyor" demek ne kadar doğrudur, bilemiyorum.isteyen için küçük ipuçları koymuş, bunlardan biri fransa'da yapılan mitingdir. "fransızlar cenette yaşıyormuş gibi yansıtmış, bu yüzden filmi sevmedim" denilmesi absürt olacaktır elbette. ama kısa da olsa, fransızların demokratik haklarını elde etmeleri ve devlet sistemine karşı olan duyarlılıkları yüzünden amerika'da olmayan güzel ayrıcalıkları elde etmiş olduğunu vurgulamış. yani iddia edildiği gibi "sahte cennet tabloları" yaratma amacı gütmemiş."bu adam amerikan karşıtlığını güçlükle gizliyordu, onunla daha fazla konuşmak istemedim" kısmının anlaşılmayacak bir yeri yok, ama filmi pek dikkatli izlemeyen kişiler bunun o kişiyi "yuh"lamak için konulduğunu zannetmiş olabilir. oysa burdaki söz, sadece mizahi kaygı taşımaktadır. "oo adam patriotizm yapmış, kahrolsun moore" demeden önce filmin o bölümünün tekrar izlenmesini tavsiye ederim. film boyunca, o ülkelerde bu tip sistemlerin olabileceğini anlamamazlıktan gelmekte moore, böyle bir mizahi eleştiri yöntemi seçmiş. böyle bir bahaneyle filmi izlemeyi reddetmek, ve filmi izlerken bu önyargıyla gitmek, filmdeki moore'un aslında ne dediğini ve anlatmak istediğini görmeyi zorlaştıracaktır. ki hakkaten, filme olumsuz yorum yapmak için böylesi bir önyargıyla hareket etmiş olmayı gerektirir."hali vakti yerinde" diye yorumlanan aileler, filmde "ortadirek" kesimi simgeliyor. kimileri, o kişilerin evlerinin "lüks" dekore edildiğini görünce, çok zengin olduklarını düşünerek "hali vakti yerinde" diye nitelendirebilir. ancak bir insanın evinin böyle güzel olması için illa ayda yüzbinlerce dolar kazanması gerekmiyor. azıcık düzenli, dikkatli ve plancı birisi olursanız, sizin de eviniz o şekilde konforlu bir hale gelebilir. böyle bir aileyi filme konu etmenin yanlış ve ayıp bir yönünü göremiyorum. konu ettiği ailelerin birinde karı-koca birlikte ayda 8000 dolar kazandıklarını söylüyor. ki bu maaş gayet normal bir para. "mutluluk" açısından "hali vakti yerinde" olabilirler belki ama, "yedikleri önünde yemedikleri arkasında" tarzı bir "hali vakti yerinde" denilmesi haksızlık etmiş olacaktır. filmde "hali vakti yerinde" aileleri göstermek yerine başka kimler gösterilecekti onu da merak etmekteyim. sokakta yaşayan dilencileri felan mı göstermesi gerekiyordu? tersine amerika'nın da "orta direk" ailelerini göstermiş, fransa ve ingiltere'nin de "orta direk" ailesini göstermiş. bunların arasındaki farkları ortaya koymuş. ama bu yaptığını "bir tarafta çok para kazanan zengin bir aileyi, diğer tarafta da üç kuruşu olmayan fakir bir aileyi göstererek aşırı taraflı davranmıştır" diye kötülemek, filme haksızlık etmektir. bir parmağa 12000 dolar vermek için çok da fakir ve parasız olanların yapabileceği bir iş değildir çünkü. gerçi ingiltere'de ve fransa'da bizlere "hali vakti yerinde" diye eleştirilen kişiler yerine "hali vakti yerinde olmayan" ama gene aynı sistemden yararlanabilen kişileri gösterseler, sonuçta birşeyin farkedeceğini sanmıyorum. çünkü o ülkelerde bahsedilen sistemler "hali vakti yerinde" olup olmamaya göre değil, eşit vatandaş konumuna göre hizmet vermektedir.amerikan sağlık sistemi hakikaten kötü, filmde bunu görüyoruz. bir sistemin bu kadar kötü olması çok da yalan birşey olmasa gerek, moore'u "yalancılıkla suçlamak" mümkün değil. çünkü kendi ülkemize baktığımızda da benzer olaylarla karşılaşmaktayız. sigorta şirketleri günden güne sağlık sistemimize daha hakim olmaktadır. doktorların vereceği tedaviyi bile "biz bunu tedaviden saymıyoruz" deme cüretini gösterebilmekteler. mevcut sağlık sistemi, doktorların tedavi yöntemlerinin önce sigorta şirketinde gerizekalı ve tıptan zerre anlamayan insanların onayından geçmeyi zorunlu bırakmaktadır. elbette çok zengin olup her türlü ilaç parasını karşılayabilecek kişiler bu tip prosedürlerden muaflar. ancak özel sigorta ile sağlık masraflarını karşılamak isteyenler, kapitalizmin acımasız yüzüyle boğuşmak ve o şirketteki alelade cahil cüheyla bir kişinin arzusuna kalmak zorunda olabiliyor. sağlık sistemini ilaç firmaları ve sigorta şirketleri ele geçirdikçe, halkın sağlık ve yaşam kalitesi de düşmektedir. oysa önleyici hekimlik, düzgün ulusal sağlık sigortası ve ücretsiz sağlık hizmeti imkanları ile toplumların huzur ve refah seviyesini yükseltmek mümkündür. moore bu filmle bizi bunu göstermektedir.
(bonecrusher - 5 Şubat 2009 22:16)
dünya sağlık örgütü'nün 2000 yılında sunduğu raporda, sağlık hizmetleri sıralamasında abd'nin 37. sıraya düştüğüne dikkat çeken ve çeşitli memleketlerle kıyaslayarak abd'yi itin götüne soka soka bitiremeyen bir michael moore filmidir.ilgili rapor'u ele geçirdiğimde gördüm ki bizim meleket 70. sırada.işte o liste..http://www.photius.com/rankings/healthranks.htmlve işte o rapor (sıralama sayfa 200'de)..http://www.who.int/whr/2000/en/whr00_en.pdfhodri meydan sayın dündar..
(kose - 1 Ağustos 2009 07:29)
yakında türkiye'de hayata geçecek amerikan tarzı sağlık sisteminin belgeseli.
(turkay - 5 Aralık 2009 14:02)
abartılıdır, değildir tartışmalarını, işin makyajını bir yana bırakarak düşünmek lazım gelen bir belgesel bu film.. moore'un cinlikleri herkesçe malum zaten ama mesele temelinde yatan mantığı görmekte.. işte kapitalizm vahşileştikçe, paran kadar var oldukça olagelen şey bu.. en insani haklarından bile gıdım gıdım uzaklaştırılmak, hatta insanlığından uzaklaştırılmak.. bunu hangi yiğit inkar edebilir (sevgili "yükselen değerlerimiz" hariç)? amerikan rüyası denen şey bunun için yaratılmış bir kavram işte: rüyanı gerçekleştir ki, çarkın içinde en doğal haklarından bile mahrum yaşamaya mahkum olma.. yani ne olursan ol, fakir olma.. yani para kazan, yani palazlan.. yani anca böyle güvenebilirsin geleceğine.. yani güya bir çıkış yolun, bir tutunacak dal ihtimalin var demeye getiriyorlar pezevenkler..ve biz de devlet olarak sikkolaşmak için emin adımlarla yürüyoruz.. sonumuz allaha emanet.. ama sanırım aynı allahtan bahsetmiyoruz kimileriyle...
(venusinfursssss - 11 Eylül 2010 21:19)
amerikalı bir kadının* amerika'daki yüksek tedavi masraflarından dolayı kanada'ya gitmesi ve sağlık kuruluşuna kanadalı biriyle evli olduğunu yalanını söyleyip ücretsiz tedavi almak istemesi üzerine moore'un yorumu;--- spoiler ---evet, adrian'ın yaptığı şey yasadışıydı. ama biz amerikalıyız. gerek gördüğümüzde başka ülkelere gireriz.--- spoiler ---
(paez - 14 Mart 2011 22:25)
tam olarak bizdeki gibi bir sağlık sigortası garabetini anlatıyor olmasına rağmen nedense gerekli ilgiyi görmeyen belgesel.izleyin ve böylesi harika bir hizmeti hak edip etmediğinizi söyleyin.birazcık objektif olun,çok şey değil.
(limon kimyon zorro - 6 Kasım 2013 17:57)
Yorum Kaynak Link : sicko