Süre                : 2 Saat 7 dakika
Çıkış Tarihi     : 25 Şubat 2004 Çarşamba, Yapım Yılı : 2004
Türü                : Drama
Taglar             : çile,işkence,Acımasızlık,Kırbaçlamak,şiddet
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Icon Productions
Yönetmen       : Mel Gibson (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Benedict Fitzgerald (IMDB)(ekşi),Mel Gibson (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Jim Caviezel (IMDB)(ekşi), Maia Morgenstern (IMDB)(ekşi), Christo Jivkov (IMDB)(ekşi), Francesco De Vito (IMDB)(ekşi), Monica Bellucci (IMDB)(ekşi), Luca Lionello (IMDB), Hristo Shopov (IMDB), Claudia Gerini (IMDB)(ekşi), Fabio Sartor (IMDB), Francesco Gabriele (IMDB), Angelo Di Loreta (IMDB), Ted Rusoff (IMDB), Tom Shaker (IMDB), Romuald Andrzej Klos (IMDB), Valerio Esposito (IMDB), Roberto Bestazzoni (IMDB), Luca De Dominicis (IMDB), Abel Jafri (IMDB), Francesco Cabras (IMDB), Giovanni Capalbo (IMDB), Matt Patresi (IMDB), Jarreth J. Merz (IMDB), Rosalinda Celentano (IMDB), Nuot Arquint (IMDB), Michelle Bonev (IMDB)

The Passion of the Christ (~ La pasión de Cristo) ' Filminin Konusu :
Oscar'lı yönetmen Mel Gibson, Hz İsa'nın çarmıha gerilmeden öncesi son 12 saatini anlatıyor. İbranice ve Aramca çekilen "The Passion of the Christ" 3 dalda Oscar'a aday olmuştu. Nasıra'lı İsa havarileriyle birlikte yediği son akşam yemeğinde kendisine ihanet edileceğini açıklamıştır. Tıpkı onun söylediği gibi Judas (Luca Lionello), İsa'yı Romalılar'a ihbar eder. Roma valisinin tereddütlerine karşın, Yahudiler'in dini liderlerinin kışkırtmasıyla İsa'ya tahammül edilemez işkenceler yapılır.


  • "oscar'a da aday olmuş olan müzikleri ve görüntü yönetimi çok başarılı olan mel gibson filmi. ayrıca, daha önce de bahsedildiği üzere, filmdeki şeytan karakteri çok korkutucu ve etkileyici olmuştur."
  • "filmin bana göre en önemli sahnelerinden biri de; halkın, din adamlarının da yönlendirilmesi ile isa'nın yerine katil barabbas'ın serbest bırakılmasını istemeleridir."
  • "filmi izlerken yıldırım düşüp salonun elektriklerini kesti, jeneratörleri çalıştırdılar. sonra deprem oldu, perde devrildi, taş düştü, ayı çıktı."
  • "(bkz: jerusalem chainsaw massacre)"
  • ""kitabi daha iyiydi" dedirten film."
  • "dikkat : sonunda isa ölüyor"
  • "(bkz: aramca)"
  • "en hosuma gideni; ingilizler, amerikalilar bile filmi alt yazili izledi..."
  • "bu filme kıçını yırtsan yapamazsın."




Facebook Yorumları
  • comment image

    oscar'a da aday olmuş olan müzikleri ve görüntü yönetimi çok başarılı olan mel gibson filmi. ayrıca, daha önce de bahsedildiği üzere, filmdeki şeytan karakteri çok korkutucu ve etkileyici olmuştur.


    (adas - 24 Ağustos 2010 19:15)

  • comment image

    çarmıha gerilme sahnesiyle hafızamda hep yer edecek film. aslında çok şey yazacaktım da yahuda denilen orospu çocuğuna kızıyorum. bre kevaşenin evladı bok mu vardı ispikleyecek. adamın ekmeğini yedin şarabını içtin tavuğunun butunu yedin nankör hayvan. 1 kese altın için değer mi lan. yani geçmişe ışınlanma gibi teknoloji olsa vallahi gidip ağız burun kırıcam bu itin.


    (patlak fermuar - 5 Aralık 2011 22:03)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmin bana göre en önemli sahnelerinden biri de; halkın, din adamlarının da yönlendirilmesi ile isa'nın yerine katil barabbas'ın serbest bırakılmasını istemeleridir.

    ---
    spoiler ---


    (oziloz - 30 Mart 2012 02:31)

  • comment image

    filmi izlerken yıldırım düşüp salonun elektriklerini kesti, jeneratörleri çalıştırdılar. sonra deprem oldu, perde devrildi, taş düştü, ayı çıktı.


    (battuta - 27 Şubat 2004 17:03)

  • comment image

    sinema salonuna girerken* kapida sabalak bir adam duruyordu. iceri girip yerimize oturduk, perde indi…
    reklamlar bitti, film tam baslarken adam iceri girdi ve:
    -birazdan izleyeceginiz film cok siddetli ve kanli. biz katolik kilisesi olarak, filmden sonra konusma ihtiyaci hisseden tüm hristiyanlarla konusmaya haziriz, disarida bekliyoruz, dedi.

    film basladi ama 5 dakikada bir ses düzeni bozuluyor, gerci altyazi oldugundan birsey kacirmiyoruz ama yine de tat vermiyor. uyarmak icin disari cikip görevli ararken bizim sabalak yanima gelip

    -ne oldu, konusalim mi?, diye sordu.
    -yok, sagolun…

    hizli adimlarla görevliye gidip uyariyi yaptiktan sonra yerime döndüm, ses düzelmisti. isa kadar olmasa da kendimi feda edip sesin düzelmesini sagladigim icin tüm salonun bana tebesüm ettigini hissedebiliyordum.

    filme gelelim. eger saf bir hristiyansaniz, bu film sizi daha da inancli hale getirebilir. yahudilere hafif gicik bir hristiyansaniz, tam bir yahudi düsmani olma ihtimaliniz de yok degil. romali vali pontius pilate “yav birakin gitsin adamcagizi” derken, yahudi yetkililer ve halk „istemezüük, carmiha gerüün“ diye israrla adamcagizi idama gönderiyorlar.

    bu arada son yemek, judas’in ihaneti, isa’nin maria magdalena’yi kurtarmasi gibi önemli oaylari da kisaca göstermis mel gibson.

    kanli manli yorumlarina gelince, birkac sahnede irkilmemek mümkün degil. ancak sonra isa’nin kanli vücüduna ve yüzüne alisiyorsunuz.

    aslinda bunu bir film degil, belgesel olarak görmek lazim. cok koyu bir hristiyan tarafindan cevrilmis bir film oldugu her halinden belli olan bir belgesel.

    sanmiyorum ki dünyayi degistirsin bu film, insanlara yeni bir sey versin. bir kac seneye kalmaz normal izleyicinin pek takmadigi, kanli bir film olarak hatirlanacak.

    eve dönünce birer defa cagri ve minyeli abdullah izleyip kendimize geldik.


    (kwisatz haderach - 20 Mart 2004 22:38)

  • comment image

    efendim işbu film seyredildi. sinema adına ne kazanıldı? kocaman bir sıfır. olmamış diyor, 10 üzerinden 3 puan veriyor, çağla şikel'e geçiyoruz.

    zamanında saving private ryan'ın başındaki normandiya çıkarması sahnesi için spielberg'e "şiddetin pornosu"nu yapmış diyenler ya da gidip lars von trier'e "aman seyirciyi taciz ediyor, sömürünün kralını yapıyor" diyenler, gidip bu filmde sanki objektif bir anlatım yapılıyormuşçasına -ki hiç öyle birşey yok yani gizli falan degil- sömürünün kralını ve gerçek "şiddetin porno"sunu seyredebilirler. the last temptation of christ ile karşılaştırmak abes, oradaki kaygıların zerresi yok bu filmde. bir tek filmin aramice-latince-ibranice olması olaya oldukça doğallık katıyormuş gibi görülebilir ama bu bu tasarlanmış bir doğallık, dolayısıyla doğal olmaktan son derece uzak ki -konuyla ilgilenenler mediation ve hypermediation kavramlarını inceleyebilirler(1)- gerçek aramice eğer yamulmuyorsam bugün çok sınırlı konuşulan bir dil olduğundan ve dil kavramının kendini devamlı yenilediğini bildiğimizden, o telaffuzların gerçek telaffuzlar olmadığını okumuşluğum var. dolayısıyla film, olayın kendisinden ve sözde o gün yaşanan olayları anlatan bir film olmaktan çıkıp neredeyse bir şiddet graphic novel'i (bunun tam türkçe karşılığı var mı acaba?) estetiğine bürünüyor. olayı geleneksel bakış açısına (2) göre verip seyirciden de bu tavra göre seyretmesini bekliyor. hristiyanlar için, bakın isa sizin için bunları çekti, yedi kamçıyı yedi sopayı, ona göre ayağınızı denk alın, inancınıza sarılın hatta stigmata çıkarın bakiim tavrı -ki bu olay gerçeğe dönüşüp sinemada dayanamayıp can verenlerin haberleri geliyor-; yahudiler için, hepiniz topsunuz olm, bakın gül gibi peygamberimizi yediniz allahsızlar mesajı var(3). bunların dışında kalan insanlara ise ne mesaj verdiğini bunca yıllık görsel iletişim hayatım içinde çözebilmiş değilim. oysa imho hristiyanlığın olayı bu değildir, filmi kesinlikle mel gibson'ın mastürbasyonu olarak görüyorum. zamanında kilise bence boşu boşuna martin scorsese'i afaroz etmeye kalktı, the last temptation of christ kanımca isa'ya çok daha sağlıklı bir açıdan yaklaşmaktadır. hem hristiyanlığın olayını hem de isa'nın kaygılarını gayet enfes bir biçimde vermekteydi.

    kavramsalı bir kenara bakıp, filmin teknik taraflarına bakarsak, kurgu oldukça sıradan, hiçbir yenilik kaygısı olmayan bir dile sahip. zaman zaman flashback olayi, bol slow motion, nedir nereye kadardır diyorum ki ilginç bir şekilde mel gibson'un ilk filmi olan the man without a face çok daha başarılı bir anlatıma ve kurguya sahipti.

    diğer taraftan etrafta müzikler güzel, görüntüler güzel, filmin şusu güzel busu güzel gibi ayrıntıda yorumlar yapılmakta, evet ama bunların toplamı bir filmi iyi ya da başarılı bir film yapmaz, paran varsa yarmış bir görüntü yönetmeni tutarsın, iyi bir müzisyen tutarsın, bu konularda başarılı adamları tutarsın, filmin tekniği iyi olur ama dediğim gibi bunlar biraraya geldiğinde o film başarılıdır demek sinema sanatı adına başarısız bir yorum olur. hani böyle ders veriyormuş gibi bir tavra girmeyi asla istemem fakat bir filmi başarılı kılan kaygılarıdır, oyuncuların rollerini yorumlamaları ve sunmalarıdır, kurgudaki deneyselliktir, yönetmenin anlatımı ve taşıdığı hissiyatı iletmesidir, eğer mel gibson'ın hissiyatı böyleyse eyvahlar olsun diyorum.

    son derece monoton ve bildiklerimizden herhangi bir farkı olmayan bir isa yorumu, taşıdığı hissiyatı aktaramayan iki meryem(4), yapay bir karizmayla önümüze sunulan bir şeytan imajı, karikatürize olmuş roma askerleri ve kral, gerçek nedir diye sorup vaayy felsefe ha aşmışsın hoca dediğim bir roma valisi -ki o sahnede hocam, buyur kırmızı hap mı mavi hap mı diyesim geldi- nedir nereye kadardır? bu arada valiyi oynayan eleman, kanımca filmdeki en başarılı aktördür.

    sonuçta unutulup gidecek filmler listesinde sıra bası olmaya aday bir filmdir. **

    dipnotlar:
    (1) britanyanın köpeğiyim o yüzden ingilizce yazıyorum sanılmasın :) mediation ve hypermediation kavramlarını medyalama ve çok-medyalama diye çevrilebiliriz ** oysa tam türkçe karşılıkları dolayımlama ve çok-dolayımlamadır ama bu şekilde olduğunda bu iki kelimenin kullanımı son derece sınırlı çevrelerde olduğundan anlamı herkesin anlayacağı bir şekilde verememekte, dolayısıyla iletişimde problem çıkarmaktadır.

    (2) konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler, bilgi üniversitesinde de ders veren enfes insan uğur tanyeli'yle iletişime geçebilir.

    (3) biraz sinirli oldugumdan inançlı kişilere karşı haddimi aşan kelimeler kullanmış olabilirim, rahatsız olan varsa mesaj atabilir.

    (4) demek ki bunu anlayamamış, hissiyatsız bir adammışsın şeklinde bir yorum da gelebilir, ama eğer öyle bir adamsam neden amerikan güzeli'ndeki uçuşan torba sahnesinde gözlerim doldu anlayamadım.


    (kmc - 28 Mart 2004 01:14)

  • comment image

    oncelikle soyliyelim; sonrasında sanki bir film izlemiş gibi olmuyorsunuz. yani filmin sinema anlamında çok fazla ortaya koydugu bir şey yok sadece bir hristiyanın kendi peygamberininin son yarım gunun anlattıgı bir sunum. acı, huzun ve gerginlik ortamı saglanmakta basarılı açıkçası. ancak sanat yonetmeni biraz daha çalışmalı. mekanlar kıyafetler ve açık alan çekimleri zayıftı.
    filmin anlattıgına baktıgımızda; yahudi degilseniz nefret etmeyeceginiz bir film. hristiyan da yahudi de degilseniz yüreginiz isa'ya ve imran ailesinin bu cektiklerine kayıtsız kalamaz uzulursunuz. dindar bir hristiyansanız uzulup aglayabilir inancınız perçinleyebilirsiniz, bu kadar eziyet kan ve bir annenin oglunu o halde gormesi dinli dinsiz herkesin yüregini burkar diye dusunuyorum.
    peki film hakkında konuşulan ne; tabiiki yahudilerin isa'yı carmıha biz gondermedik tepkisi. film aslında bir inancın kırılma noktasınıda ortaya koydugu için bu denli tepki almış durumda. yahudilerin isa'ya sahip çıkmadıgını soyleyen tek film bu mu yada bu bilgi sadece bu filmdemi var, didikleyin ben-hur'u hatta o kadar eskiye gitmeyin barabbas'ı izleyin. açın okuyun yada. juda ben-hur'a onca eziyeti veren çocukluk arkadası ve yine bir yahudi olan messala degilmi. insanların ve inançların yuzune karsı konuşmak her zaman tepki getirir. mesih oldugunu soyleyen isa'ya inanmayan yahudiler, musa'dan vazgeçmeyip buna sebep olmuşlardır. bir hristiyanda bunu filme aktarmıştır. yahudilerin türlü yollarla ve bir çok filmle yeryüzünde sahip olamadıkları tek şey olan masumiyeti kazanma yolunda bir çomak olmuştur bir film. mel gibson demiştirki sizin pişmiş tavuktan daha çok eziyet görmüş masumiyet timsali piyanistiniz varsa benimde sizin elinizden bunları çekmiş peygamberim var... bu arada mel gibson'un bu filmden sonra degil oskar altın portakal bile alması zora girmiştir o ayrı...


    (narrator - 29 Mart 2004 10:48)

  • comment image

    tamamen siyonist ve gnostik protestan freemasonry'nin kontrolü altinda olan abd yönetimine (bkz: skulls and bones society), (bkz: illumunati), abd medyasina, pentagona, kongreye, cfrye, hollywooda ragmen cekilmis ve gösterime girmeyi basarmis bir filmdir. israil güdümlü abd gücünün yeni dünya düzeni adi altinda roma imparatorlugu yaptigi düsünülecek olursa, film daha bir anlam kazanir ve isa'nin carmiha an be an gerilen insanlik oldugu acikca görülür. bununla birlikte abd'de anti-semitizm suclamasi yapilarak susturulmaya calisilan katolik-milliyetci güclerin de gidisata daha fazla seyirci kalmayacaklari öngörülebilir.


    (mra - 29 Mart 2004 12:16)

  • comment image

    verilmek istenen bilgiyi almayıp, bir de ona mmh pis kaka dedikten sonra hala ve hala dezenformasyon içerisinde hakkında atılıp tutulabilen bir filmdir bu.
    filmin sinematografide yeni bir çığır açacağını beklemiyorduk hiç birimiz zaten giderken, ayrıca senaryodan da birkaç okumaz etmez adam dışında bihaber olan yoktu ne yahudi, ne hristiyan cemaatinde. zira senaryo, hem de dört farklı perspektiften çelişkisiz anlatılmış halde önümüzde durmaktaydı.
    şimdi, yahudi halkının bu film hakkında kopardığı yaygara (ki çok minör birkaç bildiriden fazlası değildir), işte bu incil okumamış, hadi onu geçtim, tarihten, dünyadan haberi olmayan bireylerin önceden içlerinde kalmış nefretin de verdiği sancı ile düşmanca tavırlara girebileceğinden duyulan tedirginlik sonucu gerçekleşti.
    buna mukabil, hala okumaya üşenip de atıp tutanlar için ilkokul çocuğu seviyesinde örnekleme yapalım:

    -isa yahudi halkının varolduğu topraklarda doğmuştur
    -muhammed arap halkının varolduğu topraklarda doğmuştur.

    -isa yahudi halkı tarafından, ancak bunun da ötesinde insanlık tarafından hayatına kastedileceğini öngörmüştür.
    -muhammed mekke'li arap halkı tarafından hayatına kastedileceğini öngörmüştür

    -isa kendi tanımına göre, insanlığın günahları için kendini feda etmiş, ve çarmıha gitmiştir.
    -muhammed, hayatına kastedileceği endişesiyle mekke'den medine'ye kaçmıştır. sonrasında ise savaşlar, anlaşmalar ve diğer faktörlerin de rol oynadığı komplike bir tarihi süreç sonucunda arap yarımadası halkını müslümanlık altında birleştirmiştir.

    -(bu kısımda sadece ilahi dinleri baz alarak konuşuyorum, bireysel düşüncem dünya ve evren üzerinde herhangi bir tanrısal müdahalenin gerçekleşmiş olması ihtimaline sıcak bakmamaktadır) isa bu durum yüzünden ilahi dinlerden hristiyanlık ve müslümanlığın hakim olduğu her toprakta sevginin, merhametin, fedakarlığın peygamberi olarak görülmekte, ve yaydığı din dünya üzerinde en fazla kişi tarafından takip edilen din olmaktadır. hristiyanlıkta edindiği tanrısal mertebeyi anlatmaya gerek bile görmüyorum. sadece yahudilikte mesih olarak kabul edilmemiştir
    -muhammed müslümanlık dışındaki ilahi dinler tarafından yüzyılımızın ortalarına kadar peygamber olarak görülmemiş, sonrasında dünya barışını ve status quo'yu koruma amaçlı olarak vatikan tarafından peygamber olarak yüzeysel bir kabul edilmeyle karşı karşıya kalmıştır. özünde hristiyan cemaatler hala kendisini barbar bir sahte peygamber olarak görürler.

    isa'nın maruz kaldığı tüm aşağılamalar, tüm haksızlıklar sadece yahudi cemaatinin değil, incil'in üzerinde basa basa durduğu üzere, tüm insanlığın suçudur. durumu illa yahudi cemaatiyle ilişkilendirecek olanlara ise, bir eşdeğerlik unsuru olarak, arap halkına da muhammed'e karşı güdülmüş düşmanca politikanın cürümünü yüklemek, hatta konuyu modern uzlaşmazlıklarda her seferinde yüzeye çıkarıp "siz peygamberinize kılıç çektiniz" demek düşer.

    filmin amacı ise bana göre, incil'de anlatılan en görkemli hikayelerden biri olan isa'nın çarmıha gerilmesi bölümünü görsel açıdan oldukça gerçekçi ve mental olarak etkileyici şekilde göstererek insanların kendi hataları üzerinde düşünmesini, kendi iç benliğinde gizlediği vahşeti bir an için olsun yüzeye çıkararak bununla yüzleşmesini ve "ben modern kültürün, modern hukukun insan yaşamını regüle etmediği bir dönemde yaşasaydım ne tepki gösterirdim, ben de bir vahşi olmaz mıydım" benzeri akıl yürütmelere garkolmasını sağlamaktan ibarettir. sağlıklı insan aklının bundan öte bir "yahudiler pismiş, romalılar kaypakmış" düşüncesine nasıl sürüklenebildiğini anlamakta ciddi anlamda güçlük çekiyorum.


    (superjesus - 10 Nisan 2004 16:49)

  • comment image

    iki bin yıl önce golgotha tepesine koşup nasıralı'nın çarmıha gerilişini izleyen kudüs halkından hiçbir farkım olmadığı bana hatırlattığı için mel gibson'ı tebrik etmek istiyorum.

    ayrıca, aynı işkenceyi bu kez milyonlarca seyirciye gene sadece aynı şiddet görme isteği ile izlettirdiği için mel gibson cehennemde yanacak galiba.

    (bkz: ters tepen reklam kampanyaları)


    (nightling - 15 Nisan 2004 03:48)

  • comment image

    the passion of the christ: sürreal bir basyapit

    insanlik tarihi boyunca homo sapiens’in ayni zamanda homo religiosus oldugunu dusunen bir sinemasever olarak dinsel temali filmlere ayri bir sempati beslerim. isa’nin yasamini konu alan gelmis gecmis en buyuk iki filmin pier paolo passolini’nin 1964 yapimi “the gospel according to st. matthew” ile franco zeffirelli’nin 1977 yapimi “jesus of nazareth” oldugu bilinir.

    pasolini'nin izinden giderek film setini italya’nin guneyinde matera’da kuran mel gibson’un filmi caravaggio tablolarindan birini andiran bir sahneyle basliyor. nasirali isa’nin, yakin arkadaslarinin deyimiyle yeshua’nin, gethsemane bahcesinde ayakta dua ederken titredigini goruyorsunuz. ibranice dua ediyor diye dusunurken havarileriyle olan diyalogda kullanilan dilin aramice oldugunu anliyorsunuz. judas’in sanhedrin’de bashaham caiaphas’la diyalogunda “tlatin k’safayya” (otuz gumus) gecince aramice’nin arapca’ya ne denli yakin olduguna sasiriyorsunuz. aramice diyaloglarin %60’ini anladim desem abartmis olmam. gunumuz ibranicesi de arapca’ya benziyor ama bu denli bir yakinlik soz konusu degil. filmde romalilar italyancaya cok daha yakin latince konusuyorlar. boylesine iki olu dil uzerine filmi kurgulamak, donem donem bilerek altyazi vermemek, hatta romali askerlerle judea halkinin bir arada yasamaktan kaynaklanan temel sozcukleri her iki dilde gecisli kullanmak filme olaganustu bir ozgunluk kazandirmis, sanki zaman geriye donmus de ikibin yil oncesinin judea’sinda yasiyorsunuz. buna dilin yanisira kostumlerin otantikligi de katki sagliyor.

    filmin bir diger ayirdedici yonu bastan sona adeta gorkemli bir tablo niteliginde sahneler icermesi. filmi izledikten gunler sonra bile o gorsel zenginlik zihninizde canlanmaya devam ediyor. anlasilan gibson filmi cekmeden once goruntu yonetmeni caleb deschanel ile birlikte caravaggio, masaccio, piero della francesca ve mantegna’nin tum isa tablolarini incelemis.

    gospellerde anlatilanlari bilmeyen bir izleyici icin filmde isa’nin kim oldugu ve ogretisi tam olarak anlasilmayabilir. tipki abd’nin guney’ini bilmeden, yasamadan faulkner'in romanlarinin anlasilamayacagi gibi. ancak gibson’un amaci isa’nin tum yasantisini, ya da hrisitiyanliga dair herseyi aktaran bir dokumenter yapmak degil, son oniki saatte olan biteni ve nedenlerini vurgulamak.

    isa’nin yasadigi donemde olan bitene iliskin bilgilerimiz ne yazik ki kesin degil. bu konuda tarihcilerin islevi bir yerde arkeolojik kazi yapmak gibi bir sey. kat be kat derinlere inildikce bulunan seyin sadece yorumlarin cesitliligi, bir yerde cok sayida isa tasvirinin varligi oldugunu one surebiliriz. aslinda tarih bilimi nasirali isa gibi fakir, siradan, elverissiz kosullarda yasamlarini suren ve ayni sekilde olen milyonlarca insanin eylemlerini kaydetmek icin kurgulanmamis. oykunun orta yerinde bilinen seyler; isa’nin roma imparatorlugunun egemenlik surdugu (pax romana), bir kabile krali olan herod’un judea’sinda dogdugu, babasinin marangoz oldugu ve halkin gozu onunde carmiha gerilerek cezalandirildigidir. mel gibson filminde iste bu carmiha gerilise uzanan son oniki saatin oykusunu geriye donuslerle sunuyor.

    tarihci yazar john dominic crossan’a gore, isa, pax romana’yi barisci ve siddetdisi yontemlerle tehdit eden devrimci bir koyluydu. yahudiligin ici bosaltilmis ogretilerini, yepyeni bir ilhamla hayata gecirmeye calisiyordu. nasirali isa’nin ayni zamanda marangozlukla ugrasan bir sanatkar, mistik, sifaci oldugu, radikal ogretisini koy koy, kasaba kasaba dolasarak yaymaya calistigini da biliyoruz. iste bu ogretinin tam da ortasinda tanrinin hukumdarliginin yaklastigi seklinde eskatalojik gorus vardi. yine isa’nin colde gecen 40 gunluk bir meditasyon donemi sonrasinda tanrinin mesagini iletmek uzere dondugunu biliyoruz. kudus’teki tapinagi egemenliginde bulunduran farisilerin isa’nin ogretisini kutsal metinlerde yazili olanlarin disinda, marjinal hatta kufre varan bir ogreti olarak degerlendirdiklerini, isa’yi yalanci bir peygamber olarak kabul ettiklerini de biliyoruz. gibson bu bolumle ilgili bilgileri ozellikle matta’nin anlattiklari ve katolik mistiklerinin vizyonlari, ornegin anne catherine emmerich’in the dolorous passion’da anlattiklari uzerine kurgulamis, aradaki bosluklari da kendi imgelem gucuyle doldurmus.

    filmde isa rolunu james caviezel oynuyor, bunda caviezel’in dindarliginin payi yanisira gibson’un vermek istedigi maskulin, beyaz tenli mavi gozlu anglosakson bir isa tanimina uymasinin da payi var. caviezel’in ozellikle bahce sahnesinde isa’nin ic dunyasindaki duygusal karisikligi cok iyi yansittigini soyleyebilirim. gercekte isa’nin kisa boylu ve zayif celimsiz oldugu biliniyor, pasolini’nin isa’sinin gorsel anlamda tablo ve ikonlarda yanisitilan isa’ya cok benzedigini, zeffirelli’nin isa’sinin ise goz rengi disinda yine bu tanima uydugunu, caviezel’in oyunculuk performansi acisindan robert powell kadar basarili oldugunu soyleyebilriz. zeffirelli’nin filmi judas’in ihanetine farkli bir bakis acisi sunmasi, barabbas’i siradan bir cani yerine romalilara baskaldiran zealotlarin lideri gibi sunmasi, sanhedrin’deki hahamlar arasinda isa lehine tartisan hahamlarin varligi ile daha siradisi ve sorgulayici gorunuyor.

    gibson’un danismanlari isa’nin carmihini tasima sahnesinde ve carmihin tepesine asilan yazi konusunda cuvallamislar. zeffirelli carmihin sadece yatay kismini tasitirken, gibson ondeki iki haydutun carmihlarinin aksine, isa’ya butun bir carmihi tasitiyor. gospellarda carmihin tepesine asilan levhada latince, yunanca ve aramice islenen sucun yazildigi anlatilir. zeffirelli siralamayi aramice, latince ve yunanca olarak degistirmis, gibson ise “iesvs nazarenvs rex ivdaerum” (nasirali isa judea’lilarin krali) ve altina aramice yazdirmis. hatta ilk cumleyi ikiye boldurmus. oysa arkeolojik veriler o donemde romalilarin kullandigi “tau” seklindeki carmihin ortasindaki diregin sabit oldugu, levhaya yazilan latince sozcukler arasinda bosluk birakilmadigi, aramice tum cumlenin ise yalnizca 17 harften olustugu yonunde. avucun icine cakilan civiler her uc yonetmenin de ortak hatasi, ancak gibson ortadaki direge eklenen ve carmiha gerilen kisinin daha kolay bogulmasini saglayan dayanagi koymayi da ihmal etmis.

    filmin muziklerini pek basarili buldugumu soyleyemem. besteci john debney’in peter gabriel’in passion albumunden ne denli esinlendigini gormek gabriel’in etkisini gostermesi acisindan anlamli.

    filmde onceki basucu filmlerinde olmayan yenilikler de var. seytan rolunu rosalinda celentano oynuyor. italyan asilli oyuncu celantano, il dolce rumore della vita’da lolita’yo oynamisti. olaganustu simetrik ve guzel bir yuze sahip olan celantano’nun kaslari kazinarak seytanin cinsiyeti ortada birakilmis. gibson’a gore seytan oyle boynuzlari olan, cirkin bir yaratik olmamali, tam tersine insani bastan cikaracak bir guzelligi ve arguman yetenegi olmali, filmde bu basariyla kotarilmis. dikkatle izlenirse seytanin gozlerini hic kirpmadigi da farkedilecektir. gibson ayrica dublajda erkek sesi kullanarak seytanin iki cinsiyetliligi imgesini pekistirmis..

    isa carmiha gerilirken annesinin onunden kucaginda cirkin bir cocukla gecen seytan imgesi de ilk kez rastlanan carpici bir imge. yeryuzunde kucaginda sefkatle cocugunu tasiyan bir anne kadar guzel bir imge olmasa gerek, oysa seytan o sahnede meryem’le dalga gecercesine “bak ben kendi cocugumu koruyabiliyorum” diyor. isa, golgotha’ya goturulurken dorduncu durakta sendeleyip dustugunde meryem’in geriye donusumle cocuklugunu animsamasi, dustugunde onun dizini oksamasi muthis dokunakli bir sahne.

    kirbaclandiktan sonra annesi ve mecdelli meryem’in beyaz bezlerle yerdeki kanini temizlemeleri sahnesi de cok etkileyici. aslinda bir mogol gelenegi olan bu yerde sevilen bir insanin kanini birakmama gelenegi gunumuzde filistin’de hala varligini surduruyor. gibson belli sahnelerde bilerek tek sozcuk bile kullanmiyor, mecdelli meryem’in (buyuleyici guzelligiyle monica bellucci) taslanisi sahnesindeki gorsel anlatim tek kelimeyle buyuleyici. isa’nin annesi meryem guclu, inancli, sevgi dolu bir anne. oglunu sofraya cagirirken isa’nin yanagina kondurdugu opucuk duygu yuklu, zarif bir sahne. sanirim meryem’e ogretilerinde pek merkezi bir rol vermeyen evangelistler bu filmle meryem’i daha cok sevmeye baslayacaklar. angelopoulos’un ulysses’ gaze filminden animsadigimiz tiyatro kokenli rumen aktor maia morgenstern mukemmel performans cikarmis.

    filmde epeyce sembol var. gethsemane bahcesindeki yilan aldatmacanin, carmiha gerilen haydutun gozunu oyan akbaba kotulugun, guvercin barisin simgesi. isa ruhunu teslim ederken gokten bir damla dusuyor, olaganustu guzel cekilmis bir sahne. ilk basta yagmur damlasi diye dusunurken, filmden ciktiktan sonra yonetmenin buna tanrinin gozyasi anlamini yukledigini farkediyorsunuz. “eloi, eloi, lema sabachtani!” haykirisina, bir yerde insanligin tum gunahlarinin bedeli olarak isa’nin olumune aglama. kafalari karistirici siirsel bir sahne.

    gibson gorsel bir siirselligin yanina sarsici bir surrealizmi bilerek eklemis. flannery o’connor, oykuyu anlatanin isitme engelli okuyucular icin bagirmasi gerektiginden sozeder. gibson da dine kulaklarini tikamis gunumuz insanina oykusunu anlatirken cogu yerde bagirmayi ve etkileyici bir surrealizmi tercih ediyor. judas’in kendini astigi agacin yanindaki ici kurtlanan, kokusmus esek ceseti gibson’un kullandigi surreal imgelerden biri. ardi arkasi kesilmeyen kirbaclama sahneleri de oyle. rahatsiz edici, zihinlerde kazinan gorsel imgeler butunu. gibson’un amaci da hristiyan doktrininde onemli bir yeri olan isa’nin cilesi’nin gorsel detaylarini surekli animsamalarini, isa’nin ozverisinin asla unutulmamasini (aletheia) saglamak, bunda basarili oldugunu soyleyebilirim.

    koparilan antisemitizm yaygaralarinin yersiz oldugunu dusunuyorum. filmde top yekun museviler degil, tapinagi elinde tutan dinsel otoritenin elestirisi var, o donemde sanhedrindeki hahamlarin ve bashahamin vali pilate ile uzlasmak zorunda olduklari gozonunde tutulursa filmde gecenlerin tarihsel olaylara yakin oldugu teslim edilebilir. gibson’un abd’de film endustrisini egemenlikleri altinda tutanlari karsisina alisini ovguye ve incelenmeye deger bir sosyal olgu olarak kabul ediyorum. bakalim akademi odulleri sirasinda james caviezel ve maia morgenstern animsanacaklar mi? caleb deschanel'in aydinlik ve karanligi dahiyane kullanan sinematografik ustaliginin hakki teslim edilecek mi?

    sonuc olarak gibson artilari eksileriyle pasolini'nin filminin otesinde, zeffirelli’nin ayarinda bir basyapit ortaya koymus. postmodern sekuler dunyamizda giderek unuttumuz ancak yasantilanarak algilanabilen teslimiyet ve cile cekme gibi kavramlari, bize gorkemli bir caravaggio tablosu boyutunda hatirlatan bir yapit ortaya koydugu icin gibson’u tebrik ediyorum. gibson, kendilerini iyiligin temsilcisi olarak atayarak, kotuler kategorisine soktuklari insanlarin uzerine bombalar yagdiran, masum insanlarin da olmesini saglayanlarin, isa’nin bagislayici ve siddet icermeyen ogretisine nasil da ters dustuklerini sergiledigi icin de ayrica tebrigi hakediyor.

    samet kose
    aksam-lik 25 nisan, 2004


    (sametcummings - 25 Mayıs 2004 23:32)

  • comment image

    passion of the christ,bence etkileyici bir filmdi.incil de ozellikle yuhanna nin bolumlerinin baz alinilarak yorumlandigi cok acik ortada.konu zaten tartismasiz cok ilgi cekiciydi.mary magdelena olarak monica bellucci nin oynamasi bence biraz siritiyordu,ayrica cok komik bir aksani vardi.ozellikle 'azzuruho' gibi zt li kelimeleri vurgulayisini garipsedim,yani biliyorsunuz o monica bellucci ydi iste.
    jim caviezel in tipi tamamen degismis ve inanilmaz ikonografik bir hale donusmustu.heyecanli oyunculugu ve aksani superdi.
    ve bazi efektler de gorsel acidan tam bir ziyafetti.
    ornegin isa nin seytanla karsilastigi zeytinlikteki sahnede seytanin uzerindeki kumasin kivrimlari ve arka plandaki magaranin formlarinin uyumu ve birbirlerini taklit etmeleri gibi pek cok ilahi noktalarla bezenmistir.
    bence filmde olmasi gerekenden daha cok vahset ve siddet yoktu ve cok gercekciydi,yani bir adami kirbaclarsaniz tabiki derisi yuzulur,kaburgalari acilabilir ,dudaklari parcalanabilir.
    bu dogal bir tepkidir...
    ve ben muzikleri de begendim.tanri ya sukur ki mel gibson in sevgili kompozitor arkadasi james horner muziklere el atmamis,eger oyle olsaydi halen legends of the fall,brave heart a da titanic melodileri yankilanicakti kulaklarimizda...
    yani kisaca iyi bir filmdi,uc ya da dort kez sinema da izlenebilecek bir filmdi, ve arsive konulucak bir yapimdi..


    (luna caviezi - 11 Ağustos 2004 17:47)

  • comment image

    katiksiz, saf inancin ne demek oldugunu bir nebze olsun insana animsatan bir flim. politik olarak ne tur amaca dayali olursa olsun, neticede hicbir zaman degismeyecek olan insan dogasini, hirsi, vicdani degerleri, somut cikarlara yonelik yuzeysel yasamin boslugunu bir kez daha hatirlatan yapit. ( yeryuzunde taninan, taninmayan butun peygamberlerin yaratici adina dile getirmek istedikleri degerler aynidir. toreler, cikarlar, kulturel etkinlikler bazinda baskalari tarafindan mesajlar saptirilmissa bu onlarin sucu degildir.)


    (anshar - 12 Ekim 2004 00:27)

  • comment image

    isa çarmıha gerildiğinde onun yanında, suç işlemiş bir adamın da çarmıha gerili oluşudur.
    aklıma en çok takılan ise; adamın "sana inanıyorum" sözlerine karşı, isanın cevabıdır: "cennette yanımda yer alacaksın."
    (bkz: son dakika golü)


    (the raven - 20 Mayıs 2005 02:31)

Yorum Kaynak Link : the passion of the christ