Turks fruit (~ Turkish Delight) ' Filminin Konusu : "Türk Lokumu", yol töre tanımaz bir hovarda olan Eric Vonk'un maceralarını konu ediniyor. Ahlak düşmanı bir hovarda olan Eric'in geçmişine doğru bir yolculukla olaylar patlak verecektir. Ahlaksız bir çapkın olan bu genç adam hoş bir kızla tanışır, ona aşık olur ve onunla dünya evine girer. Ancak uslanmayacaktır. Zira genç kızın ailesiyle arasında sıra dışı gerilimler baş gösterecek ve dramatik olaylar gelişecektir. Jan Wolkers'ın aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan film Hollanda sinemasının kilometre taşlarından biri olarak kabul ediliyor. Wolkers'ın romanı ülkede hala en çok okunanlar listesinin baş sıralarında yer alıyor.
Floris(1969)(8,1-569)
Soldaat van Oranje(1977)(7,7-10162)
De vierde man(1983)(7,3-6281)
De aanslag(1986)(7,2-3155)
Keetje Tippel(1975)(6,7-2090)
Flesh+Blood(1985)(6,7-14737)
Spetters(1980)(6,6-4343)
Amsterdamned(1988)(6,6-7832)
Schatjes!(1984)(6,4-1957)
Hoge hakken, echte liefde(1981)(5,8-413)
Wat zien ik(1971)(5,8-944)
Brandende liefde(1983)(5,6-411)
ayrica paul verhoeven'in hollanda doneminde cektigi, cok basarili bir film. 'blade runner'in android'i rutger hauer basroldedir. filmin ismi turkish delight olmasina ragmen; konu kendisiyle pek alakali degildir. zaten konu oyle birden bire alakalandirilabilecek bir yapiya da sahip degildir. turkish delight'i filmde yalnizca, rutger hauer'in, eski kiz arkadasina sozu gecen tatliyi ikram ettigi (!) sahnede goruruz.
(doberman - 24 Şubat 2002 18:10)
filmdeki orjinal sahneleri saymaya kalksam bitmez sanırım. 70'leri ne zaman eşelersem birbirinden güzel, birbirinden farklı ve günümüz filmlerine bin basacak nitelikte (kime göre neye göre) filmlerle karşılaşıyorum. yine boş çıkmadı. bunu verhoeven'den ciddi manada beklemiyordum. esasında heykeltraşlıkla ilgili filmler ararken(genelde beğendiğim filmler çıkıyor çünkü) rastladığım bu film bir de baktım ki ünlü yönetmenimizin filmiymiş.. yemeğimi henüz yeni yediğim için hazımsız bir entry yazdıysam kusuruma bakmayın, üzerinden biraz zaman geçsin filmi daha iyi konuşabiliriz sanırım.söylememe gerek var mı bilmiyorumda nedense gözlerim yaşardı bazı sahnelerde.
(nihilanth - 14 Nisan 2008 01:06)
bu güzel filmin toots thielemans'a ait güzel soundtracki kesinlikle unutulmaması gereken melodilerin başında geliyor. sanatçısı tarafından icra edileni youtube'da bulunuyor. buyrun dinleyin : http://nl.youtube.com/watch?v=6cevfjmpw04filmdeki güzel ıslığı ise bulamadım.
(nihilanth - 14 Nisan 2008 13:06)
jan wolkers'ın tüm dünyaya adını duyurmasına vesile olan kitabıdır. çünkü kitap uzun süre fazla müstehçen bulunduğu için bir çok yerde yasaklanmıştır. hatta bazı din adamları "bekarlar zinhar okumasın bu zındığın yazdıklarını" diye fetva bile vermişler. neticede bugün hollanda edebiyatının en çok dile çevrilmiş, en çok satan kitabıdır turks fruit. kısaca; debdebeli ve hazin bir aşk hikayesini hiç lafı dolaştırmadan, olanca çıplaklığı ve gerçekliğiyle anlatır jan wolkers. kızılşın bir olga ile delişmen bir heykeltraşın fena halde leman oluşuna tanık olursunuz....
(muglak - 10 Haziran 2008 03:50)
paul verhoeven'ın müthiş stilize filmi. yağmur altında şarap içilen orijinal sahneler de; kurtlu, kusmuklu, boklu 'iğrenç' sahneler de görebileceğiniz bir film. yapı olarak; karakterler, olaylar ve diyaloglar da pek rasyonel bir çizgide seyretmiyor. olga ve eric'in arasındaki ilişki yakalanan ortaklık, herhangi bir çiftin çılgınlar gibi öldürdükleri yol filmlerini hatırlatıyor.ancak paul verhoeven'ın olayı başka, filmde sınıf farkı üzerine bir okuma da yapılabilirken aşk üzerine de pek çok şey bulabiliyorsunuz. ayrıca bahsettiğim mantıksızlık durumu da aşk mefhumuyla daha anlamlı görünüyor. aşikar ki yönetmenin bilinçli tercihi.örneğin eric'in olga'ya olan sevgisinin adeta içgüdüsel olması ve onu her şeyiyle kabul edebilmesi tam anlamıyla ütopik bir aşka işaret ediyor. nihayetinde aşık olunan da bir insan ve fizyolojisinde bok da var, kusmuk da. o yüzden diyaloglarla buraya yapılan vurgu oldukça dikkat çekici. ayrıca her ne kadar olga, eric'i sadece seks düşünmekle suçlasa da iyi bir kurgu numarasıyla, bu hamleyle filmin dramatik yapısı da oldukça değişiyor, filmin başında görüyoruz ki eric sevgilisini başka bedenlerde arıyor, ama yanılıyor. çünkü aradığı et değil, türk lokumu. dışarıdan sert görünen ama yenince çok tatlı olanı, ellerde beyazlık bırakanı arıyor... ancak yine bu arayış da insan olmanın bir gereği; tekrar aşık olmak, ölünce kurtlar tarafından yenecek olmak gibi.
(shocktheworld - 15 Ağustos 2008 23:40)
birbirinin dilinden anlamanın filmi.
(hersheys - 16 Aralık 2008 15:35)
en guzel ask filmlerinden biri.. love story'nin hard core versiyonu.
(whatdreamsmaycome - 16 Mart 2009 02:52)
1973 yapımı, paul verhoeven'in jean de bont ile birlikte çektiği film. başrolünde her daim hastası olduğum rutger hauer ve ileride de bont'un karısı olacak monique van de ven yer alır. en iyi hollanda yapımı film olarak adlandırılır. hatta bu durum 1999 yılında nederlands film festival'de best dutch film of the century (yüzyılın en iyi filmi) ödülünün bu filme verilmesiyle tescillenmiştir. film 1974 yılında en iyi yabancı film dalında da oscar'a aday olmuş; ama o sene ödül françois truffaut yönetimindeki day for night isimli filme gitmiştir.fonda oldukça dokunaklı ve yoğun bir aşk hikayesi işlenirken diğer yanda aykırı tiplerin, belki de biraz dozu kaçmış erotizmin ve garip bir mizah anlayışının yer aldığı, ilginç bir filmdir turkish delight (a.k.a. turks fruit) çok şey beklediğimden olsa gerek, fazla keyif almadığım hatta izlerken zorlandığım, yer yer kafamda boşluklar doğduğu için belki de bir daha izlememi gerektiren bu film için iyi konsantre olmak gerekiyor sanırım. ipin ucu kaçınca "ismet bu ne kısmet"ten bir farkı kalmıyor yazık ki.
(saruman - 14 Kasım 2002 08:27)
ilginc bir ask hikayesi. yer yer son derece rahatsiz edici olabiliyor. tam da hollanda pervasizliginda, absürtlügünde bir film olmus diyebilirim. genel manada basarili bulsam da ikinci kez izlenmeyecek filmler kategorisindedir benim icin.
(ismilo - 9 Mayıs 2010 06:10)
hollandaca turkish delight.
(tramell - 30 Kasım 2002 02:44)
--- spoiler ---- paris 'e giden iki gence ne olmuş biliyor musun?+ hayır bilmiyorum.- gidemediler...--- spoiler ---
(avoger - 19 Ağustos 2011 09:10)
1971 yapimi super bir hollanda fılmi rutger babanın dokturmeye basladıgı fılm
(mother - 12 Nisan 2003 00:18)
best dutch film odulunu yalnizca hollandadan film cikmadigi icin aldi sananlar yanilirlar.cunku film gercek anlamda cok basarilidir.rutger hauer gibi filmin diger oyunculari da filmde super bir oyunculuk cikariyor.plastik sanatlar ilgilisi bir genc ve onun burjuva sinifindan gelen sevgilisi...mukemmel giden bir ask,evlilik ve cinsel yasamin(yasamin geneli); hayatin insan psikolojisi ve kaderle ilgili kismiyla kesistiginde nasil kabus bir hal alabildigini gorerek anliyoruz.ozgur insan vs burjuva fikrini yedikten sonra sindiremeden burjuva bireyleri uzerine eric(rutger hauer) gibi kusuyoruz.hollandanin soguk sokaklari bize direkt bir avrupa havasi asilarken,eric ve olga nin iliskisi icimizi sonrasinda bogucu kilmak uzere kismen isitiyor.film hollanda ile birlikte verhoeven in da en iyisi olarak nitelendirilmeli.
(mascara - 6 Mayıs 2003 00:57)
paul verhoeven vari aykırı bir “love story” diyorum ben bu filme..filmin açılış bölümü, eric’in yatakta yarı çıplak şekilde uzanıp olga’yı ve aşığını öldürme hayalleri kurmasıyla başlıyor ve sonra da gerçekte farklı bedenlerde olga’yı tekrar bulma amaçlı eric’in hayatına giren kadınlar ve erotizm rüzgarıyla devam ediyor… filmin ilk 10-15 dakikası böyle ilerlerken ekranda beliren “2 yıl önce” yazısıyla gerçek hikaye şekillenmeye ve filmin ilk dakikalarında antipatiyle baktığımız eric karakteri hikaye ilerledikçe anlam kazanmaya kabullenilebilir bir karaktere dönüşüyor…çok sarsıcı ve farklı bir aşk anlatılıyor filmde toplum kurallarıyla uyuşmayan herkesin harcı olmayan bir aşk. ama özellikle eric karakteri üzerinden şekillenen ve onun üzerinden dillendirilen bir aşk. cinsellikten ari ama bir o kadar da cinsellik yüklü bir aşk…eric’in olga’ya olan tutkulu aşkını anlatmak eric karakterini iyi tanımak ve özümsemekle mümkün. eric’in hoyratlığı asiliği ve bu yönleriyle birleşmiş sanatçı pervasızlığı, eric’in aşık olduğu zaman ne kadar sınırları zorlayabileceğini gösterdiği gibi, onu hareketlerini ve aşkını anlamamızın da en önemli detayları aynı zamanda. eric’in olga’ya olan aşkı, olga’nın her şeyini yani onun varoluşunu bedenini insani ihtiyaçlarını aklınıza gelebilecek her şeyi kapsıyor ve bu detay filmde olabildiğince vurgulu anlatılıyor. hatta bazen iğrenç diye tabir edebileceğimiz konuşmalar ve görüntüler olsa da, bu detaylar yukarda belirttiğim gibi ancak eric’i ve onun hayata bakışını, uçlardaki algısını, sınırsızlığını kavramakla normalleştirilebiliyor… cinsellik yansıtılan bu tutkunun ve derin sevginin sadece bir anlatım yöntemi. bu aslında eric’in olga ile aynı bedende var olabilme isteği. olga ile sınırsızca yakınlaşmasının, bir olabilmesinin belki tek ön koşulu...eric ve olga’yı içselleştirdiğimiz, onları anlamlandırmaya başladığımız dakikalarda, belki biraz ani şekillenen ama gerçekte ilerde ortaya çıkacak olan olga’nın sağlıyla ilgili bir problemden kaynaklı karakter değişikliği, bu tutku yüklü aşkı hüzünlü bir aşk macerasına dönüştürüyor. olga eric’i terk ediyor ve farklı bir çok erkekle birlikte olmaya başlıyor. ilk başlarda anlamlandıramadığımız bu durum filmin son sahnelerinde sebepleriyle netliğe kavuşurken, filmimize ismini veren türk lokumu sahnesiyle de hüzünlü bir drama evriliyor. ancak unutmamakta fayda var her şeyde verhoeven vari bir hüzün ve dram söz konusu klasik sahneler beklememekte fayda var anlayacağınız…filmdeki burjuvazi eleştirisi de gözden kaçmayacak önemli detaylardan … örneğin olga’nın eric’i terk edeceği günün akşamında yenen bir akşam yemeğinde masadaki sohbetler ve vıcık vıcık ilişkiler eric’in sınırsız dünya görüşüne ve rahatlığına rağmen yaşananların midesinin kaldıramayacağı bayağılıkta olması ve bunun dışa vurumu olarak da bizzat bu bayağılığın kahramanlarının yüzüne eric’in midesinin daha fazla kaldıramadığını göstermesi filmin burjuvazi eleştirisine önemli bir örnek teşkil edebilir kanımca…film için yazılacak ve söylenecek çok şey var ama daha fazla açık vermek istemiyorum bu kült mertebesine erişmiş filmi izleyin kısaca arkadaşlar belki o zaman filmin tüm detayına girebiliriz…
(mimiko - 4 Mayıs 2012 19:16)
türkçe kitabı vallaha çıkmış.
(zlipknot - 27 Temmuz 2013 12:12)
yeraltı edebiyatında yeri olan türk lokumu, hollandalı yazar jan wolkers'in başarılı bir romanıdır. kimi zaman sarsıcı, çoğu zaman rahatsız edici, çok çok sahici ama hep samimi...--- hikayesine dair ---aynı zamanda romanın da anlatıcısı olan eric, akademiye giden bir heykel öğrencisidir. yaşamda bir amacı olmayan, okul idarecileri dahil herkesle kavga eden, asi bir genç olarak tanıyoruz onu önce. valkenburg belediyesinin davetlisi olarak okulla birlikte gittiği gezide yine sorunlar çıkartıp kavga ettiği bir gün, tek başına eve dönmeye karar verir. kış günü, yol kenarında soğuktan donmak üzereyken otostop çeken bu genci arabasına alan kişi, hayatının aşkı da olacak olan kızıl saçlı olga’dan başkası değildir. üstelik eric, daha arabaya biner binmez kendisini olga’nın cinsel çekim alanında bulur ve bu çekimle birlikte trafik kazası dahil pek çok trajik ve komik aksilikler de devreye girer. aslında bu aşk, tam anlamıyla bir kazadır... iki bedenin son sürat birbiriyle çarpıştığı, yaşanılan her zevkin ve güzelliğin aynı zamanda tiksintiyi ve acıyı da peşinden çağırdığı bir kazayı ve bu kazanın sonrasında altüst olan eric’in anımsadıklarını okuyoruz “türk loku- mu”nda. bir anti-kahraman olarak karşımıza çıkan eric, yaşadığı bu tuhaf aşkın gizemini, çeşitli nesneler ve anılar üzerinden serbest çağrışıma dayalı olarak çözmeye çalışır. bunu yaparken de sanki yaşadığı acıyı hafifletmek ister gibi kara mizah tasvirlere başvurur bolca. *birbirlerinden koparılan aşkla dolu bedenlerin ve ruhların, acı içinde haykırışlarına başka romanlarda da tanık olmuştuk. aslında edebiyatın en çok üzerinde durduğu konuların başında geliyor aşk... wolkers da bunun farkında olmalı ki, otobiyografik özellikler de taşıyan bu romanında, aşkın çoğu zaman gözardı edilen yanlarını çıkarıyor karşımıza. romanın sarsıcılığı da bu yaklaşımından kaynaklanıyor bence. her şeyi, tüm iğrençliği ve güzelliğiyle birlikte sansürsüz bir biçimde vererek romanını daha gerçek kılmak istemiş sanki. marquis de sade’ın yaptığı şey sansür uygulamamanın ötesinde bir şeydi, ya da bukowski’nin... wolkers’ın derdi ise, bir şeyleri olabildiğince uçlara sürükleyerek o şeyin doğasını ortaya çıkarmak; bir bakıma duyguları, düşünceleri ve nesneleri ait oldukları yere iade ederek özgürleştirmeye çalışmak. bunun için kaba bir dil kullanmaktan, alaycı bir yaklaşım sergilemekten hiç çekinmemiş. bu yüzden “türk lokumu”nun pek çok kişi için rahatsız edici bir roman olacağı kesin. ve yine bu yüzden, onu sahici ve samimi bularak alkışlayanlar da çıkacak. wolkers, romanını okurken ‘mış’ gibi yapmamızı değil, okuduğumuz şeyden midemiz bulanıyorsa gerçekten de midemizin bulanmasını, şehvet duygularımız kabarmışsa gerçekten şehvetin tüm yönlerini ‘mış’ gibinin ötesinde yaşamamızı ister gibi yazmış. --- *** ---
(kedilipireli - 19 Şubat 2014 14:34)
(bkz: #42996957)
(dengesizimsanirim - 24 Mayıs 2014 23:59)
aylak kitap yayınlarından çıkan, sevimli mi sevimli bir roman. betty blue gibi, kaçık bir aşk hikayesi. ancak betty blue'dan en büyük farkı, daha güleryüzlü olması muhtemelen."biri bana da böyle aşık olsa" diye düşünecek kadar coşturuyor insanı, öylesine sıcak, öylesine sevimli...
(feklavyeci - 7 Temmuz 2014 10:40)
jan wolkersin 1969'da cikan kitabi turks fruit'tan esinlenerek cekilen film.
(irishdream - 27 Kasım 2005 21:37)
Yorum Kaynak Link : turks fruit