L'homme qui aimait les femmes (~ Moški, ki je ljubil zenske) ' Filminin Konusu : L'homme qui aimait les femmes is a movie starring Charles Denner, Brigitte Fossey, and Nelly Borgeaud. Bertrand Morane's burial is attended by all the women the forty-year-old engineer loved. We then flash back to Bertrand's life...
L'argent de poche(1976)(7,7-4788)
La peau douce(1964)(7,6-5785)
Domicile conjugal(1970)(7,6-6924)
Les deux Anglaises et le continent(1971)(7,5-4175)
L'histoire d'Adèle H.(1975)(7,4-6553)
La femme d'à côté(1981)(7,4-6049)
Vivement dimanche!(1983)(7,3-4901)
La mariée était en noir(1968)(7,3-7559)
La chambre verte(1978)(7,2-2320)
La sirène du Mississipi(1969)(7,1-5163)
L'amour en fuite(1979)(7,1-5187)
neden bir tek kişide bulabileceğimiz şeyleri, farklı farklı insanlarda ararız? diye soruyor film. kadın bacakları konusunda necip fazıl'ın izinden giden kutsallaştırıcı bir bakış açısı var. hayret göğüsler o kadar da ön planda değil, bu nedenle bile bir adım önde. bir tinto bras filminde ne kadar popo görmeyi umut ederseniz bu filmde de o kadar bacak var. ayrıca kalın bilekleri de çekici bularak gönlümü fethetti bertrand. gülümseyip dinlenmek için birebir.hem mütereddit hem tedirgin arkadaşıma teşekkürümdür.
(agirroman - 5 Mayıs 2009 00:18)
biraz daha kisa olsa belki daha guzel olurdu diyorum kendisi hakkinda, ama truffaut filmlerinin asil amacinin gercek hayati oldugu gibi gostermek oldugunu hatirlayinca - ki, ender flashback kullanilan truffaut filmlerindendir - suresinin cok da asiriya kacmadigina inaniyorum. her truffaut filmi gibi mukemmel.
(norwegian wood - 14 Temmuz 2011 23:00)
(bkz: the man who loved women)
(cekirge - 2 Temmuz 2003 13:29)
--- spoiler ---bazı hayvanlar gibi kadınlar da kış uykusuna yatar. dört aylığına ortadan kaybolurlar. kimse onları görmez. sonra mart ayının ilk gün ışığında, sanki bir harekete geçme emri almışlar gibi hafif elbiseleri ve topuklu ayakkabılarıyla sokaklara akın ederler.ve hayat en sonunda yeniden başlar.--- spoiler ---
(paratonerali - 21 Ocak 2013 20:20)
kadınları ikiye ayıran bir adamın hikayesi: taylar ve kedi yavruları. ben daha bitkisel bakıyorum galiba, aynı ayrım, erikler ve fındıklar olarak yer bulmuş belleğimde.
(martin edilen - 30 Eylül 2013 20:46)
--- spoiler ---bütün gün sevişilmez. iş bunun için icat edilmiştir. insanı kendi kitabını görmesinden daha çok tatmin eden bir şey yoktur. belki bir de karnınızda dokuz ay boyunca taşıdığınız çocuğu doğurmak.--- spoiler ---ve analiz
(mustantik - 16 Aralık 2013 00:11)
truffaut babanın en can alıcı filmi olması yanında, oyuncu seçimi, konusu finaliyle insanı derun mu derun düşüncelere sevk eden en nadide fransız filmlerindendir. nouvelle vague rüzgarıyla savrulan fransız sinemasının sarsıcı sahneleri var bu filmde, izlemeyen varsa şayet (evet izlemedin işte, o kadar da netim) şu entry yüzü suyu hürmetine izlesin baba. neyse; bertrand'ın arayış içerisindeki hali, bir kadın için yaptıkları, yapamadıkları, olmayacak olanı istemek ve saplantılı bir halde onların/onun peşinden gitmesi aslında francois truffaut bakış açısını yansıtması yanında, insanın olmayacak olanı istemesini; çocukluk yaşantısının bir erkeğin gelecek yaşamına etkilerini de çok güzel bi şekilde ortaya koyuyor. truffaut usta, psikolojik temellendirmelerle yüzyıl insanın adeta bilinçaltına dalış yapıyor. bertrand aslında gece gündüz karı kız peşinde koşayım, allah ne verdiyse yüklen abi, vaziyetiyle olaya dalmıyor. napıyo? bütün kadınlarda bir güzellik bulmaya çalışıyor, işin garibi buluyor da. çalıştığı şirketten çıktıktan sonra ver elini geziyor, o cafe senin bu alışveriş merkezi benim hesabı. erkek arkadaşı yok garibimin. gözüne kestirdiği kadınlardan değil (atlama hemen) mesela; eşarbından, elbisesinden, saçından, ayakkabısından veya bacaklarından etkileniyor vesaire. takılıyor peşine; tam bir araştırmacı gazeteciliğe döküyor mevzuyu. kısa bir örnek verecek olursak; bertrand telefonda tanımadığı bir kadınla devamlı konuşuyor; kadına yalvarıyor neredeyse, bir kere göreyim gül cemalini der gibi. bir dakika konuşmayla şindiki telefon operatörlerine bile aşık olabilecek, akla hayale gelmeyecek yöntemler deneyebilir; öyle da bi bünyedu. takıntılı da denilebilir aslında. çocuk bakıcısı bir kızla diyaloğu, yaklaşımı beni benden almıştır, kızın fiziksel özelliklerine girmek bile istemiyorum. bir huri, enfes bi güzellik, bahsi geçen sahneyi üç dört sefer geri alıp alıp izledim, "evet öyle de bi abazaymışın işte birader, bi de film yorumu kasıyo" anlamı çıkarmayın, rica edeceğim. neyse neyse... bertrand'a bir kadının salt kitap okuması ilgi çekici gelebiliyor; kitapla haşır neşir olmasını bile, biraz önce değindiğim üzre; çocukluğuna, annesine yoruyor. tam tanımını yapsam şayet; subjektif olarak (fularımı istiyorum) çocukluğun tesirinden çıkamamış, orta yaşlı bir adamın arayış, bulamayış hengamesi içerisindeki takıntılı ve çalkantılı hikayesi, derim. sayın sinemasever; ben filmin ıcığını cıcığını çıkarmaya başladım sankim, iyisi mi izleyiniz ve görünüz. haa, ben ne buldum bu filmde? ne çıkardım gendi payıma, orası hala bi muğlak...bugün yine izledim. ondan bu edit-i sebep...
(zamane yazari - 6 Mayıs 2014 02:23)
truffaut'nun sanat filmi anlayışı ile ticari film anlayışını bireştiren* bir başka filmi de budur.filmin sinematografı almendros yazdığı kitapta şu yorumda bulunmuştur:"bu filmde truffaut her zamankinden daha çok yakın plan kullandı. kimi çerçeveler yüzleri alından ve çeneden kesecek kadar doluydu. bu, orta ve genel planları yeğlediği dönem filmlerinden farklı bir tarzdı çünkü truffaut, yakın planların modern bir görsel unsur olduğunu düşünüyordu."bkz. "kameralı bir adam", néstor almendros, "l'homme qui aimait les femmes" (içinde), çev. selçuk taylaner, es yayınları, 2004, ist._____________yakın plan kimin tesiridir peki? cevap net: ingmar bergman.--- spoiler ---son sahnede, hastanedeki hemşirenin poposuna dokunmak isterken düşüp ölen gezgin-yazarın serencamı şok nedenidir.*--- spoiler ---
(hanging rock - 22 Eylül 2016 23:17)
bir francois truffaut filmi. bir cenazeye katılan kadınlar ve onların bacaklarını görerek başlarız filme ve geçmişe giderek cenazesi kalkan adamın, kadınlara olan saplantısına, bu saplantıyla kadından kadına "koşmasına" şahit oluruz. her erkeğin içinde bir miktarını taşıdığı bu saplantı gözümüze gözümüze sokuldukça, gülümser fakat içten içe kalaylarız truffaut'yu hemcinslerine ihaneti için.
(atelye - 28 Temmuz 2005 12:12)
hiç büyümeyen bir kadın düşkününün hikayesi. truffaut'nun kendisine benzer niteliklerde yarattığı karakteri, "ben herkese bakarım" diyerek bakma hazzı ve aşırı düşkünlük halini özetler.film, bir sürü güzel kadının arabalarından inip topuklu ayakkabıları ile hızlı adımlarla yürüyerek, bir cenaze törenine gidişleri ile başlar. ki bu filmin en güzel sahnesidir."kadınların bacakları pusula gibidirler, denge ve uyumu sağlarlar."
(anahita - 27 Kasım 2005 16:44)
Yorum Kaynak Link : l'homme qui aimait les femmes