The Concert for New York City ' Filminin Konusu : The Concert for New York City is a TV special starring Nick Carter, Howie Dorough, and Brian Littrell. This concert took place at Madison Square Garden, shortly after the 9/11 attacks. Highlights include "New York State Of Mind" by...
Michael Jackson: Number Ones(2003)(8,6-1181)
Il mio viaggio in Italia(2002)(8,3-2689)
The Key to Reserva(2007)(8,0-2708)
Italianamerican(1991)(7,5-1554)
American Boy: A Profile of - Steven Prince(1991)(7,5-792)
Made in Milan(1990)(6,5-210)
Lady by the Sea: The Statue of Liberty(2004)(6,1-73)
lise yillarinda muzigi metallica ve digerleri olarak ikiye ayirmis, 91 albumunde biraz bocalamis ama hala her final sinavi oncesi dunya ile iliskimi kesip sony walkman'imden "to live is to die" dinlemis ve bir donem (belki hala) bu sarkiyi hayatimin fon muzigi yapmis, ancak load'dan sonra barlarda denk gelmek disinda metallica dinlememis biri olarak;orion'u ilk dinlediğimde dünyaya fezadan bakmistim. bu albümü dinlerken kavanozdan disari baktigimi hissettim.
(vietkong - 3 Şubat 2007 11:38)
load - reload biraderleri bile eleştirmeyip, "grup hep aynı şeyi yapacak değil ya canım, fırsat verirseniz seveceksiniz" demeyi başarabilmiş birisi olarak konuşuyorum; teneke trampet misali davullarıyla, olmayan gitar sololarıyla, emanet duran riffleriyle, yarak gibi olmuş metallica albümüdür. yanarım orijinal cd'ye verdiğim paraya hala.zamanın ötesinden gelen cıncın : lars*? sen mi kötüledin oğlum? lan ne çekemez herifmişsin be! jason'ın* başını yedi senin bu hırsın. bu entariyi zerre değiştirirsem dave mustaine öpsün beni.
(akincibeyi - 12 Ocak 2008 15:31)
üzerinde metallica yazmasa, bu albümün o dört atlının yaptığı bir albüm olduğuna beni kimse inandıramazdı. kimse inanmazdı hatta. ama, üzerinde, çirkin ötesi bir metallica logosu duruyor. kapak bok gibi. en kötü metallica kapağı. hatırlıyorum, sekiz sene öncesi. metallica albüm çıkaracak ya, herkeste bir kıpırdanma ama beklentiler düşük doğal olarak. sonuçta davayı satmış(!) üstüne eleman kaybedip, yara almış yorgun bir dev olarak görülüyor metallica. bok atınca otomatikman +100 rep alıyorsun, emeğine sağlık oluyor. albümle ilgili medyada "bu sefer gerçekten sert, kökler, kara toprak, sadık yarim..." gazlaması var falan ama hak getire, herkes bir atarlı yani. sonra mtv icon'dur, kliptir püsürdür derken albüm yayınlanıyor. ben ki allah'ın ereğlisinden ankara'ya gidiyorum albümü almak için. o zamanlar kolay mı albüm indirmek, nerdeeeee... kazaa'dan temiz şarkı bulanlar üstüne dört rekat atar, kendilerine gelirlerdi.malum ergenlik dönemleri. sertliğe eğilim fazla. başta albümü sevdiğimi sanıyorum. birileri beni kızdırırsa açıyorum frantic'i, st.anger'ı, öğüre öğüre sözlerine eşlik ediyorum. felaket rahatlıyorum. fakat sonra birşey farkediyorum. lan albümde üçüncü şarkı ve sonrasına pek geçtiğim yok. ilk ikide takılıp duruyorum. anlıyorum ki bu albüm öyle lanse edildiği gibi köklere dönüş falan değil. evet, sert ama bildiğimiz metallica sertliği de değil. başta lars ulrich'in tama yerine tefal'den temin ettiği trampeti olmak üzere, çiğ, rahatsız edici, bilerek bozuk bırakılmış bir prodüksiyon var albümde... şarkıların boğucu havasına bu prodüksiyon resmen cila atıyor, daha da kaotik bir atmosfer getiriyor. peki şarkılar?... bir alt satıra sayın sözlükçü.metallica'yı abartı seven bir insan olarak her albümü için saatlerce konuşurum, tartışırım, açıklama yapar, fikir duymak isterim. ama st.anger için durum özet geç piçtir yani. o kadar bayılırım bu adamlara ama onların ellerinden çıkmasına rağmen bu albüme fazla birşey diyemem. sebebi basit. bu albüm tamamen kontrolsüz öfke gösterisidir. adamların içinde biriken sinir, pislik, bok püsür kanalizasyonu mahvetmiştir artık ve şırıl şırıl yüzeye yayılmaktadır. bu kontrolsüzlük, estetik ve kurgulu bir beste anlayışı olan metallica'yı bambaşka alana koymuştur. ortaya basit, tekrar eden, sert ama niteliksiz sert şarkılar paketi çıkmıştır. st.anger'daki şarkılar hamdır ve alabildiğine çıplaktır bu yüzden. içinde metallica yok diyoruz, aslında var. ama kontrol edilmemiş, adamlar o dağınıklığa çekidüzen bile vermeye uğraşmamış, kıçlarını toparlamanın tek yolunun milli görüş ve garaj moduna girmek olduğunu anlamışlar ve içlerinden ne geliyorsa ona göre takılmışlar. ama bu sefer, ortada dünyaya öfkeli ve bunu yeni bir tarzla, devrim şeklinde gerçekleştirecek 19-20lik delikanlılar değil, görmüş geçirmiş ama hala içlerinde bazı şeyleri çözememiş koca adamlar olarak bu işi yaptıklarından ortaya st.anger çıkmış. şarkılarda ilk dikkat çeken şey, soloların hiç olmaması. metallica gibi bir grubun solo kullanmaması dünyanın tersine dönmesi gibi birşeydir aslında ama inanırsak oluyor sayın dinleyici. soloların olmaması, şarkıların basitliğine ayrı bir nitelik katıyor. şarkılarda ne '90ların estetik şarkı kurguları, ne de '80lerin agresif ve progresif thrash metal anlayışı bulunuyor. başlıkta çokça yazılan hardcore ve nu-metal önerilerine de pek katılmıyorum. etkilenmeler olabilir ama bu albümdeki şarkıları direk olarak nu-metal ya da hardcore olarak kategorize etmek zordur. james hetfield ve kirk hammett'ın sert ve agresif rifflerle kurduğu iskelet, lars ulrich'in çılgın atan davullarıyla destekleniyor ve yine hetfield, yaptığı en "ham" vokallerle albümün öfke temasına ayrı katkıda bulunuyor. bas gitar ise, malum kayıtlar zamanında bas gitarist boşluğu doldurulmadığı için, albümde tamamen hayalet enstrumanı oynuyor. bu kadar gitara abanan albümün, gitar riffleri açısından çok parlak olmaması ise biraz ironik oluyor. bunu anlamak için ise, some kind of monster adlı belgesele bağlanmak gerekiyor tabii...some kind of monster belgeseline göre, ki çoğunuz biliyorsunuz, grup tamamen parçalanmak ile parçalanmamak arasında debeleniyor. bir zamanın dev isimi, bunak bir psikobilmemnenin eline maruz kalıyor. ve bunlar sürekli kayıt altında... birçoğunuza bu belgesel rol olarak geliyor olabilir ama adamların kesin kez böyle bir dönemden geçtikleri de doğrudur. yıllardır biriktirdikleri şey, jason newsted'ın kendilerine vaffanculo çekmesiyle patlıyor. metallica'yı direk etkileyen asıl gerilim kaynağı, lars ulrich-james hetfield ikilisi arasındaki ilişki bu dönemde grubu yok edecek derecede zıtlaşıyor. adamlar şarkı yazamıyorlar, sürekli gerilim kavga püsürle uğraşıyorlar. sonrası bildiğiniz gibi, hetfield'ın terapisi, vardiyalı çalışma zorunluluğu ve buna bağlı grubu kontrol etme çabaları, lars ulrich'in bu noktada çıbanlık etmesi ve arada denge kurmak için bin takla atan kirk hammett'in mülayimliği elden bırakmayışı falan filan derken bir şekilde albüm yazmaya kafaları basıyor. burada da asıl sıkıntı, ilk defa üçü bir arada şarkı yazmaya çalışmaları oluyor. şarkı sözlerinde grubun jediüzzaman'ı olan said hetfield-i yalnız kalmıyor, diğer ikisi de ona yardım ediyor. bu birlikteliği yaratarak albümü bitiriyorlar. böyle bir süreçte tabii ki kurgulu ve estetik şarkılar beklemek günah olur. adamların kafalar dumanlı ve buldukları riffler, melodiler de ona göre şekilleniyor. st.anger'ın insanlara uzak gelmesinin sebebi budur. bu albümde dışa vurulmak istenen, metallica'yı sürdürmek için gereken birliktelik ve beraberliktir. ne yazık ki o dönem metallica, bir master of puppets ya da and justice for all çıkartacak metallica olmaktan fazlasıyla uzaktır. hala uzak, ayrı mesele, ama o zaman daha da uzaktı. ben bu albümü uzun süre tam olarak dinleyemedim. metallica'nın en kötü albümüdür dedim, rafa koydum. hala öyle düşünüyorum ama biraz daha ılımlıyım diyebilirim. çünkü artık tam olarak döndürebiliyorum. katlanabiliyorum yani, ehehehe. standartlara göre kendini dinlettiren iyi bir albüm ama metallica'dan beklenen tarzda değil. metallica'nın diskografisine koyunca çok net şekilde geride kalıyor. birçok şarkıda çok güzel diyeceğiniz riffler var ama yine aynı şarkılar, daha niteliksiz rifflerle de şişirilmiş olabiliyor. süreler, klasik metallica uzunluğuna yakınlaştırılmak için kasılmış ve yer yer gereksiz tekrarlara girişilmiş. solo ve progresif şarkı yapılarının yokluğu, bu tekrarlamaları biraz zorlamış. ama dediğim gibi, çok hoş anlar da var. invisible kid'in nakaratı, my world'ün "not only do i not the answer..." ile başlayan kısımları, sweet amber'ın palm mute ile giren yerleri, all within my hands'in coştuğu dakikalar şu an aklıma gelenlerden bazıları... bütün olarak iyi diyebileceğim parçalar ise frantic, st.anger, shoot me again, dirty window ve tabii ki albümün en iyisi the unnamed feeling olur. the unnamed feeling, st.anger'ın frantic ile birlikte en güçlü şarkısıdır diyeyim, tam olsun hatta... albüm ile ilgili şöyle ilginç bir nokta var. normal zamanlarda metallica dinlemek isteseniz, yayına yaklaşmazsınız. ama birşeye ve ya birisine sinirliyseniz, albüm resmen terapi gibi iyi geliyor. bu ara iş hayatı sebebiyle çok dengesiz hallerde olduğumdan sürekli st.anger dinlemek istiyorum mesela... yani, bu albümün kafasına ulaşmak için öfkeli olmak lazım gerçekten, o zaman gerçekten tat alıyorsunuz. yok, master of puppets gibi nota nota boşaltmıyor ama onun yerine duvara 4-5 yumruk geçirmiş gibi rahatlatıyor. bu albüm metallica için gerekliydi. her anlamda dibe vurmuş bu adamların, tekrar ışığı görmek için böyle kusmaya, mideyi rahatlatmaya ihtiyacı vardı. st.anger ile bunu yaptılar. rahatladılar. ardından da death magnetic geldi. mhp kırkıncı yılını gördü. bizde, devlet-i aliyye türkiye içerisinde, iki senede iki defa metallica gördük. çok güzel hareketler bunlar. frantic tick-tick-tick-tick-tick-tock.
(faith no more - 17 Mart 2011 22:47)
şimdi bu albümü hala kötüleyenler lars'ın da işaret ettiği bir hususu anlayamıyorlar- lan adamlar iyi kötü bu albümü tamamlamasaydı ortada metallica kalmayacaktı. james geri dönmeyerek kafasına şapkasını takıp solo country bir albüm yapacak, hammett ikinci sınıf gruplarda sürtüp her berbat konser sonrası metallica sorularını yanıtlayacak, lars bi boka benzemeyen soyut resimlerini yapmaya devam edip onu da yüzbinlerce dolara -şu woody allen'ın alay ettiği amerikan sanatseverlerine kakalayacak ve belki de, metallica:bir efsaneyi nasıl ziktim, adında bestseller olacak kitap yazacak ve dave mustaine ortalıkta mastürbasyon yaparak- metallica yok ben varım, ben varım metallica yok, çığlıkları atacaktı. velhasıl bu albüm yapılmalıydı.
(us and them - 4 Nisan 2011 18:05)
metallica'nın 8. stüdyo albümünün adı. yaz başı gibi çıkması planlanıyor. benim için önemli olan nokta, metallica'yı tamamen kaybettiğimizi mi yoksa yeniden kazandığımızı mı anlayacağımız albüm olması.edit: kaybettik diyesim geliyor, diyemiyorum... çöp tenekesi kapağı misali davullar, sıkıcı riffler, 0 solo. rock dinleyicileri olarak hepimize seneler sonra tekrardan milyonlar satan efsane bir rock albümü dinletme imkanınız varken bu şansınızı kendi ellerinizle axl rose gibi bir adamın ellerine teslim ettiniz, hepinizin kafanıza sıçayım.
(spacetimereality - 6 Şubat 2003 18:55)
ak parti döneminde çıkmıştır. kalitesi bellidir.
(kutluata - 27 Aralık 2012 23:41)
çıkalı 10 (on) yıl oldu. amk. (bkz: kişinin yaşlandığını anladığı an)
(celeron 300a - 10 Nisan 2013 17:59)
son dakikalarda giren riff'iyle insanı uçuran güzide eser sweet amber'ı barındıran albümdür. metallica'nın kötü, müzik tarihinin iyi albümlerindendir.
(think freud - 20 Mart 2014 07:19)
metallica dinlemeye başlamam ortaokuldaki fantastik sıra arkadaşım, anadan rus babadan türk dimitri’nin benden i disappear’ı download edip kendisine iletmemi istemesiyle başlar(diskete yazıp vermiştim)(disket)(evet). dimitri burayı okuyorsan 18 mart’ta çanakkale gezisine giderken “dinle şunu obi1” deyip uzattığın enter sandman’i elimin tersiyle itip diğer arkadaşlarımla süheyl-behzat uygur’dan dönemin şarkısı abdülkadir ramiye ya da unkapanına gidelim’i dinlemeye gittiğim için senden özür dilerim. hatalıydım.bu vatandaş benden i disappear diye bir şarkı var, indirip bana getirir misin dediğinde “tabi canım, ısmarla bi peki bakiyim” diyerek yeşil paketteki çikolatalı peki’yi gömdükten sonra eve gidince işe koyulup zamanın teknolojisiyle yalnızca birkaç saat içinde i disappear’ı indirmiştim. dedim ki sonra ya bişey indirdik ama, acaba doğru mu indirdik? yahoo’ya(o zamanlar search engine dedin mi cevap yahoo idi, ama öyle çok da fazla search engine demezdin) i disappear lyrics yazıp sözleri bir word dosyasına kopyaladım ve şarkıyı açtım, karşılaştırmaya başladım. tabi haliyle zehiri de almış bulunduk..peki ben bunları neden anlattım.i disappear’ı ilk kez dinleyip de arkasından gecemin gündüzümün metallica olduğu bu dönem ergenliğin de çok sert geçtiği ve yeni bir metallica albümünün çıkışına bir fan olarak tanık olma heyecanıyla yanıp tutuştuğum bir dönemdi. bu albüm için her gün bakırköy d&r’a defalarca gittim ben “geldi mi abi st.anger” diye(adam bi noktadan sonra kartını verdi gelme artık telefon et diye, sonra pişman oldu). bu albüm öyle büyük birşeydi ki benim için o zaman, damarlarımdaki asil kanda akan çılgın ergenlik hezeyanları ile birbirine karışan st. anger, bünyenin gazını almaya birebir frantic, her yerinden bunalım akan the unnamed feeling, sözlerinde kendimden bir şeyler aradığım, zaman zaman bulduğum bazen de bulamadığım sweet amber ve shoot me again.. dirty window’un teşbihte sınır tanımayan sözleri, atarlı my world, giderli 16, hepsi birden bu albümdeydi birader. ondan kelli, kim ne zaman teneke davul, garip gitar tonu, solosuz şarkılar diye bahsetse “anladım canım” deyip geçiveriyorum. for whom the bell tolls’da solo mu var lan it?(dirili dürülü sayılmaz)st. anger.anlayamazsınız.
(obi1 - 12 Aralık 2014 09:27)
kim ne derse desin çok beğendiğim bir albüm. özellikle some kind of monster belgeselini izledikten sonra daha da bir hoşuma gitti albüm. sert, öfkeli ama bu öfkenin bir kısmı çaresizlikten geliyor hissi yaratıyor insanda. albümün yapım aşamasındaki aksaklıkları birebir albüme yansıttıklarını görüyorsunuz. tarz değişmiştir, yok eski metallica değildir bilmemnedir hepsi saçmalık; tabi ki eski metallica değil, o eskide kaldı, o günlerin üzerinden yıllar geçti, grup elemanları değişti, duyguları, birikimleri herşeyi değişti. eski metallica olsaydı zaten "kendilerini tekrarlıyorlar" diye bok atanlar olacaktı. tamamen anlık hislerini, yaşadıklarını yansıttıkları bu albüm bence gayet başarılı. bu albüm, metallica....
(blackhir - 17 Ağustos 2005 01:41)
Yorum Kaynak Link : st. anger