The Langoliers (~ Langolijeri) ' Dizisinin Konusu : The Langoliers is a TV mini-series starring Patricia Wettig, Dean Stockwell, and Tom Holland. Most of the passengers on an airplane disappear, and the remainder land the plane in a mysteriously barren airport.
Storm of the Century(1999)(7,4-18613)
The Stand(1994)(7,2-28362)
Nightmares & Dreamscapes: From the Stories of Stephen King(2006)(6,9-4439)
Rose Red(2002)(6,8-19971)
Salem's Lot(2004)(6,2-8907)
Needful Things(1993)(6,2-19858)
The Shining(1997)(6,1-13895)
The Night Flier(1997)(6,0-8628)
Thinner(1996)(5,8-27897)
binin çok üzerinde öykü okumuş biri olarak söyleyebilirim ki, bu öykünün sonu kadar muhteşem bir son ne gördüm, ne duydum. ilk okuduğumda hissettiğim heyecan ve tuhaf deneyim, unutmadıklarımın, unutamayacaklarımın arasındadır.
(kaamos - 22 Şubat 2008 00:04)
az önce seyrettiğim ve neden olduğunu anlamadığım bir şekilde hoşuma giden filmdir. filmde ilgimi çeken bir diğer hadise pilotun feci şekilde rte'ye benzemesidir.
(vladislav tepes - 10 Eylül 2011 23:40)
(bkz: çocukken izlenip net hatırlanmayan filmler)
(pofurtt - 2 Temmuz 2013 18:12)
çocukluğumda izlediğim ama ondan sonra bir türlü aklıma gelmeyen film. tek hatırladığım kör kızın airportta 'geliyorlar, duyuyorum' demesiydi. sonra bende gittim google amacaya ' a blind girl in the airport' yazdım ve abartmıyorum 14-15 yıl sonra filmi buldum. stephen king'in hikayesinden uyarlama olduğunu da o zaman öğrenmiş oldum. zaten king okuyan birisi, hikayenin yazarını bilmeden filmi izlese ' çok stephen king lan bu ' der. --- spoiler ---filmdeki yazar bob jenkins, mükemmel bir olay. resmen filmi yukarı taşıyor çözümlemeleriyle. sarışın hatun laurel'a ise aşık olduk matmazel. bronson pinchot, craig karakterini mükemmel ötesi oynamış. aklıma the shinning'de jack nicholson'un oyunculuğunu getirdi birden. o kadar iyi.filmde beğendiğim bir diğer konu ise tam zamanı yakalarken gerçekleşen geçiş evresi. biranın sonradan köpürmesi, uçağın sonradan yakıtı kabullenmesi gibi. bir tek anlamadığım nokta ise filmin sonunda küçük çocuğun ' baba bak. yeni insanlar ' demesiydi. bunlar normal zamana değilde başka bir dünyaya mı geçtiler lan dedim bir an?--- spoiler ---hayatım boyunca en çok izlemekten zevk aldığım film yada dizi tarzı budur işte. terk edilmiş mekanlar, her şey yok olmuş ama bunu bulmaya ve hayatta kalmaya çalışan bir insan grubu.
(juggerhaunt - 21 Ağustos 2014 19:56)
korku sevenleri gerçekten fazlasıyla memnun edebilecek bir stephen king öyküsü. gerilim baştan sona kadar çok fazla düşmüyor. four past midnight'ın ilk hikayesidir aynı zamanda.sıkmayan orijinal bir öykü.
(royalguard - 18 Haziran 2015 21:34)
ucaklarda, mesafe ne kadar kisa olursa olsun uyuma nedenim olan hikaye.besinci sinifta okudugum kitaplar arasinda gece yarisini dort gece'yi sayip, bu hikayeyi anlattigimda (okudugumuzu ispat icin anlatirdik kitaplari) ogretmenimden "sen filmi izledin de kitap okudum diye mi anlatiyorsun?" diye firca yemistim. filmi oldugunu ogrenmemse sundan bir iki sene oncesine denk gelir. oturup izleyeyim bari.
(mayyouhavegreatwisdom - 6 Temmuz 2017 15:26)
---- spoiler olabilir ----şimdiye dek okuduğum stephen king eserlerleri, bana görünenden hep daha fazlasını anlattı. yani bu adamın işlerinde amaç hiçbir zaman salt bir duyguyu vermek ya da doğaüstü bir varlığı anlatmak olmadı. romanın ya da hikayenin ana dehşet unsuru, genellikle insan doğası ve insan ilişkileriyle desteklenip zenginleştirildi. sözgelimi the pet sematary'de işlenen şey aslında wendigo ya da ölüyü dirilten lanetli micmac toprakları değil; ölüm korkusu, daha da açarsak sevdiklerini kaybetme korkusuydu. it romanında asıl vurgulanan macroverse'den derry'e düşmüş bir derideğiştiricinin * saçtığı dehşet değil, karakterlerin yaşadığı çocukluk travmalarıydı. pennywise'ı travmanın cisimleşmiş hali olarak nitelendirmek de mümkün. örnekler çeşitlendirebiliriz. lakin aynı tadı ve derinliği the langoliers'dan beklememek lazımmış onu anladım. hikayenin görünürdeki ana teması fiziğin betimlediği haliyle 'zaman' iken; aynı kavram, karakterler üzerinden 'boşa geçirilen vakit ve geçmişte verilmiş kararlara duyulan pişmanlık' olarak işlenebilirdi. bu anayapı, belirli kişiler üzerinde baskın olarak işlenirken; diğer karakterlerin üzerinde çok alelade ve üstünkörü veriliyor. brian ve nick'in ve hatta craig'in geçmiş 'zamana' gömdükleri pişmanlıkları baskın bir şekilde belirtiliyor. lakin hikayede önemli yer kaplayan albert, bob, laurel, dinah gibi isimlerin geçmişe dair pişmanlıkları verilmiyor bile. albert, müzik kariyeri için kısıtlanmış ve çocukluğunu istediği gibi yaşayamamış bir genç. korunaklı çocukluğuna tepki olarak kovboy ace'i yaratıyor. hep ace gibi aksiyondan aksiyona koşup onun gibi kahramanlıklar peşine düşmek istiyor. hikayede tam gönlüne göre fırsatlar bulup kahramanlık yapıyor ama işin sonunda kahramanlığın da bir bedeli olduğunu ve ace olmanın kendisine göre olmadığı sonucuna varıyor.laurel geçmişte yaşayamadığı türden bir romantik maceranın peşinde ve şu işe bakın ki aradığı adamın nick olduğunu anlıyor. lakin hikayenin sonunda hayalini kurduğu duygular ona acı bir bedel ödetiyor ve istediği şeyin aslında hiç de 'muhteşem' olmadığına karar veriyor.dinah'ın geçmişe dair pişmanlığı ve geleceğe dair umudu 'görebilmek'. bu uğurda çıktığı yolculuğun sonu mezarda bitiyor. kısa bir süreliğine de olsa craig vasıtasıyla görüyor ama bunun bedelini hayatıyla ödüyor.bob'un geçmişe dair bir özlemi ve pişmanlığı olup olmadığını bilemiyoruz, roman bunu bize vermiyor. bir anda kendini kitaplarında işlediği tarzda bir gizem içinde buluyor ve bu gizemleri açıklamak konusunda başarılı olsa da; gizem çözmenin aslında kitaplarında anlattığı gibi keyifli bir uğraş olamayabileceğini, dehşet verici yanlarının olabileceğini anlıyor.nick, craig ve brian'ın istek ve pişmanlıkları hikayede çok detaylı işlendiği için yazmayacağım. yukarda yazdığım, albert hariç, çıkarımlar hikayede öyle az yer kaplıyor ve öyle sığ işleniyor ki hikayede eksik kalan bir şeyler olduğu hissine kapılıyorsunuz. söz gelimi bob'un geçmişine dair bildiğimiz tek şey yaşlı bir kitap yazarı olduğu ve boston'a bir konferans için gittiği. halbuki kendisi, hikayeyi mantığa büründürmede okuyucuya yardım eden çok önemli bir karakter. aynı şekilde bethany üzerinde uyuşturucu problemi dışında hiç ama hiç durulmuyor. laurel'e yüklenen anlam ve misyon* epey uyduruk. gaffney ve warwick de harcanabilir karakterler olmaktan öteye geçemiyorlar, haklarında hiçbir şey bilmiyoruz.ya da belki ben stephen king'den ve hikayeden fazla şey bekliyorum. belki de hikayeyi sadece bir 'hikaye' olarak ele almalıyım. şeyh uçmaz müritleri uçurur hesabı king'e gereksiz misyonlar yüklüyorum. vakti zamanında j.r.r. tolkien için de 'aslında lotr dünya savaşlarını anlatıyor' vb yorumlarda bulunulmuş. lakin tolkien efendi 'varlığını sezecek kadar yaşlanıp bezdiğimden beri, alegorinin her türlü tezahüründen bütün kalbimle nefret ederim.' demiş ve tartışmalara son noktayı koymuş.kitaptan keyif almamı olumsuz etkileyen bir başka nokta, 'langoliers'in ta kendisi oldu. stephen king, hikayeyi kurgularken hangi fizik teoremini şablon olarak kullandı bilmiyorum ama açıkta kalan ve fikriyatı desteklemeyen bir çok nokta var. söz gelimi geçmişte kalan dünya ya da dünyalar, ne sıklıkla yokediliyor? 'şimdiki zaman' olarak inşa edilen dünya'nın 'geçmiş zaman' dünyası olarak nitelendirilmesi için ne kadar zaman geçmesi gerekiyor? 24 saat mi? halbuki zaman yırtığına yapılan yolculuk boyunca birçok kereler sabah ve akşam olduğunu gördük. işi biten 'geçmiş zamana ait dünya'nın nasıl yokedildiğini gördük ama 'gelecek zamana ait dünya'nın nasıl oluştuğunu göremedik. hikayede ayık olan diğer yolculara zaman yırtığından geçince ne oldu? çok ama çok daha önemli bir soru daha var ki; bütün bunlar yanıtsız bırakılsa ve sadece o soru cevaplansa dahi razıyım: langoliers neden havayı da yoketmiyor? 'geçmiş zaman çizgisinde yer alan dünya', bir bütün olarak entalpisi bitmiş, entropisi coşmuş olarak betimleniyor. enerji yok. dolayısıyla biranın köpüğü de yok. koku da yok, tat da. elektrik de yok, ateş de. eko da yok. hiçbir şey yok. hava da tıpkı dünya gibi maddeden yapılmış ve tıpkı dünya gibi iletkenliğini kaybetmiş durumda. o halde langoliers dünyayı yokederken havayı da yemeliydi. brian ve ekibi, hava langoliers tarafından yokedildiği için zamanla nefes almakta zorlanmalıydı. hadi yakıtın ateşlenmesi problemini 'uçağın içindeki zaman şimdiye ait' diyerek çözdük diyelim. uçağın havalanması, 'hava' da yokedildiği için imkansız olmalıydı.dahası dünya, evren, zaman yırtılması, entalpi, entropi diye takılırken ortaya bir anda 'langoliers' türü yaratıklar çıkması; yaratılan evren içinde çok absürt geldi. o ana kadar anlatılanların gizem soslu bir star trek bölümünden farkı yokken, dişli plaj toplarının meydana çıkması, ibreyi bilimkurgudan korkuya kaydırdı ve bence hikayenin akışına zarar verdi. fiziksel kurallar çerçevesine oturtulmaya çalışılan bir zaman hikayesinin tam orta yerine böyle yaratıklar montelemek; ikinci dünya savaşını anlatan heyecanlı bir romanın ortasına ejderha kondurmak gibi geliyor bana. odaklanamadım ve kitabın burdan sonrasını da çok ciddiye alamadım.albert'ın herkesin hayatını kurtaracak fikri, bana yukarda anlattığım sebeple çok zorlama geldi ve burun kıvırdım. yavaş basınç boşalmasında baygınlık geçirmenizin sebebi, beynin oksijensiz kalmasıdır. bu oksijensizliğin sonu da beyin ölümüdür. ortalama bir insan beyni oksijensizliğe sadece 5 dakika dayanabilir. ilk bir dakikada beyin hücreleriniz ölmeye başlar, lakin yaşama geri dönebilirsiniz. üçüncü dakikada beyin hasarı oluşmaya başlar. beşinci dakika ölümle sonuçlanır. bu hesaba göre uçak zaman yırtığından 1 ila 3 dakika arası bir sürede geçiyor olmalı çünkü ayılan kimsede beyin hasarı oluşmamış. nick'in yırtıktan geçerken, henüz tam olarak buharlaşmadan evvel kabin basıncını normalleştirmesi gerekiyor ki kimseler canından olmasın. tam bir 'ölme eşşeğim ölme' durumu. başarabilene aşkolsun.kitaba dair beni rahatsız eden başka bir şey de altın kitaplar yayınevi'nin uyguladığı gereksiz kesmeler ve çıkarmalar. okuduğum basım 2015 yılına ait ve çevirmeni de gönül suveren. eksiklikler ve farklılıklar çevirmenden mi yoksa yayınevi'nden mi kaynaklanıyor bilmiyorum. lakin daha evvel de stephen king romanlarını bolca kırptıkları için ben işin yayınevinde bittiğini düşünüyorum. atlanılan ve kesilen yerlerin çoğu minör detaylar. mesela gaffney ve warwick'in ne iş yaptıkları ve boston'a gidiş amaçları orjinal kitapta anlatılmışken türkçe çevirisinde yok. aynı şekilde laurel'in beşinci sınıf öğretmeni olduğu da türkçe basımda yer almıyor. türk versiyonunda dinah'ın onun öğretmen olduğunu hissettiği yazıyor ama kızın mezun olduğu bölüm 'kütüphanecilik' olarak geçiyor. laurel daha evvel de yalan söylediği için bu 'öğretmenlik' meselesinden boş yere huylandım durdum. orjinalinde bethany sarışın iken türkçe basımda siyah ve kısa saçlı deniyor (bu kısmı neden değiştirdiler hiç anlamadım). yine orjinalinde küfürlü cümleler varken bizde bu cümleler yumuşatılmış.ama (büyük harflerle) atlanılan öyle yerler var ki eğer yazılanlar doğruysa kitabın okuyucu nezdindeki değeri artabilir. sözgelimi craig'in babası langoliers'ı anlatırken 'zamanını boşa harcayan ve tembellik yapan' çocukları yediğini söylüyor. türkçe basımda vurgu 'zamanı boşa harcamak'tan ziyade 'tembellik' üzerinde. ilk tanım verildikten sonra, craig'in babası hikayenin birçok yerinde bir çeşit içses olarak ortaya çıkıyor ve langoliers'ın amacını ve hedefini defalarca tekrar ediyor. bu tekrarların hiçbiri, zamanın boşa harcanmasına değinmiyor. craig'in kafasındaki ses, onu zamanı boşa harcamaktan ziyade 'tembellik ettiği için' suçluyor. halbuki hikayenin 'zaman' ile kurduğu bağlantıları ele aldığımızda, tembellik kadar 'zamanı boşa harcama'yı da vurgulaması daha anlamlı olurdu. kitabın orjinalinde durum nasıl bilmiyorum ama bu bir çevirmen hatasıysa durum çok vahim.daha da kötüsü wikipedia'da zaman yırtığına geri dönmek üzere bangor'dan havalanıldığında, karakterlerin geçmiş pişmanlıklarıyla yüzleştiği yazıyor. halbuki türkçe basımda ilgili bölümde okuduklarımız şunlar: nick'in yaptığı iş ve geçmişine dair bilgiler, nick'in gelecek planları, albert ve bethany'nin öpüşmesi, dinah'ın ölümü. bütün bu anlatılanların içinde geçmiş pişmanlıklarla yüzleşme olarak sayılabilecek tek şey, nick'in kefaret ödemeye karar verişi. eğer hakikatten türkçe versiyonunda bu bölümden kırpmalar yapıldıysa; daha evvel yaptığım 'eksik işlenmiş' eleştirisini seve seve geri alırım. eseri orjinal dilinden okuyanlar, mesaj kutumu yeşillendirebilirler.---- spoiler biter ----kitabı okumama vesile olan spiritual void'a teşekkür ederim. gecikmemi ve üşengeçliğimi affettirmez ama bu incelemeyi kendisine borçluyum.
(protaktinyum - 27 Ekim 2017 18:49)
1995 yapımı sacma otesi stephen king uyarlaması bir tv filmi. gecenlerde kazara showtime da izleme hatasını yaptım. kocaman celik disler isi gucu yok zamanı durdurup insanları binaları yolları yiyor. stephen king bu romanı/hilkayeyi bos bir anında yazmıs olmalı. merak edip imdb de film hakkında yazılanlara baktıgımda ise en buyuk dumuru yasadım: 10 uzerinden 5,6 rating vermisler.*
(delilah - 2 Eylül 2005 15:39)
stephen king in gece yarısını dört geçe adlı kitabındaki 200 küsur sayfalık ilk öykü...türkçe ye umacılar diye çevrildi..stephen king in en ilginç konusu olan hikayelerinden biridir...kitap, uçuş sırasında bir uçakta yolcuların çoğunun aniden kaybolduğu olayı anlatır...kalan üç beş yolcu ise, uyandıklarında kayıp kişilerden geriye koltuklarında metal eşyalar kaldığını görür...uçak ise otomatik pilotta uçmaya devam etmektedir....
(kumrengi - 7 Şubat 2006 02:52)
dün akşam tesadüfen digiturk'ün showtime kanalında rastladığım ve özellikle ilk bölümü itibariyle lost'un senaristlerinin feci şekilde etkilendiğini düşündüğüm 95 yapımı stephen king uyarlaması.
(sisyphos - 18 Temmuz 2006 10:41)
Yorum Kaynak Link : the langoliers