İlişki / 13 Tüm Zamanların En İyi 10 Kore Filmi / 10
Oyuncular
  • "kıpırtısız çamurlu birkaç parmak su dolu havuzdan dakikalarca huzur dolu dalga sesleri gelen film.belki de evin diğer cephesi denize bakıyordu..ama hiç göstermediler."
  • "grinin tüm tonlarını barındıran film. izlerken verdiği sakinliğin yanında huzursuz da ediyor. sonundaysa kırık bir gülümseme oluşturuyor."
  • "duvara sıçramış kanları usulca temizleyen evinde televizyonu olmayan bir adam *kardeşi onun erkeğiyle yatmış sürekli sigara içen dağınık bir kadın *yanlış adamı öldüren yakuzalarkertenkeleler"
  • "yönetmen pen ek ratanaruang, filmdeki kütüphanede yer alan ichi the killer posteriyle de takashi miike'ye bir selam çakmaktadır..."
  • "(bkz: last life in the universe)(bkz: sakichi sato)"
  • "(bkz: yoji tanaka)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    intihara yatkınlık ve kitaplarla olan ilişkisi biraz wilbur wants to kill himselfi anımsatan, ama yine de kendisinden başka hiçbir şeye benzemeyen film. çekimleriyle hayranlık uyandıran, ruha dingillik verirken biraz da kanatan, iki gün üstüste izleyince günlerdir uykudaymışsın gibi hissettiren film. müzikleri desen, en az film kadar sade, beyaz, gri renklerde.


    (budala - 7 Kasım 2006 17:46)

  • comment image

    ölmeyi başarayamayan bir adam ve yalnız kalmaktan korkan bir kadının öyküsü, yaşamı ve ölümü tiye alan bir film. adam ölmeyi beceremez çünkü aslında hayata bağlıdır, hatta hayatta kalma mücadelesini verir. zaten fazla takıntılı derecede olsa da, düzenli bi yaşamının olması bunu gösteriyor. adamın her ölmeye çalıştığında başka birinin ölmesi (perfume'da da jean baptiste grenouille bir mekanı terkettiğinde mutlaka o mekandakiler ölüyordu) de bunun bir göstergesi. filmde alıntılanan "ölüm huzurdur" cümlesine rağmen, huzuru aşkta arayacaktır.

    kadın ise adama zıt bir çizgide, son derece pasaklı ve hayatından bezmiş görünümlü biridir. film ilerledikçe iki karakter birbirine benzemeye başlar.

    ilginç bir filmdir kesinlikle. 30. dakikasında filmin adı ekranda belirir. bazı sahnelerde esas kızımız, kız kaderşine dönüşür. bunun nedenini yönetmen röportajında tüm içtenliğiyle açıklamış... "ufak kardeşi set ekibimiz çok seviyordu. hem genç hem de seksiydi. hepimize pozitif enerji veriyordu. o setteyken herkes sürekli gülümsüyordu. o gittiğinde ise herkes ciddileşiyordu. bu nedenle çekim günleri bittikten sonra onu tekrar çağırdık ve ortaya böyle bi sahne çıktı." diyor gülümsüyor. ben de bunuel'in arzunun o belirsiz nesnesi'ne gönderme yaptı sanmıştım...

    ve tabi ki christopher doyle, "ben oradaydım, ben çektim oldu!" edası ile, çektiği görüntüleriyle kendisini seyirciye hatırlatmayı ihmal etmemiş.


    (anahita - 29 Mart 2007 03:34)

  • comment image

    kıpırtısız çamurlu birkaç parmak su dolu havuzdan dakikalarca huzur dolu dalga sesleri gelen film.belki de evin diğer cephesi denize bakıyordu..ama hiç göstermediler.


    (thinkgreen - 2 Ekim 2007 16:05)

  • comment image

    grinin tüm tonlarını barındıran film. izlerken verdiği sakinliğin yanında huzursuz da ediyor. sonundaysa kırık bir gülümseme oluşturuyor.


    (damn - 15 Eylül 2008 15:57)

  • comment image

    güzel, sessiz, dingin bir film amma o kutlu anda "ulayn kardeşim sana bakakaldığında öldü" denmeyip neden nice zamandır görülmeyen uzak bir akraba imişçesine esas oğlan eve alınmıştır; gecenin 5'inde film seyredilirken anlaşılamamıştır; yitik yitiği mi çekmiştir, ne olmuştur...


    (katatonia journey through pressure - 7 Aralık 2008 16:50)

  • comment image

    duvara sıçramış kanları usulca temizleyen evinde televizyonu olmayan bir adam *
    kardeşi onun erkeğiyle yatmış sürekli sigara içen dağınık bir kadın *
    yanlış adamı öldüren yakuzalar
    kertenkeleler


    (ohdaesu - 7 Mayıs 2009 23:13)

  • comment image

    bir buçuk saat boyunca 3 dil (ingilizce, japonca, tayca) konuşulan sanat filmi.

    --- spoiler ---

    "konuşacak kimse yoksa yanınızda o zaman yaşamak niye?" sorusuyla cebelleşen bir adam, üstelik hayatından da çoktan vazgeçmiş. sürekli intiharını engelleyen olaylar, en sonuncusu ise hayatını istediğini yaparak yaşayan bir kız. bi güzel, bi hoş kız hem. esas oğlan bir anda yaşama tutunur kızın hayatını inceleyerek. gerçi modern uzak doğu kültürünü pek sevmesem de oturup izliyor insan. hele ki sanat filmi seviyorsanız oturup izleyin, düşünün hayatınızı.
    filmin dikkat çekici göndermeleri pek fazla olmasa da ölen kızla ablasının kısa bir süre için yer değiştirmesi, kızın ot çektikten sonra evde kitapların uçuşmasını hayal etmesi güzeldi.

    ---
    spoiler ---

    edit: bir otisabla tavsiyesidir.


    (pablo zgr - 21 Mayıs 2010 00:16)

  • comment image

    --- spoiler ---

    acı bir olayla bir araya gelen iki beklentisiz hayat ve bu hayatların sahibi birbirinden umarsız iki insanın birbirinin her şeyi olması üzerine bir dram.

    tayvan'da yaşayan bir japon ve japonya'ya gitmek isteyen bir tayvanlı.
    biri kendini öldürmeyi bir türlü beceremeyen, obsesif kompülsif kenji. diğeri feleğin çemberinden geçmiş, hayattaki tek dayanağını da kaybetmiş bohem prenses noi. iki boka batmış hayat.

    sonuç, "sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir" oldu.

    ---
    spoiler ---

    *


    (ursula - 21 Mayıs 2010 01:28)

  • comment image

    çok güzel. pek güzel. bu kadar geç izledigime ve bilmememe pişman ettirecek kadar güzel. noi'yla kız kardeşi * arasındaki geçişleri cet obscur objet du desir'e selam niteliginde yorumlayıp iyiymiş dedikten sonra film bitince, açıp asıl hikayeyi okuyunca buradan -hatta biri de aynı benzetmeyi yapıp, yazmış yıllar önce- ratanaruang beyefendiye küfürler sallamama neden oldu, ama film hala güzel.


    (love me to my death - 19 Ocak 2015 02:43)

  • comment image

    spoiler şeysi

    film ilk baştaki intihar sahnesiyle ürkütüyor ancak ilerledikçe sade anlatımı ile bizi kendine çekiyor. depresif, intihara meyilli, hayatı umursamayan iki genci oldukça dingin bir şekilde bize anlatıyor. film boyunca karakterlere sempati duymamız yetmiyor, bir şekilde hayata dair bir iyimserliğe kapılıyoruz. ölüme meyilli ya da nihilist olmayı bile hayatın bir parçası olarak görmeye başlıyoruz. o halimize bile sempati besleyecek ve kendimizi kabullenecek kıvama geliyoruz. en azından filmin sade ve olumlu anlatımı bana bu hissi verdi.


    (lvs - 13 Temmuz 2015 12:36)

  • comment image

    "kertenkele uyandığında kendisinin hayatta kalan son kertenkele olduğunu anladı.
    ailesi ve bütün arkadaşları gitmişlerdi. sevmedikleri, okulda ona kötü davrananlar -hepsi- gitmişlerdi...

    kertenkele artık yalnızdı.
    ailesini ve arkadaşlarını özlüyordu, hatta düşmanlarını bile.
    yalnız olmaktansa düşmanların ile olmak daha iyidir; aklından geçen bunlardı...

    güneş doğarken düşündü: yaşamanın ne anlamı var?
    eğer konuşacak hiç kimse yoksa, eğer evrendeki son kertenkele iseniz.
    böyle düşünmenin hiçbir anlamı yoktu."

    insan dediğin nedir ki...
    diye başlayan ve insan üzerine, yalnız ya da kalabalıkta insan olma hâli üzerine geçmişten bugüne sürüyle güzellemeye, resme, kitaba, şiire, şarkıya ve filme rastlamışızdır. ruang rak noi nid mahasan da işte o güzellemelerden biri...
    pan ek ratanaruang kendi filminin evrenindeki son kertenkeleler olan birbirine tamamen zıt, farklı bu iki karakterle çiziyor hikâyesinin sinemasal resmini bizlere...

    kenji ve noi...

    neden intihar etmek istediği film boyunca bir türlü anlaşılamayan gizemli bir genç adam, kenji...
    karşıdan munis görünse de, filmin hemen başında yarıçıplak halde kenji' yi gördüğümüz o sahnede sırtındaki dövmelerin yoğunluğu da dikkat çekiyor.
    belki de bambaşka, suç dolu bir hayattan çıkıp gelmiş eski bir yakuza üyesidir bu genç adam, kimbilir...

    ekonomik durumu iyi kenji' nin ve iyi de bir işi var. yaşam standartlarını sürdürebildiği modern, grafit tonlardaki minimal seçimlerle oluşturduğu yalın dairesinde tutkuları ve takıntılarıyla yaşayan genç, yalnız bir adam o...
    kenji' nin en büyük tutkusu nerdeyse küçük bir kütüphane hâline dönüştürdüğü evindeki kitapları, en büyük takıntılarından biri de o kitapları hastalık derecesinde, obsesifce sınıflandırarak saklaması; tıpkı giysileri ve diğer eşyalarındaki o büyük düzen tutkusu gibi...

    genç adamın en büyük takıntısı evinin tavanlarından sarkan ölüm iplerinin de yardımıyla çeşitli intihar yollarını denemesi, ama bunlardan hiçbirinin bir sonuca ulaşmaması...
    kendi bir türlü ölemezken bir yakuza üyesi olan erkek kardeşinin yine bir yakuza üyesi olan arkadaşını ustalıkla haklayan kenji' nin yolu, bir gece aynı erkeği paylaştığı kızkardeşini kaybeden ve bir fahişe olan noi ile kesişir...

    "hayat garip tesadüflerin anlamlı bir birleşimidir." denir...
    kenji tutku ve takıntıyı ne kadar yaşamının birinci nesnesi haline getirmişse bu, noi için tam tersidir aslında. genç adamın tutku ve takıntılarıyla ağırlaştırdığı yaşamına karşılık tüm boşvermişlikleri ve takmıyor gibi duran tavrıyla genç kadın, hayatını "hafif" yaşamayı seçmiştir...

    "insan insanın kurdudur."denir...
    dengeli, tutkulu ve takıntılı o zor hayatında bir benzerine daha önce rastlamadığı noi' nin peşinden gider kenji, bir süre bangkok' da onun konuğu olur. önce zorunlu, ilişkilerinin ilerleyen hallerinde ise gönüllü bir misafirliktir bu...

    evrende kalan son kertenkele... öyle değilmiş gibi görünse de birbirlerine muhtaç iki insan.
    pattaya' daki o çöp evde japonca, taylandca, ingilizce ve son olarak da sessizce anlaştıkları, paylaştıkları anları doldurarak, o misafirlik boyunca birbirlerini iyileştiren bir erkek ve bir kadının ayndı anda hem tuhaf, hem hipnotik, hem komik, hem hüzünlü... hikâyesi.

    tadanobu asanosu, hemen ilk sahnelerinden birinde duvardan hınzırca gülümseyen ichi the killer afişi, akabinde yine bir yakuza rolünde takashi miikesi, sanki bambaşka, çok uzak bir evrenin parçasıymış gibi duran o çöp evi, o çöp evin suyu olmayan havuzu ve çoğunlukla yine aynı evde geçen terapi seansı gibi anları, bu anlar ve tüm filmin christopher doyle imzalı sürprizli görselliği ve geriye kalan herşeyiyle ruang rak noi nid mahasan...

    ya da evrendeki son kertenkele olsanız...
    eğer hayâl etmekte zorlanıyorsanız hikâyede geçen kertenkele kelimesini kaldırıp oluşacak boşlukları "insan" kelimesiyle doldurduğunuzda, bu filme hem daha cuk oturacak, hem de filmin değeri de işte o zaman daha iyi anlaşılacaktır, kanımca...

    geneline bakıldığında aslında oldukça mânidar sayılabilecek "bir intihar sonucu" dünyadan ayrılan yukio mishima nın yukarıdaki hikâyesinden,"evrendeki son kertenkele olma hâli" önermesinden yola çıkarak insanı insana anlatan hikâyesiyle de, yola çıkış noktasıyla da bir sinemasal tasarruf, aynı zamanda da zerafetle, aslında insana, dair çok şey anlatma başarısını gösteren, "salında insan nedir ki ?" sorusuna aranmış cevaplardan biri olabilme potansiyelini taşıyan, son zamanlarda izlediğim en kendine özgü, halüsinatif bir uzakdoğu sineması tür filmlerindendi, pan ek ratanaruang' ın ruang rak noi nid mahasan' ı...

    ruang rak noi nid mahasan
    (bkz: last life in the universe)


    (hexum - 11 Şubat 2016 01:03)

  • comment image

    yönetmeni pen-ek ratanaruang olan, 2003 yılında çekilmiş, ingilizce'ye last life in the universe olarak çevrilen harika film.

    zıtların uyumu ve tüm filmin bu ironi üzerine kurulu olması.

    --- önemsiz spoiler ---
    kenji ile noi adlı iki karakteri birleştiren bir ölüm ve ayrılmalarına sebep olan başka ölümler. ancak sürekli intihar etmeye çalışan kenji'nin bir türlü ölümle buluşamaması.

    kenji'nin takıntılı derecede düzenli, titiz, temiz olması ama noi'nin evinin destansı bir pislik ve düzensizlikle abidesi olması.

    kenji'nin japonya'dan tayland'a gelmesi, noi'nin tayland'ı terk edip şansını japonya'da denemek istemesi.

    kenji'nin japonca konuşması, tayland'da yaşıyor olmasına rağmen tayca öğrenmeye hevesi olmaması, noi'nin japonya'ya gideceği için japonca öğrenmek için yanıp tutuşması.

    kenji'nin suskunluğu, noi'nin konuşkanlığı. kenji'nin içe dönüklüğü ve ölümü tercih etmesi, noi'nin dışa dönüklüğü ile yaşama tutunması. "konuşacak kimsem yoksa yaşamanın anlamı ne?" diyen kenji'nin hayatına noi'nin girmesi.

    ve karakterlerin giderek yakınlaşıp ortalarda bir yerlerde buluşmaları.
    --- önemsiz spoiler ---

    filmdeki görüntüler muhteşem, neden? çünkü sinematografi wong kar-wai filmlerinden tanıdığımız christopher doyle'a ait. kitapların uçuşması, evin toparlanması, canlanan akvaryum balıkları, duvarlarda beliren kertenkeleler... her sahnenin estetikliği, dikkatle sunulan hüzün ve dingin müzikleriyle muhteşem bir film.

    filmin orjinal adında geçen (ruang rak noi nid mahasan) noi ve nid kelimeleri, filmdeki kardeşlerin adları. aslında "love story of noi and nid" anlamına da gelebilen filmin orjinal adını tam çevirirsek, "a small/little love story that is a lot" anlamı çıkıyor. tüm filmin içine sinen zıtlık ve uyumun en güzel yansıması sanırım bu kelime oyunu.
    kütüphanede görünen ichi the killer filmi, tadanobu asano'nun oynadığı bir diğer film.
    filmde görülen "the last lizard" kitabının yazarı, harakiri yaparak intihar eden yukio mishima.

    --- önemli spoiler ---
    kenji'nin neden intihar etmeye çalıştığı aslında açık bence. "konuşacak kimsem yoksa yaşamanın anlamı ne?" diye soruyor kenji, ne kadar içine kapanık olsa da, kütüphanede nid'i gözlüyor. onun da herkes kadar bir umuda, sevgiye ihtiyacı var belli ki. ve kenji mutlaka japonya'dan kaçmış bir yakuza. sırtında dehşet bir dövme var. noi'ye vurmakta olan sevgilisini tek yumrukta yere serebiliyor. abisinin vurulduğunu gördüğünde soğukkanlılıkla arkadaşını öldürebiliyor, cesetleri saklıyor. normal bir insanın böyle tepki vermesi olası bile değil. kenji muhtemelen, o yaşına kadar çok fazla ölüm gördü ve ölüm sundu insanlara. o yüzden artık intihar etmek ve buna bir son vermek istiyor. ama kenji ölemiyor, hatalarının bedelini ödemek zorunda kalıyor. son sahne ile kesinlikle, film boyunca anlatılmayan detayların cevabı verilmiş oluyor.
    --- önemli spoiler ---


    (black rose immortal - 29 Şubat 2016 16:24)

  • comment image

    öldürmeyen allah öldürmüyor. nitekim gümüş perdede şimdiye dek seyrettiğim en sevimli suicidal karakter kenji’nin* bu “ölememe” macerasının ve ölüm meleğinin onunla dalga geçercesine, neredeyse etrafındaki herkese dokunmasının da bir anlamı olmalı. ve evet var: noi*

    hayata tutunamayan iki karakterin yollarının, ot otu, bok boku bulur misali, belli noktalarda kesişmesi ve varoluşsal acılarını bazen beraber, bazen de o en kendilerine ait, o en -hidden place-lerinde yaşama hikayeleri taaa breakfast at tiffanys’den beri ilgimi çekmiştir. last life in the universe’ü diğerlerinden ayıran belki de en önemli özellik ise ölüm, intihar, yalnızlık gibi ciddi karamsar noktalara dokunurken, diğer taraftan da hayat denilen şu muamma ile feci halde dalgasını geçmesi. ilk başlarda film her ne kadar intiharı özendiriyor gibi gözükse de, noi’nin devreye girmesiyle aslında hayatın o kadar da ciddiye alınmaması ve sadece size sunulduğu gibi alınması tezini savunuyor. (aç bi parantez, p.j. harvey: we float.. take life as it comes…)

    filmin daha en başında üzerimize çöken ölüm ağırlığını giderek hafifleten güzellikler say say bitmiyor. öncelikle kenji ve noi’nin iletişim biçimi şimdiye dek gördüklerim içinde en güzeli. üç dilde anlaşıyorlar: ingilizce, japonca ve thai. sürekli aynı şeylerden konuşuyorlar ama farklı yerlere varıyorlar. zaman geliyor bu üç dil de yetmiyor ve başka bir iletişim biçimi seçip susuyorlar. işte en güzel anlar bu susarak iletişim kurdukları anlar.

    kenji ve noi karşılaştıkları andan itibaren, kenji birden bire spirited away’in o en güzel karakteri olan maskeli adama dönüşüyor. şayet noi karakteri chihiro ise kenji’de onun sessiz takipçisi maskeli adam. yalnızlığını paylaşmak için tıpkı maskeli adamın verdiği altınlar, hediyeler gibi o da noi’ye kendi çapında armağanlar veriyor, bulaşıklarını yıkıyor, evini temizliyor ve içtiği otun etkisiyle noi de zaman kaybetmeden o büyülü dünyaya adım atıyor ve havada uçuşan kağıtlar ve kitaplar eşliğinde dans ederek chihiro’dan sen’e dönüşüyor. işte bu sahnelerde miyazaki’nin büyüsünü bana hatırlatan ve artık uzakdoğu sinemasında bir marka ya da iso 9001 belgesi haline gelen christopher doyle’un etkisi gözardı edilemez.

    miike takashi ve yanındaki 2 yakuza da filmde bizi gülümseten diğer elemanlar. miike’yi artık tanımayan yok zaten ama diğer iki eleman da size tanıdık geldiyse hemen kısaca hatırlatalım: yoji tanaka’yı kill bill vol.1’den gözünüz ısırabilir ama sürekli önüne gelen herkese “sen kenji misin?” diye sorarak miike’den kafasına şaplak yiyen sersem yakuzamız sakichi satô’yu ise kill bill vol.1’deki charlie brown, gozu’daki kabus café’yi işleten adam ve nihayet ichi the killerdaki milyon tane yakuzadan biri olarak da hatırlayabilirsiniz. ayrıca gozu’nun senaryosu da bu abiye ait ve haliyle miike’nin sıkı bir kankası.

    dünya üzerinde yaşayan son kertenkele olsanız, ailenizi mi, sevdiklerinizi mi yoksa düşmanlarınızı mı özlersiniz, bilemiyorum ama hayata dair küçük noktalara dokunup buruk buruk gülümseten bu son kertenkele hikayesini ben çok sevdim.


    (arsonist - 2 Aralık 2004 11:55)

  • comment image

    evrendeki son kertenkelenin öyküsü.. normalde sayfalarca süren cümlelerle bile ifade edilemeyecek şeyleri tek bir bakışıyla anlatabilen muhteşem tadanobu asano'nun oynadığı muhteşem film..

    "....kertenkele uyandığında, kendisinin hayatta kalan son kertenkele olduğunu anladı.
    ailesi ve bütün arkadaşları gitmişlerdi.
    sevmedikleri ,okulda ona kötü davrananlar-hepsi- gitmişlerdi.
    kertenkele artık yalnızdı..ailesini ve arkadaşlarını özlüyordu.
    hatta düşmanlarını bile.
    yalnız olmaktansa,düşmanların ile olmak daha iyidir.
    aklından geçen bunlardı.
    güneş doğarken düşündü...
    yaşamanın ne anlamı var...
    eğer konuşacak hiç kimse yoksa
    eğer son kertenkele iseniz...
    böyle düşünmenin hiçbir anlamı yoktu."


    (polgara - 22 Mart 2006 12:07)

Yorum Kaynak Link : ruang rak noi nid mahasan