Bin-jip (~ Bos ev) ' Filminin Konusu : Kendine ait bir hayatı olmayan, diğer insanların yaşamına kendi yöntemleri ile ortak olan bir adam... Ve yardıma ihtiyacı olan genç ve güzel bir kadın... Tatile giden insanların evlerini kullanarak yaşayan ve karşılığını kendince bozulmuş ev aletlerini onararak ödeyen tuhaf bir adamın hikayesi... Yine böyle bir misafirliği sırasında evde yalnız olmadığını fark eder. Evde kocası tarafından işkence gören genç bir kadınla karşılaşan adam oldukça şaşkındır. İlk başta birbirlerinden çok farklı görünen bu iki insan giderek yakınlaşır ve aralarında sıradışı bir ilişki başlar.
Ödüller :
Bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom(2003)(8,0-71734)
Yeopgijeogin geunyeo(2001)(8,0-46672)
Geumul(2016)(7,3-2064)
Suchwiin bulmyeong(2001)(7,3-3143)
Pieta(2012)(7,2-11255)
Shi gan(2006)(7,2-11095)
Hwal(2005)(7,2-9965)
Samaria(2004)(7,1-12685)
Seom(2000)(7,0-12844)
Nabbeun namja(2002)(6,8-8454)
Bi-mong(2008)(6,6-3360)
Moebiuseu(2013)(6,5-4259)
Venedik Film Festivali : "FIPRESCI Prize-Competition"
Venedik Film Festivali : "Little Golden Lion"
Venedik Film Festivali : "SIGNIS Award - Honorable Mention"
Venedik Film Festivali : "Silver Lion"
insanı darmadağın eden bir film bu. aynı zamanda beyni uyuşturan ve yüreği titreten. --- spoiler ---tüm bu şiirselliğin içinde elalemin diş fırçasını kullanmak nası bişeydir? orda bi konsantrasyon bozukluğu yaşadım sanırım.--- spoiler ---
(eigeus - 17 Ekim 2006 00:52)
--- spoiler ---baş karakterin, yabancıların evlerine girerek sürdürdüğü hayatı, farklı bir yaşam stili kurmanın, bir anlamda kaygısız bir hayat yaşamanın çok ötesinde bir durum. kendi hayatından kaçışın, aidiyetsizliğin bir yansıması. başkalarının hayatlarını yaşayarak dünyadan kaçmak gibi. girdiği ilk evde başka birine ait bir diş fırçasıyla dişlerini fırçalaması, izleyende ufak bir rahatsızlığa neden olan bu sahne, başka birinin hayatını yaşama çabasını göstermenin çok güzel bir yolu. banyo yaparak (yine başkalarına ait olan) eski yaşamdan arınması, yeni hayatının sahiplerinin fotoğraf albümlerine bakması, sonra eşyalarına bakıp o eşyaları kullanması ve sonunda oradaki varlığının kanıtları olan fotoğrafları çekmesi..bozuk eşyaları tamir etmesi ise herhangi bir minnet duygusundan ya da borç ödeme isteğinden kaynaklanmıyor bence. bu da yine tamamen o kısa süreli aidiyetin bir simgesi. aynı şekilde, kirli çamaşırları makinayla değil de elde yıkaması da.ve tüm bunlar, insanlarla hiçbir ilişkisi olmayan, hiç konuşmayan bu adamın diğerleriyle ilişki kurmasının bir yolu.bütün bu kişisel temaların yanı sıra, film şiddet kültürü ve bunun sürdürülmesine dair de çok fazla şey söylüyor. özellikle golf topları ve golf sopaları bütün film boyunca hep şiddet için kullanılan araçlar ve tüm şiddet nesnelerinin bir sembolü. adamın girdiği tüm evlerde, biri hariç, golf sopaları,topları olmasının bir nedeni de bu.buradan bakınca filmin ilk karesi bambaşka bir anlama bürünüyor. ilk karede mermerden bir kadın heykeli, önünde bir ağ ve heykele doğru bir kurşun gibi giden ve ağa takılıp düşen golf topları görüyoruz. sonra bunun kadının kocasının bahçesindeki golf antrenmanı yaptığı yer olduğunu ve topları heykele doğru atanın da kocası olduğunu anlıyoruz..ağaca bağladığı golf toplarına vururken, yani şiddet amaçlı olmayan bir eylem içindeyken bile olsa, bir şiddet nesnesini kullanırken, kadının pasif direnişle karşısına geçip ona engel olma çabası da bundan kaynaklanıyor. ki sonunda bu eylem, bir kaza da olsa şiddeti doğuruyor. golf sopaları silah ve toplar da kurşun misali, yoldan arabayla geçen bir kadının ciddi biçimde yaralanmasına neden oluyor.tüm film boyunca şiddet çağrışımlı her nesne kullanıldıktan sonra zarar gören, şiddete uğrayan birileri oluyor. adam ilk girdiği evde oyuncak bir silahı tamir ediyor. evin sahipleri geri döndüğünde çocuğu oyuncak silahla oynarken görüyoruz. önce babasına doğrultuyor hem de boynuna, şah damarına yakın bir yere nişan alıyor. babasının çek şunu üzerimden demesiyle annesine yöneliyor. annesi vur beni de kurtulayım, bu anlamsız günden benzeri bir laf ediyor (dile yansıyan şiddet sözlüklerinin, şiddet kültürünü sürdüren-yaratan etkisi) ve çocuk annesinin yüzüne doğrulttuğu oyuncak silahı ateşliyor, kadın yaralanıyor.aynı tema adamın kadınla birlikte girdiği evde, ünlü boksörün evinde de tekrarlanıyor. yine bir şiddet nesnesi sembolizmi içeren boks eldivenlerini giydikleri ve öyle fotoğraf çektikleri bir sahne görüyoruz. sonra evin sahipleri, onlar evdeyken gelince, boksör olan adamın koşarak odaya girip adamı tartaklamak yerine önce o boks eldivenlerini giyip sonra yumruk atmaya başlaması da yine aynı şiddet kültürünün sürdürülmesi, evlerimize girmesi temasıyla bağlantılı.ki bu durum hayali bir oyunda da tekraralanıyor. adam hapisteyken hayali bir golf oyunu oynuyor, diğer mahkumun zaten orada olmayan bir golf topunu almasıyla, adamın hayali topunu (silahını) onun ellerinden almak için onu tartaklamaya, dövmeye başlaması bir oluyor..fotoğrafçı olan adamın evinde de golf sopası ve minyatür bir golf topu görüyoruz. girdikleri tek bir evde şiddet çağrışımlı hiçbir nesne yok. geleneksel tarzda döşenmiş, huzur yayılan bir mekan bu. işte ilk kez burada adam ve kadın gerçek bir iletişim kuruyor. o evde hiç bir eşyayı tamir ettiklerini ya da çamaşır yıkadıklarını görmüyoruz. bir tören havasında oturup çay içiyorlar. birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlar ilk kez. öpüşüyorlar. ve muhtemelen ilk kez orada sevişiyorlar. şiddetten arınmış başka bir dünyanın olabileceğini gördükleri yerde gerçek bir iletişim kuruyorlar..kadının kocasının evine döndükten sonra gittiği tek yer de bu ev oluyor. içerde evin sahipleri varken gidip o odada uyuyor. başka bir dünya olduğu, ait olunabilecek bir dünyanın bulunduğu gerçeğiyle.. evin sahibi adam onu görüyor ve ses çıkarmıyor, bahçedeki küçük havuzu temizlemeye devam ediyor sadece. adamın eşi - sevgilisi geldiğinde de bırak uyusun diyor kadına. o şiddetten arınmış başka dünyada güvenle uyuyacak bir yer var hâlâ.. sorgusuz sualsiz var olmak için bir yer... kadın eğililerek ufak bir teşekkür edip evine döndüğünde gördüğümüz ilk sahne elinde sopasıyla golf antrenmanı yapan kocası oluyor..kadın şiddet dolu dünyasına döndüğünde yaptığı ilk şey tartıya çıkmak. oradaki varlığının bir göstergesi gibi.. sonra tartıyı açıyor, bozuyor. daha henüz sevdiği adamın hapisten çıktığını bilmezken bozuyor tartıyı. tartı o zamandan beri sıfırı gösteriyor zaten.. kadının artık o dünyada yer almadığının, alamayacağının bir göstergesi gibi...--- spoiler ---
(phoibe - 17 Ekim 2006 05:43)
bana ilk kez bir arap müziğini sevdirebilen başucu filmlerinden. ne kadar güney kore filmi izlediysem bi tanesi bile normal çıkmadı zaten. o ülkede neler oluyo ya?
(sir gawain - 13 Kasım 2008 00:21)
altyazı dosyası 18kb büyüklüğündeki film. onu da çenesi düşük bir koca neredeyse tek başına doldurmuş.
(mizah nedir - 11 Ocak 2009 15:21)
--- spoiler ---4 aşamada gerçekleşen lirik bir yokolma hikayesi:aşama 1. başkalarına ait evlerin başkalarına ait eşya-düzenlerinde vakit geçirerek anonimleşmek: "ev" kelimesinin "yuva" kelimesine dönüşmesini sağlayan ve aslında kim-lik oluşturmamızda düşündüğümüzün çok ötesinde pay sahibi olan "düzen kurma" dürtüsünün önüne geçerek yersiz-yurtsuzlaşmak.aşama 2. hapishane hücresinde yapılan egzersizler sayesinde maddi varlığın, bedenin çoğundan kurtulmak: bir gölgeye dönüşmek.aşama 3. yokluğu bulaştırmak: "yokum"dan "yokuz"a geçmek. aşama 4. iradeyi tasfiye edip yokluğu hepten olgunlaştırmak: kadına eziyet eden kocayı cezalandırma tavrından onun fiziksel varlığına ve mutluluğuna yer açabilme yüceliğine varmak; kadını, o an kadına sarılmış olan kocanın omzu üzerinden öpebilecek kadar devleşmek, yücelmek, aşmak... artık ne denirse!*sonunda dört ayaklı hale gelmiş o tek bedeni var-lığı bakımından tartmak, ve tüm yaşananların bir hiç uğruna olmadığını görüp rahatlamak.--- spoiler ---
(yogusmali kombi - 28 Nisan 2009 01:37)
sevginin, aşkın konuşmayarak da olabileceğini göstermiş bir filmdir bu.--- spoiler ---o değil de hapishane sahnesinde " ulan herif manyadı galiba hapishanede kalmaktan. mazoşist oldu iyice dayak yiye yiye " diye düşünmüştüm taa ki son sahneyi görene kadar. içimden koca bir "hasskt.r" çektim. yönetmen olacak herif gayet iyi bağlamış sahneleri. hayran kaldım. --- spoiler ---
(pirincci haci - 28 Temmuz 2009 00:34)
körleştiren öfke karşısında "görünmezlik" bahşeden iyileştirici/onarıcı bir sevgi ve sükûnet. sessizlik ve sadece bir ses hâlâ kulaklarımızda; öfkenin nesneleştirdiği körlüğün göremediği bir anda, sevginin görünmeden gören kıldığı biri için dudaklardan dökülen. gönül ummanının kıyılarında dolaşan dildaşlar anlarmış birbirlerini. hiçsesliliğe varışla birlikte sözün söze karışmadan gözün göze, kalbin kalbe, nefesin nefese değdiği, bütün boşlukları doldururcasına giderek büyüyen bir "hacim" karşısında yerçekimsel mekânda "kütle"nin "sıfır"a varışı. ikiliğin parmak uçları üzerinde yürüyerek sessizce meydanı terk edişi.
(natrium - 7 Mayıs 2011 23:10)
şu repliğiyle hafızalardan silinmeyen kim ki-duk şaheseri : " "
(futur na mevcud - 19 Temmuz 2012 18:00)
kim ki duk un en son filmi, ve yine bu adamdan izledigim hayatımın en güzel filmlerden biri (bkz: samaria) (bkz: bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom). ingilizce title ı "3 iron" olan filmde, üç ön planda, her sahnede üç görülmekte/duyulmakta, ve üç ün bir fazla oldugunu, hatta bazen iki bile bir fazla oldugunu anlatmakta. bu filmde kimse konuşmuyor, film her saniye, her karede sorular soruyor sessizce... ve nihayet üç kaybolup gercekten var oluyor... çok sevdim ben bunu, çokkk... its hard to tell that the world we live in is either a reality or a dream...
(pseudo - 24 Şubat 2005 00:29)
"hepimiz birer boş eviz, ta ki birisi kilidimizi kırıncaya kadar..."kore sinemasının ne kadar şiirsel olduğunun ve de görselliği bu şiirsellikle birleştiren bir hız ve de güvenle geldiğinin kanıtıdır bu film. çizilen portreleri, karakterleri, öyküyü es geçiyorum... spoiler vermek istemiyorum. esasen, filmin dili de bunların hepsini önemsiz kılıyor. çünkü büyüleyici bir rüzgarla, az bulunur bir bütünlükle sürükleniyorsunuz "boş ev"lerin arasındaki bambaşka bir yolculuğun içinde. arkanızda, önünüzde, üstünüzde birisi, bir şey olabilir ama... gözlerinizin açısının dışında başkaları olabilir. görmedikleriniz, hissedip de es geçtikleriniz, her hareketin ardında olabilecek bir başka şey, bir başka bir devinim, sizinle aynı düzlemde, bir yansıma gibi ilerleyen... dikkatli olmalısınız. çünkü "hep bir şeyler oluyor," ve aslında "yaşadıklarımızın ne kadarı gerçek ki?"... venedik'te de kendisini kanıtlayan bu film; 24. istanbul film festivali'nin en güzel hediyelerinden biri.
(ravena - 3 Nisan 2005 00:34)
her ne kadar iki tane filmini izlemis (bahsi geçen film dahil) olduum bir yönetmenin filmi olsa da, sayesinde, tipik bir klise tabir ile "tipik bir" kim ki-duk filmi demem saglayan film. ayni zamanda kim ki-duk'u (abartarak) ilham kaynagi seviyeme yukseltebilecek potansiyele sahip etkileyici bir film de.oncelikle, belirtmek isterim ki, ornegini verecegim the edukators (ki goremedim bu filmi) ile birlikte bu filmde de bir "baskalarinin ozel alanina girelim ve de (esyalarin yerlerini degistirme, evdeki kirli camasirlari yikama gibi..) onlarin hayatlarinda ufak degisiklikler yapalim vari bir temanin varligindan soz edilebilir. sanirim bu tema bugunlerde epeyce populer olmaya baslamistir ve de (the edukators'un aciklamasinda yazdiig gibi) bu hareket '68 kusaginin devrimci ruhunu tasiyan gunumuz genclerinin ufak bir eylem metodu olabilir. belki de bunu, modern hayata verilen postmodern tepkiler olarak da gormem mumkun olabilir. kaldi ki, ben de kendimi arada sirada, etrafimdaki objelerin yerlerini degistirir, baskalarinin sahip oldugu somut veya soyut kavramlar ile oynarken bulurum, ve de belki de hangimiz bunlarii yapmiyordur ki?bunlardan cok daha belirgin olarak filmi "tipik bir kim ki-duk" filmi yapan ozelliklerden bahsedilebilir. oncelikle kim ki-duk gene diyaloglar yerine, karakterlerin vucut dillerini, hislerini, hareketlerini konusma araclari olarak kullanmis ve dunyanin obur ucundaki meslektasi; diyaloglari cok seven ve cok iyi kullanan richard linklaterin tam aksine, bir kez daha bilincli olarak diyaloglari cok iyi "kullanmamistir". muhtesem sinematografisi, surekli uyguladigi tekrarlar (ayni sarkinin tekrar tekrar calmasi, ana karakterlerin ayni yan karakterlerle tekrar tekrar iliskiye girmesi, ayni mekanlar uzerinden tekrar tekrar gecme), filme kattigi uzak dogu felsefesinin sairane kullanimi gibi ozellikleriyle diyalogsuz bu filmi ile bir kez daha seyirciyi 1.5 saatten uzun bir sureligine sinema salonuna mihlamaktadir. filmde gorulen belirgin ozelliklerden biri de, "ilkbahar yaz sonbahar kis..." taki gibi; ana karakterin belirli kaotik deneyimler uzerine (bu durumda, ask acisini, yalniz kaldigi bir hapishane hucresinde yasamak gibi), kendini egitmesi, ki-duk un muhtemelen buyuk bir ilham aldigi uzak dogu felsefe/mitolojilerinden birine gore zihin egitimi ile birlikte vucut egitimini de kusursuzca tamamlayarak (gardiyani cilgina ceviren golge oyunu) gibi bazi yetilere sahip olmasi ve butun bunlari "ki-duk'engiz" mucizelerle harekete gecirmesidir. belki turk seyircisine biraz da beklendik gelecek bir bicimde; kurgu, ana karakterin muhtesem bir hayal kirikligi ve cokus yasamasi uzerine, "sevgilisinden ayri kaldigi donemde", intikam ve acilarini sabri ile yogurup kendini guclendirmesi temasini ele almakta fakat bunu, kendine has uzak dogu yorumu ve gereksi (hatta tum) diyaloglardan kacinarak, gorselligi ve ebediyetin ve edebiyatin en buyuk silahi olan saf sevgi ve ask ile cok guzel harmanlayarak; film, benzersiz bir deneyim yasatmaktadir. her ne kadar felsefe zaten edebiyatin veya filmin disinda (ve hatta hayatin) dusunelemez olsa da, ki-duk filmlerinin icine isleyisi basit bir olgudan ibaret degildir.gene onemli bir hadise, ic ve dis mekanlarinin, tipik yoresel ozellikleri alabildigine genis bir yelpazede inceleyebilecek karakterlere sahip olmasi, ve bunun kullanilan ses ve muzik ile birlikte on plana cikmasidir. tamam belki, filmde bir kac defa calan sarki cok da kulaga hos gelen bir sarki degildi, ve hatta belki de ki-duk un diyaloglara bu kadar yatkin olmamasinin bir sebebi de, guney kore ve benzeri yerlerden gelen karakterlerin o sinir bozucu (oyle degil mi ama?) "moshi moshi"vari konusmalari kulaklari tirmalar vaziyette oldugundandir ama; ozellikle "ilkbahar, yaz..." filmine bakarak, ki-duk'un bu filmin de can alici yerlerinde sese ve muzige verdigi onem gozardi edilmemelidir.bunlardan kelli, "ilkbahar, yaz.." veya ki-dukun herhangi bir filmini seyretmis olanlara siddetle ve hararetle, herhangi bir filmini izlememis olanlara ise israrla ve onemle tavsiye edebilecegim filmlerden biri. kisacasi, gidiniz, gorunuz ve kim ki-duku bir ustad olarak belleyiniz efendim.
(hergele - 3 Nisan 2005 00:59)
filmin uzun uzadiya anlatilmasi gereken sairane yapisindan öte söylenmesi gereken tek kelimelik yargi.. ''sahane''.(ayrica film bittiginde o muhtesem sarkiyi* natacha atlas'tan biraz daha dinleyebilmek için yerinden kalkmayan benden baska daha birçok insan vardi. galiba kusursuzluk bu olsa gerek)
(mekare - 16 Nisan 2005 03:37)
yerçekiminden ve sözcüklerden bağımsız olarak aşkı anlatan etkileyici bir film. *
(girl that you fear - 2 Mayıs 2005 17:37)
insanı sinemadan soğutacak kadar kusursuz bir film. "artık ne izlersem izliyim böyle bir tat alamam" diye düşündürtmüş film. duygu sömürüsünden kilometrelerce uzak olmasına rağmen tüm duygularımı delicesine sömürmüş film. gözlere, kalbe, beyne işleyen bir film.üstüne söylenen her kelime kusursuzluğuna ihanetmiş gibi...kelimelerle ifade edilemeyeni görmüş, kelimelere başvurmadan hissettirmeyi başarmış film. bir film olduğunu kendi kendime yinelemezsem kapılıp gideceğimden korktuğum film...değil...film...değil...film!sabahın 6'sında dahi hüngür hüngür ağlatabilen film.adamı çocuk eden, masumiyete duyulan özlemi dirilten, aşkın arılığını saflığını hatırlatan film.ayrıca (bkz: sehnsucht)
(kafka - 7 Mayıs 2005 03:23)
hollywoodun 40 yıl kassada çekemeyeceği , söz gümüşse süküt altındır lafını süper bir şekilde anlatan film.
(venus - 14 Mayıs 2005 11:14)
kiz, filmin en sonunda, filmde ana karakterlerden birinin film boyunca söylemiş olacağı iki kelimelik tek cümleyi söylemek için ağzını açtığında ancak, o ana kadar oğlanla hiç konuşmamış oldukları farkedilir, sessiz olduğu halde çok konuşkan bir film bin jip. hele yönetmenin esas hayalinin müzik bile kullanmaksızın tamamen sessiz bir film çekmek oldugu öğrenildikten sonra...--- spoiler ---filmdeki, sevgiyi en güzel anlatan sahnelerden biri de, daha önce birlikte bulundukları yerlere ayri ayri gidip aynı şeyleri zihinlerinde yeniden yaşamaya çalışmalarıydı kızla oğlanın, çünkü, ayrilik sevdaya dahil, ayrilanlar hala sevgili--- spoiler ---
(koyumavi - 4 Haziran 2005 01:49)
seyrettikten sonra kapimda gordugum her pizza ilanini almama sebep olan film.
(thegreatdeceiver - 11 Haziran 2005 03:40)
bir hayalet hikayesi, hatta bir masal... bir belgesel degil bu film. o yuzden mantik cercevesinde sorular sormak yanlis olur. filmin akisindan ve duygusal yogunlugundan da anlayacagimiz uzere maddeyi, vucudu, sesleri ve kelimeleri asan bir film bu. gercek hayatin icinde eriselebilecek bir hayali yasatan, yalnizligin ve hicligin insanin kafasinda ve yarattigi bu hayalde asilabilecegini gosteren bir film... ve bu durumda yasadigimiz bu hayatin gercek mi yoksa bir hayal mi oldugu maddeyi ve sesleri asmayi basarabilmis insanlar icin sormasi oldukca normal bir soru oluyor, digerleri icin degil... spoilerkim ki-duk bu filmle daha onceki filmlerinde irdeledigi siddet olgusunu cok guzel ve sade bir bicimde hem tekrar yansitiyor, hem de cozuyor. bas kahramanimizin golf sopasi ile sik sik icindeki siddeti bastırdıgı sahnelerde, sevdigi kadının topun onune gecmesi ve onu durdurmaya calısması ve onu dinlemeyen kahramanımızın birinin siddetli yaralanmasina sebep olmasi sonucu bir daha siddeti sadece hakettigini dusundugu insanlar uzerinde kullanmasi kim ki-duk'un sık sık irdeledigi siddet olgusuna karsi bakis acisini gosteriyor. ayni zamanda yonetmen kahramanimizin girdigi evlerin statu olarak cesitliligi ve bu evlerle ozdeslesen ev sahibelerinin karakteristik ozelliklerini sergileyerek guney kore toplumuna genel ve farkli bir bakis acisi sergiliyor. filmin en cok begendigim ozelliklerinden biri de bu oldu benim icin. post-modern bir binada yasayan fotografcidan, luks bir villada yasayan bokcusuna, kucuk ve bakimsiz bir apartman kompleksinde vefat etmis yasli adamdan, guney kore inanc ve gelenekleriyle bagdasmis her tarafi zen kokan geleneksel kore evine, ve bu evlerle butunlesen karakterlere sahip ev sahiplerine kadar cok genis bir yelpazede guney kore sosyal yasam statusu oz bir sekilde gosteriliyor. bu durumda evine girdigini farkettigi ikiliye saldiran bokscudan, kendini yanlislikla vuran anneye, ve daha sonra evine girip daha once sevgilisiyle opustugu koltukta huzurla uyuyan kadin kahramanimiza sevgi ile yaklasan geleneksel kore evinin sahiplerine kadar her evde yasanan olaylar aslinda kore toplumuna genel bir bakis acisi sergiliyor kim ki-duk'un daha once filmlerinde sık sık yaptigi gibi.ve son olarak yonetmenin kamerayi ve sinirlari asla belirlenemeyecek ozgurlukteki sinema dilini kullanarak kahramanimizi duvarlari tirmanabilen, fiziki kurallari yikabilen ve gorunmez olabilen bir hayalete cevirmesi kim ki-duk'un bunu yapabilen sınırlı yonetmenler arasina girmis oldugunu gosteriyor. kamera gozu ile kahramanimizin gozunun butunlestigi hapishane sahnelerinde, yonetmen maddeyi ve gercekligin sinirlarini astigi gibi sinemanin gerceklik sinirlarini da asiyor adeta. kelimelerin, seslerin ve maddenin yok oldugu, onemini ve statusunu kaybettigi noktada ise geriye sadece iki seven insan ve agirliklari sifiri gosteren bir tarti kaliyor.
(ningyo - 24 Haziran 2005 12:59)
hayal ile gercek, iyi ile kotu arasindaki cizginin keskin olmadigini vurgulayan duygusal bi film. hyun-kyoon lee ve seung-yeon lee basroldedir. dvddeki yonetmen kim ki duk'un yorumuyla ikinci defa izlenmeye deger, filmin nasil yapildigi, yonetmen, oyuncular ve kore kulturu hakkinda baya birsey ogrenebilirsiniz. film kisitli butceyle cekilmistir. mesela gunluk kamera kirasi 1000$ oldugu icin, film cekimleri 2 haftada tamamlanmistir. yonetmenimiz kore'den pek desktek alamamis, cunku koreliler bu yonetmenin filmlerini pek tutmuyorlarmis, japonyadan sponsorlar bulmus, film ekibinin maaslarindan kisip, geliri paylasma yoluna gitmis, aktorlerini de cok unlu olmayan ama yetenek vaadedenler arasindan secmis. ayrica filmin yapimcisidir, filmin muzigini kendisi secmis, filmi kendi duzenlemis (apple g5 ve final cut pro kullaniyormus), filmdeki bmw motosikleti dublor yerine o kullanmis (ayrica kendi bmw'suymus) ve golf toplarina aktor gozukmedigi zaman kendi vurmus, kisaca sandaleyesinde oturup sirf emirler yagdirmak yerine her bi seye el atmistir.--- spoiler ---yonetmene gore filmin sonunda ibrenin 0'i gostermesinin nedeni ruhlarin agirliksiz olmasidir.--- spoiler ---
(deepwonder - 19 Kasım 2005 09:40)
filmdeki ikilinin her eve girdiklerinde cd koyup çaldıkları parçanın sözleri, before the purple rain tarafından türkçemize kazandırılmıştır:normal çeviri:düşüncelerimde sevgi rüzgarları koptu,(sevgi rüzgarları) sevgilinin selamını gönderiyor, geri dön ey sevgiliayrılık yükseliyor ve sen yabancısınkopan rüzgarın yükselmesibenim aklımı o (rüzgar), başımdan aldıona ulaşmak mutluluko yüksek burçtan göründü ve sözlerin ne garip dedigeri dön ey aşk, bu dünyada nasibim yoksen benim aşkımsın fakat hayat arkadaşım olamazsınaslaözel çeviri:başımda deli gibi esiyor aşk fırtınalarıselam edersin ey sevgili, geri dönesiyeel gibi duruşun, kayıyor elin elimdenkızıyor rüzgâr, köpürüyorserdengeçiriyor beni bilmedennasıl uçardım havalaragöz ucuyla bakabilsemufuktan göklere uzanan endamınane desem yabancıyım bilirimyok derler dünyada aşkıma yerumrumda değil dünya ne deryine de geçirmezler kapısındanolmayan evimizinhiçbir zaman...
(wednesday - 4 Aralık 2005 17:35)
Yorum Kaynak Link : bin-jip