Bahoz (~ Firtina) ' Filminin Konusu : Cemal, üniversite sınavını kazanarak, küçük taşra kasabasından İstanbul’a gelir. Büyük şehrin kalabalığı içindeki yalnızlığı, sistem karşıtı devrimci bir grup ile tanışmasıyla sonra erer. Grubun öncülerinden Helin ile yaşadığı çatışma, kimliğini keşfetmesi için de bir başlangıç olur. Benzer bir süreci yaşayan Rojda ve Orhan da zamanla değişip grubun aktif birer üyesi olurlar. Henüz on sekiz - on dokuz yaşlarında olan bu gençler, koca bir dünyayı değiştirmenin hayalleri ile yaşamaya başlarlar. ‘Devrim’ fikri içlerindeki genç ve dinamik enerji ile birleşerek eyleme dönüşür. Bu proje; Cemal, Rojda ve Orhan’ın geçirdikleri hızlı değişim sürecini ve öğrenci grubunun başından geçen olayları anlatır.
Duvar(1983)(8,0-3316)
Sonbahar(2008)(7,8-4641)
Zamani barayé masti asbha(2000)(7,7-6309)
Büyük adam küçük ask(2001)(7,5-1406)
On the Way to School(2009)(7,5-1955)
Min Dît(2010)(7,4-1014)
Press(2011)(7,2-503)
Jîn(2013)(7,1-1682)
Zer(2017)(6,7-249)
kazım öz'ün senaryosunu yazıp, yönettiği film. eylül'de gösterime girmesi bekleniyor.90lı yılların ünversite öğrencileri üzerinde durmuştur.oyuncu kadrosu :sinan bengierali sürmelicahit gökhavin funda saçselim akgülasiye dinçsoyali geçimlikadim yaşarbertan dirikoluengin emre değervolga sorgufeyzullah gürdaşececan gümeciçağlayan bozacizelal maraşlimuhlis asanturgay tanülküümit çirakweb sitesi:http://www.firtinafilmi.com/tr/anasayfa.aspx
(siyabent47 - 3 Temmuz 2008 00:32)
çok sıcak, çok samimi olmuş bir film.upuzun ama hiç de sıkıcı olmayan bir film. takriben 160 dakika. müzikleri ayrı güzel olmuş. kardeş türküler'den vedat yıldırım çok güzel dokunmuş.80 öncesi - sonrası siyasi olaylar hep anlatıldı. diziler filmler hep çekildi. işte bu filmin farkı başka bir taraftan bakması.istanbul'da sadece 8-9 sinema tarafından gösterime sokulması en basit tabirle ayıp. çok ciddi emek sarfedilmiş. her kare, her sahne dokunarak çekilmiş sanki. kısaca güzel film olmuş. keşke daha çok insan izleyebilse.
(alieyi - 16 Kasım 2008 05:54)
öğrenci muhalefetinin 80 sonrasında bahar eylemlerinin ardından yükselişinin 92 itibariyle yaşadığı ilk çöküşe tanıklık eden bir film. film o dönemi çoğu doğu kökenli kürt ve pkk sempatizanı (hatta pkk'li) bir grup öğrencinin gözünden ve örgütlülüklerinden anlatıyor. o dönemi ve daha sonraki dönemleri yaşamış üniversiteli devrimcilerin muhakkak izlemesi gereken bir film. muhtemelen kendisi de böyle bir örgütlülüğün içinden gelen yönetmen kasım öz o dönemin tipolojilerini ve süregelen tartışmaları yansıtmaya çalışmış. kürt sorununa çatışmaların en yoğun olduğu dönemden üniversiteli bir bakış. üniversite olarak istanbul üniversitesi' nin seçilmesi filme çok hoş dekorlar sağlamış. ayrıca o dönemin havasının yakalanması için iç ve dış mekanlarda, giysilerde ve dilde özenle çalışılmış, bayağı emek verilmiş. pastel renkler bana o yılları bir daha yaşattı.yalnız filme o dönemin öğrenci hareketini görmek için gidenler biraz hayal kırıklığına uğrayabilirler. dediğim gibi film daha çok yurtsever kürt öğrenci hareketine odaklaşmış ve genel bir perspektif sunma niyetinde değil. ancak örgüt içinde yaşanan tartışmalar ve karşılaşılan durumlar çoğu kişiye tanıdık gelecektir:)film de ne yazık ki karikatürleştirilmiş tiplere ve davranış kalıplarına rastlamak da mümkün. bu toprakların filmi olduğu için arabeskleşmek ve derinleşememek bence bazı durumlarda göz ardı edilebilir.yalnız film 'dağa çağrı' yla bitiyor ki... o dönem yüzlerce üniversiteli yurtseverin uyduğu bir çağrı.
(ahci - 20 Kasım 2008 21:32)
eve ödev veren filmdir. kazım öz her ne kadar o güzelim hikayelerin hakkını vermeyerek efsane olabilecek bir filme imza atma fırsatını tepmiş ve onun yerine anılarını anlatmayı tercih etmiş olsa da aklınızdan çıkmayacak bir film yapmış. izlediğimden beri her gün düzenli olarak filmi düşünüyorum. ölçüyorum tartıyorum. çok yordu valla bu film beni.
(misspoirot - 7 Aralık 2008 00:21)
konu olarak popüler olana pek itibar etmeyen, kanımca önemli bir film. 90'ların başındaki üniversite muhalefetinden kesitler içermesi ve kürt gençliği ile pkk'yi merkezine alması, daha önce yapılmamış olması bakımından önemli bir boşluğu doldurmakta.kazım öz'ün politik üniversite gençliğini yakından tanıdığı çok açık. bu, karakterlerin aralarındaki diyaloglarda ve özellikle devrim stratejilerine yönelik tartışmalarda açığa çıkıyor. üniversitelerde sol çevreyi az çok tanıyan biri filmdeki diyalogların çoğuna kendi yaşamında şahit olmuştur (yök boykotunun ardından yapılan siyasetler toplantısındaki tartışma örneğin. kimse birbirini dinlemiyor aslında, herkes kendi fikrini kabul ettirme derdinde orada). filmin propagandatif olduğunu söylemek haksız bir eleştiri olacaktır. elbette olayların bir tarafın gözünden gösterilmesiyle film safını belli ediyor, ama asla kaba bir "t.c. devleti kötüdür" argümanı yok filmde. gerçek olayların filme katılması (musa anter cinayeti) filmi daha da inandırıcı kılmış. gözaltı sahnelerinde polisler çok da kötü davranmıyor gençlere, ki demirel'in "camdan karakollar" sözünü verdiği işkencenin dorukta olduğu yıllardan bahsediyoruz, bence polis karakterler çok daha acımasız bir şekilde çizilebilirdi. '93 konseptinin başlaması ve buna mukabil birçok kürt üniversite öğrencisinin dağa çıkmasıyla film sona eriyor. bu bakımdan yılmaz güney'in yol filmiyle bir benzerlik kurulabilir. sonuç olarak, yakın tarihle ilgilenenler için mutlaka görülmesi gereken bir film. süre biraz uzun olsa da, gerçekten hiç sıkmıyor.
(zverkov - 17 Mart 2009 03:03)
filmi henüz bitirmedim. zaten son zamanlarda bir oturuşta bitirdiğim film nerdeyse yok. neyse filmin yarısından fazlasını geçtim. ama buraya, izlediğim yere, kadar olan kısmındaki iki sahne bence filmin ve de cemal in yaşadığı tarzda o güne kadar inşa edilmiş yapay kimliğin yerle bir olmasını sağlayan kişilik ve kimlik sorgulamasının, cemal benzeri birçok kürt açısından kendi hayatında izdüşümü var. birincisi cemal in kürtlüğünü kabul etmeyişine son noktayı koyan abdülbaki nin cemal e "senin anenin adı ne" ve aldığı cevaptır. gerçekten de cemal in annesinin adı, birçok kürt ün olduğu gibi, gerçekte başka kimlikte başkadır. ismi kimlikte mehmet olarak geçen bir kürt, eğer ki kürtçe ve kürtlüğün hakim olduğu bir çevrede büyümüşse adı gerçekte mehmet değildi. "mihemed" dır, "hem" dır, "hemo" dır, "hemûş" dır, "mem" dır, "memo" dır. kimlikte ismi mustafa geçen birisinin ismi mistefa, mıç, misto dır. ismi hatice olan birinin ismi gerçekte xec, xeyce dır. ismi ayşe olarak geçen birinin ismi ewêş, eyş, eş dır. ama hepsi bu isimlerin kürtçe de geçtiği gibi değil türkçe de geçtiği gibi geçer. üstelik bu cemal de olduğu gibi kürtler de genel olarak kanıksanmıştır. çünkü çoğunlukla köyde yaşayan kürtler in resmi daireye işi düşmesi dışında pek bir anlamı olmayan kimlikteki adın pek bir önemi yoktur. ta ki kürtler resmi, kamusal alana çıkana kadar. yani kürtler kamusal alana çıktığı anda aslında kendisinden ne kadar çok şeyin alındığının, değiştirildiğinini farkına varmaya başlar/başladı. cumhuriyetin ilk yıllarındaki içinde dini öğeler de barındıran isyanlardan sonra suskunluğa geçen kürtler in 1960 larda tekrardan hareketlenmeye başlamasının, kamusal alana çıkınca kürtler in kendi kimlikleri ile ilgili bir farkındalık geliştirmeye başlması ile yakından ilgisi var. devlet istediği kadar kürtçeyi yasaklasın, istediği kadar kimlikteki adını değiştirsin, istediği kadar şehrinin adını değiştirsin. o zaten kendi sosyal çevresinde yine kürtçe konuşuyor, arkadaşına "memo haydê em herin rihayê"(mehmet haydi urfa ya gidelim) diyordu. ama şehirleşme, okullulaşma, mektepli olma kürtlerde asimilasyon sürecini hızlandırmışsa da, paralel bir farkındalık geliştirerek kürtler in uyanmasına neden olmuştur. yani cemal in annesinin adının kimlikteki hali ile gerçekteki hali kendisine[ ve de benzer şeyi yaşamış kürtlerin] resmi ve gayrı resmi konumunu tüm çıplaklığı ile yüzüne vurmuştur. mehmed uzun un kendi adına benzer birşeyden bahsettiği hikaye için:(bkz: #8150959)bir diğer sahne otobüste kürtçe konuşan kürtler in otobüsten atılmasıdır. bu olayla birlikte cemal in tüm kabulleri, varsayımları yerle bir oluyor. yani etliye sütlüye karışmayan kürtçe konuşan makbul bir türk olarak kalmayı yeğlese de, bunun öyle kolayca kabul edilen bir şey olmadığı gerçeği ile yüzleşiyor. yani sık sık tekrarladığı üzere o kürtçe konuşan herkes kürt olmak zorunda değil sanıyordu. ama kürtçe konuşup türküm diyen herkesin türk olması da öyle kolay değildi. bir kere öyle ulu orta konuşmayacaksın," burası türkiye, burda türkçe konuşulur". bu sahnenin yaşanmamış olduğunu, halen yaşanmadığını söyleyebilir miyiz?. bu sahne resmi, gayrı resmi kanallardan fazlasıyla yaşandı. yaşanıyor.(bkz: kendini türk sanan kürtler/@cyrus the virus)unutmuşum ama bir üçüncü sahne daha var. o da trt dedki yaşlı amcanın bilimsel verilere dayanarak ortaya attığı kürtçe yoktur iddası.(bkz: sözde kurt alfabesi)zaten çıkan bu kavgadan sonra köyünden gelip, tutulduğu fırtınanın ardından kendini hiç ummadığı yerde bulan cemal in hikayesindeki geri dönülmez süreç başlıyor.
(cyrus the virus - 27 Ağustos 2009 23:37)
cemal hakkinda filmde ilginc kucuk bir ayrintida yurdun kantinine girisde oluyor. cemal'i orgutlemeye calisan iki yurtsever, once kitap okur musun sorusu ile baslayan dialogun sonuna dogru, sen kurt degil misin diye soruyorlar, cemal de hayir aleviyim diyor. belki de benim cok fazla onemsedigim bir ayrinti. niyesine gelince cemal'in kurtlugu red edisinin tek nedeni asimile olmasi degil dini kimligini on planda tutmasi. aslinda bu ayrinti bile filmin ne kadar gercekci oldugunu gosteriyor cunku gercek hayatta ozellikle aleviligi on planda tutup ulus kimligini onemsemeyen bir cok kisi var turkiye'de.sakin editi: bu entryden aleviligi on planda tutmayi elestirdigim sonucu cikaracak suser lutfen bir daha don oku. bu entry filmin hayati ve donemi ne kadar gercekci yakaladigini anlatmak icindir.
(sarcee - 21 Mart 2010 03:08)
filmin ilk sahnelerinden birinde, cemal dersim'den istanbul'a gitmek için feribotta iken karşı feribottan ona doğru cenaze gelmektedir. son sahnede ise cemal gerillaya katılmak için dersim'e dönerken karşı feribottan bu sefer bir düğün alayı geldiğini görürüz. ister istermez düşündürüyor insanı."bir çıkınca dağlarabir düşünce toprağaiki olur gerillanın düğünü.."
(ynktn - 16 Mayıs 2010 16:08)
isaret ve itiraz parmagini yitirmeyen cocuklarin sarkisi:http://www.youtube.com/watch?v=msjnz5am6x8
(zifir - 1 Aralık 2012 14:41)
öncelikle spoiler içeren bir yazı olacaktır, diyerek uyarımızı yapalım.film cemal adında bir alevi kürt gencin istanbul'a okumaya gelmesiyle başlar. cemal yeni geldiği ve tamamen yalnız olduğu bu yeni habitat içerisinde kendisine yeni arkadaşlar aramaya başlar. önce okulda karikatürize edilmiş bir türk öğrenci grubuyla birlikte takılır ancak bu grup cemal'e kıro gözüyle bakarlar ve içlerinden birisi hariç hor görürler. bu dışlanmışlık sonucu cemal bu gruptan uzaklaşırken kürt yurtsever mensupları cemal'e kollarını açar. ancak cemal kendisini kürt olarak görmemekte hatta "kürtçe konuşuyor diye kürt olmak zorunda mı" şeklinde savunma bile yapmaktadır. yinede grupla birlikte takılmaya kendi kültürüne daha uygun insanlarla saz eşliğinde türküler dinlemeye ve kendi dilini konuşabilme özgürlüğüne kavuşur. ardından yönetmenin otobüste kullandığı metafor ile türk toplumu tarafından dışlanmasının altı çizilir. cemal, kendisinin kürt olmadığını iddia ederken devlet tarafından uygulanan politikalar ile kendisine yabancılaşmıştır. şehirde geçirdiği sürede bu yabancılaşmanın etkisinden kurtulup kendi öz varlığının farkına varmaya başladığında ise toplumun refleks olarak kendisini dışarı doğru ittiğini de acı içinde farkeder. kendisini yabancılaştıran devlet aynı zamanda türk toplumunu da yabancılaştırmanın yolunu şu şekilde bulmuş durumdadır; otobüsteki kürtleri "başka bir dilde" konuştukları için otobüsten atan türkler yaşadıkları coğrafyanın kültürel gerçeklerinden uzaklaşmış, burada yaşayan halkların kültürlerin etkisine tamamen yabancılaşmış ve dayatmacı bir türklük üzerinden tüm coğrafyanın egemeni olma hezeyanı içerisindedirler. ermenilere, kürtlere, süryanilere,araplara vs tamamen yabancılaşmış bu türk toplumu diyarbakır zindanlarında duvarda asılı olan "vatandaş türkçe konuş çok konuş" tabelasının adeta canlı birer uygulayıcısı haline gelmiş ve tektipleşmiş, şeyleşmiş durumdadır. belki tek bir sahne üzerinden çok fazla çıkarım yapmış olabilirim ama filmin ben de yarattığı tezahür hep bu yabancılaşma kavramı üzerinden gitti.cemal kürtlüğüne sahip çıkıp mücadeleye aktif olarak atıldıktan sonra ise bu sefer örgütün yabancılaştırma etkisini görüyoruz. hareket içerisindekilerin aşık olmamaları, sevişmemeleri, alkol almamaları vs tam olarak sovyetik örgütlenme yapısının artık muhafazakar addebileceğimiz yapısından kaynaklanmakta ve yine bir tektipleşmeye sebep olmaktadır. yani cemal bir yabancılaşmadan kaçarken bir diğerine de farkında olmadan girmiş durumdadır. bu hareketin yarattığı idealize edilmiş devrimci karakter ise yine bir nevi "şeyleşme" olarak kabul edilebilir. ancak cemal'in bir şansı var mıydı? bence yoktu. mücadeleyi şehirde yürütmek yerine en azından kendisini daha özgür hissedeceğini düşünerek hikayenin sonunda dağa çıkmakta ve hem devletin hem de belki de bu yanıyla şehirdeki hareketin baskısından bu şekilde kaçmaktadır. ayrıca solcu argümanlar üzerinden kendi örgütlerinin "en haklı" örgüt olduğu kavgasını yapan fraksiyonlara temas edilmesi de güzel bir ayrıntı olmuş. son olarak "sınıf intiharı" sorusunu sorduğu için dalga geçilen arkadaşın durumunu çok gerçekçi buldum.kendi gözlemlerim de bu tarz toplantılar içinde birazcık farklı bir soru soran veya farklı bir fikre sahip olanların topluluğun antipatisini topladığını gözlemledim.velhasılı kelam iyi bir filmdir ve toplumla daha çok buluşma şansı bulup olaya tamamen yabancı olan türk halkının filmler, belgeseller, kitaplar üzerinden hemen yanıbaşında yaşanan tüm acılardan haberdar edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
(mubuto87 - 29 Nisan 2013 04:38)
Yorum Kaynak Link : bahoz