Hart's War (~ Şeref ve cesaret) ' Filminin Konusu : Albay William McNamara, İkinci Dünya Savaşı'nın son demlerinde Almanya'da esir olarak alınır. Bu süreçte başına gelen tüm talihsizliklere rağmen üstlendiği görevlerinden vazgeçmeyecektir. Tutukluluk evresinde planlar yapmakta ve taaruza geçebileceği anı kollamaktadır. Bir gün esir kampında bir cinayet işlenir ve bu William McNamara'ya aradığı fırsatı verir. Artık kaçış planını devreye sokabilecektir. En büyük destekçisi ise kendi halinde bir teğmen olan Tommy Hart olacaktır.
The Last Boy Scout(1991)(7,0-85187)
The Whole Nine Yards(2000)(6,7-101151)
Tears of the Sun(2003)(6,6-105192)
16 Blocks(2006)(6,6-127224)
Hostage(2005)(6,6-101417)
Bandits(2001)(6,5-61853)
The Siege(1998)(6,4-69719)
The Jackal(1998)(6,4-112056)
Last Man Standing(1996)(6,4-50072)
Mercury Rising(1998)(6,1-61777)
Windtalkers(2002)(6,0-61583)
The Whole Ten Yards(2004)(5,5-50615)
hart's war (hart'ın savaşı); bruce willis'in oynadığı film. olaylar 1945 almanya'sında amerikalı savaş esirlerinin tutulduğu bir hapishane kampında geçiyor. koca nazilerin disiplinsizliği yüzünden kampta cirit oynatan amerikalılar vb.filmin tek kötü yanı ne demek istediğinin anlaşılamaması. senaryo bir o yana bir bu yana sallana sallana film tuttu beni desem abartmış olmam. sanırım yönetmen brus vilıslı bir savaş / hapis filmi çekeyim demiş, çekmiş de netekim. araya konu da katsaymış iyi olurmuş bence.
(tsan chan - 21 Nisan 2002 09:49)
nazi ordusunu insan haklari orgutu kimliginde sunarak bizi dumur eden, ciddiye alinmamasi gereken bir film, hayir, bir corba: amerikan milliyetciligi mi dersin, irkcilik mi dersin, nazi, hapis, iskence, savas, onur, yale, entrika mi dersin, hepsini koymuslar, asure gibi olmus; lakin tutmamis, kivami kacmis...
(eru iluvatar - 22 Nisan 2002 21:46)
1944'de nazi kamplarindan stalag'da, esir amerikan subaylari arasindaki bir cinayet icin yine bu esirler arasinda bir mahkeme kurulur.. makdul beyaz, yargilanan sanik ise zencidir.. olaylar gelisir..
(bloody - 23 Nisan 2002 00:51)
filmin adı türkçe'ye "şeref ve cesaret" olarak çevrilmiş.başrolde bruce willis olmasına rağmen, asıl rolü savaştan önce hukuk öğrencisi olan bir teğmeni canlandıran colin farrell oynamaktadır.diğer entrylerde de vurgulandığı üzere, nazi askerlerinden beklenmeyecek tutumlar sergilendiğinden senaryo inandırıcılığını kaybedip önemsenmeyecek filmler kategorisine koyulmasında bir sakınca olmayan film.
(holy diver - 23 Nisan 2002 14:53)
(hart's war) türkçeye şeref ve cesaret şeklinde çevrilmiş*, başrollerini bruce willis, colin farrell ve marcel iuresin paylaştığı, john katzenbach'ın romanından billy rayin sinemaya uyarladığı ve gregory hoblitin çektiği 2002 yapımı film.2. dünya savaşı sırasında esir kamplarıyla ilgili hikayelerin anlatıldığı diğer "bazı" yapımlardan farklı olarak bu filmde inanılmaz bir oyunculuk gözlemleniyor. özellikle marcel iures ile bruce willis kendilerini tam anlamıyla bir karakter savaşının içine sokmuşlar ki, filmden inanılmaz keyif almayı sağlıyor. marcel iures daha önceden kendini zaten ispatlamış bir oyuncu. burada dudaklarını bükmekle adam olmadığını ispatlayan bruce willis olmuş. ayrıca bu mihenk taşlarının yanında recruit colin farrell de rolüne tutunabilmiş. bu açıdan oyunculukları gerçekten izleyeni etkileyebiliyor. yoksa savaş klasiklerine bir lafımız yok. hele ki toplama kampı filmlerinin en üst sıralarına oturan schindler's list ve ben kingsley faktörü kafamıza dayanmış bir namlu iken.oyuncu seçimleri konusunda deborah aquilayı ve bir savaş filmi için yapılmış bu güzel müzikler için rachel portmanı ayakta alkışlamak gerekiyor. (hiçbir abartısı olmayan bu film gerçekten son dönemlerde izlediğim en film gibi film.)today's trivia: siz insanın göt korkusuyla 3 dakikada cümle kurup entry editleyebilmesinin sebebinin kocaman bir beyaz köpekbalığı yüzünden olabileceğini biliyor muydunuz? (ayrıca the great escape posterini de öperim nedir yani)
(melyche - 11 Haziran 2002 19:51)
vizyondan kalkmasına yakın bir tarihte gitmiş olmamdan sebep koca salonda tek başıma izlediğim,izlerkende 5 veya 6 kere yer değiştirdiğim,bilet satan teyzenin filmin adını söylediğimde başını kaldırıp bana ters ters baktığı ,yer göstericinin istediğin yere otur der gibi umursamaz tavrı nedeniyle bana en ilginç sinema tecrübemi yaşatmış 2002 yapımı film.
(sadece biraz huzur - 23 Aralık 2008 01:15)
seyirlik bir filmdir. tarihi gerçeklerle, alman esir kamplarının nasıl yönetildiğiyle, amerikan ordusunda zencilere nasıl davranıldığıyla falan kafayı bozmadan izlemek lazım.
(devourthedamned - 31 Ağustos 2011 16:24)
sabahın 5inde pürdikkat seyretmemden dolayı, bitip de uyuduğumda, inanılmaz bir nazi macerası rüyası görmeme sebep olmuş film. gördüğüm rüya filmden çok daha iyiydi ayrı mevzu.
(kmc - 14 Haziran 2003 12:18)
bir alman esir kampi'ni, hukuk fakultesi kampusu gibi cekmi$, hak hukuk gibi gayet saglam duygulari olan bir alman kamp komutani'ni sonuna kadar efendi cizgisinde tutmayi ba$armi$, amiyane tabiri ile axis-allied herkesin delikanli oldugu film.bu almanlar bu kadar efendi olsa bu kadar insan olur muydu diye sorgulatiyor. ama gercekcilik ve film kiyasini birakir isek, pek cok yonu ile cok ba$arili film.
(delikan76 - 11 Ağustos 2003 23:56)
ikinci dünya savaşı’nın bitimine yakın, savaş esirlerinin avukatı nasıl olunur’un filmi. alman esir kamp’ında cereyan eden alternatif hukuk’un cirit atıp olimpiyatlarda derece elde ettiği bir film. yapılan bu fantastiğe şaşırmamak elde değil. belli ki bazılarının canı çok sıkılmış. hayırlısı…--- spoiler ---16 aralık, 1944. soğuk kış aylarında izlenebilecek en atmosferik filmlerden biri ile karşı karşıyayız. düşman artık her kimse onu vurmaya, basmaya devam edip onu tekrar ve tekrar vuracağız. filmi hart’ın gözünden anlayacağız. kabul, lakin daha dakika dört, hart miğferinde asker arkadaşının beynini taşıyor. o yük o kadar ağır ki, atmosferin basıncından ağzı açık kalıyor. yine de, işkenceye tav olacak kadar hain değiliz. askerliğin bir meslek olmadığı gösteriliyor izleyiciye.savaş esiri olmak bir sanattır. dayanması ayrı dert, direnmesi ayrı dert. hayal gücünüzün çok güçlü olması gerekli. çünkü biz ilk önce; jip kazasında ölmüyor, sonra da hans ve fritz’e botlarımızı kaptırıyor ve hâlâ hayatta kalmayı başarabiliyoruz. cebimizde tavşan ayağı mı var, belli değil, lakin iki at nalı ve dört yapraklı yonca olduğu muamma olsa da, ölümden çok korktuğumuz kesin!the way back filmini hatırlayanlar bilirler colin farrell çevresindeki adaşlarından farklı bir oyuncu. seçtiği senaryolar her zaman izleyicide derin izler bırakıyor, lakin bu filmi onların dışında tutuyorum. yine de izleyicinin bilinçaltına hunharca nüfuz ediyor. bir telefon kulübesinde uzun uzun ve lirik konuşmaktan başka şeyleri de seviyor. özellikle de seven psychopaths filminden sonra diyebilirim ki colin, ciddi anlamda iyi bir yoldasın.onca savaş varken filmde bir de ırkçılık işleniyor usulca. ve git gide şiddetleniyor ağrı. sonunda sadece bu ağrı kalıyor ve kor bir ateşe dönüşüyor, yakıyor, yakıyor. yaraya tuz dökmek yaptıkları. anlamsızlık da bir anlamdır, savından yola çıkarak kıçımıza nereye sileceğimizi şaşırıyoruz. kâğıda mı, duvara mı? hiçbir şey, ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir.albay william a. mcnamara (bruce willis), amerikan topu atma tekniği üzerinden ekmekle oynuyor. delikanlılığını ve hiçliğini ancak bu şekilde gösterebiliyor kadim savaş zamanı esirlik tecrübe ederken.bu filmde her yer köstebek kaynıyor. başımızı yere paralel koyunca toprağın yüzeyi o kadar pütürlü ki, sanırsınız köstebekler moto cross rally yapıyor. nazilerin ise bu kadar iyi huylu ve anlayışlı takıldığı bir film daha görmedim. izleyicilerin en sert eleştirileri elbette bu noktadan yürüyor. nazileri neredeyse sevdirmeye çalışmışlar bizlere. baya baya acıyoruz onlara. muhakkak ki bir schindler’s list değil!en büyük köstebeğin dolaştığı tünel de en büyük tünel olacak elbette. o yüzdendir ki, her şeyin bir yalan olduğu açığa çıktığında ortada mum filan kalmıyordu. yatsı vakti geldi. şimdi cenaze namazını kılmak kalıyor geriye. hart: “orduya katıldığımız ilk günden beri hepimize öğrettikleri bir ilke var. etrafındaki diğer adamların iyiliği için bir adam feda edilmelidir. birinin sahile ilk çıkması veya el bombasına atlaması veya düşman ateşini başka yere çevirmesi sayesinde topçu birlikleri koordinat belirlerler. vic bedford da bu ilkeyi anladı, ama tersinden anladı. vic, 1 kişinin kurtarılması için 100 kişinin feda edilebileceğini sandı. sadece onun için. vic için. parolası çıkardı. bizi esir edenlerden zor bulunan radyo parçalarını temin edip komutanlarımızın sadakatini ve malını kazanıyordu. sonra almanlar’a telsizin yerini bildiriyordu ve lamar archer’ın öldürülmesini sağlıyordu. orduda da kalleş adamlar vardır ve vic bedford onlardan biriydi. ama orduda lincoln scott gibi kahramanlar da var. vatanına hizmet etmekten başka bir şey düşünmeyen lincoln scott. hizmet de ediyordu. düşürülmüş 9 alman uçağı, 30 görev, ta ki bu görevlerden birinde, vic bedford ve onun gibi fırsatçı adamların olduğu toplama kampı 6a’ya gönderilene kadar. scott buraya getirildiği ilk saniyeden itibaren hedef oldu. o kadar hakaret, tehdit onu yıldırmıyordu. o, vic bedford’u öldürmedi. hayır. biri bunu onun üzerine yıkmak istedi. hatta birçok kişi bunu planlamış olabilir. bedford’un onu kandırdığını düşünen bir nöbetçi. bedfrod’un hazinesini keşfeden bir arkadaşı. hatta telsizin acısını çıkarmak isteyen subaylardan biri. sonra, peki kurbanımız kim olacak? yobaz? hain? ispiyoncu? herkesin düşmanı olduğu biri bulunmalıydı. aynı zamanda mesele, onu öldürecek kadar nefret eden birinin bulunmasıydı. ben yaptım. vic bedford’u ben öldürdüm, efendim!”yukarıdaki konuşma filmin sonunu tayin etmeye yeter de artar gibi gözükse de, hepimizin dediği gibi, hiçbir şey, ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir. savaşlar bile…--- spoiler ---
(saykoblack - 21 Şubat 2013 22:38)
almanların 2. dünya savaşı sırasındaki abd li esirlere torpilli muamelesini hayvan gibi abartan film.gerçi almanlar genelde böyle davranmıştır ama bu kadarda değil.film bir toplama kampından çok yaz kampına benzer bir yerde geçiyor.filmdeki en başarılı karakter kesinlikle alman albay.adam film boyunca karizmasını konuşturuyor.bruce willis ise yanında çok sönük kalıyor.
(bloodthorn - 15 Ağustos 2003 23:06)
sahsima yer yer stalag 17 filmini animsatan kurgulara sahip film.nazi kampi icerisinde amerikan askerlerinin imtiyazli tutukluluk gunlerini gozler onune sererken, amerikan zenci-beyaz irkciligini da odak noktasi yapmis filmdir. filmde, eski hukuk ogrencisi ustegmen rolundeki colin farrell ile nazi kampinin ss albayi rolundeki marcel iures'in oyunculuklari en ust seviyelerde olup filmin kotarilmasini saglamislardir. bruce willis ise vasatin ustune cikmayan bir performans sergilemistir. gerceklerden uzak bir senaryo uzerine kurulu film, izleyiciyi adaptasyon guclugune maruz biraksa da, cogu zaman tansiyonlari yukseltmekte ve surpriz gelismelerle seyirlik oranini artirmaktadir.
(olmayanaergi - 27 Ağustos 2003 13:55)
filmi henuz izlemeye baslamis biri olarak diyebilirimki gordugum en gaz girislerden birine ve guzel dogfight sahnelerine sahip film. hos bu konuda olan ilgimden dolayi olabilir bu his ve objektif de olmayabilir..(bkz: me 109)
(nitro - 25 Ocak 2004 18:45)
bir yandan tek tek askerleri kurtarmaya çalışan bir üsteğmen*, diğer yandan bazı askerlerini harcamayı göse alarak da olsa düşmana zarar vermeye çalışan bir albay*. hart'ın bir savaşı bu üsteğmenle ise de, asıl büyük savaşı, savaş esirleri kampının komutanı olan nazi subayı* iledir. aralarındaki konuşmalar satranç müsabakası gibidir. türkçe'ye şeref ve cesaret olarak çevirilmesinde albay hart'ın amerikan ordusunun şerefini korumak için yaptığı cesur hareketler etkili olmuş olabilir.
(ben ruhi bey nasilim - 8 Ocak 2006 05:10)
Yorum Kaynak Link : hart's war