Süre                : 1 Saat 37 dakika
Çıkış Tarihi     : 07 Mart 2014 Cuma, Yapım Yılı : 2014
Türü                : Drama
Taglar             : Beğenilenler
Ülke                : Türkiye,Hollanda,Greece,Almanya
Yapımcı          :  Bulut Film , Family Affair Films , Riva Filmproduktion
Yönetmen       : Zeynep Dadak (IMDB), Merve Kayan (IMDB)
Senarist          : Zeynep Dadak (IMDB),Merve Kayan (IMDB)
Oyuncular      : Ayris Alptekin (IMDB), Onur Saylak (IMDB), Baris Hacihan (IMDB), Albina Özden (IMDB), Nazli Bulum (IMDB), Begüm Akkaya (IMDB)(ekşi), Sude Aslantas (IMDB), Derya Durmaz (IMDB)(ekşi), Cüneyt Yalaz (IMDB), Sefa Tokgoz (IMDB), Fehime Seven (IMDB), Tülin Özen (IMDB), Banu Fotocan (IMDB), Sabahattin Aysavki (IMDB), Nilufer Akin (IMDB), Nurhayat Boz (IMDB), Neslihan Acar (IMDB), Görkem Türkes (IMDB), Sedat Kalkavan (IMDB), Hazal Kaya (IMDB)

Mavi Dalga (~ The Blue Wave) ' Filminin Konusu :
Deniz Balıkesir’de yaşayan liseli bir genç kızdır. Yakın arkadaşları Esra ve Gül ile birlikte, günün birinde büyük bir şehirde üniversite okumanın hayaliyle yanıp tutuşmaktadırlar. Hayallerini gerçekleştirmek için kazanmaları gereken üniversite sınavına iki sene kalmıştır. Babasının sonu gelmez yeni bir iş kurma çabaları; annesi Nevin'in küçük kardeşi Defne’nin okuluna gelir sağlamak için uğraştığı kermeslerle birlikte günler geçmektedir. Sonbaharın sonuna doğru bir gün, yaşanan elektrik kesintisi sırasında bir kaza olur. Kermes için bağışlanan ve Deniz’in eve götürmek üzere aldığı değerli goblen tablo alev alır. Bu kaza Deniz'i arkadaşlarından ve ailesinden uzaklaştırmaya başlar. Bir yandan hem rehberlik öğretmenine, hem de bir sınıf arkadaşına ilgi beslemeye başlaması, ergenlik sıkıntılarıyla birleşince işleri iyice karmaşık bir halde getirecektir.


Oyuncular
  • "bir doktora gorunmeniz gerektiginin emaresi olan gariplik."




Facebook Yorumları
  • comment image

    hiçbir şey anlatmayan ama bir çok fondan destek almış olan film. bir senaryonun gerektirdiği bir çok ögenin eksikliği açıkça hissedilmesine rağmen altın portakal'da en iyi senaryo ödülü almış olan filmdir aynı zamanda. filmi izlemek yerine herhangi bir liseli grubu içinde iki saat vakit geçirmeniz de aynı etkiyi yaratacaktır. demedi demeyin..


    (agac dali kompleksi - 14 Ekim 2013 03:14)

  • comment image

    bu filmin herhangi bir ödül alabilmesi, altın portakal'ın uzun metraj film yarışmasında prömiyer şartını kaldırması gerektiğinin ıspatı gibidir maalesef. başka festivallerde yarışmış filmlerin de önü açılmalı ki bu gibiler seçkiye girmekte bile zorlansın.


    (vorus - 14 Ekim 2013 08:35)

  • comment image

    if istanbul sayesinde izlediğim filmdir. yönetmen hanmefendilerin ilk uzun metrajı olması ve berlin de gösterilmesi nedeniyle ilgimi çeken bir film oldu ve gittim, bir gün ilk filmini çekmeyi hedefleyen biri olarak.

    açık söylemek gerekirse film boyunca baya bi sıkıldım. bittiğinde oldukça kötü bir film olduğunu düşünüyordum. fakat filmin sonunda yönetmenler ve neredeyse tüm oyuncular sahneye çıktı ve bir söyleşi yapıldı. orada anlatılanlar sonucu film hakkındaki fikrim netleşti. gayet iyi niyetli, iyi düşünülmüş ve planlanmış bir film. ama olmamış. yani kullanılan imgeler, anlatım, yönetmenin ağzından dinleyince güzelde olmamış işte. geçmemiş bu filme. özellikle öğretilmiş kodlanmış olaylardan kurtulmak istedik gibi bir yorumu yönetmenin ağzından duyduktan sonra ucuz bir gençlik filmi kopyası yorumu yapmak ayıp mı olur diye düşündüm ama öyle duruyor malesef. yani belli, iyi insanlar iyi şeyler yapmak istemişler ama olmamış, benim fikrim tabiki bu.

    tanım: en iyi yönü balıkesir in sinemada çok güzel gözükmesinin keşfi olan film.


    (gokahnslm - 20 Şubat 2014 23:39)

  • comment image

    esas olarak bu kadar kötü bir filmi bu noktaya getiren bulut filmi tebrik etmek lazım. filmle ilgili bir şey yazmama gerek yok zaten izleyenler, entel mafyasından korkmazlarsa ne kadar kötü film olduğunu da görürler. benim dikkat çekmek istediğim nokta türkiye'de "bağımsız" sinemasının ticari sinema dediğimiz sinemadan daha "bağımlı" olması. bağımlı olunan yer ise mithat alam film merkezi.

    şimdi açıkçası ben hollywood ve yeşilçam türü, klasik dramatik kuralları olan, sinemanın genel geçer kurallarını hiç esnetmeyip sadece bunların sınırları içinde iş yapan sinemayı sevmem, izlemem de. bağımsız sayılacak işler benim için daha önemlidir hep. zaten sevdiğim yönetmenler de - angelopoulos, kieslowski - sinemayı politik,estetik ve dramatik bakımdan "bağımsızlaştıran" yönetmenlerdir. bu film ise lise defteri dizisinin her hangi bir bölümünden bile daha kötü bir dramatik yapıda ve kurguda karşımıza çıkıyor. bağımsız değil dibine kadar bağımlı!

    zahit atam'ın film hakkındaki yazıları çok dikkatimi çekmişti. ama zahit hoca abartmıştır herhalde diyerek merakla if'te ki gösterimine gittim. film biter bitmez içimden geçen tek şey, "zahit atam yüzde yüz haklıymış, az bile söylemiş" oldu. ama gel gör ki "entel mafya" film sonu filme öyle bir övgü dizdi ki şaşırdım kaldım. ben bunlarla aynı filmi mi izledim diye kendime sordum. sonra filme övgüler düzen söyleşinin modaratörün yönetmenlerin bir arkadaşı olduğunu söylediler de o zaman biraz anlam kazandı övgüler.

    salondan çıktıktan sonra düşündüğümde bulut film ve altyazı dergisi tayfasının gücü karşısında açıkçası kortum. sadece lobicilikle bu kadar kötü filmi bu kadar pazarlamak akıl sır işi değil. sonra altyazı dergisi bu ay ki kapağında bu filmi kapak yaptığını gördüm, bu sabrımı taşıran son damla oldu.

    bu filme gidin. özellikle az biraz sinemayı bilen, belli bir seviye entellektüel kesim gitsin ki bu entel mafyasının bize dediği "filmi anlamadınız, ne metaforlar var orda ohoooo" lafları boşa çıkmış olsun.

    özet; kötü bir ilk film. çok daha kötü ve vahim olanın ise lobicilik ve çevre sayesinde filmin ödül alıp pazarlanması.

    not; bir ilk filme bu kadar nefretle saldırmak yapacağım son şeydi ama maalesef sabrım taştı. yönetmenlerin pek bir suçu yok, kötü film çekmekten başka. ama onu da zaten çoğu yönetmen yapıyor. tekrar belirteyim benim kızgınlığım açıkça kötü olmasına karşı filmi pompalayanlara.

    dipnot; okuduğum sinema okulunda ve caddelerde gördüğüm mavi dalga posterlerini yırtıp attım. sinemaya çok büyük fayda sağlamış olduğumu inanıyorum.


    (badem biyikli nietzsche - 13 Mart 2014 23:01)

  • comment image

    filmin yönetmenleri zeynep ve merve altyazı dergisi mart sayısındaki ropörtajlarında filmin görsel dildeki başarısızlığını (burada görsel başarısızlıktan kasıt kendi hayal ettikleri görsellikten uzak oluşu; özellikle ışık ile ilgili kafaya birşey takmışlar) biraz görüntü yönetmenine kakalamaya çalışmışlar. yabancı görüntü yönetmenleri ile çalışmak zormuş onlar balıkesir'deki ışık ile ilgili kültürel kodları bilmiyormuşlar. sormak istiyorum kendilerine, kullandıkları mekanlarda görüntü yönetmenin ışık ile ilgili kaçırdığı, anlaşamadığınız nasıl bir kültürel kod olabilir ? sanki siz çinlisiniz görüntü yönetmeni de avrupadan gelip ilk defa çin feneri gören masum köylü. neden özeleştiri yapmaktan bu kadar kaçıyorsunuz anlamıyorum.


    (owngoal - 1 Nisan 2014 01:23)

  • comment image

    filmin 43.dakikasının 22. saniyesinde deniz ailesiyle yemek yerken arkada televizyon açıktır ve baba galatasaray-fenerbahçe maçını takip etmektedir, buraya kadar her şey normal de yemek sahnesinin kapanışı televizyondaki şu ifadelerle olur:
    "işte istanbul ali sami yen stadında beraberliği böyle yakaladı fenerbahçe."

    alisami yen yıkılalı kaç sene oldu be!

    ekleme:murattolga uyardı filmin konusu 90'lar sonu-2000'ler başı türkiye'sinde geçiyormuş, haliyle bu diyalog normal ama filmin 15 yıl öncesinde geçtiğini şahsen ben anlayamadım anlayanlar da balıkesirli her hal.


    (yorgun nihilist - 1 Temmuz 2014 18:28)

  • comment image

    balıkesir'de geçen empresyonist bir kız filmi.

    bir ressam, empresyonist bir tablo yaptığında, ham ama planlı fırça darbelerinden izleyicinin bir duygu, bir fikir, bir şeyler yakalayacağını umar ve böylece farklı sonuçlar çıkarsalar da yine de izleyici, yani resimsever ile bir yerlerde buluşabileceği beklentisine girer. bu filmde de balıkesir'in o göt edici tahmin edilebilirlikteki ortamında benzer şekilde kız şarkıları, kız arkadaşlıkları, apartman dairelerinde ergen zırvalıkları arasında bir takım şeyler yakalamamız umulmuş. biz de boşa çıkarmayalım amk.

    --- spoiler ---

    bir kere şehir balıkesir. ege'de mi marmara'da mı olduğu 2015'te olmamıza rağmen halen çözülememiş bu skimsonik şehrin içinde bir esnaf ve memurun nispeten rahat apartman dairesinde anlatmaya değer pek bir bok yok. bu tür şehrin zengini çok iddialı olmaz, istanbul'da o aylarda ne moda olmuşsa o ürünün bayiliği falan alınır. filmdeki örnek musluk suyu filtresi. memuru da zaten fazla karmaşık bir şeyle karşılaşılmadığı için bolca çay içip laklak eder, okul aile birliğiyle kermes düzenler. zaten filmdeki gibi elektriğin ve elektriğe bağlı olarak doğalgaz altyapısı sisteminin ve apartmanların hidroforlarının çalışmaması sonucu oluşan doğalgaz ve su kesintileri gibi karmaşık bir problemle karşılaşılsa bile buralardaki çalışan nüfus, kalifiye iş gücü problem çözme konusunda ancak ancak geyik şeklindeki yumuşak bir ev terliği kadar beceriklidir: yani bir skimden anlamazlar. sonuç olarak yaşamlarını maç izleyerek, evdeki veletlere angarya ev işi kitleyerek, dükkan açıp kapayarak, dedikodu yaparak geçirirler. bazen de bu tür nispeten rahat eşler ara sıra gaza gelip çocuklardan gizli salonda falan sikişirler, yuvarlanıp giderler.

    bu tür bir ortamda dikkat çekici tek şey ortaya çıkan çekim merkezi figürlerdir. sözüm ona erotik çekim merkezi olarak bir dizi tipleme film boyunca ortaya çıkar. gizemli, sakallı ve muhtemelen cesaretsiz bir pedofil olan rehberlik hocası, başka bir taşra şehrinde muhtemelen birileriyle sikiştiği ya da sikişir gibi yaptığı için adı çıkınca albay babasının balıkesir'e tayin istemesi sonucu zuhur eden kız, halı saha maçı yapıp büyük şehir çocuklarını taklitle ev partisi düzenleyerek kız indirmeye çalışan ergen veletler, hoppa ve diğer kafasızlardan bir tık zengin olup lokantalarda onun bunun masasına alevli meyve gönderen orospu çocukları vs. gerçi erotik tipleme de şart değil. boş sokaklarda gece kullanılan müziği son ses açılmış bir araba bile bir erotik çekim merkezi olabiilir bu şehirlerde. ama filmdeki baş karakter maradona gibi gol atamasa da hepsini çalımlayıp geçiyor. çünkü o -film içindeki manasıyla- hem erotik, hem duygusal bir figür olarak ortalıkta titreşiyor.

    annesini dinlemeyip inatla denize gitmesi ve katıldığı mevlitte ölüye hiç üzülmeyip sokaklarda kulaklıkla dolaşarak başladığı isyankar ergen kariyerine kendinden yaşlı rehberlik öğretmenini stalklayarak devam ediyor.

    aslında bu noktada film bariz bir şekilde bolero filmindeki gibi ilk defa sikişeceği erkeği seçecek kız hikayesi gibi. ama daha ortadoğu bozkırıvari, daha gösterişsiz ve hadi diyelim daha alçakgönüllü şekilde yapıyor bunu. bir kere buralarda, yani ortadoğu'da bir anda ortaya çıkıp "ben birisiyle sikişeceğim, ama nasıl sikişsem bilemiyorum ki şimdi." diye soramazsın. bunun için bir kılıf gerekir. bir şey olmalı ki sen de sikişmeni engelleyen palamarları boşaltabilesin. baş karakter hanım kızımız belki arkadaşlarından farklı olduğunu hissettirmek için belki gerçekten hoşlandığını sandığı için çekimser şekilde pedofil olan rehberlik hocasına sarar. ama sikiş gerçekleşmez. çünkü palamarladan boşaltacak o ekstra olay olmamıştır. sonrasında elektrik, doğalgaz ve su kesintisinin o taşra tipi apokaliptik atmosferde (aslında apokaliptik değil, alt tarafı doğalgaz vs yok. ama soktuğum taşralıları bu olayı dünyanın sonu olarak ele almaktadır) bu hadise gerçekleşir, ama halı saha topçusu ergen veletle.

    bunun haricinde kazaya uğrayan manzara gobleninin tamir olması için mutlak surette evin deseninin yok edilmesi gerektiği gibi simgesel bir takım şeyler var ama bunları irdelemeye gerek yok.
    ---
    spoiler ---


    (5yilonce10yilsonra - 9 Şubat 2015 12:42)

  • comment image

    kötü bile diyemeyeceğim bir film. 100 üzerinden 25 verdim criticker'da. ödüllerden başlayayım. uçan süpürge'nin, ankara fest'in ödüllendirdiği ayris alptekin'in performansı yerlerde sürünüyor. ödüllük bir performans yok. antalya da bayağı bayağı bayağı (...) kötü olan kurguyu, filmi (en iyi ilk film) ve senaristleri ödüllendirmiş. film yurt dışında bir başarı elde edememiş ama (imdb'nin yalancısıyım). san fransisco, zlin, jeonju ve berlin festivallerinde gösterilmiş ama buralardan ödülsüz ayrılmış. en azından yabancılar çakmışlar vaziyeti. film çok kötü. "abi iyi niyetle yola çıktılar" falan deniyor. bu da ne demek? iyi niyetliler diye her yeri dökülen bu filmi övecek miyiz yani? sen bu filmi "satın alıyorsun". ana kartı yanmış, açılmayan bir iphone'u adam farzı mahal iyi niyetli diye ondan satın alır mısın? hayır. bu filmi satın alma demiyorum ama iyi niyetli diye de savunulamaz bir film. ya da "abi çıkış noktaları muhteşem. sevişen genç kızlarımıza bambaşka bir açıdan yaklaşıyorlar" deniyor. tamam, bu da güzel bir şey ama farklı olayım derken hiçbir şey olamamış ki bu film güzel abim. şimdi iyi niyetliler, olaya farklı bir açıdan yaklaşma düşüncesiyle yola çıktılar diye övmeyeceğim.

    filmin her yeri dökülüyor. kesmeler, sahne geçişleri her zamanki gibi kötü. ben çektiğim dandik bir videoyu lise zamanlarımda dandik pc'mdeki movie maker'da nasıl kesip yapıştırıyorsam neredeyse öyle kesmişler. bir sahneden bir sahneye "dan" diye geçilmesinden haz etmiyorum. daha o sahne tam anlamıyla bitmeden bir kesme ve başka bir sahnedeyiz ve o sahneye de şaddanak diye geçilmiş. pek çok filmimizde de (genelde festival filmlerinde) kesmeler hep aynı şekilde yapılıyor. sahneleri bağlamada kötüler bence. ya hiç olmuyorsa araya deniz, orman görüntüsü falan koy, öyle bağla sahneleri. neyse kurgu kötü yani (kurgu ödülü almış ya, akıl uçurursun ey cürrii). oyunculukları zaten geçiyorum. yönetmenlik kötü. senaryo da öyle.

    aslında fikri, çıkış yolunu gerçekten beğendim. ben de sıkıldım valla töre filmlerinden/dizilerinden, köyde yaşayan kadınların seviştikten sonra kafalarını sıkıldıklarını görmekten. iyi ve orijinal bir fikirle yola çıkmışlar. abd'de bir kız seviştikten sonra nasıl bir şey olmuyorsa burada da öyle bir karakter yaratılmış ve gerçekten de filmin öncesinde de, sonrasında da pek bir şey olmuyor. yönetmenler çatışmasız bir film yapmışlar, ellerindeki hiçbir çatışmayı derinleştirmemişler (derinleştirememişler değil, bilinçli bir tercih bu). 2 saatlik filmde ana karakterin ergen hallerine, anne-babasıyla ilişkisine, hocasından hoşlanmasına, sevişmesine, arkadaşlarıyla ilişkisine falan "değiniliyor". bak, sadece değiniliyor. herhangi bir çatışmayı, yan öyküyü, konuyu, karakteri alıp derinleştirmiyorlar. kızın pek sevmediği arkadaşıyla ilişkisinden doğabilecek çatışmaları işlemiyorlar, hocasını takip etmesinden doğacak çatışmaları işlemiyorlar, sevişmesinin "sonrası"nı bile işlemiyorlar. yok kısacası, eldeki hiçbir şeyi işlemiyorlar, derinleştirmiyorlar. kusura bakmayın ama böyle yapınca da ortaya iyi film koymuş olmuyorsunuz. elektrik/gaz kesintisinin bile öyküye bir katkısı olmuyor. her şeyi boş vermişler. göster, derinleştirme, yüzeysel takıl, geç. öte yandan çok da sıkıcı bir film. özetle; olmamış bu çalışma diyor ve 100 üzerinden 25 ile hafızamdaki çöplüğe atıyorum bu filmi. yiğit güralp'in yazdığı, ömer sorak'ın çektiği sınav mesela bundan çok çok daha iyi. hem gençlerin aileleriyle, hem birbirleriyle ilişkilerini, fakirliği, buhranlarını, sınavın ağırlığını vs çok daha iyi anlatıyor.


    (sherlock holmes 90 - 4 Eylül 2015 13:58)

  • comment image

    ben de zeynep dadak ismini duyunca umutlanmıştım, lakin zahit atamın söyledikleri ışığında kültür bakanlığı desteklerinden yarısma seckilerine kadar her alana sirayet eden bu entellektüel kayırmacılıktan fazlasıyla nasiplenilmesi üzdü beni. evet ilk filimdir olamayabilir de ödül alması nedir kardeşim. doğru düzgün bir hikaye yok, sinematografi yok. aynı kayırmacılık maalesef kısa film dünyasından başladığından insanlar kısa filmle kurdukları networkle alıp yürüyorlar, sonra da kırık midyeler gibi senaryosu oturmuş biraz sinematografi sıkıntılı gerçek hikaye filmlerini es geçiyorlar, yazık. ama hollywoodun enterasan hikayeli filmlerine övgü ler düzeriz yurduma dönünce uzun uzun damlayan musluklar, hicbir amaca hizmet etmeyen aynalı bakıslar ya da otobüs camına yansiyan suratlar,18ine gelmeden dibi bulan çocuklar...


    (telma - 30 Ocak 2016 08:05)

Yorum Kaynak Link : mavi dalga