The Last Station (~ Askin son mevsimi) ' Filminin Konusu : Rus yazar Lev Tolstoy'un hayatının anlatıldığı The Last Station'da Tolstoy'un şöhret ve maddiyata değer vermediği hayatı arasında denge kurmaya çalışması anlatılıyor. Tolstoy'un karısını canlandıran Oscar ödüllü Helen Mirren, Roma Film Festivali'nde filmdeki performansı ile En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı.
Becoming Jane(2007)(7,1-53579)
The Conspirator(2011)(6,9-26182)
The Disappearance of Eleanor Rigby: Him(2014)(6,9-8356)
Starter for 10(2006)(6,7-20199)
kahtmayan'ın enfes parçası. enstrümantaldir. youtube'da videosu da var. kesinlikle izlenmeli.
(keeper of the emerald sword - 21 Aralık 2007 20:37)
michael hoffman'in yonetmenligini yaptigi bir leo tolstoy biyografisi. tolstoy'u usta aktor christopher plummer canlandiracak. oyuncu kadrosunda james mcavoy, helen mirren, paul giamatti, anne-marie duff da yer aliyor. filmin cekimleri almanya'da basladi.
(oinone - 17 Haziran 2008 21:01)
helen mirren oscar'a aday gösterildi bu filmdeki performansıyla.
(sessiz harfler - 4 Şubat 2010 14:33)
29. uluslararası istanbul film festivali'nde altın lale için yarışacak olan michael hoffman filmi.
(isikokunem - 5 Mart 2010 21:28)
festivalde bu aksam itibariyle izledigim filmdir.konu olarak tolstoy'un son zamanlarini temel alan ve aslinda bir kac hikayenin icice yasandigi dolu dolu bir filmdir. sahneler arasi feci komedi gecisler ile salondaki insanlari bolca guldurmustur.--- lumpen spoiler ---meger tolstoy kari dirdirindan kacarken vefat etmis.--- lumpen spoiler ---
(tmesut - 13 Nisan 2010 02:01)
yaslı iki asık insanın iliskisiyle ilgili bir film. karakterler siyah beyaz degil herkesin haklı bir hikayesi var. filmi izledikten sona helen mirren' ın degil de sandra bullock' ın oscar aldıgına ayrı bir sasırdım.
(cosmobionic - 13 Nisan 2010 22:17)
sanırım elif şafak'ın kitabında okumuştum tolstoy için her şeyini tüketen kadını, tolstoy'un tüketmesini.işte bunun üzerine inşa edilen bir "tüketim" ve yönetmenin ifadesiyle uzun yıllar yaşanan evli aşkın imkansızlığına dair bir film. aşk ve bence daha çok tutku üzerine yapılabilecek en komik, en eğlenceli filmi yapmışlar. festivale yönetmeninin katılması da ayrı bir zevkti. filmden; kâtip çocuğun, ilk tolstoyla yaşadığı o gözleri dolma halinin bir benzerini yaşayan biri olarak, bazen hayalinde kurduğun birine veya bir duruma ulaşmanın zevkinin tarif edilmezliğini, ona kavuşunca ise onun ve/veya o durumun ne kadar sıradan oluşunu da çok güzel yansıtmış, tutku dolu müzikleri ile içime işleyen güzel bir yapım idi. (amerikalılar bu işi biliyor arkadaş)
(hazreti insan - 16 Nisan 2010 20:38)
(bkz: james mcavoy)
(fil kafali tanri - 7 Mayıs 2010 19:13)
the last station'da tolstoy ve karısı arasındaki eğlenceli, duygusal ve karışık aşkın hikâyesini anlatıyor. sinema ve edebiyatı birlikte sevenlere tavsiye edilir. hem tolstoy, hem roman uyarlaması, hem de güçlü imgeler ve sinematografiyle dolu iyi bir film.
(blackexplotion - 9 Mayıs 2010 15:39)
harika bir film. tarih, edebiyat, aşk, izmler...hepsi bir arada. oyunculuklar ve mekanlar şahane. ve eğer aşıksan, hep aşıksın. aşık olduğun her kimse, dünyaya mal olmuş olsa bile, o senin aşkın. dünyanın bilmediklerini sen bilebilirsin ancak. http://www.radikal.com.tr/…13.05.2010&categoryid=82
(jenesaispas - 13 Mayıs 2010 14:53)
çok çok keyifli bir film. uzun zamandır iki gözü iki çeşme formatına girmemiştim bir filmi izlerken, kısmet tolstoy'aymış. kendisine olan özel sevgimden de olsa gerek katarsis'in suyunu çıkardım. bunda en büyük pay enfes oyunculuklardı. herhalde filmi en iyi özetleyen de, tolstoy'u onu sevenleri anlamadan anlamanın imkansızlığını vurgulayan sözleri oldu:"all, everything that i understand, i understand only because i love. " leo tolstoy
(fake plastic love - 13 Mayıs 2010 23:33)
son zamanlarda vizyona giren en iyi filmlerden biri. koskoca tolstoy karı dırdırı sebebiyle eserlerine ve ideallerine konsantre olamaması biz sevenlerini ayrı bir üzdü. demek ki bu adam savaş ve barış, itiraflarım'dan da öte eserler çıkartabilirmiş. işte böyledir dostlar. socrates'in dediği gibi : " evlenin.. karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz. kötü çıkarsa benim gibi filozof olursunuz.. " bu büyük sözün üstüne bir tane de ben ekleyeyim. " evli erkekler bekarlardan daha fazla yaşarlar ama daha erken ölmek isterler.."özetle çok güzel ve insanın üzerinde etki bırakan bir film. izleyin, izlettirin..
(kinaye - 14 Mayıs 2010 09:16)
"belgesel diil aşk ve evliliğe dair bir film" demiş idi festivalde yönetmeni bu film için.."kendi anladıklarımı yaşadıklarımı çekmek istedim" gibilerinden sözlerle..tarihi figürlerle anlatılması daha kolay olduğundan belki bazı kavramların..ben pek beğendim bu filmi. kadın ve erkek farklılıklarını, kadının bas bas bencilliğini ve erkeğin bencil görünmeyen bencilliğini pek güzel gösteren bir film. tabii ki kadından yana ayrıldım ben salondan, aleni olanı sevmekten dolayı. etkileyiciydi yaşlı insanlar arasındaki bunca tutkulu bir aşkın yansıması ve oyunculuk çok başarılıydı..
(pati - 18 Mayıs 2010 12:37)
kocaman salonda sadece dört kişi izlediğimiz film.
(740 - 19 Mayıs 2010 00:08)
sadece askın yetmedigini gosteren film; dil, iletisim, anlasılmamak, anlasılamamak, kopukluk, oysa herkes birbirini seviyor....
(lesursis - 27 Mayıs 2010 00:08)
almanya rusya ingiltere ortak yapımıymış. sadece tolstoyculara hitap eden bir biyografiden ziyade aşk ve evlilik konularını gayet güzel işleyen başarılı bir yapım. oyunculuklar harika.
(emraah - 16 Haziran 2010 04:55)
kesinlikle "tolstoy'un hayatını anlatıyormuş, belgesel gibidir şimdi bu, sıkıcıdır.." yanılgısına düşmeden mutlaka izlemeniz gereken bir film. yönetmenin de söylediği gibi, "bu hikaye tolstoy’la ilgili olduğu kadar aşk ve evlilikle de alakalı, aşkla yaşamanın zorlukları ve aşksız yaşamanın mümkün olup olmadığına dair bir keşif gezisi." hem de çok eğlenceli, komik, aynı zamanda da hüzünlü ve naif olmayı başaran bir keşif gezisi. ayrıca yine filmin yönetmeninin röportajından alıntı yapıyorum, "her karakterin yaptıkları, kendilerince haklı çıkartılıyor filmde... " evet, filmde her karakter kendine göre haklı. ancak filmi izleyenler de taraf tutmadan edemiyor galiba..*beni en çok şaşırtan; "vah zavallı tolstoy, kimbilir daha neler yazacaktı, o şirret kadın yüzünden yazamamış.. karı dırdırından kaçarken ölmüş" şeklindeki yorumlar oldu. insan nasıl bu kadar sığ bakabilir bir ilişkiye? toltstoy, sofya'ya duyduğu aşk olmasaydı belki de yazdıklarının yarısını bile yazamayacaktı. kendi ağzından, kendini anlatırken bile "aşk"ı hayatının nasıl da merkezine oturttuğunu hiç mi fark etmediniz filmde? "aşk"a bu kadar önem veren, ve karısına hiç şüphesiz -o kadar yıldan sonra bile, körkütük "aşık" bir tolstoy, son nefesinde karısının adını sayıklayan bir tolstoy görüp de hala nasıl "o kadın olmasa daha verimli bir yazar olurdu.." denebilir ki? "o kadın" olmasaydı, tolstoy, tolstoy olmazdı!ve helen mirren! kariyerindeki en iyi performans olduğunu düşünüyorum. bu filmde, oscar aldığı the queen'dekinden bile daha çok "kraliçe" tahtına kurulmuştur gönlümde...
(aysa17310 - 25 Haziran 2010 21:20)
neredeyse marksist bir düşünce yapısında olan ve sistemin tüm gerekliliklerini reddeten tolstoy'a ve çalışmlarına göndermelerin daha çok olacağı bir film beklemiştim. tabi ki bir amerikan kitabndan bir hollywood uyarlaması olunca bu noktada farklı şeylere değinebiliyorlar. yine de çok sıkılmdadan izleniyor. tolstoy üzerinden evlilik ve aşk tartışılıyor. *
(porco rosso - 14 Temmuz 2010 09:57)
--- spoiler ---1914 yılında, rus senatosu kocasının tüm eserlerinin telif hakkını sofya'ya verdi.beş yıl sonra da sevildiği evde öldü.--- spoiler ---
(atomicbomb - 25 Aralık 2010 00:42)
özel mülkiyet, aile gibi temel kavramlarla ilgili çok belirgin politik kararlılıkları, inançları olduğunu düşündüğünüz "büyük" insanların bile nasıl tereddütleri, endişeleri olduğunu yalın ve eglenceli bir şekilde izleyebileceğiniz film. tolstoy gibi "büyük" insanların da aslında başkalarının "büyük"ü olduğuna, kendilerinin sıradan, tevazu sahibi insanlar olduklarına, zaten bu sayede büyük eserler ortaya koyabildiklerine yeniden tanık oluyorsunuz. bir de elde olmadan insanın aklına, "acaba sofya'nın gözünden yeniden bir tolstoy biyografisi mi yazılmış?" sorusu takılıp duruyor. öyleyse de öyle...kadıncağızın derdi günü şu sorunun yanıtı değil mi "beni seviyor musun lev?"...hepimizin hırçınlıklarının altında bu soru yok mu sanki?
(demin - 30 Ocak 2011 11:54)
Yorum Kaynak Link : the last station