Süre                : 1 Saat 45 dakika
Çıkış Tarihi     : 24 Nisan 2017 Pazartesi, Yapım Yılı : 2017
Türü                : Döküman,Müzik
Taglar             : Gerçek kişiye dayalı,kadın
Ülke                : İngiltere,ABD
Yapımcı          :  Lafayette Films , Passion Pictures , Showtime Networks
Yönetmen       : Nick Broomfield (IMDB), Rudi Dolezal (IMDB)
Senarist          : Nick Broomfield (IMDB),Marc Hoeferlin (IMDB)
Oyuncular      : Whitney Houston (IMDB)(ekşi), Tony Anderson (IMDB), Burt Bacharach (IMDB), Michael Baker (IMDB), Bobbi Kristina Brown (IMDB), Bobby Brown (IMDB), Tina Brown (IMDB), Robyn Crawford (IMDB), Doug Daniel (IMDB), David Foster (IMDB), Sharlotte Gibson (IMDB), Toni Gregory (IMDB), Frances Grill (IMDB), John Russell Houston Jr. (IMDB), Cissy Houston (IMDB), Gary Houston (IMDB), Michael Houston (IMDB), Pattie Howard (IMDB), Mary Jones (IMDB), Ellin Lavar (IMDB), Wayne Lindsey (IMDB), Kenneth Reynolds (IMDB), David Roberts (IMDB), Allison Samuels (IMDB), Laurie Starks (IMDB), Kirk Whalum (IMDB), Belinda Carlisle (IMDB), Johnny Carson (IMDB), Peter Cetera (IMDB), Katie Couric (IMDB), Clive Davis (IMDB), Serge Gainsbourg (IMDB), Merv Griffin (IMDB), Don King (IMDB), Julian Lennon (IMDB), Lou Rawls (IMDB), Joan Rivers (IMDB), Diane Sawyer (IMDB), Mike Tyson (IMDB), Barbara Walters (IMDB) >>devamı>>

Whitney: Can I Be Me (~ Whitney Houston) ' Filminin Konusu :
Whitney: Can I Be Me is a movie starring Whitney Houston, Tony Anderson, and Burt Bacharach. Tells the story of Whitney Houston's extraordinary life and tragic death.





Facebook Yorumları
  • comment image

    kocası bobby brown'la tam da 1992 de i will always love you ile dünyayı sallarken evlenmişti.
    sonraları bizim bobbycan grubu new edition'u dağıttı, müzikten elini ayağını çekip büzüğe yasladı kendisini. hanımı da uyuşturucu müptelası etti, döve döve kendisinden geçirdi. sesi süperdir ama insanlığı eksiktir bobby'nin. fötr şapkasına sıçtığımın..

    bir de usame bin ladin whitney houston'un hastasıydı. hayallerindeki kadınmış. bir kitapta ladin ile uzun zaman geçiren bir kadın yazmıştı, adını anımsayamadım.. islami usullere uygun bir kadınmış whitney.. kesecek miydi napacaktı bilinmez..


    (ich - 2 Şubat 2007 10:27)

  • comment image

    nedenini bilmiyorum ama michael jackson öldüğünde ne hissettiysem, şimdi de aynısı hissediyorum. kim ne derse desin, 90'larda çocuk olan herkes bence üzülmüştür zira 90'lardaki tüm dizilerde başta i will always you olmak üzere, whitney houston şarkıları çalardı.. allah rahmet eylesin..


    (wagner love - 12 Şubat 2012 03:20)

  • comment image

    filistinli olmadığı için, ölümüne üzülmek abes kaçıyormuş.

    ölümüne üzülenler de var elbet, skine bile takmayanlar da. ben bir müzisyen olarak, üzülen taraftayım, çok büyük bir sesti.

    skine takmayan hatta üzüldüklerini belirten insanları prim yapma çabasıyla itham eden kesime gelince, adama sormazlar mı, "yarrağım madem skine takmıyorsun, yürü geç bak işine, niye illa belirtiyorsun skine takmadığını? esas prim yapmaya çalışan kim acaba?" diye?


    (kisaltma kablosu - 12 Şubat 2012 03:26)

  • comment image

    filistinlilere uzulmuyonuz'cular gelmis, olumune uzulenler gelmis, olumune uzulenlere cakanalar gelmis. hatta su testisi su yolunda kirilir'cilar da aramizda. hincal uluc ve yonca evcimik de geldi mi kadro tamamdir.

    erken gocmus efsane sesli kadin. buyuk bir hayrani hic olmadim ama 90-2000 arasinda cocukluktan genclige gecenler icin hafizalara kazinmis sarkilari ile adi yasayacak. guneyde tatil yapmis herkesin en az bir sarkisini bildigi da bir turkiye gercegidir. huzur icinde yatsin.


    (berci kristin - 12 Şubat 2012 03:45)

  • comment image

    liseli ergenlerin bilmediği mükemmel sesin sahibidir whitney houston. o yüzden "neden üzülüyor lan bu millet" demeleri normaldir. gidin trollük yapacak başka bir başlık bulun.

    "the biggest devil is me. i'm either my best friend or my worst enemy" --- whitney houston


    (the phoenix ss - 12 Şubat 2012 04:01)

  • comment image

    (bkz: kişinin yaşlandığını anladığı an)

    1988 yılında kerpiç bir evin tek odasını kiralamış, eski bir teypte whitney ve whitney houston albümlerinin tamamının kayıtlı olduğu 90'lık kaseti dinleyen 16 yaşındaki sivilceli bebeyi fena halde üzmüştür ölüm haberi.

    kaset hala duruyordur umarım. bu saatte bakmayacağım ama yarın karıştıracağım eskileri. başlarda bir yerde kopuktu ama temiz kopyaydı.

    vay be.. whitney houston albümünün yayın yılı 1985, whitney albümünün 1987'ymiş.. wiki ye baktım biraz önce.

    bodyguard'ı sinemada seyretmiştim. üniversiteli bebe iticiliğiyle zart zurt konuşmuştuk. (not eşarbı havaya atıp samurai kılıcını altına tutup kesilmesi sahnesi hala komik geliyor ya neyse)

    1980'leri sadece kabarık saç, vatka, plastik aksesuarlar, yüksek kemerli pileli dar paçalı pantalonlardan ibaret sananlara her iki albümü de indirip kesintisiz dinleyebilirler.

    vay amına koyayım harbi yaşlanıyoruz lan. ne zaman 40 olduk, ne zaman ölmeye başladı bu yaşı bize yakın çocukluğumuzun, ilk gençliğimizin hayran olduğumuz ünlüleri.

    vay amına koyayım arkadaş.

    whitney houston da ölmüş arkadaş.

    http://www.youtube.com/watch?v=ewxmv2tyers&ob=av2e


    (sardine - 12 Şubat 2012 04:29)

  • comment image

    gecenin bi vakti öldüğü haberini alıyorum, öldüğünden çok 90'larda çocuk olmuş bizlerin aksine 90'larda doğmuş pis bi nesilin üyelerinin pis yorumları canımı acıtıyor. siz ne zaman ve nasıl bu kadar gaddar oldunuz yahu? bu kadar duygusuz, bu kadar hissiz? "su testisi su yolunda kırılır" lafından nefret etmiyorum da sizin gibi bu lafı fütursuzca her benzer ölümden sonra kullanabilen nesilden nefret ediyorum! kurt cobain in öldüğü zamana, onun ölümüne derinden üzülen neslin acısına yaş olarak yetişmemiştim, ama benim jenerasyonumun çoğu gibi, böyle yorumlar yapmazdım yapmadım lan! amy winehouse öldüğünde de aynı şey olmuştu ama bu gecenin bi vakti delirtti beni resmen. sizi ve gaddarlığınızı gördükçe yerinizde olmadığıma tekrar tekrar seviniyorum. varsın uyuşturucudan ölsün whitney houston, o benim ve benim jenerasyonumun hayatının bir döneminin fon müziği olarak her zaman hatırlanacak...


    (herdaimantalya - 12 Şubat 2012 04:36)

  • comment image

    çok büyük bir sesti. büyük hayrânıyım, telefonuma sevgilimden gelen mesajla uyandım ve tüylerim diken diken oldu. inanmak istemedim, istemiyorum. şoktayım.

    hakkında gerzek gerzek "uyuşturucudan öldü, iyi oldu.", "şu şu ölse üzülmezsiniz ama." yazan ve insan olduğuna zerre inanmadığım yaratıkları da bir güzel gün yüzüne çıkarmıştır. yaşam böyle adâletsiz işte. kendinden başka kimseye zarârı olmayan, ne yaşadığını, neden uyuşturucu kullandığını bilmediğimiz, hattâ henüz resmî olarak ölüm nedeninin uyuşturucu olup olmadığı bile açıklanmamış bir insandan bahsediyoruz. bir anneden, bir evlâttan, bir insandan, anlıyor musun oksijen isrâfı? o beyne, o anlayışa sâhip misin ahlâksızın önde gideni? keşke geberip giden sen olsaydın da bu sıçmıklarını görmeseydim, sabah sabah midem bulanmasaydı. insana nefret duygusunu ne de güzel aşılıyorsunuz. amaç ilgi çekmekse de allah belâsını versin senin de sana bünyesinde yer veren sözlüğün de, sana ahlâkın zerresini veremeyen ailenin de toplumun da.

    uyuşturucuya kimse normâl bir psikolojiyle başlamaz. bağımlılık bir hastalıktır, ve bunun ne şakası, ne dalgası, ne de "amerikalıydı zâten." gibi orospu çocukluğunun daha fazla tavan yapabileceğine inanmadığım biçimde ırkçılığı olabilir. ne basit, ne zavallı, ne iğrenç yaratıklarsınız siz ya.

    edit: anlatım bozukluğu giderildi.


    (turuncan53 - 12 Şubat 2012 08:52)

  • comment image

    amerikan polisinin 3 hafta surer dedigi olum nedenini taaa buradan cozenler var. velev ki altin vurus yapti da oldu, sana ne ?

    gelmis gecmis en iyi kadin seslerden biriydi. ayda yilda bir dinlerdim ama bir yerde duyarsam degistirmezdim.


    (nokya - 14 Şubat 2012 06:56)

  • comment image

    kadın öldü, şaka gibi.

    sanki bir salıncakla tavana bağlıyım da havada kalmamı sağlayan ipler bir bir kopuyor gibi hissediyorum. önce michael jackson, sonra amy winehouse, şimdi de whitney. bundan sonra ya koyu dindar olup alkol ve uyuşturucudan uzak duran gruplara yönelicem ya da kimseye maşallah demeyeceğim ki 3 günden fazla yaşasın. olm, diğer taraf epey bi şenlikli oldu yemin ediyorum geriye en sıkıcılarınız kaldı, bu kadar acele etmeyin lan!

    bak ne anlatıcam, sene 2000, mersin'deyim. tatil için gitmişim, orda okuyan arkadaşlarımın denize sıfır apart'ında kalıyorum. o zamanlar öyleydi, öğrencilere deniz kenarındaki yazlıkları okul döneminde çok ucuza kiralarlardı, bizimkiler de öyle bir evde iki yıl okul tatili şeklinde takılıyolardı işte. ne güzel akşamlardı onlar, 4 kişilik dubleks evin içinde 20 kişiyle birden kahvaltı etmek, kimseyi tanımadığın sabahlara uyanmak, şarabını kapanın katıldığı partiler düzenlemek, akdeniz'in muhteşem ılık rüzgarının tenimizdeki güneş yanıklarını yaladığı akşamlar...ne sevişilirdi o akşamlarda be, neyse konudan sapmayayım.

    o zamanlar discman'lar çok modaydı. paraya kıyıp öğrenci hâlime bakmadan almıştım bir tane tuğla gibi sony. şimdi bir köşede boynu bükük duruyor. geriye dönüp baktığımda o dönemin, walkman'lerle ipod'lar arasında ne saçma bi ara dönem olduğunu şimdi daha net ayırt ediyorum. benim discman'imin kapağı harekete duyarlıydı ama zırt pırt atlar zıplar, bi cd'yi adam gibi dinletmezdi. ben de elimde sıkı sıkı tutar, kapağın kaymasını aklımca engellerdim.

    mersin'in merkeze pek de yakın olmayan bi tatil ilçesinde, geceleri kumsalda yürürken kulağıma şarkılar fısıldayan kadındı whitney houston. o gecelerde o kadar çok dinlemiştim ki onu, "greatest hits" albümündeki bütün şarkıları neredeyse ezberlemiştim.

    o cd'nin de ayrı bir hikâyesi var.

    ingiltere'den yazıştığım bir adam vardı o zamanlar. orada yaşıyordu ama türk'tü. sanırım bir arkadaş vasıtasıyla iletişim kurmuştuk ve yazışmaya, mailleşmeye başlamıştık. yakında türkiye'ye gelecekti ve görüşecektik. ufaktan aşk meşk durumları yani. neyse efendim, bu abimiz yaklaşan doğum günüm için tutturdu "sana hediye alıp göndermek istiyorum..." diye. "yapma, etme" derken kendimi hediye listesi hazırlarken buldum, ahahaha, hep o açgözlü arkadaşlarım yüzünden! şaka bir yana, o aralar deli gibi dinlediğim robbie williams, lauryn hill ve george michael'ı ne kadar sevdiğimi bilirdi. bir de parfümümün ne olduğunu!

    doğum günümden birkaç gün sonra, elime geçen paketin içinden george michael'ın "for the feet, for the heart" diye 2'ye ayırdığı "best of" albümü (ki halen dinlerim), lauryn hill'in, neredeyse aşık olacağım şarkısı ex-factor'ü de içeren miseducation of lauryn hill albümü (that thing that thing, o yeee, allaam süper şarkı!), mariah carey'nin best of albümü ve whitney houston'ın "the greatest hits" albümü çıktı, parfüm de vardı gerçi, onu da atlamayayım. adam dinlememiş, bunları yollamıştı bana, mahcup oldum kızdım falan ama bi yandan da dinlemeye doyamıyorum hiçbirini.

    whitney houston'ın o albümü bana hiç tanımadığım bir adamdan hediye gelmişti işte bana. burslarımdan arttırarak biriktirdiğim paralarla aldığım ve elimde sıkıca tuttuğum discman'imin içinde, ben kumsalda yürürken dönüyordu şimdi o albüm.

    o tatilde ben çok kötü aşık olmuştum. bana albümü gönderene değil de, kanlı canlı karşımda gördüğüm arkadaşımın ev arkadaşına...çocuk her gece eve kız atmaktan başka bir şey yapmayan, ahmet kaya hastası (şimdilerde, facebook profiline aşırı milliyetçi sloganlar koyacak kadar değişti ilginç bi şekilde), sabah kahvaltısını birayla yapan, kedi düşmanı (evdeki kediyi kuyruğundan tutup döndürecek kadar) sersem herifin tekiydi. gel gör ki, aşık olmuştuk olm birbirimize! yaşımız 18'den hallice, beterböcek görsen aşık oluyosun o yaşlarda amına koyyim...

    çocuğun adı serhan, o sıralar sevgilisi vardı. sevgili dediğim fakbadi gibi bi şey aslında. ama farkındayım, deli gibi bi elektriklenme var aramızda. bi gece sahildeyim yine, aranan kezbanlar gibi dolanıyorum. şaka lan, yürüyorum evet, ama hiçbir amacım yok, evin önündeki kumsalda müzik dinliyorum, okuduğum denizsiz memlekete dönmeden önce yosun kokusunu ciğerlerime doldurmak için, kulağımda one moment in time, bi ara oturuyorum kuma, discman'im kuma bulanıyo, sağlam bi küfür savuruyorum. şarj edilebilir piller takmışım, bitmek üzere, ama neyse ki yedekliyim. didn't we almost have it all ve i will always love you dinlemeden bitmeyecek şarjım en azından. "eğer kalırsa could i have this kiss forever ve heartbreak hotel de dinlerim." diye geçiriyorum içimden. ama şarjım asla yetmiyor elbette.

    derken bi bakıyorum, serhan, erdal, semra falan geliyorlar bana doğru. ellerinde bir şişe kırmızı şarap var, öğrenci işi. ben o aralar içmiyorum, öyle bi takıntım var, ama içmeden sarhoşum zaten! serhan'ın çikolata gibi tenine yansıyan ayışığını kutsuyorum, o benimle konuşurken. o an, o kumsalda, kulağımda i believe you and me çalarken serhan'ı izliyorum. boğazından aşağı süzülen şarap olmak istediğimi hatırlıyorum en son...

    birden bu deliler soyunmaya başlıyor, denize girecekler. aylardan mayıs falan olmalı, deniz soğuk ama girilmeyecek gibi değil. denize doğru koşarlarken iç çamaşırlarını da çıkarmalarıyla beyaz popoları iyice belirginleşiyor. arkadaki evlere bakıyorum, neyse ki gecenin 4'ü falan olduğu için, pek kimsecikler yok. "gelsene" diyorlar bana da, ama birinin hem eşyalara göz kulak olması, hem de etrafı kolaçan etmesi gerekiyor. ben girmiyorum.

    bu arada şarjım mucizevi şekilde "i'm your baby tonight'a" kadar gelmiş. o gece whitney'in kulağıma fısıldadığı bütün şarkıları serhan'a adıyorum. gözümün önünde, üç bacağıyla denizin ortasında oynaşan ve "bak şimdi ay çıkacak" deyip dalarak, poposunu göstere göstere salak salak dalışını her seferinde sanki yeni bir şey görecekmişim gibi izlediğim o çocuğa...

    sonra ne mi oldu? biz bununla hayvanlar gibi seviştik evet, o çikolata tenini yalamalara doyamadım çocuğun, çok da güzel bir ilişki yaşadık. ama klasik hikaye, uzak mesafe ilişkisi...yürümedi anlayacağın.

    adam evlendi, şimdilerde çocuğu bile var. arada araşırız, konuşuruz. onu bana hatırlatan çok şey var. ama ne ahmet kaya, ne evin bahtsız kedisi zilli, ne de efes pilsen'in onunla öpüştükten sonra dilimde bıraktığı tat, onu whitney houston kadar hatırlatacak bana...

    whitney'e borçluydum bu entry'yi, bugün gömecekler bu kadını, umarım borcumu ödemiş olurum. ha bu arada the bodyguard filmini izlemedim desem inanır mısın? ama ilk fırsatta izlicem bak.

    seni sevmiştim whitney...yaşattıkların ve anımsattıkların için teşekkür etmek istedim.

    *****o gece kum içinde kalan discman, bi daha iflah olmadı, zaten ben de uğraşırken lazerini falan çizdim.
    şaka maka ne sikik bi aletti lan şu discman'ler!

    *****ingiltere'deki adamla hiç görüşmedik. efendi adam yerine yine gittim piçi tercih ettim, pişman da değilim.


    (kirlikedi - 17 Şubat 2012 00:06)

Yorum Kaynak Link : whitney houston