• "un numara film kardaş."
  • "+kompir var mı kompir-kompir mi?+cips cips-cips mi?+patato-patato mu?+patates patates-patates mi? (bkz: koydun evin amına)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    malzemeler:
    - 6 adet limon
    - 5 su bardagi kaynar su
    - 1 su bardagi toz $eker

    hazirlani$i:
    limonlarin suyunu sıkın ve kabuklarini rendeleyin. limon kabugu rendesi ve 1 su bardagi toz $ekeri bir surahiye koyup, uzerine kaynar suyu bo$altin, $eker eriyene dek kari$tirin. surahiyi yakla$ik 2 - 2.5 saat kadar, sogumasi icin buzdolabinda bekletin. daha sonra limon suyunu ince bir tulbent ile suzup, surahiye bo$altin ve soguk olarak servis yapin. icerken "kahrolsun tang" diye bagirin.


    (mervan - 1 Şubat 2003 10:17)

  • comment image

    ali atay filmi babasına ve ertan saban ın 25 yaşında kanserden vefat eden eşi inci hanım 'a adamıştır.

    --- spoiler ---

    filmde ertan saban ın da evlilik yüzüğü ile oynaması kameranın yüzüğü gözümüze sokmadan göstermesi de ayrı bir güzellikti. cidden helal olsun.
    ---
    spoiler ---


    (yoktan adam - 22 Nisan 2015 16:24)

  • comment image

    ali atay'ın yönetmenliği umut veriyor. serkan keskin ve ertan saban'ın oyunculuklarını da fazlasıyla başarılı buldum. taze taze yazayım bir şeyler, aklımdan uçup gitmeden.

    --- spoiler ---

    arkadaş bir kişi de sepultura tişörtünün bu filmde ne işi var dememiş sdklfjlsf bu adamların bu kafasını seviyorum işte.

    şu hikayenin göbeğinde sepultura tişörtlü amca var abi. bir amacı var mı? yok. işte bu serkan keskin, ali atay, onur ünlü vs. kafaları direkt bu. alakasız ama bir yerlere de dokunan detaylar. mesela, sen aydınlatırsın geceyide dönen orhan gencebay- ferdi tayfur geyiğini hatırla. hiçbir şeyle hiçbir şekilde alakası, bağlantısı yok. ama mükemmel bir sahneydi bence. aha buradaki sepultura absürdlüğü de aynı öyle.

    şimdi filme gelirsek, tabi ki güzel bir film olmuş. ama beklenen sıcaklık ya da ne bileyim o ağır dram yok. ki bunu özellikle yaptıklarını düşünüyorum. serkan keskin ve ali atay bir araya geldiğinde ortaya nasıl yürek dağlayıcı sonuçlar çıkıyor konuşmaya gerek yok. hani sanki bir babam ve oğlum olsun istememişler. belki de bu sebeple, filmin duygu yoğunluğunu karakterler arasında paylaştırıp makul bir seviyede tutmuşlar. ha, belki selim'in karakteri biraz daha derinleştirilebilirmiş. yüzeysel sebeplerle havada kalan noktalar oluyor çünkü.

    yine aynı şekilde, filmin sonlarına doğru gösterilen silah da patlamadı. çünkü patlamak zorunda değil. bunu beceriyor bu adamlar işte, bahsettiğim o. selim ile uzaktan akrabası olan dünyanın en tatlı kızı arasında birşeyler olacak gibi gösterip sonra muhabbeti kapattılar mesela. kaldı öyle. şu tarz bir filmden beklenen şey, ikisinin yakınlaşması olur tabi ki.

    yine ve yine, selim ile sakip arasında iki insandan öte bir bağ göremedik. görmemiz de gerekmiyordu evet.

    bu filmde sanki ali atay ve ertan saban kendi dertlerinden, hayatlarından, unutulmuş ya da önemsenmemiş acılardan da dem vurmak istemiş gibi sanki ama burada da biraz alakasız ve havada kalan noktalar olduğunu düşünmüyor değilim.

    hani ne tam gurbet filmi, ne tam bir yol filmi, ne tam bir kardeşlik filmi, ne tam bir mesaj filmi... hepsinden parça parça var. ha neden hepsini tek potada azar azar birleştirdiklerini bilemiyorum kendilerine sormak lazım. ama fena bir iş çıkarmamışlar bana kalırsa.

    netice itibari ile, bu kafalara çok ihtiyacımız var. hep yapsalar, hep izlesek.

    ---
    spoiler ---

    şu ülkede "sinema" diye izlenen şeyleri düşündükçe, bu tarz filmler bana umut veriyor.


    (ombus - 27 Nisan 2015 00:07)

  • comment image

    haftada bir gün sinemaya gider, gösterimdeki filmlerden birinde karar kılar oturur izlerim.
    efendi biriyimdir, çıtım çıkmaz.
    telefonla oynamam, saygıda kusur etmem.
    her hafta sinemalara yeni filmler taşınmadığı için, vizyondaki filmlerle devam ederim bir şekilde.
    çalışıp emek vererek kazandığım parayı, emek harcayıp iyi işler yapmış insanlar kazansın isterim.
    bu doğrultuda en çok inandığım şey, o paranın ileride daha iyi işlerde kullanılabileceği gerçeğidir.
    belki'de buna inanmak istiyorum, bilmiyorum.
    hayranlık besleyip ekran karşısında bayıla bayıla izlediğimiz bir çok insan var.
    en çok kimi yakın buluyorsak kendimize ve en çok kimi seviyorsak hep onu görelim istiyoruz.
    bazen sevdiğimiz insanlar bizde hayal kırıklığı yaratır.
    ben filmlere sadece bir film sahnesi olarak bakamıyorum, bir hayat gibi bakıyorum.
    gerçek bir dokunuş, gerçek bir tutunuş, gerçek bir yaşam gibi.
    yani her karakterin size dokunan bir tarafı var, kafanızın içinde yaratmış olduğu bir hayal dünyası belki'de.
    son yıllarda o kadar rezil filmler izledim ki,
    keşke dedim sevdiğim insanlar hep o sevdiğim kişiler olarak kalabilseydiler.
    filmlere ödediğim paralara değil, sevdiğim insanların bende yarattıkları hayal kırıklıklarına üzüldüm.
    mesela ben; zeki demirkubuz hayranıyım.. neredeyse tüm filmlerini izledim diyebilirim.
    kader filmini sinemada izlemeye gittiğimde bilet satışının az olması nedeniyle salonu açmayacakları için fazladan üç sinema bileti aldığımı bilirim.
    helali hoş olsun.
    çünkü o adam kazansın isterim, kazansın ve yeni filmler çeksin.
    ben izlerken onun filmlerini bir şeyler öğreneyim, hikayelere tanıklık edeyim, yarattığı karakterlerden birinde kendime yer edineyim istiyorum.
    sözü çok uzattığımın farkındayım, olsun. içimden gelen bir şeye dur demek olmaz.
    en birinci olarak ali atayı tanıdım ben,
    sonra kılıç gününde izlemeye başladım ben ali atay'ı tabi ki ertan sabanı.
    bunlar ne güzel adamlar dedim. devam ettim, takip etmeye.
    başka semtin çocuklarında bu kez ertan saban ile beraber serkan keskin vardı.
    derken leylanın mecnunu, herkesin ismail abisi,
    ama ertan saban yoktu? çok istedim o projede kendisinin de yer almasını.
    eksikliğini yaşamadıysam şerefsizim.
    sonra sonra limonata projesini duydum, başladım merakla beklemeye.
    üç mükemmel insan, üç harika adam
    yanlarında dünya tatlısı funda eryiğit.
    öyle kocaman kocaman beklentiler içinde gitmedim filme.
    yaşadığım şehirde iyi salonlara sahip olan tek bir sinema var. maalesef limonata gösterime girmedi orada
    şehrin en kalabalık alışveriş merkezinde vizyona girmiş.
    iğrenç bir ses sistemine sahip kıç kadar bir salonda.
    üzülmedim desem yalan olur.
    olsun, ben en çok abilerimi ve ablamı görmeye gitmiştim.
    yeterince yalnız hissediyordum zaten kendimi son zamanlarda,
    gideyim muhabbetlerine ortak olayım, köşede oturup onlar konuşurken ben dinleyeyim istedim.
    filme gelecek olursak eğer;
    istikrarını hiç bozmadan yüzüme yerleşen bir tebessüm gibiydi.
    hep iyi şeyler olsun istedim,
    güzel şeyler.
    bunun içinde hayal gücü çok önemliydi.
    ama doğru olan gerçekti.
    her şey iyi olmayabiliyor,
    tebessüm istikrarını bozabiliyor bir müddet sonra.
    herkesin ağlamak istediği ama kimsenin bunun farkında olmadığı bir film, limonata.
    çünkü herkes gülmek istiyor.
    güldüğümüzde ekrandaki insanın kalbine bakabilsek, ağlarız.
    ama kimse bakamıyor.
    insanlar arasında onarılması imkansız farklar olabildiğini en net haliyle görebilirsiniz mesela.
    sağa çeken arabalar yönetiyor insanı,
    yollar uzun, herkes kendi çaresizliğine terk edilmiş gibi.
    nasıl bir örnek verirsem çok daha iyi anlatırım diye düşünüyorum, düşünüyorum.
    mesela bütün ışıklar kardeştir ama karanlığı yenemez hepsinin bütünlüğü.
    bu kadar gerçek bir film.
    olmayan bir şeyi size inandırmak için uğraşmıyor.
    limonata; seyircisi bol olan anlamsızlığın karşısında,
    anlam dolu bir iktidardır her yönüyle.


    (nerde o eski acilar - 29 Nisan 2015 13:42)

  • comment image

    tam kıvamında olmuş, kah güldürmüş, kah buruk bir tebessümle eşlik ettirmiş ali atay filmi. son zamanlarda izlediğim en iyi filmdi. gidin, gülersiniz. hem de kaliteli gülersin. öyle biri osurdu, sıçtı falan diye değil, hayatın içinden mizah anlayışıyla...

    ekleme: spoiler yapmamak ayıp olur dedim kendi kendime.

    --- spoiler ---

    sakip'in kardeşinin evine girmeye çalışırken kapının açılmayışı, komşuların seslenişi, sakip'in sinirlenişi çok güzeldi. "la bu adam benle taşak mı geçiy?"

    sakip'in kardeşinin evinde kaldığı gece "kardaşım başın mı agri, ağrı mi başın?" muhabbeti muhteşemdi. lan aklıma geldikçe kendi kendime gülüyorum. * patates suyu yapma hikayesi, mutfakta ailesiyle konuşurken serkan keskinin yüz ifadesi çok iyiydi.

    sakip'in arabadan düşme sahnesi çok iyi çekilmiş cidden. dakikalarca durmaksızın kahkahalarla güldürdü herkesi.

    bulgaristan'daki düğün ve oynamaları harikaydı.

    filmde ayrıca ciguli de vardı, bi garip oldum onu görünce biraz...

    ---
    spoiler ---

    ayrıca eklemek istediğim bir diğer şey de gitmeden önce bu filmin reklamını çok duymuş, görmüştüm ama ciguli muhabbettinin hiç geçtiğini görmedim. görünce de şaşırdım, o ne ara oynamış diye... malumunuz, türkiyede hayatını kaybeden ünlüler üzerinden çok güzel paralar kaldırılır genelde. bunu kullanmamalarına hayret etmekle birlikte taktir ettim.

    çekenin de, yazanın da, oynayanın, izleyenin de eline emeğine sağlık diyelim o vakıt. *


    (pinokyo burnu - 29 Nisan 2015 15:29)

  • comment image

    dün izleme şerefine nail olduğum ali atay filmi.
    hatta serkan keskin ya da ertan saban filmi de diyebiliriz.
    24 nisan'da vizyona girmesine rağmen sikim sokum bir sürü film sinemalarda gösterime devam ederken
    bir çok sinemada gösterimden kalkmış olması enteresan ama yine de şaşırtıcı değildir.
    filme gelecek olursak çok naif, dramı-komedisi-müziği-yolu-yordamı her şeyi dozunda kocamustafapaşa'dan makedonya'ya müthiş görüntüler eşliğinde göz atmamızı sağlayan bir şey çıkmış ortaya.
    film öncesi okuduğum bir röportaja göre filmi aslında ali atay çekmeyecekmiş ama yönetmen bulamadıkları için biraz iş başa düşmüş. filmi izlerken bir yandan iyi ki de öyle olmuş dedim bir yandan da artık adamlar nasıl eşimiz dostumuz gibi olmuşsa ulan müzikleri işallah kendi bestelemiştir şimdi bir sürü telif melif bir film makarası ne kadar lan acaba işallah çok masraf yapmamıştır diye geçirdim içimden. söylediğine göre mezarlık sahnesini ali atay kendi babasının ölümünde kardeşi ile birebir yaşamış. beni filmde en çok etkileyen sahne ise:

    -spoylır-

    selim'in bulgaristan'da tanıştığı kıza biz de şampiyon olduk işte dediğinde kızın biz duymadık geçen sene galatasaray şampiyon oldu sokakları görecektin minvalinde konuştuğu sahnedir.

    herkesin dünyası öyle küçük ki. herkes kendi sahasında top koşturuyor ve şampiyon oluyor ama bu durum bir ikinci kişiyi asla ilgilendirmiyor hissiyatı vermiştir.

    -spoylır-

    senaryoyu ertan saban ile ali atay birlikte yazdığı içindir ki ali babasına ertan saban ise inci'sine armağan etmiş filmi. inci ertan saban'ın genç yaşta kanserden vefat eden eşinin adıymış, bugün öğrendim. adamın neden dünyaya sürekli ağlayacak gibi baktığını da anlamış oldum bu vesileyle. velhasıl güzel film. serkan abimi de sarılır öperim. sen ne güzel adamsın arkadaş.

    edit: yoğun istek üzerine bulgaristan makedonya olarak düzeltilmiştir.
    uyaran arkadaşlara teşekkürler.
    ciguli'ye de sevgiler, nur içinde yatsın.


    (kalk geldik - 18 Mayıs 2015 00:49)

  • comment image

    --- spoiler ---

    rus malidir onlar kardaş. biliyim. ak-47. sıfır on beş vardi hirvatlarda. alman mali. bunlar rus. biliyim. çünkü o vakit hirvatlar yoldaydilar. almanlar çünkü politika da öyle... onlara gelirdi sıfır on beşler. bizde de onlardan vardi ama bunlar rus. rus bu, üç buçuk kilo. yedin mi yağmuru yukardan olur otuz beş kilo. taşıyamazsın yani lazim güç insana taşıması için.
    çukurdaydık o vakit. siz nedeysiniz? biz sarayova'da...saraybosna... çukurda iz var. çukurda makedon, türk, arnavut, boşnak... karmakarışık... gitmişin askere ne yapacan. yollamışlar... istersen gitme. ya kaçican ya zorla götüriler. nereye kaçaysin? bilmisin kime ateş edisin. kim kimi sikiyi belli değil...
    çocuk var bir tane yanımda. o benden daha küçük. on yedi maksimum var. maksimum on yedi yaşında. bi' şey oldu böle... bi' ses... döndüm bu tarafa, çocugun yarisi yok.
    onunkisini aldım, o yüzden biliyim rus mali be kardaşim.
    avrupa'nın ortasi... çukurdasın. sarayova'da... agirligini biliyim kardaş agirligini. üç buçuk kilo.... o yüzden anlatma bana. rus bunlar kardaş.
    ak-47...
    ---
    spoiler ---


    (bilemiyorum altan bilemiyorum - 8 Ekim 2015 22:52)

  • comment image

    filmleri, haklarında çok az şey okuyarak, mümkün olduğunca ön yargılardan uzak izlemeye çalışıyorum. limonata'yı da böyle izledim. ortalamanın gayet üzerinde, 'çok iyi'ye yakın bir ilk film. filmle ilgili aklımda kalanlar şöyle:

    --- spoiler ---

    * the big lebowski'de 'fuck', fargo'da 'yeah' neyse, limonata'da da 'gardaş'ın * öyle olması ve ne de güzel olması,

    * sakip'in selim'i arayışındaki azim ve samimiyet, ('ellerim buruj buruj oldu abdest almaktan, artik kaçti mi kaçmadi mi bilmeym')

    * selim'in annesi ile babasını telefonda konuşturma sahnesinin gerçekliği (karadenizlilerin sinirlendikçe 'la ilahe illallah' demesi)

    * ertan saban'ın hanımının vefatından sonra alyansını hiç çıkarmaması, bu filmin de istina teşkil etmemesi,

    * "düğün kaçınılmazsa zevk almaya bak" şeklinde özetlenebilecek sahnedeki geçişin güzelliği,

    * arabada seyahat ederlerken selim'in sakip'e ismini sorması ve cevabı almasının akabindeki birkaç saniyelik boşlukta selim'in yaşadıklarını (makedon aksanından dolayı 'doğru mu anladım acaba?' diye tereddüt etmek) eş zamanlı olarak benim de düşünüp kahkaha atmam; sonrasında benim yaşadıklarımın aynısını filmde selim'den izlemem (kurgunun beyaz camdan taşıp gerçeğe dönüşmesi, ardından tekrar beyaz camda kurgu olarak devam etmesi; interaktif paslaşma),

    * müziklerin filme uygunluğu; öyle ki cenaze evinde cep telefonu'nundan çıkan metal müziğin telefondan geldiğini anlamayıp filmin soundtrackinin bir parçası sanmak.

    ---
    spoiler ---

    gönül rahatlığıyla izlenebilir.


    (kantelem - 1 Mart 2016 21:28)

Yorum Kaynak Link : limonata