• "abuk sabuk bir sahin figuru pesinde gecen macera dolu roman. filmi ayri guzel."




Facebook Yorumları
  • comment image

    atilla dorsay'in 100 yilin 100 filmi siralamasina da girmis, 1941 yapimi bir film noir. "karizmatik dedektif", "seytani kadin", "gobekli kotu adam" gibi karakterlerin bolca kullanildigi film bircok iyi filmler listesinde de goze carpiyor(imdb-41). (ben yarida ciktim, o ayri. utancimi anlatamam!)

    siyah beyaz cekilmis filmin en akilda kalanlarindan biri de "kotu kadin" rolundeki mary astor. kadin bu filmde oynadiginda 35 yasindaymis ki "19 yasinda erkegin 32 yasinda kadinla cikmasi" olayina bakislar degismeli, hatta 32 degil 35 olmali bu yas.


    (crescendo - 2 Aralık 2002 18:51)

  • comment image

    1930'lar da fransız filmlerinde görünen "film-noir" türü, 1940'lar da ise amerikan sinemasında görünmeye başlanır. film-noir avrupa çıkışlı bir sinema türü olsa da amerikan sineması ile daha çok bağlantılı bir sinema dili oldu. avrupa'da alfred hitchcock'un türe hizmetleri olsa da nasıl filmler hep amerika'dan çıktı. özellikle 1940-50'li yılarda tavan yapan sonra bir kenara atılan, 1990'lar da ise tekrar ortaya çıkan bir tür oldu. filmlerde ki hüzün, karamsar yapı, kimsenin kimseye güvenmediği karekter yapıları, anti-kahraman dedektifler, femme fatal kadınlardan oluşan yapıları olan filmlerdi. özellikle barındırdıkları yapı itibari ile dönemin savaş ortamında seyirciye en iyi ilişkiyi kuran filmler oldular. amerika'da film-noir türü 1941 yılında çekilen john huston'un the maltese falcon'u (malta şahini) ile kimlik kazandı, 1944 yapımı billy wilder filmi double indemnity (çifte tazminat) ile güçlendi.1930'lu yıllar amerika'da kapitalizm ortamının iyice yerleşmesi ile birlikte ortaya bir çok üründe sundu. bunlardan bir tanesi de şehirlerde işlenen suçlardı. edebiyatının en önemli parçasını da polisiye türü edebiyat oluşturuyordu. özellikle pulp fiction denen basit ve pek de edebi olmayan eserler ciddi hayran kitlesi buluyordu. raymond chandler, william irish ve dashiel hammett dönemin en önemli polisiye hikaye ve roman yazarlarıydı.... dashiel hammett'in ilk olarak black mask magazine'de seriler halinde yayınlanan romanı önce 1931 yılında, roy de ruth tarafından yanı adla, 1936 yılında ise satan met a lady adı ile william dieterle tarafından sinamaya uyarlanmıştı. ünlü oyuncu walter huston'ın genç oğlu john huston ise genç yaşta bir çok önemli filmin senaryosunu yazmıştı. malta şahini'ni de kendi sinemaya uyarladı... romana fazla dokunmada ama kitapda bulunan komiklerden arındırarak bir senaryo yazdı. diğer filmlerde çokca üzerinden durduğu bu konuyu filmden uzak tuttu ve kitabın özünü daha iyi yakalamış oldu.

    malta şahini, film-noir'in ana unsurlarından biri olan kötü erkek- kötü kadın tiplemelerin, şişko kötü adamların tam ortasında bir filmdi.... film, özel dedektif sam spade'nin bürosuna gelen gizemli bir kadın olan brigid o'shaughnessy'in anlattıkları ile başlar. kadın spade ve onun ortağından thursby adlı bir kişiyi izlemeleri ister. sam spade'nin ortağı bu gizemli kişiyi izlemek için çıktığı görev sonrasında öldürülür. sonrasında ise thursby ölü bulunur. polisler özel dedektif sam spade'den şüphelenir. çıkmaz bir olayın içerisine giren sam, bütün olanları anlamaya ve olayları çözmeye kararlıdır. kiliti açacak insanda gizemli kadın brigid'dir. daha sonra olaya üçkağıtçı jeol cairo ve sam spade'yi takip eden genç çocuk wilner girer ve olay nüfuzlu bir şişko olan gutman'da çözülür. bütün herşey bir kara şahin içindir. gutman 17 yılını bu heykelciği elde etmek için çalışır. heykel, malta'da hüküm süren tapınak şövelleri tarafından ispanyol kralı şarlken'e hediye edilmek için yola çıkar. ama gideceği yere varamaz. konsanların eline geçer ama değersiz kılınması için siyah bir katrana bulanmıştır. sonra yolu istanbul'a düşer ve son olarak da bir rus'un eline geçer. brigde malta şahini'ni bu rusdan almak için bir anlaşma yapar. sam bütün bunlardan en iyi şekilde kurtulmaya ve para kazanmaya çalışır.

    sam spade karekteri, daha sonra bir çok dedektif tiplemesi etkiler. spade beyaz perde de hayat bulan açık bir kül yutmaz dedektif tipidir. adam döven, alaycı, çoğu zaman kendini düşünen ama ortağına sadık ve çapkın bir dedektiftir. dönemin ünlü yazarlarından raymond chandler'in philip marlowe karekteri sam spade karakterinden bir çok şey taşımaktadır. zaten brigde gibi güvensiz bir kadının dilinden anca o anlar. brigde ise, kendi dünyasında yalanlar ile yaşayan, tutarsız ama yeri geldiğinde cinselliği kullanan bir femme fetal'dir. daha sonra bir çok filmde ki kötü adam karekterleri etkileyecek gutman'da, gutman'ın manevi oğlum dediği wilmar'da ve tabir-i caizse oynak bir tip çizen joel cairo'da sinema tarihi için unutulmaz kötü karekterler olarak kalacaktır.film, john huston'a yönetmenliğin kapısını açmasının dışında humphrey bogart'a kariyerin en çıkışı sağlar. humphrey bogart nerede ise kusursuz bir dedektif sam spade karekteri çizer. onun ani parlamalarını, dikkatini ve elinde sigarası ile eşsiz karizmasını beyaz perdeye müthiş yansıtır. bu rolden önce yan rollerin kadını olan ve bu rolu oynadığında 35 yaşında olan mary astor ise brigid o'shaughnessy rolunde çok başarılı bir iş çıkarır. üstelik bir önce ki uyarlama da ünlü oyuncu bette davis'in oynadığı rolun altında hiç ezilmez ve film oyunca karekterin bütün tekinsizliğini seyirciye başarı ile aktarır. filmin kötü adamları rolunde ki ve sidney greensreet ve peter lorre ise çok başarılı bir kötü ikili olur. daha sonra bogart-lorre ve greensreet'in yolu casablanca'da tekrar kesişir.

    malta şahini kendiden sonra yapılan bir çok film-noir'i, polisiye filmi etkiler. polisiye filmler adına ulaşılması zor bir çıta koyar. daha sonra yapılan bir çok film malta şahini'nde ki bir çok nesneden, karekterden etkilenir. çoğu kapalı alanlarda geçen film, seyirci üzerinden keskin bir etki bırakmayı yıllarca başarır. malta şahin'i 60 yıldır türünün nadir bir örneği olarak sinema tarihin eşsiz bir köşesinde duruyor.


    (ziverbey - 17 Haziran 2011 00:48)

  • comment image

    iyi bir film. ancak şöyle birşey var ki çıkacak birşeyin sürekli olarak ertelenmesi beni çok baydı. kurguda hep bir erteleme, öteleme mevcut. fakat gel gelelim karamsarlıklar, diyaloglar çok iyi yedirilmiş filme. bunu göz ardı etmemek lazım.

    sonuç olarak belli bir türün önünü açıyor film, izleyin.


    (edwood10 - 19 Ağustos 2013 23:33)

  • comment image

    filme konu (ve hatta senaryo) olan kitabi okudugumuzda filmin uyarlamasinda (ki ne kadar uyarlama denebilir, tartismali, film olarak cekilsin diye yazildigi bilinen bir kitaptir) her sayfanin atlanmadan takip edildigini, sadece bir detayin, hem de edebi olarak en dolu olaninin, nakledilmedigini goruruz ki, entryme konusu olacaktir, dikkat isterim.

    kitapta sam spade brigid'e flitcraft isimli bir adamin hayatindan bahseder. hikaye ozetle soyledir:

    flitcraft emlak isinden zengin olmus birisidir. bir gun oglen yemegine cikiyorum der, ve bir daha da geri donmez. geri donmemesi, kacmasi, saklanmasi, kacirilmasi icin hic bir neden yoktur. ailesi, ona seven ve tapan bir esi, ve de dunyalar guzeli iki cocugu vardir. zengindir, basarili bir amerikalidir. kacmak, gitmek gibi hic bir beklentisi, hic bir soylemi olmamistir.

    lakin bir gun, yanina para bile dahi almadan gitmistir.

    bu kismi noktalayan hareketi hammet soyle yazar:

    "he went like that. like a fist when you open your hand." (bu sahneyi gozunuzde canlandiriniz. bu aynen ve birebir usual suspects de verbal kint'in keyser sozeden bahsederken kullandigi ifadedir. keyser soze siradan bir suclu iken, bir gun evine gelir ailesinin tecavuz ve iskenceye maruz kaldigini gorur. degisim ile basa cikmak icin degisir, keyser soze olur. usual suspects yazarinin bu kitabi okumamis oldugunu sanmadigim gibi, filme dahil edilmemis bu kismi kullanip selam cakmasini da soylemeden gecmemeliyim.)

    bundan sonra spade adamin seneler sonra bulundugunu izah eder. flitcraft yemege giderken yolda bir insaatin yanindan gecmistir. o sirada talih, kader, ne ise insaat iskeletinin bir parcasi duser, cok yakinindan gecer, kaldirima carpar, kirilan kaldirimdan bir tas seker, sicrar yuzunde hala olan bir yara acar. flitcraft o an ve o olay ile degisir, izahi da soyledir

    "he said he felt like someone lift off the lid of life and let him look at the works." (kaba turkce cevirisi: o an icin sanki birisi hayat denen kutunun kapagini acti ve aslinda nasil isledigini gosterdi)

    flintcraft bu olaydan sonra kurtulus savasi destanindaki karayilan gibi olumun kacinilmaz oldugunu, tehlikenin her an karsimiza cikabilecegini, degismez sandigimiz herseyin bir anlik talih ile alt ust olabilecegini anlar. ve insaat iskelelerinin insanin kafasina dusebildigi, bilinmeyen ve korkutucu bir dunyaya uyum saglamak icin degisir.

    flintcrafta gore hayatin adaletsizligi degildir rahatsiz edici olan, alistigi tum degerler ve onkabullerin altust olmasidir.boylesi bir dengesizlige alismak icin kendi dengelerini de alt ust etmeye karar verir. ve kacar, saklanir, orda burada surter. ta ki zaman gecip yeni bir aile kurup, evlenip, bu sefer de otomobil galerisi isine girinceye kadar. sam spade hadiseyi ozetler: flintcraft uyum saglama surecinde kactigi hayatin aynisindan bir tane daha kurmustur. onkabuller, dengelerin alt ust olmasi anliktir, insan ne ise o olmaya mahkumdur.

    bu ornegin enfesligini goz ardi edip, hikaye katmamayi filmin sure ve kisitlamalari dahilinde anlayabiliyorum. filmin icerik butunlugune mukayese ile cok felsefi, cok edebi. amma bir sebep daha var ki, holivuda bir kac gomlek buyuk gelmis.

    hammett bu ornek ile artist statementini yapmiyor da ne yapiyor sorarim? romanin sadece bu kismi dahi dashiell hammett in noir tipi suc hikayelerini secme sebebini anlatmiyor mu? birden bire insanin basina gelen cesit cesit islerneticesinde kaniksanmis her turlu ozgurluk, ayricalik ve hakkin ne kadar yuzeysel ne kadar siradan oldugunu anlamis bir yazarin bilincli secimi oldugunu anliyoruz bu suc hikayelerinin. suclular ve masumlarin basina gelen her olay boylesi bir kaniksanmis degerlerin alt ust olmasi, ve uyum sureclerini anlatiyor. hammett flintcraft gibi her oykusunde yeni bir parca dusuruyor, yeniden insanlari bir noktadan digerine goturuyor. sonucta olaylar cozuldugunde dahi herkes ait oldugu yere ulasiyor. kim ise ona donusuyor, kimse degismiyor, kimse ne iyilesiyor, ne kotulesiyor.

    edebiyat tarihinde basyapit kabul edilecek hikayelerde sik sik islenen olumle yuz yuze geldikten sonra degisen kahramanlarin belki de en sade ve oz islenilmisi olan flintcrafttan filmde bahsedilmemesini sadece bu yuzden hammettin dehasina karsi haksizlik olarak goruyor.

    flintcfratin john updike'in rabbit runindan, usual suspectsin keyser sozesine kadar defalarca karsimiza ciktigini hatirlatmak istiyorum. ibrahim tatlises gibi saygi duyuyorruuuuureeem.


    (otisabi - 21 Mart 2004 22:59)

  • comment image

    davranışlara, yüzlere ve sözcüklere yaptığı vurguyla "yaşanmışlık" hissi veren film. karakterler kendilerini çok belli etmezler, bu yüzden onları anlayabilmek için tüm hareketlerini dikkatle takip etmek gerekir.

    özellikle entrikacı femme fatale brigid o'shaughnessy karakteri ayrı bir ilgiyi hak eder. filmin başında kendisini başka bir isimle tanıtır. (kadın bir hikaye uydurur, sonunda sam spade'in ortağı öldürülür). kamera kadını yakın plan çektiğinde süslü şapkası ile gölgelediği gözlerinin odayı taradığını görürüz. tutuk konuşmaktadır, sebebi korkudan veya yalan söylemesinden olabilir. yada incelikli düşünülmüş bir baştan çıkarmanın planı da olabilir.

    filmin ilerleyen bölümlerinde; sam spade ve brigid'in her buluşmasında, kadın bambaşka ruh halleri içindedir. sam spade herşeyin farkında olmasına rağmen kadının bukalemun gibi değişmesine övgü düzmekten de geri kalmaz: "şimdi tehlikelisin işte!!!"

    sam spade karakteri de rol yapmaya alışkındır. brigid'e karşı cinsel ve duygusal anlamda birşey hissetmez. onun için önemli olan para'dır. kadının parasını almakta hiçbir sakınca görmez. sonradan brigid'le rekabet halinde olan joel cairo ve kasper gutman'la çalışmayı da kabul eder.

    filmin sonunda şahinin sahte olduğu ortaya çıkar ve sam spade kanunun tarafına geçmeye karar verir. içine girdiği entrika yumağından kendini kurtarmak için üçünü de polise ihbar eder. özellikle kadına yaptığı konuşmayla bütün kartları masaya yatırır: "meslekten birini öldürdüğünde, hiçbir dedektif katilin paçayı sıyırmasına göz yummaz. eğer seni kurtarırsam bana karşı kullanabileceğin bir koz vermiş olurum sana. günün birinde kafama bir kurşun sıkmayacağından emin olamam"

    cairo, gutman ve tetikçi wilmer'dan oluşan suç çetesi ise eşcinsel göstergelerle doludur. gutman'ın oğlu gibi gördüğü wilmer'a hitaben kullandığı gunsel sözcüğü hem genç eşcinsel erkek hem de tetikçi anlamına gelmektedir. cairo ise cüzdanımda parfümlü mendil taşıyacak kadar naif bir erkektir.


    (stefan kuntz - 2 Şubat 2015 01:35)

  • comment image

    time out'un film noir türünün prototipi şeklinde tanımladığı filmdir.

    öncesinde film noir türünün özelliklerini kapsayan, benimsediği karakter yapılanmasını yansıtan birçok film bulunmasına rağmen malta şahini türün karakteristiklerini barındıran sıkı bir örnektir: öldüren kadının (fransızların femme fatale dediği kötü kadın tipi) varlığı, mafyaya benzeyen bir örgüt ve servet peşinde koşan üyeleri, kurnaz bir özel dedektif, polis teşkilatı, cinayet, ihanet...

    ardından çekilen birçok suç filminde bu özelliklere rastlanabilir. bu nedenle malta şahini film noir için prototiptir.


    (stanley kubrick in son tilmizi - 21 Eylül 2016 19:08)

  • comment image

    humphrey bogart'ın yavşak ve ukala dedektif rolüne cuk oturduğu bir film noir klasiği. filmin temposunun sonuna kadar hiç düşmemesi ve esrarın bir türlü aydınlanmaması seyircinin dikkatini filmin sonuna kadar ayakta tutuyor.


    (crowley - 22 Ağustos 2005 22:21)

  • comment image

    --- spoiler ---

    malta şahini. dönüp dolaşıp kendimi önünde bulduğum bir kapı.

    filmde en önemli nesne, ya da prop, tabii ki filme de adını veren malta şahini heykeli. hatta kurşundan dökme bu kara kuş, 1994 yılında new york'ta bir müzayedede 400.000 dolara satılarak, filmin ruhuna da uygun biçimde, bir efsanenin sıradan bir objenin değerini ne ölçüde yükseltebileceğinin kanıtı olmuş. filmin en başında jenerik geçerken, yazıların arkasında, fonda siyah malta şahini heykelini görüyoruz. yukarıdan, açılı bir ışıkla aydınlatılmış olan bu heykel, film daha başlamadan seyircinin gözüne sokuluyor, böylece seyirci de ister istemez oyunun bir parçası haline geliyor, çünkü heykelin filmin daha en başında üzerinde spot ışıklarıyla yer alması onun değerli ve önemli bir obje olduğunun altını çiziyor, böylece seyirci onun değerine daha öyküyü öğrenemeden inanıyor (misdirection). hem karakterlerin onu ele geçirmek için gösterdiği saplantılı çaba seyirciye doğal geliyor, hem de malta şahini'ni ele geçirmeyi başaran şanslı kişinin kim olacağı merakla bekleniyor. kara kuşun, maddi değeri kadar tarihi öneminden de dem vuruluyor: "1500'lerde, malta'daki templar şövalyeleri'nin ispanya kralına hediye oalrak gönderiği, baştan aşağı mücevherle kaplı bir altın şahin heykeli" dir o. fakat yolda korsanlar tarafından ele geçirilmiş, ortadan kaybolmuş, bir efsaneye dönüşmüştür. işte bu tarihi arkaplan, kara kuşa mitik bir önem kazandırarak, onu holy grail gibi yarı-kutsal bir andaça dönüştürür. onu ele geçirmek, yalnızca basit bir açgözlülük yarışı olmaktan çıkar, bir "quest" oluverir.

    heykelin sahte olduğu ortaya çıktığı zaman işin tüm boyutu değişiyor, bu kez karakterlerin gösterdiği hırs, bu sahte heykel uğruna işledikleri cinayetler seyirciye çok aşırı geliyor ve hem seyirci o ana dek amaçlarını anladığını düşündüğü ve hak verdiği, taraf olduğu karakterlerden uzaklaşıyor, hem de her şeyden haberi olan sam spade’e daha da yaklaşıyor. filmin finalinde, humphrey bogart heykelin ne olduğunu, neden yapılma olduğunu soran bir polise şöyle diyor: “this is the stuff that dreams are made of.” (shakespeare'in tempest'inde prospero da son perdede şöyle der: "we are such stuff as dreams are made of, and our little life, is rounded with a sleep.")
    dolayısıyla, film noir konseptine de uygun olarak, aslında tüm çabaların boşa olduğu ve karakterlerin özdeki kısılmışlığı iyice ortaya çıkıyor.
    filmi neredeyse domine eden, uğruna tüm entrikaların döndüğü ve cinayetlerin işlendiği bu objenin öyküdeki işlevi bir anda değişiyor, kara kuş dünyevilikten uzaklaşıp felsefi ve tinsel bir motife dönüşüyor. kapanış jeneriğinde fonda yine aynı şahin heykeli var, fakat seyirci bu kez başlangıçta baktığı gözle bakmıyor ona, içinde tuhaf bir boşluk hissiyle; daha çok kuru hayallerin ve yıkıcı hırsın sembolü olarak görüyor onu.

    http://www.umsl.edu/…glish/faculty/grady/falcon.jpg

    unutmadan, filmdeki bir başka motif de telefonlar. telefon, filmde sadece bilgi alış verişi gerçekleşmesini sağlayan bir araç olarak yer almıyor, neredeyse her sahnede yer alan bir “olay başlatıcı” işlevi görüyor ve kimi zaman hikayeyi taşıyor, geçişlerin yapılmasını sağlıyor. telefonların filmde mecazi bir anlatım aracı olarak kullanıldığını görüyoruz, çalan her telefon, yeni bir olayın tetiklenmesi anlamına geliyor. dolayısıyla, telefonlar çaldığında, perde inip yeniden kalkıyor, yeni bir yön kazanıyor hikâye.

    ---
    spoiler ---


    (eowyn - 29 Kasım 2005 13:09)

Yorum Kaynak Link : the maltese falcon