Süre                : 1 Saat 58 dakika
Çıkış Tarihi     : 14 Temmuz 2016 Perşembe, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Komedi,Drama
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Electric City Entertainment , ShivHans Pictures
Yönetmen       : Matt Ross (IMDB)
Senarist          : Matt Ross (IMDB)
Oyuncular      : Viggo Mortensen (IMDB), George MacKay (IMDB)(ekşi), Samantha Isler (IMDB), Annalise Basso (IMDB)(ekşi), Nicholas Hamilton (IMDB), Shree Crooks (IMDB), Charlie Shotwell (IMDB), Kathryn Hahn (IMDB)(ekşi), Trin Miller (IMDB), Steve Zahn (IMDB), Elijah Stevenson (IMDB), Teddy Van Ee (IMDB), Erin Moriarty (IMDB), Missi Pyle (IMDB), Frank Langella (IMDB), Ann Dowd (IMDB), Hannah Horton (IMDB), Galen Osier (IMDB), Thomas Brophy (IMDB), Louis Hobson (IMDB), Mike Miller (IMDB), Hafid Abdelmoula (IMDB), Paul Alan Amend (IMDB), Yolanda Aragon (IMDB), Richard Beal (IMDB), Angela Francia (IMDB), Cliff Gravel (IMDB), Matt Harrison (IMDB), Gail Harvey (IMDB), Alan Humphrey (IMDB), Elizabeth M. Kallman (IMDB), Trish Main (IMDB), Jyl Murray (IMDB), Philip David Pickard (IMDB), Audrey Seda (IMDB), Carrie Sleeper-Bowers (IMDB), Ralph Smith (IMDB), Amy Emily Stack (IMDB), Elena Stecca (IMDB), Michael E. Stogner (IMDB) >>devamı>>

Captain Fantastic (~ Kaptan Fantastik) ' Filminin Konusu :
Ben (Viggo Mortensen) ve Leslie (Trin Miller) 6 çocuklarıyla birlikte şehirlerden ve insanlıktan uzak, ormanlık bir bölgede yaşamaktadır. Ben, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin politikalarına ve toplumsal normlara karşıdır. Çocuklarına zorlu doğa şartlarında hayatta kalabilmek için her türlü eğitimi vermişlerdir. Ancak herhangi bir resmi eğitimleri bulunmamaktadır. Bipolar olan Leslie'nin hastaneye yatırılmaya mecbur kalması, sonra da intiharıyla tüm düzenleri alt üst olur. Leslie'nin zengin ve muhafazakar babası Jack (Frank Langella) kızının Hıristiyan töreniyle gömülmesi için ısrarcı olduğunda Ben ve çocukları, Leslie'ye kendi istediği şekilde son görevlerini yapabilmek için, çocukların hiç alışık olmadığı bir dünyada zorlu bir mücadeleye başlayacaktır.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Un Certain Regard - Directing Prize


  • "viggo mortensenin basrolunu oynadigi, insanligin avcilik toplayiciliktan tarim hayvanciliga gecisini anlatan guzel bir film."
  • "aras bulut iynemli'nin de rol aldığı enfes film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kapitalizmden organize dinlere, coca cola'dan egitim sistemine bir cok seye karsi bir babanin ve geleneksel toplum normlarindan uzakta, dogada yetistirdigi alti cocugunun konu alindigi, noam chomsky'yi sevenlerin sevebilecegi, komedi/drama turundeki film.


    (elling - 6 Ağustos 2016 22:39)

  • comment image

    son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden birisi.
    filmi iyi yapan temel şeylerden birisi sadece konusu değildi benim için, miniminnacık çocukların çıkardığı efsane oyunculuk ve kamera teknikleri ile renkler de filmi iyi yapan detaylardı.


    (yoa - 2 Ekim 2016 21:59)

  • comment image

    sistem eleştirisi yaptığı kadar, sistemin dışında yer almanın doğurduğu hasarları da son derece iyi işleyen, neşeli bir film. dramatik olarak çok daha güçlü işlenebilecek bir hikaye var aslında ancak yönetmen neşeli olmayı tercih etmiş. iyi de yapmış. bilhassa ufaklıkları üzgün görmeye dayanamazdım.


    (dreams to hope for - 10 Ekim 2016 23:20)

  • comment image

    little miss sunshine, into the wild ve hanna filmlerinin karışımı bir film olmuş. doğada hayatta kalma, çocuk yetiştirme ve sistemin insana dayatmalarını oldukça keyifli bir biçimde yoğurmayı başarmışlar. kesinlikle filme ayıracağınız zamana değecek bir yapım. bu arada aragornreisi uzun zamandır güzel bir filmde izleme şansı bulamayanlar için biçilmiş kaftan. prizmatik pusula ile yaptığım ölçüme göre 8.8524/10 puana sahip film.


    (zubufff - 20 Ekim 2016 22:46)

  • comment image

    cannes film festivali'nde un certain regard bölümünde yönetmenlik ödülünü kazanmış bir* matt ross filmi. sistem eleştirisi ve into the wild kıyaslaması tartışıladursun, filmi izlerken aklımın bir köşesinde giorgos lanthimos'un kynodontas filmi ve tommaso campanella'nın la citta del sole kitabı vardı. sistemin dışında olup olmama ya da organik yumurta yeme açısından daha çok, ebeveynin çocuk yetiştirmedeki sorumluluğu ve çocuğa etkisi problematiği filmin asıl derdi.

    sadece filmin ilk katmanını anlayıp*, daha azı ile yetindiğini söylemek mütevazı bir sinema zekasının ürünü olsa gerek. ** filmden çıktıktan sonra ilginç olmuş diyenler de var gerçi, onlara göre iyi tabi. spoiler vermeden olmayacak.

    --- spoiler ---

    burada okuduğum yorumlardan bir bölümü, filmin kapitalizm, sistem, okul, şişko ve aptal amerikalılar eleştirisi yaptığı ve sonunda mağlup olduğu yönünde. elbete amerikan kültürüne* de dokunuyor fakat yönetmenin asıl derdi ebeveynlik. into the wild yaşamı sadece yönetmenin bunu aktarmadaki seçimi. hristiyan bir ailenin çocuklarını eve kapatıp incil öğretisi üzerine yetiştirmesi de bir seçenek olabilirdi ya da yukarıda örneğini verdiğim kynodontas'daki gibi distopik bir izole yaşam da.

    anne ve babanın, çocuğun kişiliği üzerindeki etkisi film üzerine tartışılması gereken asıl mesele. ben ve eşinin çocuklarını devletin sağladığı tüm hizmetlerden izole edip ütopik bir cennette yetiştirmesini izlerken yadırgamıyoruz. çünkü çocuklar altı dil biliyor, dostoyevski'den nabokov'a güçlü edebi eserleri okuyorlar, müzik aleti çalıyorlar, teorik fizik ve matematik biliyorlar, elit atlet kas yapısına sahipler ve daha nicesi. adeta birer 1.85 boyunda zeki esprili yakışıklı kültürlü erkek ve 1.75 boyunda zeki esprili güzel kültürlü kadın olarak yetişiyorlar. çoğumuz beton binalar içinde yaşayan ve organik yumurta peşinde koşan insanlar olduğumuz için bu ütopik cennet hoşumuza gidiyor. hatırlarsınız filmin bir bölümünde lolita üzerine bir tartışma yapılıyor. kitabı okuyan akıllı kız nabokov'un humbert 'a empati kurmamızı sağladığını ama aslında bunun bir çocuk istismarı olduğunu söylüyor. yönetmen de bu aileye empati kurmamızı sağlıyor, çünkü güzel ve zekiler. fakat yönetmen kynodontas'daki gibi distopik bir cehennemi tercih etseydi, ailenin fikirlerini çocuğa empoze etmesinin yanlışlığını tartışacaktık.

    ebeveynin çocuğunu karşı olduğu şeylerden izole edip, istediği gibi yetiştirmesi bir uç nokta. captain fantastic'te olduğu gibi harika çocuklar ortaya çıkabilmesi de mümkün. öte yandan bu topraklarda islam kültürüyle yetişen halkımızın insan hakları söz konusu olunca aval aval bakması gibi, kitaplarda yazan bilgileri yutmuş bu çocuklar popüler kültür ürünlerine aynı tepkiyi veriyor. mr. spock denilince bo'nun aklına dr. spock'ın baby and child care kitabını söylemesi gibi.

    arkadaşlarımla çocuk yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu konuştuğumuzda her defasında anne-babalık için ehliyet verilmesi gerektiği konusunda fikir birliğine varıyoruz. bu da diğer bir uç noktaya varıyor. sevgili campanella'nın la citta del sole distopyasında* devletin doğan her bebeğe adeta el koyması ve kendi yetiştirmesi gibi. ahmet hakan gibi ortayolcu olup ikisi de doğru değil ama ikisi de doğru demek de mümkün.

    film bu söylediklerim çerçevesinde ele aldığımızda oldukça başarılı. görsel açıdan çok doyurucu. her bir çocuk rolünü harika oynamış. keza aragorn reis* de muhteşem.

    sweet child o' mine yorumu ve ikinci cenaze çok duygusaldı. izlediğim en güzel ikinci cenaze sahnesine sanırım. ilki elbette the big lebowski'de donny'nin külleri.

    ---
    spoiler ---

    huzurlarınızdan şirin ailemizin favori parçası ile veda ediyorum efendim. weimar yöresinden geliyor.

    https://www.youtube.com/watch?v=ah392lnfhxm


    (darth werther - 3 Kasım 2016 07:29)

  • comment image

    kaçınılmaz olarak kynodontas/köpek dişi/ dogtooth filmini düşündürten ama baskılamak yerine kafa açma gayesi güden anne-baba figürleri ile ondan ayrışan bir film.

    sistemi eleştirme becerisini tırt bulanlar olmuş. açık kalan/çelişen yerler var elbette; ancak the invention of lying lezzetinde, surata çarpa çarpa gerçeklerin sıralanmasına da bayılmadan geçemiycem.

    film pek çok ezberle dalga geçmiş. çocuk yetiştirmeyle ilgili anne baba ironilerine kafa göz dalmış.

    hayatlarını kıskandım. ama yapamazdım. artık çok geç.

    --- spoiler ---

    beraber müzik yaparlarken, hokka burunlu sarı piç ortadan girip ritmi değiştiriyor. resmen başkaldırıyor. "naapıyon lan ümüğünü sıktığımın?!" diye atarlanmak yerine, beraber ahengi buluyorlar ya tekrar, içim gitti.

    keza çomski kutlamasında yine atarlanıyo bu güzel burunlumuz. orda da baba diyor ki "seni dinlemeye hazırız. lütfen saldırmak yerine, kelimelerini kullan ve bize fikrini savun. eğer mantıklı bulursak fikrimizi değiştirmeye açığız."
    offf dedim off. o nası datlı, bebeksi bir hareket öyle.

    kuzenlerle yemek yediklerinde şarap, küfür gibi konular, "cici aile çocuğu" olan kuzenler için anneleri tarafından çok "cıss" bulunurken, aynı çocukların rahatça ortam sikertmeli oyunları oynadığını görüyoruz. ilgili ailenin vahşi bulduğu has orman çocuklarımız ise, kuzenlerin oynadığı bu oyunlar karşısında dehşete düşüyorlar.

    "ay küfür mü, cık cık" diye büyütülen çocukların, uğurlama esnasında orta parmaklarını bizimkilere havalandırdığını görüyoruz. çelişkileri kıvırıp götümüze sokması açısından, muazzam.

    esas cenazedeki sweet child of mine diyorum, ohannes diyorum. gurban olurum.

    ve tabii sifona doğru sallandırılan bir "bye mom" var ki efsane sahneler listeme kafadan girdi.

    çıplaklı pipili babanın, "sadece çük, her erkekte var bebişim" hali, "lan harbiden ne kasıyoruz?! öğrenmişiz kıyafettir, mahremdir cart curt; takılıyoruz öyle mal gibi" dedirtti.

    adam, yan sanayi cenazede karısını anlatırken "dinler, en korkutucu masallardır, derdi" gibi bi şey söylüyo , o konuşma da terrtemiz; mis bir tokat. vallahi bırağvo.

    ---
    spoiler ---

    ay ne güzel filmmiş işte. neyin bokunu atıyosunuz anlamıyorum ki.

    hiç keyfim yoktu, hayatımın tadı kaçmıştı ne zamandır. bunu izledim, içeri minnak da olsa temiz hava geldi resmen.

    tatava yapmayın. izleyin, geçin. muazzamulade bir film.

    o kadar.


    (demesi kolay tabii - 24 Kasım 2016 01:28)

  • comment image

    filmi izledikten sonra bi kaliyosunuz, dogru olan neydi, ne olmaliydi, hangisi daha dogru falan derken. ben sonunda biraz kosullari ilimanlastirmis cocuklara kagit kalem almis okula gonderiyor, bi orta yol bulunmus ama filmin (daha dogrusu ben abinin) basindan beri anlattigi hakli oldugu bi yer var. cocuklarimiza yalan soyleyerek, kisitlayarak, saklayarak onlari daha gucsuz yapiyoruz. annelerinin yanisini sarki soyleyerek izleyen 6 cocuk, gulerek kullerini tuvalete dokuyorlar. normal sartlarda cocukta travma yaratacagini dusunmemizin nedeni aslinda biz sanki travma yaratmasi lazimmis gibi yetistirilmemizden. hersey aslinda cok basit. zorlastiran biziz.


    (gazelle e - 2 Aralık 2016 02:46)

  • comment image

    film üzerine dünden beridir düşünüyorum ve yorumlar okuyorum hakkında. okuduğum yorumlardan benim gördüğüm, filmi izleyenlerin %80'i, filmin;

    - modern hayatı sorgulattığını ve
    - doğada yaşamak varken kapitalist sisteme hapsolmuş insanlığın günden güne özünden uzaklaşarak içi boş robotlara dönüştüğünü eleştirip bunu muazzam şekilde seyirciye aktarabildiğini düşünüyor.

    ama %20'lik bir kısım var. filmi beğenmemişler ve neden beğenmediklerini okuduğumda filmi tekrar sorguladım. gördüğüm yorumlardan biri şöyleydi; biz çocuklar olarak anne babaların deney fareleri miyiz? bundan sonrası sosyolojik tespitlerle harmanlanmış spoiler kısmı.

    bu yorumu yapan kişiye hak vememek mümkün değil. ben ve karısı belli bir yaşa geldikten ve modern hayattan sıkıldıktan sonra ütopik bir karar verip teknolojiden uzaklaşarak doğa ile iç içe yaşama kararı alıyorlar ve çocuklarını da birer filozof gibi yetiştirmek istiyorlar. okullarda verilen eğitimin bir sike derman olmadığını düşündüklerinden ideal bir eğitim fantazisi kuruyorlar. okullarda verilen eğitimin hangi ülkeye gidersek gidelim bok olduğu ortada. gerçi bugün finlandiya'nın eğitim sistemine dair bir yazı okudum. tahtaları, sandalyeleri kaldırıyormuş adamlar. hani bu gibi eğitim sistemleri hariç hangi ülke olursa olsun götüm gibi bir müfredat sistemi belirleniyor sene başında, yeteneğine, algına bakılmadan o eğitim sisteminin bir parçası olmak zorunda bırakılıyorsun. babamız da, bu sistemin bebelere bir yararı olmayacağını, bilgilerin, öğretmen gibi bir aracıya ihtiyaç duyulmadan birinci kaynaktan alınabileceğini düşünüyor. mantıksız mı? bence değil. çocuklar; bilimin de, edebiyatın da, müziğin de, felsefenin de anasını ağlatacak duruma geliyorlar okula gitmeden. buraya kadar her şey güzel. ama sıkıntı şurda. öğrenilen bir bilgi paylaşılmalıdır. ne kadar bilimsel makele okumuş olursan ol her bilgi tartışmaya açıktır. üzerinde kurcalama yaptıkça pekişir bilgi. şimdi sen toplumdan izole olarak yaşamasını istediğin 8 yaşındaki çocuğuna insan hakları beyannamesini öğretiyorsun. eğer çocuğunu ormanda yaşatacak ve kapitalist sistemin yarattığı modern dünyaya ölümüne kadar o çocuğu sokmayacaksan ve çocuğun çevresi ailesi ile sınırlı olacaksa öğrendiği kuantum fiziğini, pluto'nun devleti'ini, freud'un psikinalizini, insan hakları beyannamesini ne yapacak o çocuk?

    babamız istiyor ki, birkaç yıl önce verdiği fantastik karar bebelerince sorgulanmasın kayıtsız şartsız kabul edilsin. ama anneleri biraz daha mantıklı ve bebelerine alan bırakıyor. hiç görmedik yaşarken ama bence öyle. neden? kadın ölmeden önce acaba yanlış mı yapıyoruz diye düşünüp en büyük oğluna yale, cambridge gibi üniversiterde okumasını teşvik ederek sınavlara girmesi konusunda destek olmuş. ama baba bunu duyduğu anda celallendi. kendi verdiği karar en güzeli çünkü, nasıl sorgulayabilirsin! çocuğunun, 'her şey kitaplarda yazmıyor.' demesi oldukça manidar ve düşündürücü. yazsa ne olacak ki, ömrün boyunca her kitabı okuyamayacağın için yine başka bakış açılarından eksik kalacaksın. fizik ve matematik gibi deneysel olarak ispatlanan bilgileri geçelim, felsefe, sosyoloji gibi tamamen bakış açısına, düşünen beynin farklılığına bağlı olarak değişen olguları kitaplardan okuyarak öğrenmek yetersiz. başkasının okuduğu kitapları sen okumamış olabilirsin ve öğrendiğin bir bilgiyi farklı bir bakış açısına sunman ve yorumlatman bu tür doğruluğu deneysel olarak tespit edilmeyen bilimlerde daha önemli. kaldı ki, baba olarak bu bebeleri ömrün boyunca kapitalist sistemden uzak tutacak ve ormanda yaşatacaksan bu bilgileri neden öğretiyorsun? ben hala bu noktada kendime mantıklı bir cevap veremiyorum. film de veremiyor.

    çocukların her şeyi bilmesi gerektiği ve her şeyi bilmemesi gerektiği yönünde iki farklı bakış açısı sunulmuş. şahsen öğrenilmesi ve aile içinde her şeyin küçük yaşta tartışılması fikrine sıcak baktım. normalde çocuklara ölüm, cinsellik hakkında bilgiler yüzeysel veya yalan yanlış verilir. çocuk bu konuları arkadaşlarından, ordan burdan duyarak öğrenir. hele yobaz bi çevredeyse çocuk, aslı astarı olmayan, ileride kendisine tabu olarak dönecek olan cinsellik hakkındaki bilgileri, kendine yaptığı kötülükten haberi olmadan beynine atıverir.

    baba ve kızının konuşması;

    -tecavüz etmek ne demek?
    -genellikle bir erkeğin genellikle bir kadını cinsel ilişkiye zorlaması.
    -cinsel ilişki ne demek?
    -penisin vajinaya girmesi.
    -neden penis vajinaya giriyor?
    -nesli devam ettirme isteği ve erkek ve kadının bundan zevk alma dürtüsü.

    bitti, bu kadar işte. adam fıstık gibi bilimsel olarak cinselliği açıkladı. yok leylekler getirdi yok şöle oldu, böle oldu diyip cahil kalmasına göz yumarak göndermeye gerek var mı bebeni. zaten çocuğun bunu öğrenecek. ailesi tarafından nasıl eğitildiği muamma olan arkadaşlarından doğru olmayan bilgiler alacağına en doğrusunu sen anlat. erken yaşta neyin ne olduğunu bilsin. bilgi güçtür hem. çocuğuna kötülük değil iyilik yaparsın.

    ölüm için de aynı şey geçerli. çocuklar, ölümü yaşamın en doğal bir parçası olduğunu öğrendiklerinden annelerini güle oynaya uğurladılar filmde. oysa kapitalist sistem hiç ölmeyecekmişsin gibi ilizyon üzerine kurulu bir yaşam sunduğundan ölüm gelince afallıyoruz. ölmeyeckmiş gibi yaşamaya alıştırılıyoruz. ölüm geldiğinde en büyük travmalardan birini yaşıyoruz.

    filmi genel olarak beğendim ben. boş beleş bir film değil. üzerinde konuşulacak çok mevzu var. 8/10.


    (aslan burcu kadini - 10 Aralık 2016 18:46)

Yorum Kaynak Link : captain fantastic