Sense8 (~ Osmo culo) ' Dizisinin Konusu : Bilim-Kurgu dizisi olacağı açıklanan Sense8; dünyanın 8 farklı yerinde yaşayan 8 ayrı kişinin gizemli bir bağlantısının olduğu bir konuyu ele alacak... Birleşik Krallık (UK), Seoul, Mumbai, Nairobi, Berlin, Mexico City, San Francisco ve Chicago. Her bölümde bu 8 yere/kişiye de ziyaretimiz olacak. Bu 8 kişiden kimisi tüm grubu bir araya getirmeye çalışırken, kimisi de diğerlerini öldürmeye çalışacak. Hikâye; Meksikalı bir pembe dizi yıldızı, İzlandalı bir parti kızı, Alman bir hırsız, Koreli bir iş kadını, Afrikalı bir otobüs şoförü, transseksüel bir Amerikalı blogger, diğerlerine de görünebilen Afro-Amerikan bir adam ve onun tam zıt karakterine sahip “Mr. Whispers” olarak bilinen bir adam ekseninde gelişecek ve şekillenecek...
Sense8: The Series Finale Official Trailer(2018)(8,9-1210)
Dark(2017)(8,7-134969)
La casa de papel(2017)(8,6-124465)
Sense8: Creating the World(0)(8,6-1152)
Orphan Black(2013)(8,3-104769)
Jessica Jones(2015)(8,1-167653)
The End of the F***ing World(2017)(8,1-89938)
Altered Carbon(2018)(8,1-106387)
Orange Is the New Black(2013)(8,1-279670)
The OA(2016)(7,8-76687)
13 Reasons Why(2017)(7,8-235460)
The 100(2014)(7,7-185058)
--- spoiler 1x8 ---he's my brother.and not by something as accidental as blood...by something much stronger.by choice.--- spoiler 1x8 ---
(imo - 11 Haziran 2015 17:28)
--- spoiler ---11. bölümdeki doğum(lar) sahnesi bile bu diziyi efsane statüsüne sokmaya yeter benim için. bilimkurgu ayağına hayata dair son derece güzel şeyler söyleyen ve 3. bölümden sonra açılan dizi. ilk bölümlerde sıkılan varsa, devam etsin. oryantasyon bölümlerini aşınca, dizinin derdini anlamaya başlıyorsunuz. hatta o sıkıcılık bile gerekli bir sıkıcılık, başka türlü 8 karaktere izleyici nasıl ısındıracaklar amk -ki ısınıyorsunuz da-.--- spoiler ---
(jiyuu - 12 Haziran 2015 01:55)
bir sonraki sezonu (2. bahar) 2016'da mı çekilecek diye merak ederken hala duyurulmadığı bilgisine eriştiğim dizi.ilk sezonu bitirmiş olmak itibariyle, senelerini popüler metin çözümlemesine adamış ve artık bunu tek elimin serçe parmağı ile bile kolayca halledebilen bir organik entelektüel olarak analizimi ekliyorum.1 - tüm homoluğuna ve queer'liğine rağmen ben diziyi fazla maskülen buldum. hala dövüşen, kol kesen, kafa koparan, iple boğan, şiddetin seksen sekiz çeşidini sergileyen karakterlerin oluşu çok gereksiz bir zeka seviyesine hitap etmesine neden oluyor.2 - mitolojiden beslenen "iyi insan", "kötü insan" kafaları, "babayı öldürmekler" falan da herhalde iş yerinde ek mesaiye kalıp, okulda sıkıcı dersten çıkıp eve gelince ilk işlevi beyin boşaltmak olan birşeyler izlemeyi isteyen insanlar için sürdürülüyor. "hayatta 5 şey vardır: yemek, sikiş, x, x, intikam" falan.. kötü adamın ağzından bunları duymak, bu hal... ne kadar basit kötüler bunlar? oysa, durum basit değil. o susturulan bir hisse işaret eden "bunu neden yapıyorum"a sezgisel bir cevap veren dizinin felsefi zemini, karakterlerin ve daha çok yan karakterlerin tipleştirilmesi ile zavallılaşmış. oysa, bu geçişkenlik teorisi, (ki waçoskiler senelerdir bu algı politikası üzerine çalışıyorlar, nedensiz olduğunu hiç sanmam) bir teen bilmemnesi kurgusuna niye harcanıyor, diye sormak da saçma. çeken onlar. benim yapabileceğim şey diziyi çekmek değil, yorumlamak. ki eleştirinin gerekliliğini tartışmayacağım, geçiyorum bu düşünce kaymasını: motivasyonlarını sorgulayabilirim: sanırım aptalları (ki hepsi potansiyellerini gerçekleştirebileceklerine henüz inanmayan dahiler bence) da tavlamaya ve kitleyi büyütmeye yarıyor. "herkes için felsefe, herkes için paralel evren" filan.. neyse, verdikleri referanslarla en azından daha fazla okuma isteği uyandırabiliyorlar.3 - dizinin bence en iyi işlevi, gerzek homofobiklerin ve stereotipiklerin alanını daraltması. bunu nasıl yapmış? bi kere melezleşmeye vurgusunu çok değerli buldum. hintliyi hintliyle, zenciyi zenciyle, beyaz adamı beyaz kadınla eşleştiren güdük devletçiliğe kapılınmamış. inadına inadına, "matrisindeki" eşleştirmeleri olabildiğince zengin hale getirmiş. hatta homolukla da dalga geçmiş ama bu dalga iğrenç, sığ değil; kavramsal ve yüce bir yerden kabarmış. homoluk ne ayol, translık ne kurban?... şeklinde. beyaz trans kadının siyahi kadın sevgilisi, "biz bir kere yattık oradan tanışıyoruz" diyen gey-hetero seksinin imkanlılığı, doğal dozda isterikliğine rağmen 2 gey arasında otoseksüel takılan meksikalı kadın oyuncunun pozisyonu, kendi kendiyle sevişen 6 insanın orgy'si.... tüm bunları yazarken, dizinin beni en keyiflendiren hallerinden biri de, seksle kafayı bozmamış olmasıydı. hbo dizilerindeki ultra estetize ve filtreli sevişme temsilleriyle, demet akalın şarkılarındaki "aşk" ve "vakti geldi intikamın, acısı çıkacak günahının" gibi şeylerle "ok, dünyanız bu kadar mı?" diye sorduran halin yerini, duyguya ve algıya odaklanan ama insanın sevme, tensel de sevme, ruhsal da sevme halini kapsayacak şekilde odaklanan bir pozisyona çekmeleri hoşuma gitti. ama yeterince derinleşmiyorlar. belki sezonu bir kez daha izlemem gerek.çünkü madde 3,5 olarak yine vurgulanması gereken şey, karakterlerin cinsel yönelimleri ile birlikte tipolojik bişeylere olabildiğince indirgenmemesi. temsili zaten bozuk olan ve neredeyse olmayan kitlelerin normal zekalara, hikayelere vs. sahip kurgulanmasının bile değerli olduğunu düşünüyorum. sene 2015. ama ahmak kitle ahlakının hem tüketip hem de baş edemediği "normaldışı"lığın... aslında o kadar da normalin dışında olmadığını gösteren ve bunu akıcı bir şekilde yapan bir diziydi. bir trans tarafından çekilmesinin etkisi çok önemli. kendi sapıklıklarını halı altı eden ortadoğulu, sanki sessizliğe, eylemsizliğe ve kaybetmeye tapınmacı toplumumuz için hayırlı olurdu. daha çok trans bu fırsatı kendileri için yaratabilir umarım.4 - "doktorun gözüne bakan kafayı yer" temalı mesele ise çocuk oyuncağı gibi bir şey olmuş. yanlışlıkla bakma faktörü çok komik. zaten bilimkurgularında mitleri bozarak eğlence ve ciddi inanç oluşturma arasında geziniyorlar gibi hep.5 - diğer yandan her yeri öbek öbek amerikan bir kafa, eleştirdiği sistemin tam içinde. mesela hiç anlamıyorum. neden süper güçler karate, bomba yapmayı becermek, adam öldürmede ustalık falan? benim süper gücüm niye yok bu durumda, duvarı yumruklayıp kan çıkarmaya mı öykünmem lazım? saatlerimi verip izlediğim şey beni nasıl güçlendiriyor? güçlendirmiyorsa onu niye izleyeyim? ben, izledikten sonra, bu eril tahakkümde, çamaşır asmanın, chat yapmanın bir süper güç olarak kurgulandığı bir ürün verilebilir mi, diye düşündüm. illa birilerini öldürünce ya da kafasını kesince ya da tavlayınca mı güçlü oluyorum? bu çemberin dışında daha büyük bir hayat olmalı. nefret, nefret nereye kadar.6 - dizinin en bayıldığım hali, hala, aniden görülen görüntüler, anlam verilemez hisler, bir anda gelen azgınlıklar, yılgınlıklar, cesaretler, içsesin bir şey demesi, bir müziğin özel etki yaratması, durduk yere neşelenme vs. gibi şeyleri mistisize edişi. bir yerlerde birileri var. anlamlısın vs. ile başlaması olayın epey iyiydi. sonra bir şeyler sadeleştirildi, kromozomları farklı bir türe ait bir özellik bu falan... "ben özelim"den... "biz özeliz"e geçiş gibi, kaldı ki önerdikleri "biz" de zaten tek "ben"e işaret ediyor. dediğim gibi, söze tercüme edildiğinde, felsefi (düşünsel) olarak zengin bir temeli var. ama üstatlar çocuk oyun hamuru kıvamını da seviyorlar.7 - waaçoksi felsefesinde, jüpiter yükseliyor'la dilini bulan yeni bir felsefi önerme, hayatı anlamlandırma kafası belirdi. bunun nedenleri ve sonuçları tartışılmalı. "hayat ticarettir", "hayat kapitalizmdir".. şeklinde. kahramanlarına bu lafları ettiriyorlar. literatüre kattıkları ilginç bir hal bu. jüpiter yükseliyor filminde şaka yaptıklarını filan sandım açıkçası, ama burada da benzer bir ciddiyetle vurgulanınca, bu mesajı önemsediklerine kanaat getirdim. gelinen nokta açısından ilginç. hayat hep güç savaşı olarak falan kurgulanırdı tüm amerikan yapılarında. ama artık direkt "hayat kapitalizmdir" denebiliyor. bunca farklı kafa ve farklı dil algısı varken tabiri hiçbir zaman "caiz" olmaz; ancak, bana göre bu "soğuk" bir kavramsallaştırma. hayattaki mücadeleyi, ticarete dönüştürmek... sanırım bir yandan da kazanan ve kaybeden taraflar yaratmanın çıkmazından kurtulmayı deniyorlar. insanların (ve benzerlerinin) birbirine/birbirinden kaçma-kovalamaca uyguladığı, aşk, ihanet vs. gibi dramatik bir yapının temeline "hayat bir alımsatımdır" sloganını koymanın gizemini henüz çözmüş değilim.8 - karakterlerin mobilizasyonu, bir yerden cup öteki yere hatta bedene geçişleri ve bunun istisnai bir durum değil, dizinin temelini oluşturan bir unsur oluşu... bu da beni epey etkiledi. çok güncel buldum. bu yöntemle inanılmaz anlatılar kurulabilir. zekayı ve takibi kışkırtan ilişkilenmeler yaratılabilir. böyle uçmalı ve kendini bir yerde bulmalı eserler yeni icat edilmiş değil malum. ama herhangi bir zaman makinesine, sihirli kelimeye, özel sopaya, bilmem ne taşına, ışınlanma aygıtına gerek duymadan.. sadece bir yerde olmak ve herhangi bir sınır taşımaksızın gezinebilmek (bir nevi yaşarken astralleşmek).. bu durumun bilinçaltına verdiği -benim açımdan olumlu- bir mesaj var. algıda, bir yerden bir yere gitmeyi, bürokratik bir eylem olmaktan çıkarmışlar. herhangi bir araca, izne vs. ihtiyaç duymadan, başka bir yerde olabiliyorsun. bence manyak bir internet sonrası dijitalleşme kafası da var. ülkelerarası vizelerin kalkması gibi çağrışımları da var. ki vendetta'nın anarşiyi iyice ayyuka çıkaran hali düşünülünce, bunlar swachaarovskilerde sırıtmıyor.varlığından ve seyretmiş olmaktan memnun olduğum dizi. daha iyi değerlendirilebilir, zengin bir metin. çekimleri de iyi, film hissi veriyor.
(lacivert kadife ve kirmizi visne - 12 Haziran 2015 04:33)
aklımı aldı, muhteşemmiş. ne izliyim diye geekyapar'a girdim orda yorumlarda bu diziyi gördüm. başladım.bir bölüm izleyip uyuyacaktım.allah kahretmesin.çok güzel yahu. 4.bölümden bildiriyorum.şuan neyini öveceğimi bilemiyorum imdb puanı 8.4 olmuş bile.neyse ben kaçtım jenerik bitti.
(now thank me and shake my hand - 15 Haziran 2015 06:02)
ilk sezondaki 12 bolumun yedisi wachowskiler, ikisi run lola run, cloud atlas, perfume the story of a murderer gibi filmlerin yonetmeni tom tykwer(muziklerde de katkisi var) ve iki tanesi de v for vendetta filminin yonetmeni james mcteigue tarafindan yonetilmis insana dair butun duygulara hitap eden harika dizi. allah netflix'in yar ve yardimcisi olsun. ozellikle homofobikler izlesin, cok sevecekler.
(inlimbo - 15 Haziran 2015 15:14)
genel kanının aksine çok sevdim ben bu diziyi. sevmeyenler de "wachowski'ler matrix'ten sonra çok bozdu"cularla, "ay ama hep gey, travesti falan bunlar, bu kadar da gözümüze sokumaz ki"cilerden oluştuğu için eleştirilerine pek itibar etmemeye başladım. ilk grubu yine biraz anlayabilirim. hobbit çıktığında ben de aynı burukluğu hissetmiştim peter jackson'a karşı.* ama özellikle ikinci gruba bir çift laf etmeden geçemeyeceğim. abartmış diyorsun ya hani, orada iki kadının seviştiğini gördüğün için. dizide maşallah herkes çatır çutur sevişiyor, kenyalı ve hintli arkadaşlar hariç. onlara niye takılmıyorsun acaba? acaba lezbiyen ilişkiye sadece pornolarda rastlamaya alıştığın için mi? ya da şöyle sorayım: içinde gay, lezbiyen, transeksüel olması, gay pride yürüyüşlerinin yapılması neden senin için dizinin kalitesini düşüren bir etken? "biz bilimkurgu bekliyorduk, gay virali çıktı" diyenler olmuş. düşünüyorum düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum. mesela o gay couple'ları hetero yapsak, sinema ve dizi sektörünün geri kalan yüzde 95'lik kısmı gibi. kimseye giren çıkan olmayacak yani. vay be. bunları söyleyen sevgili geek'lerimiz ve sinema eleştirmenlerimiz x-men üzerinden yapılan lgbt okumalarına hiç denk gelmemişler galiba. neyse ben buraya dizinin intro'sunu paylaşmaya gelmiştim, konu nerelere gitti. onur haftası yaklaşıyor ya ondan herhalde. müzikler zaten wachowski'lerin diğer işlerinden aşina olduğumuz tom tykwer ve johnny klimek tarafından bestelenmişler ve diziye ayrı bir hava katıyorlar gerçekten.
(nobody inc - 16 Haziran 2015 20:39)
2015'in açık ara en özgün ve kaliteli yapımı.insanlar dizilerden neden hep aksiyon bekler hiç anlayamamışımdır. tabi ki aksiyon dizileri olacak ve onlardan ayrı keyif alacağız ama sense8 onlardan biri değil, beklentiniz o yöndeyse hiç izlemeyin.benim için sense8 görüntü kalitesidir, başarılı müzik seçimleridir, sıradışı hikayesinin sırıtmayışıdır, yavaş yavaş ilerlerken hiç sıkmaması dahası hikayenin içine çekip seyirciyi sense9 yapabilmesidir.sevişme sahnelerinde şehveti hissettirmesi, doğum sahnesinde acaba benim doğumum nasıldı diye hayal ettirebilmesidir. afrika ve avrupadaki iki kişinin mutlu olma eşiğini anlatırken tatminsizliklerle dolu hayatımı sorgulatabilmesi, aşkın sınır tanımazlığını öğretmesidir.birbirinin yeteneklerini kullanabilen insanların yeteneklerinin, herkeste olabilecek sıradan yetenekler olmasının gerçekçiliği artırması, birbirlerine yardım edebildiklerinde bana yardım edilmiş gibi sevindirmesidir.sense8 izlenmeyi sonuna kadar hak eden bir yapımdır bana göre. duyguyu aynıyla izleyiciye geçirebilen, karakterleri tüm duygu yoğunluğuyla derinlemesine tanıtabilen kaç yapım var ki. varsın hikaye çok yavaş ilerlesin, aksiyon da olmayıversin.
(mulholland drive - 26 Haziran 2015 09:12)
the wachowskis imzası olunca ve kadrosunda max riemelt, tuppence middleton, doona bae gibi sempati duyduğum oyuncuların isimlerini görünce tanıtımlarından itibaren balıklama daldığım dizi. gayet eğlenceli ve seyirlik çıktı. ben jupiter ascending'i de beğenmiştim zaten. matrix'ten daha iyisi gelmeyeceği için wachowski'lerin aşabilecekleri hatta yaklaşabilecekleri bile limitleri yok. o yüzden darılmaca beğenmecece yok.will'in babasını oynayan aktör joe pantoliano reis olunca işkillendim açıkçası. hep bi ordan sürpriz kötü çıkacak diye bekledim. sahi joe pantoliano böyle kıyı köşe bi rolde oynayacak adam mıydı? hâlâ bu karakterden beklenmedik bişeyler çıkabilir diye düşünüyorum, belki ikinci sezona.. bu arada will'i canlandıran aktörün bilgisayar efektleriyle yaratıldığını biliyor muydunuz. üşenmedim capsle açıkladım buyrun: http://i.imgur.com/bftxxxk.pnganti kahraman ve underdog karışımı karakterlere obsesyonu olan biri olarak wolfgang'e tutulmam geç olmadı tabii. babasının mezarına işediği an bu nefretin basit bi nefret olmadığı barizdi. wolf'un taciz/istismarla geçen çocukluğu, içine doğduğu suç batağı ve geçmişinden taşıdığı duygusal yara izleri gözlerinden okunuyor. bakışlarından hüzün yansıyor resmen. kimse anasının karnından iyi bir hırsız veya soğukkanlı katil olarak doğmuyor elbette. badass oldum ama bi sor niye oldum der gibi yaşıyor adam. en güzel hikaye çizgisi wolfgang'e ait. ışlediği cinayete tanık olan kala'ya dönüp "işte bu yüzden benimle olamazsın" dediği ve aşkını kalbine gömüp yürüdüğü o an efsaneydi. bu aşk böyle bitemez diyor ikinci sezona kadar nasıl bekliceeeeem nidalarıyla sürünüyorum.wolfgang'le beraber en çok sevdiğim diğer karakter sun. koreli cool hatunun paçalarından karizma akıyor. ufak tefek karamürsel sepeti gibi bu nasıl dövüşecek dedim. ama buffy'den beri gördüğüm en sağlam dişi dövüşçü unvanını törenle sun reyise verirken buldum kendimi.capheus'a afrika'da bela olan uzun boylu çete lideri elemanda acayip bir kötü adam karizması vardı. tip olarak tam bir varoş gangster halktan biri mi bu dedim lakin oyunculuk kelli felli bildigin profesyonel. aksiyon sahnelerinde aman ölmesin diye nefesimi tutturdu bana. bir dahaki sezonda da olsun, onu izlemek çok zevkliydi. dizinin sanatın gücüne parmak basan alt metinlerini çok sevdim ayrıca. "sanat din gibidir. inananlar için her şey demektir. inanmayanlar içinse saçmalıktan ibarettir." gibi sözler, badisinin wolfgang'i conan filmlerinden ilham alarak kurtarması, capheus'un van damme filmleri tutkusu, lito'nun aşk'ı sanatla tanımlaması, riley'in müzisyenliği ve müzisyen babası vs. çoohhoş.
(jarawa - 22 Temmuz 2015 19:37)
yeni sezonunu beklemeye dayanamadığım şükela ötesi dizi. çekimleri ve oyuncuları hakkında ufak tefek birkaç bilgi vermek istiyorum:-ekip 2.sezon onayını sense8lerin doğum günü olan 8 ağustosta (8/8) verdi. -yönetmenler belirli bölümleri çekmek yerine belirli lokasyonlardaki sahneleri çekmiş. örneğin bütün chicago, san fransisco, londra ve izlanda sahnelerini wachowski kardeşler çekmiş. bunun yanı sıra mexico city ve mumbai sahnelerini james mcteigue, seoul sahnelerini dan glass, berlin ve nairobi sahnelerini ise tom tykwer yönetmiş.-sense8lerin sahnelerinde bilgisayar efektleri ya da dublörler kullanılmamış. bunun yerine yönetmenler değişik kamera açıları ve tekniklerle geçişleri sağlamış.-çekimler 8 ayrı ülke, 9 ayrı şehirde tamamlanmış. oyuncular toplamda 100 000 uçak mili yol katetmişler çekimler için. bu da yaklaşık olarak dünyanın etrafını 4 kez dolanmaya eş değermiş.-sahneler doğal olsun diye figürasyonda yerel aktörler kullanılmış.-yine gerçekçi olması amacıyla çekimler gerçek ortamlarda yapılmış. örneğin riley'nin djlk yaptığı sahneler gerçek bir klüpte, insanlar onun gerçek bir dj olmadığını bilmeden çekilmiş. lito, hernando ve daniela'nın gittiği güreş maçı ve seyirciler gerçekmiş. nomi ve amanita'nın san fransisco pride sahneleri de gerçek pride esnasında çekilmiş. -aml ameen bir keresinde nairobi'de otobüsü van damme'ı sürerken polis tarafından kenara çekilmiş. ekip durumu izah etmek zorunda kalmış.-jamie clayton gerçek hayatta da bir transgender. şahsen ben bir süre anlayamamıştım. gördüğüm en güzel trans kadın olabilir.-lana wachowski bütün ana karakterlerin panseksüel olduğunu düşünüyormuş.-miguel angel silvestre'nin ilk sahnesi nomi, wolfgang ve will ile olan grup seks sahnesiymiş.-dr. metzger'ın soyadı almanca kasap demekmiş.-oyuncuların bir çoğunun karakterlerle ortak noktaları mevcutmuş. örneğin doona bae, sun gibi seoul doğumluymuş, max riemelt de wolfgang gibi doğu almanya. -çok fazla ve beraber seyahet ettikleri için ekip artık kendilerini bir aile olarak görüyormuş. max riemelt ekibi berlin'de kendi evinde ağırlamış. doona bae seoul'da ekibin rehberliğini yapmış.-tuppence middleton ile doona bae'nin wachowskilerle ilk çalışması değilmiş. hatta ikisi beraber jupiter ascending'de rol almış.-keza max riemelt ile felix'i oyanayan max mauff da almanya'da bir filmde beraber oynamışlar.-jamie clayton'ın cinsiyet değiştirme ameliyatını yapan doktorun adı toby meltzer'mış. dizide nomi'nin doktorunun adıysa metzger.-sun'ın hapishane numarası 773'müş. rakamları iki kez topladığımızda 8 sayısını elde ediyoruz. (ilk önce 7+7+3=17, daha sonra da 1+7=8). 773 aynı zamanda wachowskilerin ana vatanı chicago'nun da alan koduymuş.
(mors indecepte - 18 Ağustos 2015 22:04)
ne buluyorsunuz bu dizide diyenlere, nerenizle izliyorsunuz demenin daha doğru olacağı dizi.--- spoiler ---dizideki kurguda duyusallar yani homo sensoryum neolitik çağ'dan beri homo sapiens'le bir arada yaşıyorlar.bugün insanların lgbti ya da kendisinden farklı gördüğü şeylere duyduğu nefretin kökeninde yatan şey korku. bu korkunun kökü de milyonlarca yıldır genlerimizde taşıdığımız bir miras aslında. dizide sapiens çok güzel bir şekilde tanımlanıyor:- hepimiz sapiensleri tanıyoruz.en iyi arkadaşlarımın çoğu sapiens. saphiensler güvende hissettiklerinde dünya'nın en tatlı insanlarıdır. içlerindeki iblisleri besler, onları korkutur, onlara ötekileşme fırsatı sunarsan; ardından aynı sapiens i şehirlere bombalar atarken, binalar uçak sokarken ve kendi türlerinden milyonlarcasını gaz odasına sürüklerken bulabilirsin ve bu sadece birbirlerine yaptıkları. kendilerinden farklı bir türe ne yaparlar kimbilir.son cümlede geçen gönderme sapiens'in yani bizlerin, binlerce yıl önce neandertal türünü yeryüzünden silişimize bir gönderme aslında. ortalama 28 bin yıl öncesine kadar, yeryüzündeki tek tür biz değildik. evrim konusunda din ile bilim aslında sanıldığının aksine birbirini destekler. mesela kuran'daki nur suresinde şöyle bir ayet vardır:24/nûr-45: allah, her hayvanı, (husûsi) bir sudan yarattı. bunlardan kimi karnı üstünde yürüyor, kimi iki ayak üstünde yürüyor, kimi de dört ayak üstünde yürüyor. allah dilediği şeyi yaratır, çünkü allah her şeye kadirdir.yukarıdaki ayette dabbetin (yürüyen canlı) evrimi bugün bilimsel olarak açıklanan şekilde gelişiyor. önce sudan yaratılıyor. karnı üstünde sürünüyor. elleri ve ardından ayak uzuvları ortaya çıkıyor.aynı şekilde tevrat'ın tekvin bölümünde adem'in yaratılışı, insanın yaratılışını anlatan ayetlerden sonra gelir. kutsal kitaplarda geçen kronoloji asla rastgele değildir. buradan yola çıkarak türümüzün ilk örneğinin adem olmadığı bilgisini rahatça söyleyebiliriz. zaten bugün bilimsel olarak mitokondriyel havva ya da y kromozomu adem'i varsayımlarına bakarsak türümüzün ilk örnekleri en az 280 bin yıl öncesinden gelmekte (ki bu başlangıç tarihi değildir)zamanların sonu üstüne söyleşiler kitabını okuduysanız, orada bugün kıyamet olarak tasarladığımız ya da hayal ettiğimiz sonu, en az 7 defa yaşadığımız konusunda bilgiler mevcuttur. maya takvimi 309 bin yılda bir kıyameti öngörür ve bu aynı zamanda 12 presesyon süresine eşittir. (her presesyon sürecinde insan türü evrimsel bir sıçrama gerçekleştirmiş. mesela ilk presesyonda opposable thumb, ikincisinde homo erectus'un ortaya çıkışı,beyin hacmimizin sapiens'e evrilmesi. o kısım epey uzun)wachowski kardeşler'in senaryosunu yazdığı matrix filminde, mimar neo'ya şunu söyler: 'sen 6. neosun. bundan önceki 5'i başaramadı.' mesela üstteki mitokondriyel havva ya da y kromozomu adem'i ve maya takvimiyle paralel olan preseyon dönemlerini baz alırsak; bizim adem'imiz 6. kıyametten sonra hayatta kalan adem olabilir ya da hangi ismi verirseniz.2. sezonun ilk bölümlerinden birinde ludwig wittgenstein'ın 'lisanımın sınırı, dünya'mın da sınırıdır' sözünden alıntı yapılır. ardından şu diyalog geçer:'lisanı çok ciddiye alıyoruz çünkü kendimizi çok ciddiye alıyoruz. düşünce ve duygularımızı kelimeler olmadan ifade edebilmeyi hayal edin. kelimeler... kifayetsizlikleri bir klişedir. kelimelere dökemiyorum, kelimeler yetmiyor, kelime bulamıyorum... peki ya bulmamız gerekmeseydi? ilk atalarımızın bildiğimiz anlamda bir lisan kullanıp kullanmadığını kanıtlama imkanımız yok. tabi bu lisan eski iletişim biçiminin yerini aldıysa, bariz olan çıkarım lisanın daha gelişmiş bir iletişim biçimi olmasıdır.''kuzey kafkasya halklarının bir kısmı, geçmişte hayvanlara isimler verirken onların çıkardıkları sesi taklit ederlermiş. mesela kuş çiuv diye bir ses çıkartıyorsa, ses aynı zamanda onu niteleyen isme dönüşürdü. üstteki replikte olduğu gibi bugün bilim atalarımızın düşünce ve duygularını aktarırken bizim gibi kelimelere ihtiyaç duyup duymadıklarını bilmiyor. blki birkaç presesyon önceki yaşam formları telepatiyle anlaşıyorlardı. belki türlerin geçmişi düşünüldüğünde, biz 0'dan 100'e çıkan araba değilizdir. (mu, atlantis, kuran'da demir çağı sonrası solar apeks'e bir araçla seyahat eden zülkarneyn kıssası vs. vs.)--- spoiler ---şimdi yukarıda bahsettiğim şeyleri düşündüren diziye hala lgbti pornosu diyenler varsa, o diziden değil, sizin gizli eşcinselliğinizi bastırmanızın yarattığı korkunuzdan kaynaklanmaktadır diyerek ilk psikolog seans ücretinizin cebinizde kalmasını sağlayıp bir güzellik yapayım. 10 bölümlük dizide adamlar teoloji, antropoloji, arkeoloji, lingustik, astronomi, psikoloji, fizik, kimya... daha tonla bilimsel disiplinden alınıtılar yapacak; kamil'in biri gelip lgbt pornosu bu yea diyecek. seni ancak şu görsel paklar.edit: imla
(bana siir yazdirtma bana cay demlet - 8 Mayıs 2017 03:09)
Yorum Kaynak Link : sense8