La jetée (~ Dalgakiran) ' Filminin Konusu : Dünyanın altını üstüne getiren 3. Dünya Savaşı’ndan sonra nükleer savaştan etkilenmeyen bir grup insan yeraltında yaşamaya başlar. Aralarında araştırmacıların da olduğu grup savaş öncesi dünyasına doğru bir yolculuk yapmaya karar verir. Bu yolculuk için seçilen kişi ise çocukluğunda yaşadığı bir olayın etkisinden kurtulmayı başaramayan takıntılı bir adamdır. Zaman yolculuğu basit koşullarda gerçekleşir, kirli bir hamağa yatırılan adam, gözlerine bağlanan aygıtların da yardımıyla henüz dünyanın güzel günlerini yaşadığı günlere doğru bir yolculuk yapar. Burada tanışacağı bir kadın ise onu bu zaman dilimine bağlamaya başlar. Fakat yeni hayatı, yaşadığı olaylar ve araştırmanın farklı bir konum almaya başlaması yolcuyu yavaş yavaş çocukluğunda yaşadığı olaya doğru götürmeye başlar. Çocukluğundaki olayı hatırlar önce, bir havaalanında yabancı bir adamın vurulduğuna şahit olmuştur. Şimdi aynı havaalanında hem kendine yönelen kurşunları hem de meraklı bir çocuğun bakışlarını üzerine çeker. Paradoksal bir kader sonu olur. Chris Marker’in yönetmenliğini üstlendiği kısa film hem estetiği hem de öyküsü ile olağanüstü. Tüm film fotoğraflardan oluşuyor, sadece tek bir hareketli görüntü yer alıyor filmde, ki o da belli belirsiz görünüp kayboluyor. Müzikleri ve puslu fotoğrafları ile yarattığı atmosfer bilim kurgu sinemasının en ilginç yapıtlarından birini ortaya koyuyor. Film Terry Gilliam’ın 12 Maymun isimli başyapıtına da esin kaynağı oldu. Kısa filmin yönetmeni Marker, 12 Maymun’da da senarist olarak yer aldı.
Nuit et brouillard(1957)(8,6-15505)
Chelovek s kino-apparatom(1929)(8,4-19351)
Sans soleil(1983)(8,1-8374)
Meshes of the Afternoon(1946)(8,0-9433)
Hiroshima mon amour(1959)(8,0-24194)
Au hasard Balthazar(1966)(7,9-19127)
Un chien andalou(1929)(7,8-41117)
başında "bu film çocukluk dönemine ait bir görüntüden çok etkilenmiş bir adamın öyküsüdür" yazar. sinema tarihinde zaman-mekan, geçmiş-gelecek kavramlarını ustaca kullanan, görsel açıdan her karesi ayrı bir estetiğe sahip "bir chris marker fotoromanı"dır.
(abendrot - 3 Ocak 2007 03:40)
twelve monkeyse olan inancı azaltmaması gereken film. çünkü sözkonusu filmin senaryosunun en tepesinde chris marker, la jetee diye eşşek gibi yazmaktadır. hiç haber vermeden çekme durumu olsa neyse ama durum budur.
(anne bak ben erkek oldum - 6 Nisan 2008 15:39)
1962 yılı, fransız yapımı, 28 dakikalık, siyah beyaz bir bilim kurgu filmi. zamanda yolculuk üzerine. 3. dünya savaşı sonrası paris'te, daha doğrusu paris'in kanalizasyonlarında, geçiyor. insanlar yer altında kıtlık içinde yaşıyorlar çünkü dünya yerle bir olmuş halde. almanlar, 3. dünya savaşı'nda malup ettikleri ve esir aldıkları fransızlar üzerinde deneyler yaparak, gelecekteki insanlardan yardım almak için, onları geleceğe göndermeye çalışıyorlar. ancak daha önce zamanda bir boşluk yakalamaları gerekiyor. bunun için deneğin şu anda sahip olduğu anılarını irdeleyip, onu ilk önce geçmişe, daha sonra ise, zaman atlayışı* yapmanın daha güç olduğu, geleceğe gönderiyorlar. filmin en orijinal yanı, yönetmen chris marker'ın filminin, tıpkı zaman yolculuğuna gönderdikleri deneklerin geçmiş ve geleceği deneyimledikleri şekilde, birbirini takip eden fotoğraflardan meydana gelmesi. elbette sürpriz son da pek çok filme esin kaynağı olmuş.
(beatific - 9 Temmuz 2008 22:14)
--- spoiler ---" bir kez daha orly'deki ana iskelede; fazla kalamadığı, bu sıcacık, savaş öncesi pazar gününün ortasında. kafasını karıştırsa da, uçakları izleyen kendi çocukluğunun da buralarda olması gerekiyordu. ama o, herşeyden önce iskelenin ucundaki kadını aramaya koyuldu. ona doğru koştu. ama yeraltı kampından beri kendisini takip eden adamı fark ettiğinde zamandan kaçmanın mümkün olmadığını anladı. aklından hiç çıkmayan, çocukken kendisine izleme fırsatı bahşedilen o sahne ise, kendi ölüm anıydı. "--- spoiler ---
(gnnvry - 3 Şubat 2010 17:13)
doğru yazımı, "la jetée"' olan 1962 yapımı nadide chris marker filmi, ya da müzikli ve sesli fotoromanı. filmin merkezinde "hafıza" temasının yer aldığı düşünüldüğünde, yapımın fotoğraflardan (yani bellekteki anlık görüntülerden) oluşuyor olması da anlamlı hale geliyor. zaten anlatıcının da söylediği üzere, hikâye adam üzerine. ve adam için, mevcut gerçeklikten öte yeni bir alan açılıp, kadın daha belirgin ve erişilebilir hale geldiğinde görüyoruz o fotoğraf olmayan tek sahneyi (19:48 - 19:54).filmin girişinde, müziklerin trevor duncan'a ait olduğu yazıyor. fakat filme ait bir soundtrack yayımlanmadığı için parçaların bulunması oldukça güç. bu güçlüğün bir sebebi de, kullanılan parçaların filme özgün olmaması (bkz: original soundtrack). o vakitler bir çok filmin müziği, bazı kompozitörler tarafından yazılmış ve bir orkestrayla kaydedilmiş hazır parçalardan seçiliyordu. işte filme dair var olan bilgilere bakılırsa, chris marker da müzikleri bu şekilde seçmiş. neredeyse birbirinin kopyası olan ve bir kaç sitede görebildiğim bir metinde; girişte ve finalde duyduğumuz parçanın saint alexander nevsky cathedral korosu tarafından seslendirildiği bilgisi var. fakat ne bu parçanın izine, ne de "saint alexander nevsky katedrali korosu"nun herhangi bir kaydına rastlayabildim şimdiye dek. hem kullanılan parçaların filme özel olmayışları, -ki bunlara "stock music" deniyor - hem de trevor duncan'ın parçalarının nadir oluşu, onları bulmayı zorlaştırıyor. filmde toplam 6 parça var:1__ girişte duyulan ve koronun yer aldığı parça.2__ 05:52 ve 08:09'da duyulan minör eser.3__ 11:06'da duyulan parça, "the girl - prologue" adlı parçanın öncülü olarak görülebilir.4__ 14:15'te "the girl - prologue", parktaki yürüyüş esnasında çalar.5__ 20:07 "the girl - theme", müzede çalınan ve akıllarda kalmış olabilecek güzel parça.6__ 24:27 ve 26:27'de duyulan parçanın adı "vastness of space"7__ 27:32'de duyuluyor ve girişteki parça ile aynı.bu filme ithafen yapılan ve "la jetée" adını taşıyan bir parça, "kardeş gruplar" olarak niteleyebileceğimiz tortoise, chicago underground ve isotope 217° tarafından çalındı. bu parça; isotope 217°'nin 1997 tarihli the unstable molecule albümünde, chicago underground trio'nun 1999'da çıkardığı possible cube albümünde ve "jetty" adıyla da tortoise'a ait 1998 tarihli tnt albümünde yer alıyor.filmde kullanılan parçalardan, uzun süre arayıp da bulabildiğim üçünü dinlemek mümkün;// parktaki yürüyüştethe girl - prologue// müze sahnesindethe girl - theme// geleceğe yapılan yolculuk esnasındavastness of space
(lazylittleprince - 19 Eylül 2010 02:23)
film zaten güzel de, filmle bütünleşmiş müziği ilk defa burada dinledim ben. fısıltılar, kreşendo... müthiş.
(noryth aquanum - 22 Eylül 2010 22:06)
ingilizce tam metni:--- spoiler ---la jetée : ciné-romanthis is the story of a man, marked by an image from his childhood. the violent scene that upset him, and whose meaning he was to grasp only years later, happened on the main jetty at orly, the paris airport, sometime before the outbreak of world war iii.orly, sunday. parents used to take their children there to watch the departing planes.on this particular sunday, the child whose story we are telling was bound to remember the frozen sun, the setting at the end of the jetty, and a woman's face.nothing sorts out memories from ordinary moments. later on they do claim remembrance when they show their scars. that face he had seen was to be the only peacetime image to survive the war. had he really seen it? or had he invented that tender moment to prop up the madness to come?the sudden roar, the woman's gesture, the crumpling body, and the cries of the crowd on the jetty blurred by fear.later, he knew he had seen a man die.and sometime after came the destruction of paris.many died. some believed themselves to be victors. others were taken prisoner. the survivors settled beneath chaillot, in an underground network of galleries.above ground, paris, as most of the world, was uninhabitable, riddled with radioactivity.the victors stood guard over an empire of rats.the prisoners were subjected to experiments, apparently of great concern to those who conducted them.the outcome was a disappointment for some - death for others - and for others yet, madness.one day they came to select a new guinea pig from among the prisoners.he was the man whose story we are telling.he was frightened. he had heard about the head experimenter. he was prepared to meet dr. frankenstein, or the mad scientist. instead, he met a reasonable man who explained calmly that the human race was doomed. space was off-limits. the only hope for survival lay in time. a loophole in time, and then maybe it would be possible to reach food, medicine, sources of energy.this was the aim of the experiments: to send emissaries into time, to summon the past and future to the aid of the present.but the human mind balked at the idea. to wake up in another age meant to be born again as an adult. the shock would be too great.having only sent lifeless or insentient bodies through different zones of time, the inventors where now concentrating on men given to very strong mental images. if they were able to conceive or dream another time, perhaps they would be able to live in it.the camp police spied even on dreams.this man was selected from among a thousand for his obsession with an image from the past. nothing else, at first, put stripping out the present, and its racks.they begin again.the man doesn't die, nor does he go mad. he suffers.they continue.on the tenth day, images begin to ooze, like confessions.a peacetime morning. a peacetime bedroom, a real bedroom. real children. real birds. real cats. real graves.on the sixteenth day he is on the jetty at orly. empty.sometimes he recaptures a day of happiness, though different.a face of happiness, though different.ruins.a girl who could be the one he seeks. he passes her on the jetty. she smiles at him from an automobile. other images appear, merge, in that museum, which is perhaps that of his memory.on the thirtieth day, the meeting takes place. now he is sure he recognizes her. in fact, it is the only thing he is sure of, in the middle of this dateless world that at first stuns him with its affluence. around him, only fabulous materials: glass, plastic, terry cloth. when he recovers from his trance, the woman has gone.the experimenters tighten their control. they send him back out on the trail. time rolls back again, the moment returns.this time he is close to her, he speaks to her. she welcomes him without surprise. they are without memories, without plans. time builds itself painlessly around them. their only landmarks are the flavor of the moment they are living and the markings on the walls.later on, they are in a garden. he remembers there were gardens.she asks him about his necklace, the combat necklace he wore at the start of the war that is yet to come. he invents an explanation.they walk. they look at the trunk of a redwood tree covered with historical dates. she pronounces an english name he doesn't understand. as in a dream, he shows her a point beyond the tree, hears himself say, "this is where i come from ..." - and falls back, exhausted. then another wave of time washes over him. the result of another injection perhaps.now she is asleep in the sun. he knows that in this world to which he has just returned for a while, only to be sent back to her, she is dead. she wakes up. he speaks again. of a truth too fantastic to be believed he retains the essential: an unreachable country, a long way to go. she listens. she doesn't laugh.is it the same day? he doesn't know. they shall go on like this, on countless walks in which an unspoken trust, an unadulterated trust will grow between them, without memories or plans. up to the moment where he feels - ahead of them - a barrier.and this was the end of the first experiment.it was the starting point for a whole series of tests, in which he would meet her at different times. sometimes he finds her in front of their markings. she welcomes him in a simple way. she calls him her ghost.one day she seems frightened. one day she leans toward him. as for him, he never knows whether he moves toward her, whether he is driven, whether he has made it up, or whether he is only dreaming.around the fiftieth day, they meet in a museum filled with timeless animals. now the aim is perfectly adjusted. thrown at the right moment, he may stay there and move without effort.she too seems tamed. she accepts as a natural phenomenon the ways of this visitor who comes and goes, who exists, talks, laughs with her, stops talking, listens to her, then disappears.once back in the experiment room, he knew something was different. the camp leader was there. from the conversation around him, he gathered that after the brilliant results of the tests in the past, they now meant to ship him into the future. his excitement made him forget for a moment that the meeting at the museum had been the last.the future was better protected than the past. after more, painful tries, he eventually caught some waves of the world to come. he went through a brand new planet, paris rebuilt, ten thousand incomprehensible avenues. others were waiting for him. it was a brief encounter. obviously, they rejected these scoriae of another time.he recited his lesson: because humanity had survived, it could not refuse to its own past the means of its survival. this sophism was taken for fate in disguise.they gave him a power unit strong enough to put all human industry back into motion, and again the gates of the future were closed.sometime after his return, he was transferred to another part of the camp. he knew that his jailers would not spare him. he had been a tool in their hands, his childhood image had been used as bait to condition him, he had lived up to their expectations, he had played his part. now he only waited to be liquidated with, somewhere inside him, the memory of a twice-lived fragment of time.and deep in this limbo, he received a message from the people of the world to come. they too traveled through time, and more easily. now they were there, ready to accept him as one of their own. but he had a different request: rather than this pacified future, he wanted to be returned to the world of his childhood, and to this woman who was perhaps waiting for him.once again the main jetty at orly, in the middle of this warm pre-war sunday afternoon where he could not stay, he though in a confused way that the child he had been was due to be there too, watching the planes.but first of all he looked for the woman's face, at the end of the jetty. he ran toward her. and when he recognized the man who had trailed him since the underground camp, he understood there was no way to escape time, and that this moment he had been granted to watch as a child, which had never ceased to obsess him, was the moment of his own death.--- spoiler ---kaynak: http://www.markertext.com/
(lazylittleprince - 26 Eylül 2010 06:21)
sesli fotoğraf niteliğinde olan, siyah beyaz rüya gibi bir kısa film.--- spoiler ---''sıradan anları hatıralardan ayıran bir şey yoktur, ne zaman ki, o anların açtığı yaralar sızlar, hatıra değeri kazanır.''''huzura kavuşmuş gelecektense, çocukluk yıllarının dünyasına dönmek istiyordu ve bir ihtimal kendisini bekleyen kadına.''--- spoiler ---
(remembrance - 22 Ocak 2012 19:12)
hayatımda; kurgusuyla, anlatım tarzıyla, karakterleriyle izlediğim en orjinal kısa film.
(uzay receli - 15 Mart 2013 12:17)
terry gilliam der ki, "ben la jetee'yi hiç baştan sona izlemedim".gerçi kendisi brazil'den sonra da "ben 1984'u hiç okumadım" demişti.
(neen - 27 Ocak 2004 17:31)
film okullarinin vazgecilmez kisa filmi, bir film teorisi ve analizi sinifi klasigidir. lakin bir storyboard gibi hareketsiz karelerle olusmus film, aslinda filmin olusumunu yaratan fotograf olayinin onemini vurgulamaktadir. bir hikayenin kisa ve oz olarak nasil anlatilicagini da gosteriri. ironik tarafi ise futurist bir bilimkurgu hikayesi olmasina ragmen en eski sinema teknolojisiyle yapilmasidir. ve bir sadece filmin bir karesinde kadin karakterin goz kirptigini goruruz. bu tek hareket eden karedir. ve burda film hayata doner, askin nefes aldirdigi gorulur.
(ningyo - 18 Mart 2004 03:59)
tüm zamanların en iyi fotoromanı, en iyi kısası, en iyi bilimkurgusu... herşeyi hakeden bir chris marker başyapıtı. filmi herkes on iki maymundan bilir, ama bahsedildiği gibi de her film teorisyeninin favorilerinden biridir. evet film fotoğrafların arkaya arkaya konmasıyla yapılmıştır ama o kadar etkilidir ki mesela ben kadının saçlarının dalgalandığına yemin edebilirim, la jetee deyince bu gelir aklıma mutlaka.neyse benim film hakkında paylaşacağım bilgi ise gerçekten nadir bilinen ve nadir bir şekilde üzerine eğilinen bir konu. filmin deney sahnelerinde arkada hep almanca konuşan, daha doğrusu fısıldayan birileri var.burada chris marker kednisinin hem yazmasına hem de editlemesine yardım ettiği alain resnais'in 1955 yapımı night and fog'undan bir parça eklemiş. kurguda yer aldığı bu seslerden çok etkilendiğini düşünüyorum. almanca konuşan ise, bahsi geçen belgeselde, bilenler bilir hala paris'te açık ve ilk önce gezilmesi gereken yerlerden biri olan, damlayan suları, kafatasları, klastrofobisi ile yeraltı mezarlığı catacombs'da acımasız deneyleri yapan kişidir. kısaca herşeyiyle bir kült, bir başyapıt.
(mr walter - 28 Ocak 2014 01:19)
(bkz: kült)(bkz: başyapıt)ve bir yaratıcılık timsali.sürekli gözüme çarpıyordu bu film, ama nasıl olduysa konusunu hep klişe bir aşk hikayesi sandım. bu nedenle uzun zaman boyunca durduğu yerde hep gözüme çarpmasına rağmen izlememekte direttim bu aptalca yanılgım yüzünden. hasbelkader bilim-kurgu filmi olduğunu öğrenip izledim ve daha önce izlemediğim için pişman oldum. o nasıl bir kurgu, nasıl bir sinematografi, nasıl bir hayal gücü. tek kelimeyle hayran kaldım. öykü okuyormuşum gibi hissettim film boyunca fotoğraflardan oluşan, değişik bir öykü okuyordum sanki. bu filmi orijinal yapan birçok nokta var: en başta bir fotoroman oluşu. fakat bence bu filmin atmosferini etkileyen önemli noktalardan biri de -ilk sıralarda yer almasa da- filmin fransızca olması. zira ingilizce olsaydı, hatta bütünüyle almanca olsaydı kulağımız kadife kelimelerle okşanmazdı bence. bir de heykellerin göründüğü sahne, formidable
(freddie mercury nin disleri - 3 Mart 2014 20:57)
twelve monkeys filmine esin kaynağı olan 1962 yapımı, siyah-beyaz, tümüyle fotoğraf görüntülerinden oluşan süper fransız kısa filmi
(pumpkin - 26 Mayıs 2001 16:06)
fransız sineması ile ilgili rahatsız edici hareketlilik algısını yerle bir eden film.rüyalarını siyah beyaz yaşayan bir kadın olarak beni fazlaca etkilemiştir bu film. çoğu rüyamı kopuk kopuk hatırlasam da bu yirmi sekiz dakikadaki her kareyi çok net hatırlıyor olmam da etkili oldu sanırım.--- spoiler ---filmin sadece bir yerinde kadının gözlerini açması, hareket eden tek şeyin o iki göz olması aynı sahneyi tekrar tekrar izlememe sebep oldu. sanki sadece gözlerin üzerine yeni kareler eklenmiş gibiydi. aşk vurgusu ile hazırlanmış olmasa da zaman yolcusunun sadece bu sahneyi hareketli hatırlaması sevilen kadının varlığının sadece rüyadan, sadece deneylerden ibaret olmadığını kanıtlamak istercesine eklenmiş gibi olmuş. çocukluktan kalma bir sahnenin üzerine yeni anılar yazarak sadece hayallerden doğan yeni sahneler yeni görüntülerle aşık olunmuş bir kadın yaratıyor zaman yolcusu. bir sanayi sistemini yeniden yapılandıracak kadar enerjiyle deneyin yeni aşamaları oluşturulurken bize aktarılan sahneler zaman yolcusu ve kadının birlikte olduğu sahnelerin canlılığını geçemiyor. bu da ne kadar uzak olursa ne kadar değiştirilirse değiştirilsin rüya olduğu bilinse de gerçekliği her şeyden daha fazla olan aşkı vurguluyor sanki. müzedeki sahnede adamın kadının boynuna bakışı, kadının yataktaki çıplak ve daha yakın halinden bile daha etkileyici. duyguların görüntülerle aktarımı yeterince zor iken saniyelik fotoğraf kareleriyle aktarılan duygular o kadar gerçek ki daha önce yazılanlarla örtüşür şekilde bu filmin fransız sinemasının kültleri arasına neden girdiğini kanıtlar gibi.--- spoiler ---filmi izledikten sonra hissettiğim şeyi açıklayacak şey "aşk ne kadar güzel; ne kadar gerçek" oldu. fransızca bilmiyorum ama sadece görüntüler olsa bile aynı şeyleri yaklaşık olarak aynı şiddette hissederdim. keza filmi tekrar izlediğimde altyazısız izlememe ve tek kelime bile eşleştirmememe rağmen anlatıcının ses tonu fondaki müzik ve zaman yolcusunun yüzündeki her değişim filmi zaten sözsüz ve nerede olursa olsun anlaşılır yere taşımış. öyle güzel öyle güzel ki anlatacak kelimeler sadece klişe kalıyor. 28 dakika sonunda bittiğini anladığımda ise acaba bir kopukluk mu var diye bir sürü sayfadan kontrol ettim. zaman yolcusunun sonunun ne olduğunun önemi olmadığını vurgularcasına sanki sözü yarım kalmış gibi kesmeleri de neden hâlâ zaman yolcusu ve kadını birlikte konuştuğumuzu açıklıyor sanırım.güzel film çok güzel film ve sanırım defalarca izleyerek her seferinde yeni nüanslar yakalasam da müze sahnesini asla unutamayacağım.
(ben guluyor muyum - 12 Temmuz 2014 01:04)
izlerken photek* dinlemenin oldukca guzel bir sonuc verdigini kesfettigim fotoroman.
(murdurungulu - 11 Temmuz 2004 17:21)
hiç hikayesini irdelemeden, aradaki geçişlerin artan/azalan hızlarını* dikkate alıp sadece fotografları seyrederek bile boğaz düğümleyebilecek film. yarattığı görsel dünya, yakalanan atmosfer eşsiz. ses efektleri ve yerinde kullanılan müziklerin nasıl bir dünyayı tamamladığına, voice over'ın da her zaman kötü netice vermeyeceğine harika bir örnek, on bin farklı şekilde okunabilecek bir şiir.
(amphibian - 5 Ekim 2004 00:33)
chris marker efendinin vertigo üzerine yazdıklarını okuduktan sonra, platonik senaryosunu daha iyi anladıgım film. öyle ki filmin 'they look at the trunk of a redwood tree covered with historical dates. she pronounces an english name he doesn't understand.' cümlesinde gecen ingilizce ismin hitchcock olması aşikardır , nitekim bu cümle vertigo da scottie ve madeleine in agactaki zaman halkalarına baktıkları sahneye oldukça benzer bir sahnede söylenegelir.
(theater and its double - 26 Aralık 2004 18:58)
defalarca izlense bile her seferinde yeni birseyler kesfetmek olasi oldugundan zevk veren, saatlerce uzerinde tartisilabilecek, twelve monkeys in su katilmamis orijinalive imdb der ki: sadece bir sahnede karakter goz kirpiyo ve hafifce hareket ediyo.
(krebstar - 24 Eylül 2001 00:57)
"un photo-roman de chris marker" yazar filmin başında. 1962 yapımı tamamen siyah beyaz fotoğraflardan, fısıldaşmalardan ve hikaye anlatımdan ötedir aslında anlatılmak istenen. şöyle ki, 3. dünya savaşı sona ermiş ve dünyanın büyük bir kısmı yıkıma uğramıştır. paris'te tamamen yıkılan şehirler arasında yerini almıştır. insanlar artık yeraltı mağaralarında hayatlarını sürdürmekte ve buralarda çeşitli deneyler yapmaktadırlar. deneylerin genel amacı zaman içinde bir çatlak bulup hem geçmişi, hem de geleceği düzeltmektir. deneylerden birisi için genç bir adam gönüllü olur; bu adamın gözüne garip kablolarla bağlı bir sünger gözlük yerleştirirler. işte her şey o aşamada başlar. adam, zihninde havaalanında duran bir kadına doğru koşan bir adam görür. bir ateş sesi duyulur ve adam ölür. gönüllü adam, zamanda yolculuk yapar ve önce geçmişe daha sonra da geleceğe gider. geçmişe gönderilmesindeki amaç, adamın insan ırkını kurtarabilmesidir; ama adam savaş öncesine gittiğinde dünyayı tüm güzelliği ve gerçekliği ile görür. ayrıca havaalanındaki kadın da burada tekrar ortaya çıkar. kadın ve adam birlikte vakit geçirmeye başlarlar. zooloji müzelerine giderler, uzun yürüyüşlere çıkarlar, birbirlerine aşık olurlar. ve her şey birden kesilir. daha sonra adamı geleceğe gönderirler. gelecekte insanlar hayatlarını yeniden kurmuş ve düzeni sağlamışlardır. adam hikayesini gelecekteki insanlara anlatır. bunun üzerine buradakiler ona sanayileşmeyi yeniden başlatabilmesi için güç kaynağı verirler; ama adam öldürüleceğinden korkar. bunun üzerine gelecektekiler ona orada kalmasını önerirler; ama adam bu teklifi kabul etmez. ve geçmişe, en başa, sevdiği kadının yanına döner.
(pumuckl - 4 Şubat 2006 05:16)
Yorum Kaynak Link : la jetee