Süre                : 1 Saat 11 dakika
Çıkış Tarihi     : 22 Ağustos 2008 Cuma, Yapım Yılı : 2008
Türü                : Komedi,Drama
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  Big Arty Productions , Mother Vision , Tomboy Films
Yönetmen       : Shane Meadows (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Paul Fraser (IMDB)(ekşi),Mother Vision (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Piotr Jagiello (IMDB)(ekşi), Ireneusz Czop (IMDB), Perry Benson (IMDB), Thomas Turgoose (IMDB)(ekşi), Kate Dickie (IMDB)(ekşi), Wojciech Olczak (IMDB), Wojtek Macierznski (IMDB), Ben Porter (IMDB), Jamie Belman (IMDB), Steve Hillman (IMDB), Mark Monero (IMDB), Ryan Ford (IMDB), Levi Hayes (IMDB), Risade Campbell (IMDB), Huggy Leaver (IMDB), Trevor Cooper (IMDB), Elisa Lasowski (IMDB), Eddy Hasson (IMDB), Mariusz Gajewski (IMDB), Tomasz Kamola (IMDB), Nojaech Magenyuski (IMDB), Sebastian Palka (IMDB), Anna Jenson (IMDB), Hattie Collings (IMDB)

Somers Town ' Filminin Konusu :
Londra’ya yeni gelmiş iki çocuğun birlikte geçirdikleri yazı anlatan arkadaşlığa dair ufak bir hikaye. Nothingham’dan kaçıp gelen ve gidecek bir yeri olmayan Tomo yeni geldiği Londra'da soyulup dayak yedikten sonra Somers Town’da oturan Polonya’lı göçmen Marek ile tanışır. Gidecek yeri olmayan Tomo, Marek’in evine yerleşir yerleşmesine ama Marek’in babasının bundan haberi yoktur. Aynı kıza aşık olan ikili günlerini hangisinin daha aşık olduğunu tartışarak geçirirler. Öte yandan Marek’in babasının oğlunun odasında yabancı bir çocuğun kaldığını öğrenmesi de an meselesidir.


  • "renkli olsa daha güzel olabileceğini düşündüğüm filmmarek in ingilizcesi de çok eğlenceliydi"
  • "sonunda anlam veremediğiniz bir tebessüme yol açan, sade, 75 dakikalık ve hiç sıkılmadan izlenen, siyah-beyaz ama kesinlikle gri olmayan bir film."
  • "siyah beyaz çekilmiş sıcacık ve rengarenk bif film."
  • "this is england dan tanıdığımız falkrik propagandacısı tomo ile polonyalı göçmen marek in güzel, kısa ve eğlenceli hikayesi. sıkılmadan izlenebilecek iyi bir film."
  • "roman degil oyku."
  • "çok tatlı bi' soundtrack'e sahip film. ama maalesef o da film gibi hemen bitiveriyor. (bkz: gavin clark) (bkz: ted barnes)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    1972 staffordshire doğumlu ingiliz yönetmen shane meadows imzali siyah-beyaz film. aslında hem dram hem komedi. londra'ya yeni gelen iki gencin hikâyesi. genç dediğim, en fazla 15 veya 16 yaşındadırlar. biri nottingham'dan kaçarak gelen tomo (thomas turgoose), diğeri babasıyla birlikte somers town muhitinde yaşayan polonyalı marek (piotr jagiello). tomo londra'ya geldiği ilk gün üç çocuk tarafından dayak yer ve eşyaları elinden alınır. ertesi gün küçük bir cafede marek'le aslında zorbalıkla tanışır. şöyle ki, marek cafede çalışan fransız garson maria'ya aşıktır ve elinde çektiği onlarca resmi vardır. tomo da gelip bu resimleri onun elinden alıp kaçmaya başlar ve bu yolla arkadaş olurlar. tomo, marek'in babasından gizli onun evinde yaşamaya başlar. bütün kurgu da bu aslında, ama filmin güzelliği ve ince mizahı ayrıntılarda saklı. bir film, bu kadar sade olup bu kadar çok şey söyler.

    --- spoiler alert ---

    en çok güldüğüm şeylerden biri, tomo'nun çaldığı kıyafetler. kendi de söylediği gibi golfçu bir bayana benziyor gerçekten de.

    sonra, marekle tomo'nun ilişkisinin tam bir karı koca veya sevgili ilişkisi olması. hem romantikler (tomo marek'e: seninle seyahat etmek istiyorum der örneğin), hem de ilişki tomo'nun dırdırlarıyla gölgelenir. zaten tomo'yu komik kılan, aslında sonradan gelip konduğu o yaşamdan çok şey beklemesi, herşeyi kendisine hak görmesi. filmin en ironik yönü de bu olsa gerek.

    marek'ten sonra tomo'nun da maria'ya aşık olması, ve bu konuda aralarında geçen diyaloglar da ayrıca komikti.

    filmde dikkat çekici bir nokta da, polonyalı babanın stereotip olmaması. yönetmen, içine düşülmesinin çok kolay olan bu tuzaktan kurtarmış kendisini. baba, marekle tomo'yu evin altını üstüne getirirken bastığında, eyvah çocuklara birşey yapacak diye geçiriyorsunuz içinizden. ama polonyalı baba, o sert babalardan değil. film bu noktadan sonra kısa süreliğine dram oluyor. baba-oğulun oturup anne hakkında konuşması, babanın sarhoş gezdiği için oğlundan özür dilemesi oldukça rahatlatıcı bu anlamda.

    bir de, çocuklar maria'nın peşinden paris'e gitmek için tren istasyonuna gittiklerinde kareler hafif renklendi. bana mı öyle geldi bilmiyorum ama, eğer dediğim gibiyse mesaj açık. çocuklar londra'nın dışına çıkınca biraz nefes almaya başladılar.

    --- end of spoiler alert ---

    oyunculuklara zaten sözümüz yok. aferin 5.


    (integrity - 2 Şubat 2009 14:32)

  • comment image

    sonunda anlam veremediğiniz bir tebessüme yol açan, sade, 75 dakikalık ve hiç sıkılmadan izlenen, siyah-beyaz ama kesinlikle gri olmayan bir film.


    (terrarossa - 11 Nisan 2009 02:33)

  • comment image

    sinemada izlersem ne düşünürdüm bilmiyorum ama, kesinlikle festivale yarayan bir film. hani o gün üç film varsa izlenecek, ikincisi bu film olsa, insan üçüncüye huzurlu ve dinlenmiş bir şekilde gider. günü gün eden filmlerden kısacası.


    (charles h duell - 11 Nisan 2009 18:04)

  • comment image

    somers town alt metni zengin, eğlenceli ve akıcı bir film.
    shane meadows onca öfkeli filmden * * sonra gerçekten sıcacık bir film çekmiş. tomo karakteri ise sinemanın en akılda kalıcı çocuklarından biri. 400 darbe'de oynayabilcek kadar hınzır ve fırlama. özellikle içerken ve kadın kıyafetleriyle gezerken inanılmaz komikti. kesinlikle izlenmesi gerken bir film. 75 dakika neye ayırmıyoruz ki?


    (porco rosso - 14 Nisan 2009 18:08)

  • comment image

    doğu ve batı avrupa kültürüyle yetişmiş iki çocuk arasındaki büyük kültür farklılıkları üzerinden ingiltere'nin arka sokaklarındaki gerçeği anlatan festival filmi. feel good movie konseptinin güzel örneklerinden ayrıca. kapitalizmi eleştirip anti tez olarak paris'i gösteren filmler halkasının bir yenisi de denilebilir. ayrıca filmin süresine takıldım. sanki çabucak bitirilsin de kısa sürsün istenmiş özellikle. detaylandırılabilecek daha fazla olay varken yönetmen işin kolayına kaçmış gibi. yine de imdb'de aldığı 7.0 puandan daha fazlasını hakediyor film.


    (servicio - 1 Mayıs 2009 12:45)

  • comment image

    this is england dan tanıdığımız falkrik propagandacısı tomo ile polonyalı göçmen marek in güzel, kısa ve eğlenceli hikayesi. sıkılmadan izlenebilecek iyi bir film.


    (ayanux - 21 Temmuz 2009 00:03)

  • comment image

    marek'in babası apartmandan indiği sırada sanırım filmin sonlarıydı shane meadows gözümüze ısrarla bi' uyarı tabelası sokuyordu.

    "children playing on these grounds is prohibited"

    aslında bu bile filmi özetlemek için yeterli bi' cümle.


    (gnnvry - 25 Ekim 2009 12:03)

  • comment image

    --- spoiler ---

    iki arkadaşın dostluk hikayesi çok da sınırların ötesinde değil gibi. bilmiyorum belki de bir ingiliz gözüyle bakmamız gerekebilir filme. bir ingiliz ve bir doğu avrupadan polonyalı gencin bir kafede atışmalarıyla başlayan dostluk hikayesi.

    ---
    spoiler ---


    (generalchino - 12 Kasım 2009 02:18)

  • comment image

    shane meadows isimli şahsın çektiği her filmi sorgulamadan izleyecek bir insan evladıyım. haliyle bunu da büyük bir merakla izledim ve yine bayıldım, yine bayıldım.
    filmde sanki hiç kurgu yokmuş gibi izlediğiniz şeyi günlük hayatın bir parçasıymış gibi izliyorsunuz. ingiltere de yaşayan biri gibi neler olup bittiğini görüyorsunuz. "bu kadar da olur mu yahu diyeceğini"z hiçbirşey yok. buna rağmen alabildiğine akıcı bir anda bitiveriyor.

    --- spoiler ---
    tomo ve marek filmin sonunda tren istasyonuna bakıp gitme hayalleri kurarlarken bir çeşit noi albinoi sonu izleyeceğimi düşündüm. heryerde yaşayan herkes gibi bir süre gitme hayalleri kurup sonra gerçek hayata geri döneceklerini. fakat işte yönetmen'in güzelliği burada ortaya çıktı ve film birden renklendi. gördük ki hayallerini gerçekleştirdiler ve herşey çok güzel oldu. shane meadows yeni film çeksin.
    ---
    spoiler ---


    (rapper134 - 22 Kasım 2009 23:19)

  • comment image

    marek kısmı ken loach'ın it's a free world'une benzese de, tomo kısmı hiçbir şeye benzemez.
    sinemanın en komik çocuğu olmaya adaydır tomo. hele etek giydiği an bitirdi beni. bizi. izleyen herkesi.
    shane meadows, şiddeti ne kadar gerçekçi gösterbiliyorsa, hayatın komik ve romantik yanlarını da gösterebiliyormuş. onu gördük.
    beni etkileyense, filmin heryerinden sadelik akması. akıcı insanın hoşuna giden bir sadelik.


    (porco rosso - 22 Kasım 2009 23:30)

  • comment image

    çabucak biten, insanı eğlendiren, festivale yarayan, bahara ve o güzel akşamüstü rengine anlam katan, bitince insanın yüzünde tebessüme yol açan ve bira isteği uyandıran hoş bir film.
    son sahnelerde genç kız, kendisini seven iki delikanlının omuzlarına kollarını atıp "ikinizi de eşit seviyorum" gibi bir şey söylüyordu tatlı tatlı sırıtarak. bu beni o kadar etkilemiş olmalı ki festivalden yaklaşık 9 ay sonra bu sözleri hatılayıp, gülümsedim ve gecenin bu vaktinde bu entryi giriyorum!


    (saziment - 3 Şubat 2010 02:36)

  • comment image

    geçtiğimiz hafta beşinci uluslararası işçi filmleri festivalinde yayınlanan güzel bir filmdi.

    --- spoiler ---

    polonya'dan londra'ya gelip kıt kanaat yaşamaya başlayan mariusz ve oğlu marek'in ilişkisi, kuzeyden gelen tomo ile marek'in yaşadığı gençlik maceraları, bu ikilinin fransız kızı maria'ya olan aşkları, hatta bu üçlünün birbirine olan sevgisinin güzel detaylarla yanstıldığı bir film. değinecek birkaç nokta var tabi:

    -mariusz ve marek birbirleriyle hem kopuk hem de çok yakınlar. finale yaklaşıldığında aralarındaki londra'ya gelip borç harç yaşamadan dolayı üzgün olduklarını konuştukları duygusal sahne de birazcık bahsedilen hikayelerini tamamen yaşatmış hissiyatı verdi.

    -tomo'nun yüzsüzlüğü, fırlama tavırları ve patavatsızlığı bu çocuğun kuzeyden neden geldiğini sorgulatmadı. içimizdeki merak onun komik duruma düştüğü ve saçma hareketler yaptığı zamanlarda silinip gitti.

    -madem işçi filmi adı altında izledik, ona da biraz yorum getirelim: istasyon işçisi mariusz'un oğluna 'patronla beraber denizin altından geçtik. büyük adım ha evlat?' tarzı övünmesiyle bu ikilinin bir tabak daha fazla yemek yapamayacak halde oluşları ve polonyalı marketinden veresiye bir şeyler alarak geçinmeye çalışmaları ilginç bir tezattı. bu da işçilik kavramına dair acı bir detay olarak aklımda kaldı. onun yanı yanı sıra çocuklar maria'nın yanına gittiğinde maria'nın patronunun 'fransa'ya gitti. ama merak etmeyin bu haftaiçi bir başka güzel kız düşer buraya' lafı da yine benzer sertliği hissettirdi.

    -manchester united forması ile londra'da gezinmek pek mantıklı bir iş değilmiş onu da anladık. öte yandan bu formayı veren dükkan sahibinin aksanına bayıldığımı belirtmeden geçemeyeceğim.

    -tomo'nun komik kıyafetlerinden ve tavırlarından bahsedilmiş ama bence bu hareketlerin tavan yaptığı yer sarhoş ikilinin mariusz tarafından basıldığı bölümdü. mariusz ve marek aralarında lehçe tartışırlarken sarhoş tomo'nun yattığı yerden sürekli 'what? hahah' şeklinde tepki vermesi çocuğun oyunculuğunu takdir ettiren cinsten bir komiklikti.
    ---
    spoiler ---

    filmle ilgili spoiler dışı en güzel detaylardan birisi de müzikleriydi. yönetmenin ara ara klipsel şekilde alttan çok güzel şarkılarla ve sonundaki şarkıyla desteklemesi filmin sıcaklığına çok uymuş. bu şarkılar gavin clark ve ted barnes tarafından yapılmış olup filmin resmi sitesinden dinlenebilir.


    (aranan hayvan - 11 Mayıs 2010 03:34)

  • comment image

    zamanında yazmıyorum yazmıyorum ondan sonra da 'dur ya böyle bi film vardı, güzeldi de aklıma gelmişken karalayayım bişeyler' diyip çıkıyorum meydanlara. iki üç satırı geçmiyor haliyle. hadi şimdi kalkayım fanny och alexander hakkında yazayım? içimde/aklımda bişeyler kaldı filmden ama 'dibe vuruyor her şey ta dibe/analizi sentezi var bir de/doğudan batıdan kop da gel'. gelemiyorum işte. kopup da gelemiyorum, ayrılıp da gelemiyorum. inciğini cinciğini çıkaramıyorum. neyse evet, shane meadows. evet şişko patates thomas turgoose. şimdi bu brit sokaklarındaki küçük ve indie hikayelerinizi, ken loachlamalarınızı falan bayağı takdir ediyorum. hatta paris-londra tren hattını reklam amaçlı bir film olduğunuzu söyleyen yazılara da itibar etmiyorum. sıcak bir dostluğu içtiğimiz sütlü kahvenin, 'şehrin soğuğunda birer fincan sohbet'in filmi olduğunu düşünüyorum. işçi babanın, polonyalı göçmenin, evden kaçan sokak çocuğunun ve garson kızın(günseli?) yani tüm bu kaybedenlerin, tutunamayanların dünyasında, varoşun bağrında açan güzel bir umudun çiçeğidir bu film.


    (monochrome - 4 Eylül 2010 16:14)

  • comment image

    spoiler içerecektir diye tahmin ediyorum (sadece tahmin ediyorum)
    tomo'ya nekadar sinir olunabilirse marek'e de okadar sempati beslenebilir. tomo, bilmediğimiz sadece hüzünlü ve yalnız geçirdiğini tahmin ettiğimiz yaşamını arkada bırakıp marek'in hayatına dahil olur. ve aslında ona ait olmayan yaşam ikisinin paylaştığı bir yaşam halini almaya başlar. marek'in aksanı çok hoştur. tomo'nun maria'ya marek'ten sonra aşık olup üstüne de "bir daha aynı kıza aşık olmayalım" söylemi pişkinliğin komikliğidir. elbiseleri ayrı bir hoştur ve maria'yı evine bırkatıkları sahne ise son derece romantiktir (buldukları tekerlekli sandalyeye zil takmak ve çiçekler koymak nasıl şekerdir). ayrıca içtikleri sahneyi de unutmamak gerek. bunlar ufaktan böyle yetişiyorlar demek ki sonradan kazanılan değil doğuştan gelen bir davranış aşk acısı ve alkol birliktelikleri. hoş, komik, kısmen ama çok azıcık melankolik bir film. siyah&beyaz olması güzel ve anlamlı olmuş, müzikleri ise güzel gitmiş. camera lucida'yı hatırlattı nedensiz. garip bi çağrışım oldu galiba.


    (kamerss - 1 Şubat 2011 10:27)

Yorum Kaynak Link : somers town