Bonjour tristesse (~ Buenos días, tristeza) ' Filminin Konusu : Bonjour tristesse is a movie starring Jean Seberg, David Niven, and Deborah Kerr. Cecile, decadent young girl who lives with her rich playboy father Raymond. When Anne, Raymond's old love interest, comes to Raymond's villa, Cecile...
Where the Sidewalk Ends(1950)(7,6-6685)
The Man with the Golden Arm(1956)(7,5-8375)
Bunny Lake Is Missing(1966)(7,3-8688)
Angel Face(1953)(7,3-6015)
Lilith(1965)(7,0-2066)
The Moon Is Blue(1953)(6,8-1870)
The Cardinal(1963)(6,7-2078)
The Fan(1950)(6,7-504)
The 13th Letter(1951)(6,5-288)
Saint Joan(1957)(6,4-976)
Tell Me That You Love Me, Junie Moon(1970)(6,4-645)
Die Jungfrau auf dem Dach(1953)(6,2-38)
jean seberg'in 1957'de otto preminger'in "saint joan"unda ilk sinema rolunu 19 yasinda kaptiktan sonra yine bir otto preminger filmi ile bir sene sonra ilk basrolunu oynadigi nefis film. david niven ve deborah kerr'in ustun oyunculuklarinin yaninda hic ezilmeden cok iyi bir is cikaran jean seberg bu film sonrasi jean luc godard'in ilgisini cekmis ve jean paul belmondo ile a bout de souffle'da bulusmalarini saglamistir.
(gerry - 21 Ocak 2007 00:29)
francoise sagan ı ünlendiren romanı, günaydın hüzün diye dilimize cevrilmistir.
(brownie - 20 Mart 2002 08:55)
akdenizin sıcağı, yazın fütursuzluğu, hayatın rehaveti üstünüzdeyken ders çalışmak, düşünmek, henri bergson okumak, zorlanmak istemezsiniz.. babanızla beraber gülerek, eğlenerek, turkuaz denizde yüzerek, sorumsuz ve de mutlu bir hayat sürüyorsanız herşey güzeldir, hafiftir. havarilik ve keyif içinde yaşarken, damarlarınınızdaki can pıhtılaşmaya yakın, yavaş ve ılık akarken hayatın gerçekleri sizi yakalasın, kan basıncınızı artırsın, başınızı zonklatsın ve değer yargılarınızı sorgulatsın istemezsiniz..eğer bu sırada yaşamınıza akılllı, duygulu, kültürlü, her gittiği yere bir uyum taşıyan, dingin ve asil biri girerse bu hoşunuza gitmez. babanızın hülyalı gözleri, şefkat açlığı, düzenli hayata kayışı ve beraberinde gelen sorumluluk silsilesi kara bulutlar gibi tepenizde dönmeye başlamıştır.hele ki hayatınıza giren insanın zerafetinin ağırlığı altında eziliyor, insancıllığı karşısında suçluluk duyuyor ve ruhundaki duruluktan etkileniyorsanız hayat size zordur, kapısı kilitli bir odada, kendi yüzeyselliğinizde hapis buluverirsiniz kendinizi.françoise sagan'ın bunları anlattığı romanı günaydın hüzün. hayat çoğu insan için bu kadardır özünde. zordan kaçmak kolaya tutunmaktır çoğu zaman. her insan kendi yanlışlarını yapar ve onlarla yaşar. her insan kendi hapishanesini yaratır aslında. konfor ve yüzeysellikten mütevellit bir dünya yaratır, inanmak istediği yalanlara sığınır, onların yumuşaklığına gömer kendini. taaa ki biri gelip de size arkasında durduğunuz parmaklıkları işaret edene kadar. bu parmaklıklara arkanızı dönseniz de, görmezden gelseniz de kendi hapishanenizde tutsaksınızdır. dipten dipten vurur eksiklik.. ne zamanki bu pişmanlığı hissetmeye başlarsınız, o zaman sabahları ilk cümleniz 'günaydın hüzün! olur.. o da dürüstseniz.
(sarapis - 8 Nisan 2011 15:06)
kitaba isim babaligi yapan huzunlu parca good morning heartachetir biline...
(stella - 13 Şubat 2003 17:01)
(bkz: merhaba hüzün)
(koyumavi - 3 Kasım 2011 09:25)
bu kitabı farançoise sagan 18 yaşında yazmış ve birde ödül kazanmıştır.yazıldığı döneme göre oldukça cüretkar sayılacak bir kitaptır.
(baybars - 6 Ocak 2004 18:50)
françoise sagan'ın henüz 18 yaşındayken 1950'lerde yayınladığı ünlü romanı. yayınlanmasının hemen ardından patlamış ve 1958 yılında sinemaya da uyarlanmıştır. http://www.lefigaro.fr/…00031-sagan-en-heritage.php
(sanver - 26 Nisan 2014 00:03)
her ne kadar türkiye'de gençliğin klasikleri serisinden çıkmış olsa da artık bir klasik olarak anılmayı hakeden kitap. adı merhaba hüzün olmakla birlikte elveda masumiyet olarak da anılabilir; cecile'in tüm bu garip yetişkin ilişkilerinin arasındaki konumu gönülçelen'deki holden caulfield'inkine çok benziyor; masumiyetin kayboluşu, yetişkinlerin dünyasına giriş sancıları ve tüm bunlar arasında yaşanan gerilim. bununla birlikte sagan'ı iyi yazar yapan şey, sanırım konuya hiç didaktik olmadan derinlik katabilmesi, yalınlığın gücüyle sinematografik bir roman inşa etmesi. bu anlamda 20. yy ve dahi 21. yy romanının sinematografi ihtiyacını da karşılar nitelikte. kişisel fikir beyan etmek gerekirse; aşağı yukarı aynı konuyu ele almasına karşılık salinger kadar başarılı değil, bunu da 18 yaşında yazmış olmasına vermek gerekiyor sanırım.
(ama arkadaslar iyidir - 26 Temmuz 2005 22:47)
çok çok iyi bir film ve roman. sadece baba/kız ve aday üvey anne ilişkisini anlatmaz bir genç kızın masumiyetini nasıl kaybettiğini nasıl üstünün örtüldüğü ve zengin sınıfın arsız yaşantısına nasıl dahil olduğu sürecini de güzel anlatır. film kızın arabayı sürerken baba ve sevgilisinin yanında otururken başladığı sahnede yüz ifadelerine dikkat etmek lazım. baba-kız mutlu gözükmekte ve gülümsüyor ama arsız ve alaycı bir ifade var. genç sevgilide ise şapşal bir gülümseme. geçmişe dönüp hikayeyi dinledikçe evin yaramaz kızının disipline girmek istememesi için üvey anne adayından kurtulmak için planladığı masum bir oyunun kontrolünden çıkıp bir kişinin intiharıyla sonuçlanmasıyla bitiyor. genç kız masumiyetini böyle böyle kaybediyor. baba bu yaptıklarıyla birlikte yüzleşeceğine muhasebesini yapacağına her zengin gibi bundan kaçıyor ve hiç yaşanmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar. belki babanın da ilk vukuatı değildi bu ve ona da hiç hesap sorulmamıştı zamanında. o da bildiği gibi sessizliğe gömülmekte kim bilir?yaptıkları suçun cezası yoktu ama düpedüz ahlaksızlıktı. bir kadının hayatına mal olmuştu üstelik ama beklenenin aksine sosyal çevreden dışlanmamış herhangi bir lince maruz kalmamışlardı. işte bu onların masumiyetlerini kaybettikleri arsızlığın başladığı nokta. yüzlerine yansıyan hafif müstehzi alaycı ve hafife alan gülümsemeyle yerleşen arsız ifade işte bu yaşanmışlıkların ve hesabı sorulmamış daha bir sürü suçun sonucu. yaşadıkları ilişkilere de artık "hopeless waste of time" olarak bakıyorlar. ellerine geçen bir tane masumiyeti kazanma fırsatını da kaybedince artık günler ve hayat onlar için tatminsiz umutsuz bir günü bitirme yarışına dönmekte. finali ise mükemmel! kız makyajını silse de yaşanmışlıkların izini bir türlü silememekte kendiyle yüzleştikçe daha da silmeye çalışmakta ama bir türlü başaramamakta. baba kız ikisi de sessizlik yemininde kızın bir merakı var acaba babası da aynı suçluluk duygusunu onun gibi hissediyor mu yoksa bunda da kız yalnız mıdır acaba?
(marazi - 24 Mayıs 2019 20:31)
(bkz: buongiorno tristezza)
(monchhichi - 26 Şubat 2006 11:45)
Yorum Kaynak Link : bonjour tristesse