Traffic ' Filminin Konusu : tarafından uyuşturucuyla savaşım biriminin başına atanır. Yargıcın atandığı bu yeni görevi, onu kendi kızının da peşine düşeceği bir uçuruma doğru sürükleyecektir. Yargıç, hem kendi ailesini, hem ülkesini hem de uyuşturucu dünyasını sorgulayarak hem içsel hem de dışsal bir yolculuğa çıkacaktır.
Ödüller :
Road to Perdition(2002)(7,7-225478)
21 Grams(2003)(7,7-212371)
Erin Brockovich(2000)(7,3-155898)
Out of Sight(1998)(7,0-89071)
Academy Awards - Oscar : "En İyi Yönetmen"
Berlin Film Festivali : "Silver Berlin Bear-Best Actor"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Özgün Senaryo"
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Screenplay - Adapted"
Golden Globes : "Golden Globe-Best Screenplay - Motion Picture"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Kurgu"
5 dalda aday oldugu oscar odullerinden dordunu kazanan**** steven soderbergh filmi. en iyi film odulunu gladyator'e kaptirmi$tir ebenin ami akademi dedirtmi$tir. soyle ki bir filmi iyi yapan nedir sorusuna; kurgu, yonetim, oyunculuk, senaryo cevaplari verilebilirse bu odullerin tamamini traffic toplami$tir, yalnizca teknik odullerle yetinen gladiator en iyi film odulunun ustune oturmu$tur. ayni sezon cektigi erin brockovich ile birlikte bu film soderberg'u yildiz yonetmen yapmi$tir. ayrica trafik ele$tirmen camiasini ikiye bolmu$tur, bir kisim arkada$ filme taparken, bir kisim da irkci ve sig goru$lu oldugunu savunarak nefret etmi$lerdir. ben $ahsen cok ba$arili bulmu$umdur her zaman bu filmi onemli sorunlar barindiriyor olsa da. ozellikle del toro oyunculuk dersi vermi$tir, hayran birakmi$tir bu filmde, zeta-jones da oyuncu olarak one cikabilmi$tir ilk kez. zeta-jones film cekimleri sirasinda gercekten hamileydi ve boyle bi projede yer alabilmek icin karni burnunda cali$maktan cekinmedi ki takdire $ayan bence. izlenmesi zor bir yapimdir yukarida da soylendigi gibi ancak gerekli dikkat gosterildigi takdirde ust bir eser oldugunu fark etmek zor degildir. ayrica en sevdigim tagline da bu filme aittir:"no one gets away clean"
(neen - 10 Ekim 2002 15:57)
çok enteresan bir anekdotu içeren film, şöyle ki;--- spoiler ---işine son verildiğinde nikita kruşçev ne yapmış biliyor musun? oturup iki tane mektup yazmış, yerine atanan kişiye vermiş ve şöyle demiş: işin içinden çıkamayacağın bir duruma düşersen, ilk mektubu oku, kurtulacaksın. işin içinden çıkamayacağın duruma bir daha düşersen, ikinciyi oku. bir süre sonra, adamımız kendini zor bir durumda bulur ve ilk mektubu okur, mektupta ''bütün suçu bana yükle.'' der. böylece adam suçu ihtiyara atar ve her şey yoluna girer. sonra kendini gene zor bir durumda bulur ve ikinci mektubu açar. mektupta ''otur ve iki tane mektup yaz.'' der!--- spoiler ---
(endless bliss - 15 Ocak 2011 13:25)
filmi ilk kez birkaç gün önce cnbc-e’de yayınlandığında seyredebildim (yani dvd’sini alamayacak kadar fakir biriyim); sadece bu filmi seyredebilmek için hayatımda ilk kez bu kadar uzun süre tv karşısında oturdum (yani televizyonda ağzının tadına göre bir şey bulamayacak kadar entel biriyim); filmin başlığına ilk kez filmi seyrettikten sonra baktım (yani bir film seyretmeden önce sözlükte ne denmiş diye merak etmeyecek, sözlüğü film-zevki için bir referans olarak kullanmayacak kadar burnu-havada biriyim); ve hakkında bu kadar az entry girildiğini görünce şaşırdım (yani ben de “sözlükçü”yüm).hakkında bu kadar az entry girildiği için birçok aşikâr nokta da hakkı yenmemesi gereken bir bilgi kaynağında tam anlamıyla es-geçilmiş (esefle karşıladım “kuşkusuz, doğal olarak”) – bilmem-kaçıncı kez (yazar olduktan sonra ilk defa) seyrederken aklıma oblomovluk/oblomovculuk, doğu-batı, ya da sadece batı ve bilumum benzer mevzu hakkında çeşitli yazma-dürtüleri getiren “the big lebowski”de yaşadığım gibi bir çeşit yarın-yaparımcılıkla (evet, entelektüel camiada tam olarak ne olduğunu yukarıda belirttim – çok da yukarı değil) yazabileceklerimi ertelemeyeyim de ampul (not: oy vermeyeceğim - ve bir daha bukalemunluk etmeyeceğim, ok?) yanar yanmaz yazayım, dedim, daha çok arz-ı endam edeyim şu ortamda, dedim ve… ne yazacağımı unuttum. [bu entryi aslında film bahsi-geçen kanalda yayınlandıktan bir gün sonra yazmıştım; ama tam “yolla”dığım sırada yaşadığım köyün telefon hattından kaynaklanan talihsiz bir problem nedeniyle entrym gitmedi, bu da kırk yılda bir yazdığım için ruhumda fırtınalara sebep oldu, çok sinirlendim, çok kızdım, çok anlatım bozukluğu yaptım.]neyse:ilk olarak: bir taraftan michael douglas’ın karakteri uyuşturucuyla mücadele ederek altmış milyon çocuğun hayatını kurtarmak hayalleri kurarken, “ne olup bitiyor bilmiyorum ama her şey çok kötü, umutsuzum” gibi hayatım boyunca suratımla vermeyi isteyebileceğim en iyi mesajı hiç zorluk çekmeden bütün film boyunca verebilen catherine zeta jones, uyuşturucu ticaretiyle iki çocuğun hayatını kurtarmakta.ikinci olarak: michael douglas daha çok sözlerinde kendisini belli eden bir vatanperverlikle, çocukların hayatını kurtarabilmek için, bir kariyer/karakter mücadelesi verirken, benicio del toro ağbimizin, üstağdımızın oynadığı garakter, neredeyse sadece içinde bulunduğu durumları değerlendirerek çocukların mutluluğunu görebiliyor, uyuşturucu mücadelesinde de kısmen başarılı oluyor.üçüncü olarak: uyuşturucuyla, uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele konusunda oldukça iddialı olan yargıcın alkol bağımlılığı tam olarak vurgulanmakta filmde. mesaj açık. bence son sahnede, kızının konuşmasından sonra ona yöneltilen “sizi de dinleyelim?” önerisinde de, onun kendisinin sadece *dinlemek* için orada olduğunu söylemesinde de bu mesajla ilgili bir şeyler mevcut. yani umutsuz vaka (mı?).dördüncü olarak: bağımlılık konusunda aile baskısının rolü hakkında oldukça basit çözümlemeler – ama yanlış mı? değil.son olarak: benicio del toro ağbimizin generale baktığı sahneye bayıldım. muhteviyatında derin anlamlar barındırdığından filan değil – her türlü hissî yoruma açık olduğundan. ben de öyleyim, ben de hissî yorumlara açığım – neyse onlar.hikâyelerin birbirleriyle birleşme özelliğinin başarısız görülmesine getirilecek bir yorumum da var: zaten hikâyelerin birbirleriyle birleşmemesi gerekiyormuş. yani yönetmenin ya da senaristin, ya da benicio del toro ağbimiz üstağdımızın hikâyeleri birleştirmek gibi bir amacı yok, buna ihtiyaç da yok.
(me that ave been what i ve been - 31 Mayıs 2011 16:44)
catherine zeta jones filmin başında golf kulüplerinde takılan, hayır işleriyle uğraşan klasik kocası zengin ev kadını portresinden, başları belaya bulaşınca geçtiği dik duruşlu, yeri gelince kocasını kurtarmak için ölüm emirleri veren, uyuşturucu satıcılarıyla birebir pazarlık yapan devlet gibi kadın rolüne çok iyi geçiş yapmış. kısa rolünde çok başarılı buldum. bundan ziyade etkili bulduğum diğer performans da don cheadle'a ait, sevmediğim filmi yok adamın.filme gelirsek; farklı hayatları anlatıyor olması açısından 21 gram'a benzetildiğini ve sonunda insanların kesişmediği açısından da eleştirildiğini okudum. öncelikle her film böyle çevrilmek zorunda değil, biz de sonunda sunay akın'dan bir hikaye dinler gibi "aa o adam demek ki o muymuş" demek ihtiyacı hissetmemeliyiz bence. iki film de çok başarılı, sadece bunda karakterlerin birbirleriyle tanışmalarına gerek yokmuş demek.film gerektiğinden uzun veya sıkıcı da değil. 147 dakika bu tarz mesele anlatan bi film için gayet normal. uzunmuş da sıkıcıymış da demek için reklamlar dahil bir buçuk saatlik star tv'nin garip yaratıklı filmlerine fazlasıyla alışmış olmak gerekiyor. basit bi televizyon filmi değil sonuçta. ama oldum olası uyuşturucu filmlerinden süpersonik, hayatı değiştirecek ilham verici mesajlar çıktığını düşünmediğim için, benim adıma klasikler arasında yer almaz bu film o ayrı.
(sebnamy - 18 Ağustos 2011 02:46)
irene kasırgası sonrası ray castro rolünü canlandıran luis guzman'ın yaptığı güzel espiriyi anımsatan dalında son derece başarlı film.--- spoiler ---ray : fırtınalara neden kadın ismi verilir?montel gordon: bilmiyorum.ray: çünkü ilk geldiklerinde ıslak ve vahşi olurlar, sonra da giderken evini ve arabanı alırlar.--- spoiler ---
(some kind of nature - 28 Ağustos 2011 18:50)
bostancı sahil'de ortalığın tozunu attıran cafe. etraftaki cafe ve diğer mekanların hayli müşterisini çekmiş durumda. otoparkında ara ara klasik arabalar olur. nargilesi güzeldir, bir de buranın közcüsü, ki eskiden fenerbahçe piramit'ten bildiğimiz hasan abi, işini o derece severek, o deneli mutlu, motive bir şekilde yapar, her daim o kadar güzel yüzlüdür ki bir kişisel gelişim kitabı yazsa milyonlar satar bence. ben alıp okumam zira yazarın bizzat kendisini tanıyorum. gerektiğinde onla sohbet ederim. ama çok satar.
(mumyn - 10 Ekim 2011 21:51)
bi de ortağı öldürülen bi zenci polisin isyan cümlesi vardı sikerim çayocağını tribinde, pek güldürmüş pek neşelendirmiştir, şöyle ki ;- ne yapıyorsun evimde?- sadece geziniyordum.- çok hoş. uyuşturucu parası, bu kadar boku aldırabiliyor demek, carl.- dinle, benim evimde böyle konuşamazsın.- seni de sikiym, karını da.
(parantez - 13 Nisan 2003 01:12)
traffik adli bir ingiliz show unda esinlenerek cekilmis supper kadrolu film.meksika da goruntulerin cozuturkenamerikada cilloplasmasi gibi bir acaip anlatim yontemi secilmis.uyusturucu kotudur ama uysuturucu ile mucadele ayagina donen tezgalar daha kotudur gibisinden bir mesaj iceren bir filmdi.catherine zeta jones ise hamile domdom haliyle bile guzel olunabilecegini ispatlarken, michael douglas cizgi gibi dudak portlek gozler ile dunyanin en guzel kadinlarindan birine sahip olunabilecegini kanitliyordu.(of ya offf)
(otisabi - 30 Ocak 2001 02:48)
stereophonics'in word gets aroundalbumunden cok guzel bir parca.ama rahatlikla oasis parcasi sanilabilir.aklimiza mezuniyet gecesi evelsi bize evini acan ve uzun suredir haber alinamayan fuckininthebushes'i anlamli bir sekildemezuniyet balosunu ve votka portakal'i getiriyor. sozleri asagidaki gibi:we all face the same way still it takes all day take a look to my left pick outthe worst and the best she paints her lip greasy and thick another mirror stare andshe's going where?another office affair? to kill an unborn scare?talk dirty to the priest?makes them human at leastis she running away?to start a brand new day?or she going home?why's she driving alone? is anyone going anywhere?everyone's gotta be somewhere she got a body in the boot ?or just bags full of food ?those are models legs but are they womens are they mens?she shouts down the phone missed a payment on the loan she gotta be above the restkeeping up with the best is anyone going anywhere?everyone's gotta be somewherewait tables for a crook? wrote a hard back book ? you teach kids how to read?sell your body on the street? a nurse without a job? another uptown snob ?but have i got you wrong?one look and you were gone is anyone going anywhere?everyone gottabe somewhere
(longview - 22 Eylül 2003 07:28)
salma hayek'in de ufak bir rolu var, meltem cumbul'u oynuyor (bkz: anlayan anlar).
(zomzom - 30 Mart 2001 17:16)
yargicin (michael douglas) hikayesi daha baskin cikmissa da uc farkli hikayeyi super basarili bir sekilde kotaran, bunu birde kamera kullanimiyla destekleyen hos otesi bi film lakin bir yerde helikopteri ters iniyormus gibi gorduk. karakterlerde bir o kadar basariliydi ki bence en iyisi catherine z.j o ayri, hatun bir anda katile donustu ve bunuda cok iyi becerdi, bu olaylar olduktan sonra yine yardim toplayacak mi cok gormek isterdim.arti yargicin kizinida (erika christensen) ileride bol bol gorucez sanki. benm en cok etkilendigim sahne zenci uyusturucu saticisiyla vurustugu, onuda solemeden gecemicem. bu arada hatun 82'li (ne alakaysa)
(biker - 3 Nisan 2001 22:45)
yonetmeninin steven soderbergh oldugu, guzel film.
(set - 8 Nisan 2001 22:51)
sarı-mavi renkli bir film...
(bagimsiz elektron - 11 Ekim 2013 20:48)
"spoiler"gercekci film.ilk kez seyrettigimde, yas itibariyle kizin nasil o hale geldiğine çok sasirmistim, daha sonra her şeyin insan için olduğunu öğrendim."spoiler"
(listener - 11 Ekim 2013 20:54)
traffic ve the low spark of high heeled boys albümleri bütün parçaların güzel olduğu albümler kategorisinde olan, 60-70'lerde doğup büyümüş, dinlemekle eskitilemeyen ingiliz progressive rock grubu.
(mentol - 21 Aralık 2013 19:03)
crashle olan benzerliği afişle (crash traffic) sınırlı kalmamış, konu olarakta kamu spotu mahiyetinde iki önemli filmden biri olmuştur. diğerinden daha çok beğensem de imdb puanlarını fazla abartılmış buldum.
(serifdogukaneksi - 15 Mayıs 2014 18:24)
pychedelic rock doneminin unutulmaz grubu.nedense pek bilenmez ve dinlenmez,her zaman hakkını veremedigimiz bir grup olarak gormusumdur.(sometimes i feel so) uninspired parcasini unutmak mumkun degildir.orjinal ilk kadrosu :steve winwood (keyboards, guitar, bass and vocals)jim capaldi (drums and vocals)dave mason (guitar and vocals)chris wood (sax and flute). albumleri ;mr. fantasy (67)traffic (68)last exit (69)best of (69)john barleycorn must die (70)welcome to the canteen (71)the low spark of high heeled boys (71)shoot out at the fantasy factory (73)on the road (73)when the eagle flies (74)smiling phases (91) far from home (94)
(eloian - 4 Mart 2005 13:57)
king crimson ne kadar muhteşemse, farklı bir moodda traffic en az o kadar muhteşemdir denebilecek, insanın çini ısıtan, gülümseten, güneşli bir bahar günü salıncakta sallanırken kulaklığınızda olması gereken ayrı bir efsaneler topluluğu
(kiziltrude - 17 Mart 2005 15:01)
steve winwood ve jim capaldi nin başını çektiği, john barleycorn, when the eagle flies, the low spark of the high heeled boys gibi albümlerin sahibi, 60' ların sonundan yetmişlerin ortasına kadar varolan, türkiye' de nedense daha az bilinen ingiliz rock grubu.merak eden http://www.stevewinwood.com/ dan bir miktar bilgi edinebilir.
(bir festival havasi - 8 Aralık 2001 01:43)
chris wood'un flüt ve saksafon çaldığı muhterem grup. hidden treasure, shanghai noodle factory ve low spark of high heeled boys parçaları çok sevilir. diğer elemanları steve winwood, jim capaldi ve dave mason.
(psykhe - 19 Ocak 2006 16:34)
Yorum Kaynak Link : traffic