• "bir adamın 1,5 saat boyunda araba kullanırken yaptığı telefon konuşmaları ile geçen film. bu kadar dar alanda nasıl evrensel konular üzerine film kurulur çok net göstermiştir. çok başarılı film."
  • "başka sinema'nın nimetlerinden. ve diego sana iki sorum var: 1. bu filmde niye 13 yaş sınırı var ? 2. halil güllü ne ayak ?"
  • "bir depo mazotla çekilmiş filmdir."
  • "her telefon çalışında beni sinirlendiren film. kerane telefonu gibi bilibliblbiblbiblli"
  • "başarılı bir psikolojik gerilim filmi olmuş. gerim gerim gerildim.o değil de başı, kıçı tutarli bi film izlemek nasip oldu sayesinde. emeği geçen herkese teşekkür ederim"
  • "tek mekan, tek karakter olup da her duyguyu yaşatan bir film olmuş, çok da nefis olmuş. ayrıca ingiliz aksanı sen nasıl birşeysin diye de sordurtmuştur film boyunca."
  • "filmde donal'ın sesini ilk duyduğumda moriarty olmasın lan sakın bu dedim, evet oymuş. andrew scott seslendirmiş donal denyosunu."
  • "(bkz: 50tl ye çekilebilecek filmler)"
  • "inşaat mühendisliğini "gökyüzünden alan çalmak" olarak tanımlayan film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir adamın 1,5 saat boyunda araba kullanırken yaptığı telefon konuşmaları ile geçen film. bu kadar dar alanda nasıl evrensel konular üzerine film kurulur çok net göstermiştir. çok başarılı film.


    (burock87 - 10 Mayıs 2014 17:38)

  • comment image

    tom hardy bir diğer tek kişilik şovu olan bronson ile birlikte bütün yeteneğini ortaya çıkarmaya oldukça müsait bir karakter bulmuştu. e hakkını da fazlasıyla vermişti. bu kez de yine 90 dakika kameranın üzerinde olduğu bir karakteri canlandırıyor ama ivan locke, charles bronson’ın aksine fırtınalarını tek başına araba kullanırken bile içinde yaşayan bir adam. iki çocuk babası bir şantiye şefi. haliyle karakterin hiç ilginç bir yanı yok ve bence bir oyuncu için en büyük meydan okumadır böyle bir karakteri canlandırmaya kalkmak. bronson veya ne bileyim joker* gibi karakterle coşmak -eğer ortalama üzeri bir oyuncuysan- bu örneğe nazaran oldukça kolay iş bana kalırsa.

    fragmanda da çok ipucu olmadığından filme konusunu bilmeden gittim. yani mevzuyu biliyordum ama locke karakterinin neden işini ailesini bırakıp yollara düştüğünü bilmiyordum. fragmanda bol bol geçen “i have to fix this”, “i’ve made my decision” sözleri de merak uyandırmıştı. konunun “hamile bıraktığı bir kadının doğumuna yetişmek” olduğunu görünce başta bir hayal kırıklığına uğradım. locke doğuma yetişirken bir yandan durumu ailesine izah ediyor, diğer yandan da kovulduğu şantiyedeki temel dökme işinin yolunda gitmesi için ustasını yönlendiriyordu. tek mekanda geçen filmlere verilen örneklerde mutlaka bir gizem, bir gerilim odağı vardır merkezde. 12 angry men’deki şüphe, the man from earth’teki gizem veya buried’deki gerilim gibi. bu olgu -iyi de işlenirse- sizi filme sıkı sıkı bağlar. ama bu film diğer tek mekan hikayelerine göre son derece gerçek ve sıradan bir hikayeye sahip. ve bütün bu sıradanlıklara rağmen bu tek mekan filminin sonuna kadar kendisini sıkmadan izletmesi diğerlerine göre çok farklı bir başarı. yanlızca tom hardy değil tabi yönetmen steven knight’ın da hakkını vermek lazım. zira bu kadar dar bir kalıp içinde böyle akıcı bir kurgu yaratmak kolay iş değil.

    --- spoiler ---

    dediğim gibi başta hayal kırıklığına uğradığım sıradan konu işlenişiyle birlikte sıradan bir final de yapınca filmin sonunda o sıradanlığa bayıldım. tıpkı sıradan bir hayatta olacağı gibi ivan locke işini kaybetti, ivan locke ailesini de kaybetti. hiç istmedeği bebeğinin sesini duyduğunda yaşadığı huzurla yetinmek zorunda kaldı. finalde oğlunun arayıp maçın golünü anlattığı bölüm ise filmin zirvesi oldu. hiç bir şeyden habersiz oğlunun maçı heyecanla anlatırken, aslında kaybettiği hayatı dinliyor olması ivan ile özdeşleşen seyircinin boğazını düğümledi. o sahnede tom hardy’nin oyunculuğu ise cidden görülmeye değerdi.

    ---
    spoiler ---

    o yol biraz daha uzasaydı keşke. farklı bir film istiyorsanız izleyin efendim.


    (ecs - 16 Haziran 2014 11:49)

  • comment image

    tek mekanda ve tek oyuncuyla geçtiğini bilmeden izlediğim; çok beğendiğim film. film boyunca tom hardy bmw arabasını sürüyor, telefon konuşmaları insanı rahatsız etmek için yetiyor zaten.

    bir erkeğe en zor gecesi nasıl olabilir diye sorsak cevap olarak şu filmi alırız sanırım. tom hardy'i zaten hep sevmişimdir ama hiçbir filminde kendisinden bu kadar etkilenmemiştim. resmen hayran bıraktıran bir performans.


    (brooklyn carter - 19 Haziran 2014 20:51)

  • comment image

    başka sinema'nın nimetlerinden.

    ve diego sana iki sorum var:

    1. bu filmde niye 13 yaş sınırı var ?
    2. halil güllü ne ayak ?


    (isli lamba - 23 Haziran 2014 22:08)

  • comment image

    beni etkilemiş olan filmdir. insanlar pek ilgi göstermemiş olsa ki sinemada ben dahil beş kişi vardı, yarım saat sonra sevgili olan çift filmden ayrıldı bir bok anlamadılar galiba. benim arkamda duran çift ise ıslak ıslak öpüşüp koltuğumu ite ite bir hal oldular artık ne bok yedilerse.

    --- spoiler ---

    neyse filme gelecek olursam bmw x5 içerisindeki abiden başka kimse yok hep telefon görüşmesi yapan bir herif var ve bu adam evliyken 43 yaşında başka bir kadınla bir gece düzüşür ve çocuğu olur, karı bunu ona aylar sonra söyler, herif karıyı pek tanımıyor. filmde ilginç olan şey hiç ama hiç sıkılmıyorsunuz 15:30'da başlayan filmde bir an saatime bakayım dedim 16:53 olmuş vay anasını nasıl dedim ya! diğer aklımda kalanlar şunlar:

    - beton dökme ustasının altında bmw x5 var demek iyi kazanıyorlar. arabada ele telefon almadan konuşmak çok zevkliymiş bir de bmw hiç yol sesi almıyor paranın gözü kör olsun.
    - telefon konuşmaları öylesine detaylı ki teknik terimler olsun adamın karısının verdiği tepkiler, iş arkadaşlarının doğaçlamaları günlük hayatta öyle bir olayın içinde olsak duycaklarımızdan.
    - karısına durumu açıkladıktan sonra karısının nefret söylemleri insanı üzmüyor değil. adamın delikanlı tutumu güzel olsa da ortamı düzeltme anı erkeğin acizlik durumunun tam göstergesiydi. "kadınla birlikte oldum ama sadece bir kez, kadın orta yaşlıydı, onu çok tanımıyorum" kadın milleti yer mi amk basıyor herifin götüne tekmeyi eve gelme bir daha diyor.
    - doğum yapacak kadının (eşini aldattığı kadın) doktorunun adı halil güllü.
    - umbilical cord'un bir bebeği boğabilecini öğrendim.
    - bir binanın temelleri için mutlaka c6 kullanılmasını gerektiğini de öğrendim.
    - inşaat işlerinde hayati önem taşıyan işleri yapan arkadaşların "gazoz içiyom ben ya" diyip şarap içebileceğini.
    - aslında film çok sıkıcı olabilirmiş ama dediğim gibi doğal insan detayları filmi kurtamış. bu olaya bir örnek daha vereyim, büyük beton dökme işinde yolların kapatılması için verilen çaba son derece etkileyiciydi yani karakterleri görmüyorsunuz ama film kendine bağlatıyor.
    ---
    spoiler ---

    film bal gibi de izlenir, insanların ilgi göstermeme sebebi internette araştırmamış olması ya da sinemaya ilgi duymadıklarındandır bu tip filmler nadiren çıkıyor, çıksa bile locke kadar iyi çıkmaz. hava mis gibi güzel hazır sinemada oynuyorken izleyin. unutmadan filme puanım 8,7/10


    (faraton - 24 Haziran 2014 18:49)

  • comment image

    tom hardy'nin tek başına, enfes bir şekilde kotardığı film.

    mecburi tanımın ardından söyleyeceğim iki şey var. ilki; iletişimde, ikili ilişkilerde görece daha duygusal ve benmerkezci yaklaşan kadınların bu filmi mutlaka izlemesi gerekir. film günlük hayatın birebir kopyası olduğu için empati seansına çok elverişli. bu yüzden film akarken siz de kritik zamanlarda anlayıştan öte kendine odaklanma, kendi yarasına bant arama işleminin akan hayata taş koymaktan başka işe yaramadığını, biraz daha esnekliğin tüm hayatı kapsayarak kolaylaştırabileceğini görebilirsiniz.(bir kadın olarak film boyunca kendime batırdığım çuvaldız bu oldu.)

    ikinci olay ise bmw gerçekten konforlu araba, hayatınız tepe taklak olsa bile yolculuğunuz hatasız devam edebiliyor. ıyi seyirler.


    (ewrimdisi - 25 Haziran 2014 08:33)

  • comment image

    contemporary sinema sanatının harika bir eseri.

    hayatında kendi tercihleriyle bir çatlak açmış ve o çatlağın giderek büyümesini sakince izlemeyi tercih eden sakin bir protagonist ivan locke. kendini yargılayabilecek öz bilince ulaşmış bir adam. bir locke olarak doğmuş olmanın ona "kötü" olma bahanesi vermediğini, iyi ya da kötü kararların kendi düşüncelerinin sonucu olduğunu ispatlamaya çalışmakta. tıpkı soyadını taşıyan 17.yüzyıl filozofu john locke'un dediği gibi, “ı have always thought the actions of men the best interpreters of their thoughts.”

    çevresinin "ingiltere'nin en iyi insanı" olarak anlattığı ivan locke, "doğru" olanı kendisinin seçebildiğini göstermek için, kendi döktürdüğü betonların altına hayatını yerleştiriyor. her yaptığı hatayı mantıklı olarak nedenselleştirebiliyor locke, asla kendi seçimiyle yaptığı hareketlerden dolayı özür dilemiyor. çünkü biliyor ki o hata, kendi tercihlerinin sonucu olarak meydana geldi.

    kullandığı araba onun sürekli hareket halindeki hayatıyken, beton ise ona göre, dağılan hayatını bir arada tutan yaşam kaynağı. kendisinin de söylediği gibi "we do it for the piece of sky we are stealing. we do it for the concrete, which is as delicate as blood.” bu yüzden herşeyden vazgeçip babası gibi "kötü" olmak yerine, hayatını tekrar birleştirecek yaşam kaynağı beton için son saniyeye kadar uğraşıyor. takıntılı derecede rasyonalist ve pragmatist olan locke, "konu beton olunca tanrıya bile güvenmiyor".

    sonuç olarak steven knight'ın da anlatmaya çalıştığı,haris zambarloukos'un da ışığıyla tom hardy'nin yüzüne vurduğu gibi, insanın sürekli hareket halindeki hayatının tek "sabit değişken"i, bizi biz yapan verdiğimiz mantıklı kararlardır. pişman olmayın.


    (erosabi - 3 Ağustos 2014 01:27)

  • comment image

    tek mekan, tek adam ve cekilmis en uzun reklam filmi olmasi konularina tekrar deginmeye luzum yok ama bir sey daha fark ettim az evvel.

    --- spoiler ---

    ivan, kendince dogru karari vererek esini, isini, her seyini kaybediyor. direksiyonu saga degil de sola kirsa, hayat kaldigi yerden devam edecek mesela. evine gidecek, macini izleyecek, ertesi gun de 355 tonluk beton dokumunu gerceklestirecek ve bunu kutlayacaklar. ancak ivan'in ici rahat etmeyecek. babasinin ona yasattiklarini ilerde baska birine yasatma ihtimali, hatta, yasatacak olmasi, ivan'in icsel olarak rahat olmasini engelleyecek.

    bazen dogru kararlar vermek bile, insanin bir seyler kaybetmesine neden olabiliyor. eger o kararin gercekten dogru olduguna inaniyor ve arkasinda durabiliyorsaniz, en azindan iciniz rahat ediyor.

    ---
    spoiler ---


    (mikua - 7 Ağustos 2014 12:39)

  • comment image

    --- spoiler ---

    ivan locke bir türk olsaydı londra'ya gider bebeği kucağına alır, döner maçın tekrarını izler, ardından katrina ile 4. çocuk için çalışmada bulunur, sabah da gider betonunu döker şikago'dan gelen patronu ile de şampanyasını içerdi.

    o yol 90'la gidilir mi olum?

    ---
    spoiler ---


    (s1r - 7 Ağustos 2014 18:34)

  • comment image

    tek mekanda geçen, tek oyuncunun* rol aldığı fıstık gibi bir filmdir. belki de bir nevi yol filmidir. fıstık gibi olmasının sebebi de bu kadar az şeyle, hiçbir sürpriz falan vaat etmeden izleyici alıp götürmesidir. ama bu hangi izleyiciyi alır götürür, hangisini götürmez onu bi' konuşalım. "sonunda ne olacak, adam evine dönecek mi amk" sorusuna takılacak izleyici değildir bu filmin götüreceği. "ahan da şimdi bi' şey olacak" beklentisi olan izleyici de değildir götürülecek olan.. hikayelerde "giriş gelişme sonuç" beklentisini dünyanın tüm garipliğine rağmen kaybetmemiş, sanat ve benzer şeylere çocuksu bir saflıkla yaklaşanlar da değildir. çin yemeği sevmeyenler de sevmez bu filmi. geri kalan herkes izleyebilir. bu kadar diyorum.


    (catharsis - 18 Ağustos 2014 02:21)

  • comment image

    salt bmw reklamı olarak görenler var. ben şu sonuçları çıkardım:

    prensiplerin olsun. doğru bildiğin kararları tüm baskılara rağmen uygula. işler arap saçına dönse bile panikleme, soğukkanlı ol. her zaman bir çözüm vardır. günün sonunda kazanacaksın. kaybetsen bile vicdan azabı çekmeyeceksin.

    film, herkesin mutabık kalacağı bu gerçekleri ilgi çekici bir senaryo ile anlatıyor. “keyifli bir seyirlik” ile “yoklukta gider” arasındaki notunu alıyor benden.


    (sitki siyril - 29 Ağustos 2014 22:33)

  • comment image

    bir mühendisin hayata, dünyaya bakışını rahatsız edici bir başarı ile sergilemiş. duygusal, fiziksel, sosyal, mekanik ve sair her türlü krizi, "çözülebilir bir denklem" olarak görüyor karakter. bu hoş olmayan bakış açısı maalesef çok gerçekçi. ivan karakteri, işinde alıştığı gibi krizi/işi masaya yatırıp, parçalarını tanımlayıp, çözmek için adım adım takip edilecek güzergahı geliştirmeye ve bunu uygulamaya gayret ediyor devamlı surette. bu bir şantiyede ya da tesiste ya da ofiste sorun çözmek için yeterince iyi sayılabilecek bir metodoloji fakat, ivan'ın, ve birçok mühendisin atladığı bir unsur nedeni ile hataya da gebe bir yandan: insan girdisi!! krizin bileşeni olan ya da krizle etkileşim içinde olan her insanın o krizle ilgili bir girdisi var pratik gerçeklikte, ve bu "analitik" bakış genellikle duygusal girdileri denkleme katmayı ihmal eder. mesela, locke'ın beklenmedik yolculuğu ile ilgili bakışı çok net. "bu kadını tanımıyorum ama çocuk benim. bu sebeple bana şu an oraya gitmek ve hatamı telafi etmesem bile en aza indirgemek için yapmam gerekeni yapmam düşüyor." başka bir parametre girdisi için yer yok denkleminde. ve fakat anne "sevildiğini duymak" istiyor. locke için bu çok anlamsız, ve bu sebeple bu beklenti ile ilgili algısı kapalı. tek taraflı olarak anlamsız ilan edip konuyu kapatmış kafasında, kaldırmış koymuş. : ) belki gerçekten anlamsız. ama kadın istiyor? istiyor yani istiyor, bu bi yandan da bu kadar basit... locke'ın dünyasında karşılığı olmayan bu talep, locke'ın dünyasında var olan bir prensiple karşılanıyor. "yalan söyleyemem" ve tabi ki "seni tanımıyorum bile, nasıl sevebilirim." öküüüüzzzzz. ah öküz evladım benim. birçok henüz deneysel aşamadki sanal zeka bu durumda daha sempatetik cevaplar verirdi. bu anlamda ivan aslında, komiklikle zavallılık arasında geziniyor bir çok yerinde filmin. ingilizce'de ikisini birden karşılayan patetik diye bi kelime var, çok seviyorum. neyse. benzer şekilde iş ile de duruşu çok net, "işten atılsam da, liyakat ve kendime saygım gereği işimi sonuna kadar takip edeceğim ve bensiz dahi olsa işin doğru şekilde yapıldığına emin olacağım." ve fakat yine atladığı bir insan girdisi var, şikago!! öyle ya, patronlar senin liyakat duygunu algılamayabilir, algılasa da görmezden gelebilir, algıladığı halde yalan söylediğini düşünebilir, tamamen keyfi bir kararla kendi projesini sabote edebilir, algılamasına ve samimiyetine inanmasına rağmen konu ile ilgili olarak kendini kandırmakta olan bir gerizekalı olduğunu düşünebilir. canı ne isterse yapar. adam patron. ve bir karar veriyor şikago, yine locke'ın dünyasında karşılığı olmayan bir "işten izole edilme" kararı. kötü bir karar gibi görünüyor. ama inanın bana iyi bir karar. aylardır organize edilen 100 milyon dolarlık geri döndürülemez bir işleme saatler kala kusura bakma deyip basıp giden bir formenim olsa, sadece işten kovmam, peşine polis savcı ne varsa peşine takarım. bilgisayarına el koydururum, şirketin özel dosyaların her türlü erişim yetkisini kaldırırım. şikago tarafından bakıyorum ve bunun ne kadar büyük bir sorumsuzluk olduğunu ifade etmeme kelimeler yetmiyor. şimdi ama burda bunu biraz açmam lazım. ben şahsen, iş asla özel hayatın önüne geçmemeli diye düşünüyorum. misal mesai saati dışında iş cep telefonumu açmam. ertesi gün de geri dönmem. mesai saati dışında hiçbir aciliyeti olmadığı halde uşağını arar gibi cepten arayan adam saygısız bi adamdır bence. geri aranmayı da hak etmez. iş asla bitmez, "ya bi on dakika daha durayım, şunu bitirip çıkayım" demem. saatim gelince çıkarım. bu söylediklerimden işkolik bi insanmışım gibi, ya da işi kendimden özel hayatımdan, özel insanlarımdan önde tutuyormuşum gibi bir şey algılanmasın diye açıklama ihtiyacı duydum. burda sorumsuzluktan kastım, işe karşı olmasından bağımsız olarak, çok büyük bir sözün tutulmaması. ben şikago değil de bi hasta yakını olsaydım, ivan da yakını olduum hastanın ameliyatını yapacak çok seçmece bir doktor olsaydı, ve ameliyat için her şey ayarlanmışken ve o gün o saatte o operasyon yapılmazsa yakını olduğum hasta ölecekken, "abi kusura bakma yaaa, benim gayrımeşru bi çocuğum doğcak da, bi ona bakıp dönmem lazım." deseydi tepkim aynı olurdu. işten çıkarırdım. : ) insanlar insanlarda iyilik, doğruluk, dürüstlük arar öncelikle. ben stabilite ararım. menfaati doğrultusunda yalan söyleyen ve bu konuda stabil olan bir insanı, iyi kalpli bir nevrotiğe tercih ederim. çünkü menfaatçi pisliğin beni nerede satacağını bilirim, nevrotiğin bilemem. : ) fakat ivan o kadar self-righteous ve o kadar kendine dönük ki, çizdiği profili, yaptığı hatanın mahiyetini ve skalasını dışardan görmesi mümkün dğeil. o kendi yüksek adalet ve etik algısı ile yaptığının doğruluğundan çok emin. moral high ground diyolar buna ecnebiler. yannış bişi olduunu çoktan farkedip bi de isim takmışlar. bunnar işte hep o her şeyi basit algoritmik modellere indirgeyip o model üzerinden yürümeye çalışan kibirli bir beynin saçmalamaları. ancak böyle bir beyin yalnız yetiştirmek üzere gayrımeşru bir çocuk doğurmak üzere olan bir kadınla ya da az önce aldatıldığını öğrendiği için nervous breakdown yaşamakta olan bir kadınla konuşurken "practical step"lerden bahsedebilir. iki kadın da hayatlarındaki belki en yoğun duygulu anlarını yaşarken ivan'ın "practical step" diyebilmesindeki cüretkarlık artık mizahi boyuttaydı bence.

    size nası göründü bilmiyorum ama bence ivan kötü bi adam. kötü kalpli değil evet, kendine kötü bi insan olmayı asla konduramaz, hatta çok iyi bi insan olduunu düşünüyor, yaptığı her şeyin iyi ve doğru bir insan olma ile ilgili olduğunu düşünüyor. ama kibiri ve saplantıları ile, yarım asırdır taşıdığı duygusal bavulu ile geldiği nokta, ve bu noktada aldığı kararların sebep olduğu sonuçlar üzerinden değerlendirildiğinde kötü biri olduu çıkıyor ortaya. iyi niyetli olmasının bir önemi olmuyor yaptıklarından etkilenenler tarafından bakınca. işini hep eşinden ve ailesinden önde tutmuş, duygusal ve hatalı (ona da gelicem) bi kararla bir gecede kariyerini silip atabilen, başkasına ait 100 milyon doları riske atabilen, eşinin duygusal krizi sırasında belediye meclisinden necati abinin telefon numarasının peşinde koşan, empati yeteneği yerlerde gezinen, ailesi büyük hızla dağılırken ailesinin tam aksi istikametine "hız sınırlarına riayet ederek" araç sürebilen bi adamın iyi bi adam olmasını benim aklım hafsalam almıyor. hayat çok basit ve çok düz olsaydı, duygular olmasaydı, belki o zaman bu "basit ahlaki düsturlar üzerinden alınmış kararlar"ı meşru olabilirdi ama değil. hayat oldukça kompleks, insanlar da robotik değil, duyguları falan var. üstelik bunların hiçbiri de çok yeni gelişmeler değil. siz geminizi nası yürütüyorsunuz bilmiyorum ama benim için "iyi" olmak bir fikir, bir prensip değil, bir sonuçtur. iyi niyetli olduğu halde bana zararı dokunan insanlar benim için kötüdür, ve kendimden uzaklaştırırım. (burda biçok kişi şimdi "haaa demek ondaaan" diye bi aydınlaşma yaşicak. evet, uzaklaştırdım sizi. hihihihi)

    ivan sadece kötü değil, aynı zamanda kibirli, duygusal, dengesiz ve güvenilmez de. çok akıllıca stilize edilmiş karakter. idealist ve sağlam gibi görünüyor ilk bakışta. sakin, soğuk kanlı, dengeli, ne yaptığını bilir bir havası var. ama aslında her an dağılabilir, başka insanları da yüz üstü bırakabilir bir yapıya sahip. ki tam olarak yaptığı şey de bu. üstelik kibiri yüzünden asla böyle bir yapıya sahip olduğunu itiraf etmeyecektir. ha keza filmin konusunu teşkil eden "doğum" konusunda verdiği kararın yanlış olduğunu da itiraf etmeyecektir. "doğuma da yetişçem, telefonla beton dökümünü de organize etçem, ailemle de aramı düzeltçem, soyadımdaki lekeyi de silcem." niye peki? niye bütün bu saplantılı narsisistik haller? çünkü babası gibi olmadığını ispatlamak zorunda kendine, kendini sevebilmesi için. babasının yarattığı travma karşısında geliştirdiği "onun gibi olmicam" saplantısı, saçma ve duygusal kararlar almasına sebep oluyor. evet, geldim kararın saçma ve duygusal olmasına;

    durumun gerçek anlamda içinden çıkılır bir tarafı olmadığı için, semboller yaratmış ivan kafasında. bu sembolik başarıları kazandığında kendisini başarılı ilan etçek. babası gibi olmamış olduğunu varsaycak, kendini sevebilcek, ya da en azından nefret etmicek. bu doğrultuda "doğum anında orda olma"ya çok büyük bir romantik anlam yüklemiş, ve bu sembolik hedefe erişebilmek için temas halinde olduğu her şeyi darma duman ediyor adam. oysa çocuk doğduğunda orda olmak nedir ki? senin bir eşin, 2 meşru çocuğun var. diğer çocuğuna baba olabilecek misin? hayır. ilk beyzbol maçına gidebilecek misin? hayır. muhtemelen meşru çocuklarınınkine bile gitmiyosun işten güçten. e doğuma gitsen ne olacak? o çocuğun ne ilk adımında, ne ilk hecesinde, ne ilkokulunda, ne ilk sevgilisinde yanında olamayacaksın. bu 1 saat 35 dakikalık performansının uzun koşuda hiçbir esprisi olmayacak. kimse hatırlamayacak. çocuk ilk beyzbol (ya da ingilizler ne oynuyosa işte) maçında sayı yapınca, tribünlere bakıp seni göremediğinde "olsun, helal olsun, adam işini gücünü bıraktı doğumuma geldi. geldi abi geldi yani. başkası olsa gelmezdi, bu adam geldi." demeyecek, yine saydıracak sana senin babana saydırdığın gibi. o çocukla ilgili yapabileceğin çok fazla şey yok. istediğin kadar vicdan masturbasyonu yap babama benzemeyeceğim diye. babana benzememeyi o kadar istemiyoduysan, 1 şişe şarabı dikmeden önce düşüncektin bağzı şeyleri. hahahahaha şu an direk anneyim.

    her ne kadar bu baba ile hesaplaşmanın arkadaki boş koltukla yapılan bir diyalog ile seyirciye geçirilmeye çalışılmasını gudik bulduysam da, o gerçekten çok dar alanda yapılabilecek fazla bir şey olmadığı için sesimi çıkarmıyorum.

    ivan'ın en büyük hatası eşini aldatması değil, ki bu çook büyük bi hata. asıl hata seri dickkafalılığı ve bu kafayla verdiği seri hatalı kararlar (pun intended). bu sayede ısrarla ve büyük çaba ile daha büyük hatalar yapmayı başarıyor. böyle bir yapısı var adamın. sen yapmıyorsun başkası yapmıyor, bu adam yapıyor. misal, eşi bir free-pass veriyor ivan'a. "hala meclis üyesinin telefonunu istiyor musun?" bu bi geri dönüş noktası. düşünmesi için fırsat da veriyor kadın. ses tonu ile belli ediyor. bi sessizlik oluyor, es veriyor. emin misin? son kararın mı? baaak? ona göreee? "eh artık anla be adam!" diyor içinden. ivan'ın idrak yolları iltaaplanması nedeni ile korteksine ulaşamıyor data. "evet evet numara lazım hala meclis üyesi ile konuşçam, yolları açtırcam." he. açtırırsın. evet. salak evladım benim. diğer kadının çocuğu istemesi de öznel bir karar. çocuk ivan'a da ait olsa, kadın çocuğu tutma kararını tek taraflı olarak ve ivan'ın iradesine ters bir şekilde alıyor. bu noktada çocuğun var oluşunun sorumluluğu ivan'dan büyük ölçüde çıkmış oluyor aslında. ama ivan babasına benzememe saplantısı ile o kadar meşgul ki, bu sorumluluğundan kendinden en azından kısmen çıktığını farketmesi mümkün değil, farkeden birisi söylese yine dikkafalılığı nedeni ile bunu kabullenmesi mümkün değil. saymadım ama bi 10 kere falan "i've made my decision." deyip kapatıyor diyaloğu.

    ivan'a bu kadar giydirmemin sebebi aslında biraz kişisel. ben mühendisim kendim. inşaat mühendisiyim hatta. aynı mesleği yapıyoruz birebir. o bitmek bilmeyen telefon görüşmelerini, organizasyonun organizasyonunu, teyidin teyidini almayı ben de yaptım. bi günde bi milyar ton beton dökmedim ama benzer çok alengirli, çok kişili kompleks organizasyon işleri ile uğraştım. ama o insandan memnun kalmadım. değiştirdim, biraz mecbur da kaldım ama neyse. ivan bana sevmediğim o beni çağrıştırdı. kibirli, dikkafalı, her şeyin en doğrusunu bilen ve bu doğrultuda aldığı kararları tavizsiz uygulayan falan. neyse ki ben kendimden başka kimseye zarar vermedim. ama verebilirdim. ivan gibilere, benim çocukluğum gibilere dikkat edin. kalpleri temizdir, onun için gardınızı indirirsiniz, ama en çok zararı gardınızı indirdiğiniz insanlardan görürsünüz.

    izlediğim en içgörülü, en zekice yazılmış ve kurgulanmış, karakterleri en iyi stilize edilmiş filmlerden biriydi. analiz et et bitmiyor. tek mekan filmleri içinde de tape ve phone booth gibi klasiklerin arasına girer bence. benim şahsıma özel eğlenceli bi tarafı da "sıkıcı" mesleğimi biraz olsun havalı bişi gibi satmış olması. hani doktorları gece çaarırlar falan, acil bişi olur. bizde olmaz pek. olsa da insan hayatı değil sonuçta. ertesi gün yasağa kalmadan yola çıkabilmek için malzemeyi gece indir diye tutturan bi kamyon şöförüdür arayan. gecenin bi körü adam ayarla, irsaliyeyle gelen malı kontrol et falan. irsaliye ne ya? böle kelime mi olur? neyse yani, uzun lafın kısası, don lastiği hizasında dövmesi olan sıska kavır grubu vokalisti havası kadar olmasa da biraz olsun havalı gibi olmuş mesleğim. : )

    ya bu nebçim filmmiş yeaa diyen kanzuk'a da selamlar. film sarrafıymışsın hocam. bundan sonra beğenmediğin her filme talibim.


    (trenchkot - 6 Eylül 2014 01:59)

  • comment image

    tek mekan, tek karakter olup da her duyguyu yaşatan bir film olmuş, çok da nefis olmuş.

    ayrıca ingiliz aksanı sen nasıl birşeysin diye de sordurtmuştur film boyunca.


    (mavi yesil alg - 28 Eylül 2014 20:15)

  • comment image

    --- spoiler ---

    - öncelikle filmin adı neden locke çünkü o bebeğin soyadı, ilaveten lock ve locked ın arasında yani kilitli fiilinin şimdiki ve geçmiş zamanın arasında olması.

    - adam herşeyini kaybetti mi? yoksa çok şey kazandı mı? filmin ana fikri bu soru. herşeyini kaybetmiş gibi gözükse de gitmeseydi kendini babasına benzetecek ve kendinden nefret edecekti. babası gibi olamadı ama istediği hiçbirşeyi yapamadı da. amacı doğum sırasında kadının yanında olmaktı. o da olmadı.

    - yaşadığımız şeyler bizim gelecek ile ilgili alacağımız kararları etkiliyor. geçmişte babası ile yaşadığı kötü şeyler iyi bir baba olmasını sağlamış bunu son sahnede babasına maçı anlattığında tanık oluyoruz.

    - eşi onu çok seviyor ve kaldıramıyor. aslında sevgisinden kaldıramıyor ve karar alıyor. aldığı bu karar devam eder mi bilinmez ama adam bir bok yemiş ve onu temizlemeye gidiyor. sakladığı veya yalan söylediği bir konu yok.

    - adam gibi adam. birşeylerden kaçmıyor ve işleri yoluna sokmaya çalışıyor. herşeyi kaybediyor mu, kazanıyor mu orası bize kalmış.

    - görüntü yönetmeni biraz daha iyi olabilirmiş kanımca. çok düşük bütçeli olmuş. bmw reklamı da almışlar. yediniz mi lan bu parayı?

    - adamın sakin ve olgun tavrı çok güzeldi.

    - film düşük bütçeli, görüntü yönetmeni çok kötü, senarist güzel film akıcı. aynı sahne ile başlıyor aynı sahne ile bitiyor. arada bir kere mavi gökyüzü görünüyor orayı anlamadım. insan gündüz çekilmiş bir dış çekimle filmin bitmesini bekliyor. olmuyor.

    inşaat mühendisi olarak yorumum: o kadar c6 nın arasında bir tane c5 olsa ne olur. beton malzeme katsayısı 1.5 çelik 1.15 ve yük 1.5 ile artırılıyor. bi siktir git diyesim geldi.
    babacım temele gelecek yük 2,223,000 ton ve 55 katlı dedin ya, sen onu 12 pompa ile dök gel bi de bana dök.
    2,223,000/2.4/55/0.5=33681m2 yani 183m x 183m temel 12 pompa??? "o gelecek yükü hesaplayacağına git pompa adetini hesapla dingil."

    ---
    spoiler ---


    (love vs hate - 13 Kasım 2014 01:05)

Yorum Kaynak Link : locke