Chicago ' Filminin Konusu : Biri kocasını biride erkek arkadaşını öldürmekle suçlanan iki kadın beraber kaldıkları koğuşta tanışırlar. İki kadın cinayet davalarının en iyi avukatını (Richard Gere) tutarak hapishaneden çıkmaya karar verirler.
Ödüller :
The King's Speech(2010)(8,0-583223)
Rain Man(1988)(8,0-464693)
Dances with Wolves(1990)(8,0-216458)
The Artist(2012)(7,9-233910)
Crash(2005)(7,8-396791)
The Last Emperor(1987)(7,8-83484)
Moulin Rouge!(2001)(7,6-248900)
The Hurt Locker(2008)(7,6-391085)
West Side Story(1961)(7,6-85633)
The English Patient(1996)(7,4-165622)
Driving Miss Daisy(1990)(7,4-88730)
Shakespeare in Love(1998)(7,1-198473)
Academy Awards - Oscar : "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Ses Miksajı"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Kostüm Tasarımı"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Prodüksiyon Tasarımı"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Film"
boyle karanlik kasvetli bir abd sehri ve bu, chicago ile ilgili aklimda kalan tek negatif ozellik. bunun haricindeki hersey cok insani ve cok alisilmadik, yani biz istanbullular icin. michigan golunun yaninda kurulu sehirde, gol kenarinda kosan, yuruyen, bisiklete binen, bebelerini gezdiren mutlu insanlara rastlayip uyuz olmamak isten bile degildir. golun ve sehrin sair mekanlarinda, birkac metrekarelik nohut gibi yerlere yapilan parklariyla gurur duyar chicago'lular. bir de chicago bulls'la tabi. yuz kusur seneyi bulan gokdelenlerinin hepsinin kapisinda ya bir sahis ismine ya da bir firma ismine (x and bro.s, y and co.) rastladiginizda tipik bir turk olarak hayranlik duyar, "teee o senelerde bizim dedelerimiz hilafetle savasiyorlardi, iste biz bundan gelisemedik" diye hayiflanirsiniz. yani ben hayiflandim. bir de bol bol cafe latte ictim hayiflanirken. her zaman oldugu gibi mc donalds'daki mc chicken burger'imin icindeki bacon'i cikarttirmayi unuttum.michigan avenue, bizim etiler kizlarimiz icin bicilmis kaftan. benim icinse crate&barrel icinde kaybolunulacak mekandi; bir nev'i pasabahce. adim basi karsiniza cikan heykellere bakip bakip kuzgun acar olma isteginizi icinizden yinelersiniz. insanlarin surekli sizi selamlamalari, tesekkur etmekten ve ozur dilemekten gocunmamalari diger abd sehirlerinden pek farkli degil. tipki istanbullular gibiler yani. sosisli sandovici epey unlu, bir de saraplari. sehrin icinden gecen ve yerden yuksekte insa edilmis olan tren yollari sayesinde trafik sorunu yasanmiyor, bu yonuyle de istanbul'a epey benziyor:)is olsa da gitsek yine. bir de yol uzun olmasa tadindan yenmez.
(mikaella muller - 18 Aralık 2006 21:50)
sokaklarinin temizligiyle, duzeniyle, insanlarinin tavirlariyla, sokak calgicilariyla bile new york city'den on kat daha guzel olan sehir. kusbakisi bakildiginda izgaralara bolunmus sari-mor isiklar insani buyuler.edit: yanlis olmus, new york buna bes basar, on ceker, yirmi takar. edit2: iklimini siktigimin sehri haziranin ortasinda yagmurlariyla hayatimiza renk katmaktadir. siz siz olun yasadiginiz 5 gunluk sikago tecrubesiyle burda yasamaya karar vermeyin, gotunuz donabilir.
(ponchi - 5 Kasım 2007 13:47)
amerikan ruyasinin ta kendisidir. su ana kadar gordugumuz ne kadar hollywood yapimi varsa illa ki bi yerinden burda gecmis, bugun bunu anladim. chicago'ya geleli bir saat oldu o ayri. ama atis gucume cok guveniyorum, yuzde doksan boyledir bu.esas mesele su ki sahane metrosu var. her seferinde degisik kombinasyonlarla anonslar var. havaalanindan bindim blue line'a, ilk anons "cta trenlerinde yemek yenmez ve bir sey icilmez" oldu. bismil dedim. din anlayisimin yandan yemisligiyle dogru orantili bismil filan diyorum, ama ucak turbulansa girdi mesela, bi baktim canavar gibiyim, felak nas aynen duruyor. neyse konu bu degil, ikinci anons "cta trenlerinde islik calinmaz ve kumar oynanmaz". bu ne be? saka gibi resmen. cta trenlerinde dansoz oynatilmaz ve rehabilite edilmis arap modunda metal cerceveli gozluk takilmaz. cta trenleri entellektuellerin mekanidir. cta trenleri donerken siz gidiyodunuz. chicago olmus guzel kardesim, ben bu aksam bunu anladim.
(procastinator - 9 Mart 2008 04:32)
soğuğunu inkar eden yaşayanlara sahip şehir. bir şehir düşünün ki bitmek bilmeyen kışına hazırlık izlerini günlük yaşam pratiklerinde gözünüzün içine soksun, her şey donduran soğuğuna göre ayarlansın, ama ikamet eden insanları inatla bu soğuğu görmezden gelsin. kardeşim nasıl bir iştir ki üzerime ne buluyorsam giymeden dışarı çıkamayan, iki valiz dolusu elbiseyi üzerine geçirdikten sonra sokaklarda tele-tubbies gibi yuvarlanan şahsım sokağa çıktığı an çorapsız babetleri giymiş salınan, atkısını sarmış şıpıdık terliklerini giymiş koşuşturan insanlarla karşılaşıyor? hayır yani bu ayaktan üşütme olayı kültürel bişey miydi ki? bu insanların boşaltım ve üreme sistemleri yok mu? yoksa "aaaa üşütüveririsin çocuğun olmaz" söylemi gulyabani gibi bir şey mi? hayırlısı..
(arien - 21 Kasım 2008 04:09)
bu şehri en iyi anlatan richard jeni'dir: "i think that's how chicago got started. a bunch of people in new york said, 'gee, i'm enjoying the crime and the poverty, but it just isn't cold enough. let's go west.'"
(hypathia - 23 Ağustos 2009 18:31)
2 ekim cumartesi saat 15:00'teki temsili dolmadigi icin (biz dahil) balkon biletlilerin tamamı salonda, salonda arkalardan bilet almis insanlar ise onlerden izleme sansina sahip oldu. 400 tl verip en onden bilet almis olsaydim bu acayip fiyat politikasina epey sinirlenirdim herhalde.bu arada, hemen yanimizda oturan ve 60. evlilik yildonumlerini kutlamak amaciyla chicago izlemeye gelen tatli cift de nesemize nese katti sagolsun. ozellikle perde arasinda birbirlerini kaybedip bizden yardim istemeleri ve birbirlerini bulunca verdikleri tepkiler cok sevimliydi. kesin sozluk de okuyordur onlar, o yuzden kendilerine buradan selamlar, hurmetler gonderiyorum... :)
(locutus - 4 Ekim 2010 16:55)
"hava hoşunuza gitmediyse..bi 15 dakika bekleyin.." sözünde geçen ve de özellikle kışın size hiç tatmadığınız dereceleri tattıran havası..dev michigan gölü'ne kıyısı..içinden geçen chicago nehri..arabaya en ufak ihtiyaç bırakmayacak derecede gelişmiş toplu taşımacılık sistemi..bi hollywood filmi için bilgisayarda yaratılmış gibi duran gökdelenler mimarisi..ızgaralar şeklinde kurgulanmış sokak planlaması sayesinde, size söylenen adrese nasıl gidileceğini ve ne uzaklıkta olduğunu söylendiği an anlayabildiğiniz yolları.. dümdüz ve depremden muaf arazisi..geceleyin özellikle sears ya da john hancock observatory'lerden bakınca sizi alıp götüren ışık tarlaları..alışveriş yapıp, yiyip, içip gezmenin farz olduğu magnificent mile efsanesi..jazz ve blues meraklılarının hacca gelmiş gibi hissedecekleri mekanları..kasayı bırakıp, dışara çıkarak size rakip mağazanın yerini tarif edebilecek seviyede yardımsever ve kibar midwest insanı..ve elbette caramel popcorn'u ile..abd'ne gitme sebebidir chicago..
(alkarso mannasa - 14 Ocak 2011 11:59)
hulya avsar'la gulben ergen hapse duserler ve olaylar gelisir temali bir film. (bkz: olmasa da olur)
(benekli - 10 Mart 2003 09:47)
aslında medyanın ve adalet sisteminin nasıl yönlendirilebileceğini görmemizi ve cik cik cikyapmamızı yapmamızı istiyen bir film. ama şarkılarla, türkülerle bu mesaj arada kaynıyor, siz de eğlenip evinize dönüyorsunuz.
(vacation - 10 Mart 2003 12:00)
çok sıkkınken ben tanışmıştık kendisiyle. mühim de değildi hani; bu-dünya-işi, harcıalem meseleler işte. üzerinden baya zaman geçti ama sokaklarında dolaşırken beni dalıp götüren efkârım, şikago'nun bıçak gibi kesen rüzgarındanmışcasına kendimi kandırdığım gözümün dolması falan el'an gibi aklımda. o yüzden kapatılmamış bir hesabım var bu şehirle. özlem denemez, abartı olur; ödenmemiş bir borç gibi, içimde kalmış bir ukte gibi daha çok... michigan gölü'nün kıyısında saatlerce yürümek; şehrin banliyölerini mesken tutmuş, ses tellerine bereket zenci abilerin/ablaların evlerindeymişçesine bir samimiyet ve neşve ile müzik yaptığı, asla-turistik-olup-bozmamış blues barlarında soluklanmak; soğuktan donmak üzereyken ilk karşılaşılan lokantaya sığınıp çorba içerek ısınmaya çalışmak; o zamanlar aşık olduğum adamın hiç bilmediğim ayak izlerinin peşinden gitmek; üniversiteyken çok sevilen, kızılderili-asıllı-amerikalı hocanın dersinden akılda kalmış büyük şikago yangını'nı navy pier civarında bir dönme dolabın tepesinden şehre bakarken hayal etmeye çalışmak... dünyanın şimdiye kadar gördüğüm en ''cool'' şehrini* arabesk fentezilerime nasıl böyle heba etmişim ben de bilemedim.*bekle beni şikago, senin yeni bir yaşını içmeye elbet bir gün geleceğim. en nihayetinde köprü altlarına arapça bir sloganın ispanyolcasını [viva la intifada!] yazan yoldaşların şehrisin sen.
(gabircik - 18 Eylül 2011 02:29)
resmi kıyafeti the north face olan şehir.
(pele - 30 Eylül 2011 21:51)
amerikada 70'lerde oldukça popüler olan entel-jaz-rock akımının en büyük gruplarından biri...ilk 18 albümlerine sırayla 1'den 18'e kadar isim werdiler...en güseli bence 5, hele bu albümde bi ikinci şarkı war...adı: just you'n'me...yannıs amily bişey diycem, bence bu türün en iyisi kesinlikle blood- sweat & tears'dır...
(vanzant - 12 Ağustos 1999 00:00)
renee zellweger'in hayal sahnelerinde canli veya guclu renklerle makyajinin yapildigi, kiyafetlerinin de bu renklere gore belirlendigi, bu sekilde hayalindeki piriltiyi yakaladigi; catherine zeta jones'un ise her daim siyah veya bordo gibi guclu renklerle bezendigi, karakterinin gucunu bu sekilde ortaya koydugu, filmin makyozu tarafindan aciklanmistir. renee zellweger'in normal goruntusu ise silik renklerle suslenmis ve karakterinin gercek hayattaki zayif ve kirilgan yapisi vurgulanmistir.
(mylia - 18 Haziran 2003 12:59)
ambassador theatre'a girdiğimde beni karşılayan uğultunun içinde, yelek giymiş yaşlı bir kadının gözlüklerinin üstünden bana bakarak "may i help you?" dediğini zorlukla işittim. kadın 90 dolarlık biletimi alıp bana yerimi gösterdikten sonra harika bir gülümsemeyle "enjoy the show" diyerek hiçbir şey beklemeden gitmişti. yer gösterici olarak çalışan bu teyzelere bayılmıştım. evde oturmuş, dizlerinin üstüne yerleştirdikleri battaniyenin üstünden dizlerini ovuşturmak yerine harika bir iş yapıyorlardı ve yaşları en az 75'ti.birazdan, filmini de izleyip hayran kaldığım, şarkıları ezberlemek için kafa patlattığım, "my husband run into my knife...ten times! (kocam bıçağıma doğru koştu...hem de 10 kez!) gibi repliklerini, cicero hotel'deki number 17 pozisyonunu beynime kazıdığım chicago müzikali başlayacaktı ve ben çok heyecanlıydım. yerime geçip oyunun başlamasını beklerken elimdeki playbill'i karıştırdım. playbill, broadway'deki tüm gösterilerin detaylarıyla yazıldığı ufak bir aylık dergiydi. içinde, birazdan başlayacak gösterideki oyuncular da tanıtılıyordu. benim izlediğim oyunda oynayanlar şöyleydi:velma kelly rolünde amra-faye wright (filmdeki catherine zeta jones)roxie hart rolünde bianca marroquin (filmdeki renee zellweger)fred casely rolünde brian o'brienamos hart rolünde raymond bokhourmatron 'mama' morton rolünde nicole bridgewatersöylenen şarkılar sırasıyla:all that jazzfunny honeycell block tangowhen you're good to mamatap danceall i care abouta little bit of goodwe both reached for the gunroxiei can't do it alonemy own best friendi know a girlme and my babymister cellophanewhen velma takes the standrazzle dazzleclassnowadayshot honey ragvelma kelly'nin harika danslarını, roxie hart'ın aptallık soslu muhteşem şirinliğini, fred casely'nin 10 kızla birlikte yaptığı dansları ve özellikle de roxie hart'ı kukla gibi oynatırken söylediği "oh yes oh yes oh yes we both oh yes we both oh yes we both reached for the gun the gun the gun the gun oh yes we both reached for the gun for the gun" şarkısını, amos hart'ın mister cellophane performansını gözlerimi kırpmadan izledim diyebilirim.bir ufak ayrıntı; gazeteci mary sunshine rolündeki r. lowe'un "kadın mı, yoksa erkek mi" olduğuna dair şüphelerimiz, oyunun sonundaki selam kısmında oyuncunun peruğunu çıkarıp kaslı vücudunu sergilemesiyle son buldu. adam 3 saat boyunca kadın sesiyle şarkı söyledi, inanılmazdı!harika danslar, zekice yazılmış replikler, çok profesyonel bir ışık ve dekor kullanımı, orkestranın sahnedeki konumu, göz alıcı kostümler, her şey tek kelimeyle olağanüstüydü.haa bu arada güzel de bir şey geldi başıma, oyundaki çocuklardan birine bayılmış ve bütün gece onu özellikle izlemiştim, nefis bir yüzü ve inanılmaz kıvrak bir vücudu vardı. playbill'den, adının michael cusumano olduğunu öğrendiğim bu adamla, ertesi gece 17nci caddede kaldığım evin önünde karşılaştım, dayanamayıp yanına gittim ve ayaküstü sohbet ettik, o sanki sohbeti sürdürmek ister gibiyken, ben oradaki son gecem olduğu için ona veda etmek zorunda kaldım. onu yukarı "bir kahve içmeye" çağırmadığım için köpek gibi pişmanım. özetle, bir kere izlemenin asla yetmeyeceği nefis bir müzikal chicago.bekle beni maykıl, yine gelecek ben!(bkz: michael cusumano/@kirlikedi)
(kirlikedi - 6 Eylül 2012 15:46)
dort sene oluyor nerdeyse buraya tasinali. hakkinda hicbir sey yazmadim simdiye kadar, zamani geldi herhalde. downtown'dan, pizzasindan, havasindan, suyundan, gokdelenlerinden, jazzindan, herseyinden biraz biraz bahsedilmis yukaridaki entrylerde zaten. ama chicago'yu tek kelimeyle ozetlemek gerekirse, kucaklayici kelimesini kullanirdim herhalde. evet. tek kelimeyle kucaklayan, ilk gunden beri sizi kabullenen, hos geldiniz, biz de sizi bekliyorduk diyen bir sehir. havasinin bu kadar degisken olmasina, o korkunc kislarina ragmen hala bu kadar cok goc almasinin nedeni bu olsa gerek. bir new york degildir elbet. ama "bir new yorker nasil davranir, nasil giyinir, new yorker kimdir nedir" gibi sacmaliklarla kasmaz chicago sizi. los angeles, new york gibi sehirlerde insanlar o sehre ayak uydurmak, orali gibi gorunmek, giyinmek, davranmak icin kasarlar, ama chicago zaten sizsinizdir, chicago'ya yerlestiginiz, "burasi benim evim" dediginiz an bir chicagoan olmussunuzdur bile. sonra bir bakarsiniz, amerika'da baska sehirlere seyahat ettiginizde ikide bir sorulan where are you from sorusuna hic dusunmeden chicago cevabini verir olmussunuz. chicago'lu chicago'da yasayan, bu sehri seven, yazina, kisina, her turlu havasina kufur ederken aslinda diger chicago'lularla ayni kaderi paylasmaktan icin icin zevk alan kisidir. kisin evine girip cikabilmek icin kar kuregi satin alan, is yerinde sik sikidim giyinip, disari cikarken eskimo kiyafetlerine burunen, yazin bile cantasinda yagmur cizmesi tasiyabilen, otobuslerde tanimadigi insanlarla ayak ustu hava, chicago belediyesi, barack obama, moda, oprah hakkinda laflayabilen insanlardir gercek chicago'lular. burayi seven, burdaki hayati seven herkes buralidir. tam da bundan dolayi new york street style, los angeles style gibi kavramlar varken "local chicagoan" diye bir sey yoktur. bir gece ansizin akliniza esip yerel bir jazz bara gitmek isteseniz, kendinizi yabanci hissettirmeyen, sanki kirk yildir ayni jazz bara gidiyormussunuz gibi sicak davranan insanlarin sehridir. ozetle chicago chicago'yu seven herkes icin memlekettir, my kind of towndir.
(nympha - 3 Kasım 2013 03:04)
ulaştırma açısından stratejik konumda olmanın, bir yerleşimin gelişmesinde ne denli önemli olduğunun en iyi kanıtlarından birini sağlayan bir tarihe sahip şehir.chicago abd'nin 3. büyük şehridir. 1833'te michigan gölü'nün en güney ucundaki bir nehir ağzına kurulmuştur. bu nehir, neredeyse bütün orta amerika'yı kollarıyla birleştiren mississippi nehrinin havzasındadır. 1848 yılında ise bu nehri mississippi'ye bağlayan kanal ile chicago'yu ülkenin daha batısına bağlayan ilk demiryolu hattı açılmıştır. işte tam bu noktada chicago için ok yayından fırlamış, chicago akıl almaz bir hızla, ufak bir kasabadan 1890 yılında bir milyondan fazla kişinin yaşadığı büyük bir metropole dönüşmüştür.neden?demiryolu gelmeden önce, abd'nin apalaş dağlarının neredeyse batısındaki her yerinde ulaşım inanılmaz zordu. chicago gelişmesini, abd'nin uçsuz bucaksız batısının zenginliklerinin doğu kıyısına ulaştırma ağlarının tam merkezinde yer almasına borçludur. şöyle ki, gerek demiryolu, gerekse mississippi'ye bağlanan kanal ile bütün batı topraklarının zenginliği, büyük göller'in abd'nin en iç kesimine sokulmuş noktasında bulunan chicago limanına akmaya başlamış, buradan da en ucuz ulaştırma yolu olan su yolu ile, gemilerle büyük göller'i geçerek erie kanalı ile new york üzerinden atlas okyanusuna, oradan da tüm dünyaya akmaya başlamıştır. bu nedenden dolayı, new york ile chicago şehirlerinin büyümesi aşağı yukarı aynı tarihlere denk gelir.ayrıca (bkz: erie kanalı) (bkz: new york city/@iwillshowyouwhatitmeans)
(iwillshowyouwhatitmeans - 26 Nisan 2014 20:46)
cok guzel bir sehir ve ayni guzellikte bir michael jackson sarkisi.
(gec - 20 Mayıs 2014 23:01)
new york city'nin temiz versiyonudur.
(epistemofili - 20 Mayıs 2014 23:04)
http://i.imgur.com/dk07km4.jpg
(cbe - 9 Temmuz 2014 20:03)
olasi bir türk versiyonunda mama rolü isin karaca'ya nasip olasi müzikal/film.(bkz: when you are good to mama)(bkz: queen latifah)
(ipelies - 2 Şubat 2005 20:21)
Yorum Kaynak Link : chicago