Süre                : 1 Saat 59 dakika
Çıkış Tarihi     : 11 Mart 2010 Perşembe, Yapım Yılı : 2010
Türü                : Drama
Ülke                : Almanya
Yapımcı          :  Independent Artists Filmproduktion , Westdeutscher Rundfunk (WDR) , Rundfunk Berlin-Brandenburg (RBB)
Yönetmen       : Feo Aladag (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Feo Aladag (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Sibel Kekilli (IMDB)(ekşi), Nizam Schiller (IMDB), Derya Alabora (IMDB)(ekşi), Settar Tanriögen (IMDB)(ekşi), Tamer Yigit (IMDB)(ekşi), Serhad Can (IMDB), Almila Bagriacik (IMDB), Florian Lukas (IMDB)(ekşi), Nursel Köse (IMDB), Alwara Höfels (IMDB), Ufuk Bayraktar (IMDB), Blanca Apilánez (IMDB), Rosa Enskat (IMDB), Gümeç Alpay Aslan (IMDB), Ayla Arslancan (IMDB), Ynci Sen (IMDB), Turgay Tanülkü (IMDB), Hayrullah Evrenos (IMDB), Orhan Güner (IMDB), Marlon Pulat (IMDB), Mustafa Jouni (IMDB), Sinan Akdeniz (IMDB), Ali Biryar (IMDB), Sohel Altan Gol (IMDB), Thomas Wehling (IMDB), Volker Littwin (IMDB), Christoph Glaser (IMDB), Onur Ayvaz (IMDB), Demir Gökgöl (IMDB), Aram Arami (IMDB), Burak Artiran (IMDB), Seckin Orhan (IMDB), Eileen Firat (IMDB), Azize Karagülle (IMDB), Edin Hasanovic (IMDB), Karsten Mielke (IMDB), Rainer Sellien (IMDB), Tugsal Mogul (IMDB), Meral Perin (IMDB), Adem Mamuk (IMDB) >>devamı>>

Die Fremde (~ Ayrilik) ' Filminin Konusu :
60'ncı Berlin Film Fetivali'nde de gösterilen Die Fremde adlı filmde Kekilli, Umay adlı türbanlı bir karakteri canlandırıyor. Umay, Almanya'da yaşayan genç bir kadındır. Evlendikten sonra İstanbul'a yerleşir. Ama burada koca şiddetiyle karşılaşır ve tekrar Berlin'e döner. Anca ailesi Umay'ı şereflerini lekelediği gerekçesiyle dışlar. Ve Umay kendi hayatını yaşamaya karar verir...

Ödüller      :

Berlin Film Festivali:Label Europa Cinemas
Nuremberg Film Festival "Turkey-Germany:


  • "türk asıllı avusturyalı yönetmen feo aladağ'ın post production aşamasındaki filmi. kadrosunda derya alabora, settar tanrıöğen, sibel kekilli gibi isimler yer alıyor."
  • "sibel kekilli filmde, çocuğunu da alarak dayakçı kocasından kaçıp, istanbul’dan berlin’e ailesinin yanına dönen umay karakterini canlandırıyor."
  • "(bkz: fremde)"
  • "derya alabora tam bir almancı ailesi annesi, sibel kekilli tam cahil almancı kızı, tamer yiğit tam bir erkek kardeş, settar ise tam bir almancı babası... tüm roller "cuk" oturmuş..."




Facebook Yorumları
  • comment image

    büyük umutlarla gidip sonuna kadar zor dayandigim filmdir. son derece amatörce kotarilmis, alman toplumunun görmekten keyif aldigi, kocasindan dayak yiyen türk kadini, ataerkil türk ailesi, erkek egemen türk toplumu, her boku yiyen ama namus bekcisi olan ikiyüzlü türk erkekleri, anlayisli ve sevecen alman erkekleri, stabilize yollu istanbul sokaklarinin türk bayragi gölgesinde geri kalmisliginin izleri, ortalikta cocuklarin kosturdugu türk dügünleri ve daha yüzlerce bildik kliseyi kliseyi bir filme sikistirmis ve daha fazlasini verememis, yaraticiliktan cok cok uzak basit bir film. bu filmi ne derya alabora ne de settar tanriögen kurtaramamis.
    filmde islenen konular ise tabii ki gercek oldugundan, aha iste türk insani budur'u anlatmaya bir belgesel tadindadir. her ne kadar feo aladag konunun evrensel oldugunu söylemisse de, filmin verdigi mesaj bu degildi.


    (seroxatking - 24 Nisan 2010 14:51)

  • comment image

    tribeca film festivalinde büyük ödülü alan film. sibel kekilli de en iyi kadın oyuncu ödülünü almış.

    derdini en açık şekilde anlatıyor bu film. olayların akışını önceden kestirmek zor değil. türk izleyici filmin sonuna dek ciddi bir süprizle karşılaşmıyor. buna rağmen sonuna kadar sıkılmadan izledim. öte yandan türkçe diyalogların yamalanmış gibi durduğu bir çok sahne var. biraz da bu yüzden daha çok uluslararası izleyiciye hitap ediyor.


    (hd - 30 Nisan 2010 15:48)

  • comment image

    keşke yönetmeni filmi çekmeden önce fatih akın'ın her filmini defalarca izleseydi dedim bu filmi izledikten sonra. duygu sömürüsünün son noktasına kadar gitmiş tüm popülist dramatik malzemeleri kullanarak feo aladağ. illa almanya'daki tipik bir gurbetçi ailesini, maskülen abi ve baba karakterini resmetmek istiyorsa biraz gegen die wand izleyip analiz etse bundan daha iyi sonuç çıkardı eminim. o kadar düz bir film yapmış ki yönetmen spoiler vermek istesek veremeyiz.

    kocasından ayrılıyor gurbetçi kızımız. ailesi tekrar barışmasını isteyince reddediyor. sonra o da evi terkedip çocuğuyla tek yaşıyor ama ailesine dönmek istiyor ama onlar kızları olarak görmüyorlar artık onu. kız da ailesine tekrar yaklaşmaya çalıştıkça daha da uzaklaştırılıyor. çocuğu yollarda sokaklarda telef oluyor. film bu kadar. daha da fazlasını vermiyor.

    almanya'daki türk ailesini maksimum muhafazakarlıkta görüyoruz. türkiye'deki sokakları maksimum çirkinlikte görüyoruz. iyi karakterler çok iyi, kötü karakterler çok kötü. siyah ya da beyaz yani 1970'li yılların türk filmi gibi herşey.. sibel kekilli ve derya alabora zaten oyunculuk konusunda birer üstnoktalar. onlar olmasa filmin izlenecek tarafı yok. fatih akın'ın o serseri ruhu belki de tüm filmlerini izlenebilir kılıp başyapıt yapıyor. yönetmenin ilk filmi diye bu kadar klişeleşmiş öğeler kullanmış olabilir ama fatih akın'ın ilk filmi kısa ve acısız'ı düşününce bu film ortaokullu amatör çocuğun müsamele filmi gibi kalıyor. bir de fatih akın'ın ilk filmindeki bütçesi bu filmin yüzde biri kadar filandır. yazık olmuş bu ekibe. gerçeği abartarak anlatmak o filmi sadece popüler yapabilir, iyi film yapmaz.


    (servicio - 24 Mayıs 2010 20:56)

  • comment image

    sibel kekilli'nin ifadesiz ve bos bakislardaki ustaligiyla, kizarken ve sevinirken burundugu yuz ifadeleriyle beni benden aldigi filmdir. eski bir almanci ailesi olarak soyleyebilirim ki bu filmde cizilen manzara hic te abartili, almanlarin gotunu yalama amacli bir manzara degil; olaylari ve soylemek istediklerini net bir sekilde anlatmis o kadar.

    mesela;

    --- spoiler ---
    siz dusunebiliyor musunuz turkiye'de cep telefonundan polisi arayip yardim istediginde sizi ailenizden koruyarak evden cikartacak polislerin olacagini? ortada bicaklanmis, agzi burnu dagilmis bir kadin yoksa "aile arasinda olur boyle seyler, bizi ugrastirmayin boyle seylerle" diye bir de azar isitirsiniz.

    ---
    spoiler ---


    (mouse sanitary pad - 31 Ağustos 2010 04:08)

  • comment image

    achtung achtung!! alarm alarm!! ağır spoiler içerir; göz ucuyla bile bakma, kaç kurtar kendini!.. hem sırf senin için iyice aşağı attım spoiler'ı.. hadi bakıyım izle öyle gel!..
    not: ha öyle çok da umutla gelme; çünkü çok iyi şeyler yazmadım! belki yazmış da olabilirim ama!.. sen yine de izleyip gel, o kadar emek vermişler sonuçta; şurda tanımadığın bir adamın yorumuyla koca filmi harcama..

    -
    -
    -
    -

    --- spoiler ---

    hayatımda gördüğüm en b.ktan finalle biten film! ne yani şimdi bu son bizi üzecek mi? belki sen öyle istemişsin ama ben üzülmek yerine kıl oldum resmen; çünkü be kardeşim hadi çocuk "mehmet dayı" dedi, aniden arkanı döndün bıçak girdi. oradan kucağında çocuk öyle yürüyerek mi gidilir? hem dayı rolündeki muhafazakar apaçi mehmet* yeğenine bir nefret duymuyor ki!.. onu kurtarmak için 100'le giden arabanın önüne atlar durdurur, bağırır çağırır, telefonla ambulansı arar, çıngar çıkarır, yine bakmaz öyle mal mal!.. olmadı bir bıçak darbesi de kıza vurur, olmadı kendini vurur, o da olmadı kız silahı yerden alıp dayıyı vurur!.. anladık, sonradan bir sürpriz final peşine düşmüşsün; ama sen kalk karakterleri başından sonuna kadar aşırı tutkulu, konservatif, bağnaz, yobaz, takıntılı olarak beynimize yerleştir, sonra da finalde en psikopat adamı kuzuya çevir. hiç oldu mu feo bacı?

    müzikler güzeldi; max richter bir nedenle canımı çok fazla acıtsa da..

    ayrıca bir diğer büyük hatanı da söyleyeyim elden duyup üzülme; o mehmet dayı öyle kolay kolay dayak yemez barda, hele o tiplerden hiç yemez; çünkü zaten ya o barın güvenlikleri onun arkadaşlarıdır ya da ertesi gün mönchengladbach bilmem nereliler derneğindeki kankalarıyla gelip oranın .mına koyacağını bildiklerinden sataşmazlar. settar abi zaten çılgın(nasıl sildi kapatınca telefonu koluna? stanislavski titredi mezarda bee!..), cem* * rolündeki ufaklık yetenekli, tuttum; deryacım* aynen devam, işini yapmışsın.. nurselcim* gerekeni oynamış paranı kazanmışsın; ama auf der anderen seite'daki performansını aramadık değil; yine de iyiydi.
    (bu nası bi konuşma tarzı lan cim cım cum bööğğk)
    sibelcim tamam yeter anladık, sen de önyargı yıkım ekibindensin tamam bunu takdir ediyoruz; ama başka tarz filmlerde de oyna artık.. bir insan sürekli baskı altında, dayak yiyerek, sürekli iki kültür arasında sıkışarak kariyer yapmaz ki!.. bak mesut'a, adam alman milli takımını aldı yürüdü, sonra real madrid'e koştu!.. şaka lan şaka, kadın zaten yeterince farklı filmde oynamış; ama biraz ciddilik payı var.
    not: son olarak ufuk bayraktar; her yerde psikopat gibi karşıma çıkıp durma abi!..*
    ---
    spoiler ---


    (nevroticzone - 3 Eylül 2010 09:47)

  • comment image

    derya alabora tam bir almancı ailesi annesi, sibel kekilli tam cahil almancı kızı, tamer yiğit tam bir erkek kardeş, settar ise tam bir almancı babası... tüm roller "cuk" oturmuş...


    (bir kulum iste - 18 Ekim 2010 15:44)

  • comment image

    bu filmde en hosuma giden sey oyunculugun ikinci planda oldugu holywood filmlerindeki gibi ici bos karakterler olmamasi. hemen her karakterin bi motivasyonu var ve neyi neden yaptigini anlayabiliyorsunuz. özellikle dram filmlerinde olmamasi gereken bi kusur bu senaryo öyle icab ediyor oyunculugu. mesela kötü kalpli gardiyan oluyor. tamam adam kötü ama neden? zevk mi aliyor kötülük yapmaktan? ayrica bu adam hep mi kötü? evinde karisina bagirmasi, cocugunu ihmal etmesi, sokakte kedi tekmelemesi mi gerekiyor? birini sevmezsin, ona kötü davranirsin eyvallah. ama bir yasam bicimi olarak kötü olmaz ki insan.

    iste bu filmde bunun dersi verilmis adeta. mesela baba sert cünkü namus, aile serefi gibi degerler onun icin evlat sevgisinin üstünde. kizkardes kendi evliligine engel olmamasi icin sirt ceviriyor. abi toplumun kendisine yükledigi namus bekciligi görevini yerine getirmeye calisiyor. anne statükocu, kocasinin sözünde falan filan. zaten pek bi kusur bulamadigim filmin önemli bi artisi buydu benim icin. mahsun izlesin bu filmi arkadaslarina da anlatsin diyerek bitiriyorum


    (hayri potter - 5 Aralık 2010 15:06)

  • comment image

    bizi bize taa almanya'dan anlatan film "ayrılık".. çok etkilendim. toplumumuzda kadının içler acısı halini izlettiriyor film. anlatacak çok şey var aslında filme dair. tek aklıma takılan soru "neden böyleyiz biz" oldu. allah kadınlarımıza yardım etsin.

    --- spoiler ---
    almanya'dan tanıdık bir öykü. kocasından ayrılmak isteyen umay'a kimse sahip çıkmıyor. ailesi sırt çeviriyor. sürekli şiddet görüyor. "kadının yeri kocasının yanıdır" deniyor. çocuğu ile bir başına, birey olmayı geçtim, yaşam mücadelesi veriyor. en sonunda tahmin edildiği gibi, töre cinayeti. çocukken altını değiştirdiği öz kardeşi bile dövüyor umay'ı. anne desen zaten silik bir kadın. sesi soluğu çıkmıyor. kızının mücadelesinde onun yanında değil. olan cem'e oluyor.

    sibel kekilli rolünün hakkını veriyor. filmin çekimleri çok güzel. neticede her şeyiyle dört dörtlük bir dram ortaya çıkmış. biraz uzun olmasaymış daha iyi olabilirmiş sanki.
    ---
    spoiler ---


    (kumrengi - 23 Aralık 2010 00:50)

  • comment image

    hatalı kurgusu, abartılı drama dozajı ile son derece taraflı çekilmiş bir filmdir. 'zaten hepsi bize düşman' filan gibi bir paronayadan kaynakli değil gayet objektif biçimde izlediğimi düşünüyorum, gördüğüm o ki; avrupa entelijansının doğulu kadını oturtmaktan keyif aldığı bir rol var, bunun altında -yalnız türk değil iranlı ya da hintli- ezilen aşağılanan başkaldırmaya çalıştıkça dibe batan kadın karakterini izlemek ve belkide biliçaltında kendi toplumlarının geldiği düzeyle övünmek ve ötekileştirdiği karaktere acıma hissederek sömürgelerine karşı duyduğu yüzyılların vicdan azabını azaltmak yatıyor. bilemiyorum. bildiğim başarmış kadın öykülerinin -ki bizimki gibi coğrafyalada kadınların kendi kimlikleriyle var olmasının bir başarı olduğunu yadsıyor filan değilim yukarıda söylediklerimle- avrupa topraklarından yabancı film oskar adayı olarak çıkmayacağıdır. die fremde de tam bu bakış açısına cuk diye oturan ham hatta çiğ kalmış bir film.

    --- spoiler ---

    filmin yok artık dedirten olayı şu olmuştur; büyük kızımız evden kaçtı, kocasını bıraktı diye ölüm kararı alınırken, küçük kızın hamile kalmasına kimsenin sesi çıkmadığı gibi evlendirirlmek üzere rüşvet verildi, hatta babanın tepkisiyle komedi unsuru katıldı. feodal, bağnaz br yurdum ailesinde işler böyle gelişmezdi zannımca.

    ---
    spoiler ---


    (archin - 8 Ocak 2011 14:37)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmi izleyeli 24 saat oldu. arada uyudum uyandim, cok kisiye filmden bahsettim, yine de soylemek istediklerim bitmedi.

    az once feo aladag'i google imagede arattim. sarisin, uzun boylu, cok cok guzel bir kadin. genis, aydinlik bir evde oturuyor, jazz dinliyor, bir cocuk evlat edinmeye sicak bakiyor, zeytinyagli sarmayi begense de rizotto'yu tercih ediyor olabilir.

    bir filmi baska bir filmle, bir yonetmeni baska bir yonetmenle karsilastirarak izlemenin elbette bir anlami yok. ama adam filminde kizi almis almanya'dan istanbul'a getirmis, sen ayni kizi istanbul'dan almanya'ya goturen bir film yapiyorsun, baglanti kurmamak mumkun degil. nitekim filme beni davet eden ve fatih akin'i yasayan en buyuk yonetmenlerden sayan rus arkadasim filmden once yonetmenin fatih akindan etkilenmis olmasi gerektigini heyecanla anlatti. oysa karsimiza cikan duvara karsida gorulenden cok bbc news tarzi bir gerceklik anlayisi oldu.
    bilmeyenler icin gelsin: bbc news dunyasinda çin'de bir babaanne torunu kiz dogdu diye onu bogarak oldurur, turkiye'de yuzlerce evde kus gribi vakasi gorulmustur, rusya'da mafya'ya katilmak istemeyen 8 yasindaki cocuk once vurulur, sonra yoksulluktan yenir. bbc news yalan soylemez, fakat gercegin tamamiyla da ilgilenmez. avrupa ve amerika'da yasayan medeni insanlarin kendi sinirlari disinda (ve goçmen olarak ulkeleri dahilinde) nasil canavarlar yasadigini anlamalari yeterlidir.

    film bittikten sonra etrafimdaki medeni avrupalilar aglarken, biz iki kız sinirden gulme krizine girmistik, yanimdaki medeni bayan "pssst" deyince "ben turk'um" dedim, "su anda gulmeye hakkim var" bacagimdaki bi karis etegi goren hanim abla gozlerini kacirdi, nasilsa abimgiller sinema cikisinda beni vurmak icin bekliyor olmaliydilar. ben de etrafimdakilere hirlayarak disari yoneldim, seyircinin sucu yok elbette, ama o yarim sinema dolusu seyirci sehre dagildigi andan itibaren türklere sorulan salak sorularin ureticisi haline donusecek. buyrun benim deneyimlerimden bir demet;
    - babanin kac karısı var?
    - buralarda basin acik dolasabildigin icin cok mutlusun, di mi?
    - kac abin var? sinirliler mi?
    - bunun ne oldugunu biliyor musun? (camasir makinesini gosteriyor)

    sayin feo aladag;

    sosyal projeler icin avrupa dahilinde odenek saglayan biri olarak "gocmenlerin sorunlari" "kadina yonelik siddet" gibi konularin ne kadar desteklendiginin farkindayim. bu tarz bi film icin cok para bulabileceginiz bastan belli, tum medeni avrupa da arkanizda olacaktir. yalniz; ayni tur sosyal odeneklerde zenofobinin onlenmesi gibi konularin da dahil oldugu dikkatinizden kacmis sanirim. kadina yonelik siddeti baska bir ulkede varolan azinliklar uzerinden anlatan bir film yapiyorsunuz, ama bir yandan da seyirciye izledikleri halk hakkinda verdiginiz tek mesaj "canavar" olduklari. kas yaparken goz cikariyorsunuz, samimiyetiniz konusunda supheliyim.

    son 5-6 yildir avrupa'da politik anlamda bir degisim yasaniyor; benim bildigim fransa, italya ve isvicre'de hukumet fasist, yani gocmen karsiti politika izliyor. siz de bilerek/bilmeyerek varolan hosgoruyu yoketme amacli gudulen politikanin bir parcasisiniz. filminiz ezilen kadinlara yardim etmiyor, yol gostermiyor, tum turk (ayrica dogulu ve musluman) kadin-erkek azinliga karsi toplumdaki varolan onyargiyi korukluyor. yabanci olan daha da disari itiliyor, "oteki" oluyor. filminizden bir turk ve bayan olarak utanarak ciktim. biz de iki kadehten sonra sizin turk kocaniz tarafindan dovuldugunuzu dusunduk buyrun bakalim, disa vuramadiginiz duygulari sanatinizla anlatiyor olamaz misiniz?

    belli sinemada minimal anlatim uzerine kafa yormus, iyi goruntu yonetmenleriyle calismissiniz. filmin ilk ceyregi cok etkileyici. baslangicdaki tecavuz sahnesini izleyemedim, neredeyse lilja 4-everdaki benzer sahneler kadar icime oturdu, tek bir aksamda olanlarla kizin esini niye terkettigini anladik. ama film karakterlerlerine bakiyoruz; tum turkler kotu ve ruhsuz, degilse cesaretsiz, o da degilse zaten almanlaşmış, tum almanlar yardimsever, esas kız yapıştı mı bırakmiyor.
    kocasiyla isler yolunda gitmediginde bavulunu toplayip cekip giden kadin, ne munasebet baba evinde dovuluyor, hakarete ve ihanete ugruyor da onlari silemiyor? bu karakterdeki biri zaten koca evini terk edemezdi, eşimdir dover de der, koşesinde aglayarak gun doldururdu.
    bunlari istanbul'dan cikmamis bir beyaz turk olarak yazmadigimi bilmenizi isterim. babamla isler yurumeyince benim ve kardesimi kapip tum turkiye'yi aşarak ailesinin yanina donen, babasi ve 4 abisi "calisamazsin, evde oturman lazim" diyince s.ktiri cekip istanbul'da kendi isini kuran 26 yasinda gencecik liseyi bitirmemis annemin kizi olarak yaziyorum.

    her ne kadar murekkep yalamiş da olsam, ırksal nedenler medeni bir insan olamami onledigi icin yaziyi şiddete basvurarak bitirmek durumundayim: boyle filme kafam girsin.

    ---
    spoiler ---


    (gugune - 17 Nisan 2011 21:48)

  • comment image

    yönetmeni feo aladağ olmasından mütevellit düşüncelerden ışıklar saçılmasına sebep olan bir film.
    şöyle ki, yönetmeni bir nuri bilge ceylan ya da ona bile gerek kalmadan bir mahsun kırmızıgül olsaydı böyle düşünmeye sevketmeyecekti bizi. sanıyorum ki yönetmen türklere merak saldı, ilgi çekici bir dava şeklimiz var vesselam.
    hadi sen sağdan soldan duydun feo, iki gezdin gördün belki, hikayeler dinledin, türk bir aşiret ailesinden birisiyle evlendin galiba ki töre cinayetini böyle içli dışlı çözüp bu işe kalkışmışsın ama dışarıdan bakınca "film olur ki bu" demeyle de olmuyor işte, bizde zaten olunmuşu vardı be feo. yapmasaydın keşke, zahmet etmişsin.

    yine de senin kedi canını kırmadık ve izledik filmini, bir yabancının gözünden türk ailelerini, almancılar vs. fena da olmamış hani, avusturyalı yanından sıyırıp seni, bir insan gözünden değerlendirdik naçizane, ödül kaygımız bile olmadan...

    --- spoiler ---

    öncelikle şunu söylemek istiyorum ki, "anneciğim" ile başlayan filmin, "yavrucuğum" ile bitmesi dokunaklı olmuş.
    filmin ilk sahnesinde cem'in anneciğim demesi ile karşılaştık yarı titrek sesi ile, alt yazısında "mama" diye görmesem ne dediğini anlamamıştım,
    başa aldım filmi ve pür dikkat tekrar başladım izlemeye, bu kez net bir şekilde duydum cem'in sesini...
    "anneciğim"...

    ardından gördüğümüz, umay karakterinin evlenip istanbul'a gelmesi ve eşi ile olan samimiyetsizliği, şiddetli geçimsizliği...
    aslında filmin tümünün sebebi bu olsa da, bunu yaşatamamış bir filmdi.
    umay'ın çocuğunu aldırması, yemek masasında eşinin agresifliği, uykudan önce ki saydam sevişme isteği... bir alışkanlığı ifade etse de, şiddetli bir geçimsizlik örneği gösteremedi ne yazık ki, umay'ın hiçbir şey yapmadığını ve pasif kaldığını gördük sadece.
    tek yaptığı şey de kaçmak oldu.
    çocuğunu neden aldırdı, eşi mi istemedi yoksa eşinin haberi de mi yoktu? madem öyle korunma yollarına neden başvurmamıştı? neden eşi ile konuşmaya hiç çalışmadı?
    gibi sorular aklımızı karıştırdı ama belli ki anlamayacak kapasitedeydi eşi diye geçiştirdik.

    o da kaçtı, kaçmak bir çözüm müydü? değildi. kaçmak hiçbir zaman bir şeyleri iyileştirmiyor ne yazık ki. bir dertle baş edemiyorsan kaçarsın, ama sen ne kadar kaçarsan kaç o seni başka şekilde yine buluyor. velhasıl kocasından kaçan umay'ı ailesi vurdu ki en kötüsü budur herhalde bir insan için. tek varlığı olan ailesinin sahip çıkmaması, kapılarını kapatması...

    bu noktada film beni çok üzdü. kocasından kaçıp ailesine sığınmış bir yavrucak o, ne kadar da büyüse evlat, hala minicik, hala çocuk... ve o psikolojiyle sarınıp sarmalanacakken, "ne zaman gidecek?" sorularına maruz kalıyor, istenmiyor. herkesin üzerine titremesi gerekirken dışlanmak, geri yollamaya çalışmak, kaçıp ailesine geldi diye damgalanmak...

    film boyu duyduğumuz bir laf var ki bir babanın ağzından çıkıp bizi yıkıp geçiyor "aşağılık!"
    burdan aşağılık olan kimdi ki acaba? baba mı? anne mi? abi mi? kardeş mi?
    yorumsuz...

    annenin ağzını kelam açmıyor kızını savunmak, babasından- abisinden korumak konusunda... el alem ne der? ihsan efendiler de artık görüşmüyorlar bizimle, gibi büyük dertlerini düşünmekten kızını düşünemiyor. "bir daha görüşmeyeceğiz umay" diyor bir parkta, umay ailesinden olan tek varlığı annesini de kaybediyor.
    e be kadın, sen doğururken evladını böyle mi anlaştın? bi anne şefkati göremedik ya film boyu annesinden ona yanıyorum. nasıl donuk, nasıl çıkarcı, nasıl düşüncesiz...
    ondan göremediğimiz şefkati yer yer umay'ın oğluna olan davranışlarında görebildik neyse ki... ama o nasıl tatlı bir çocuk, nasıl şirin, nasıl güzel...
    neyse yeri gelmişken umay'ın oğlu cem'in türkiye'ye gönderilmesi sorununa da parmak basmak istiyorum ki, cem'in babası sadece "oğlumu gönderin onu istiyorum" diyor telefonda. başka bir soyut ya da somut adımı yok. oğlunu çok isteyen çıkar gelir, bulur, alır. bunun hukuki yönünü hiç tartışmıyorum bile.
    umay'ın ailesi ise sanki umay değil de cem'in babası onların evladıymışcasına cem'i zorla umay'dan alıp babasına yollama peşinde.
    sizene be adam? size ne? demişim hepsine birden sinirlenip.

    umay'ın abisi var bi'de, abi değil, eşkıya. üzüntüsünü nefrete dönüştüren tiplerden. bizde böyledir, bundan başka yol yoktur düşüncesindeki sabit kibirlilerden... umay'a filmin başından sonuna kadar köstek olmaktan başka bir şey olmuyor. et tırnaktan ayrılmazdı ya hani? ayrılıyor, baya baya ayrılıyor. kafayı takmış umay'a, yakacak canını... yakıyor da zaman zaman ama umay yine kıyamıyor, onlar benim ailem, şikayet edemem diyor...

    kız kardeşinin umay'a tavrı ise tam sopalık, kendi bencilliğinde kavrulsun kudurmuş diyor ve hakkında başka bir şey söylemek istemiyorum.

    nitekim sonunda umay'ın babası, memleketine gidip kızını şikayet ediyor çok büyük bir suç işledi ya kızı, aşiret kurallarına göre ne yapması gerektiğini danışıyor babasına, öyle görmüş adam, öyle da yaşıyor, alıyor cevabını geliyor almanya'ya. öldürecekler kızı, eh tabi evin en küçük erkeğinin görevi, silahı veriyorlar. ne yapması gerektiğini biliyor nitekim, gidip buluyor ablasını... umay'ın en güvendiği, en sevdiği kardeşi...

    ablasına bakıyor ve aniden silahı doğrultuyor umay'a, bir şey demesine fırsat vermeden tetiğe basıyor ve beng beng! umay ölüyor.
    umay ölünce kardeşi durur mu? alışkanlığa dönüyor iş, çocuk psikopat çıkıyor, gelene geçene herkese tek tek sıkıyor son kurşunu kalana kadar, son kurşunda da kendisine sıkıp bitiriyor filmi...
    demek isterdim ama tabi böyle olmuyor canlar,

    baştan alıyorum umay'ın kardeşi silahı doğrulttuğu gibi tetiğe basamadan kaçıp gidiyor, öldüremiyor ablasını, canı gidiyor çünkü, ablası ya nasıl gitmesin?!
    derken umay cem'i kucagına alıp yoluna şaşkın, kırgın devam ederken cem dayısını görüyor tam "anne mehmet dayı" derken umay'ın arkasını dönmesiyle mehmet dayı'nın bıçağı batırması bir oluyor. lakin umay yine ölmüyor, bu kez de ölen cem oluyor...

    filmin başında, "anneciğim" diyen cem...

    mehmet dayı perişan... umay perişan... kimse yok yönetmenin işine karışan...

    umay evladını kucakladığı gibi caddede avare yürüyor... film bitiyor.

    öldürmeyen allah öldürmez mantığını avusturyalı yönetmen bilmiyor, ve hemen hastaneye yetiştirmiyor çocuğu...
    ölmese de ölüyor cem yolda bir yerde... biz izleyemedik o kısmını kayda almamışlar, nasip tabi bi yerde.

    özetle, umay türkiyeden ayrılıyor, almanya'da ki ailesinin evinden ayrılıyor, sığınma yurdundan(ben öyle uydurdum) ayrılıyor, arkadaşının evinden ayrılıyor,
    tam almayandan da ayrılmaya karar vermişken, evladı dünyadan ayrılıyor...

    ve bir ayrılık hikayesi burada bitiyor.

    ---
    spoiler ---

    velhasıl film ne kadar da türk filmleri gibi olsa, ne kadar da daha önceden gördüğümüz bir şey de olsa, bi burukluk bırakıyor bünyede.

    feo aladağ'ın bir de başka açılardan türkleri izlemesini öneriyorum. böylelikle ne kadar birbirine bağlı bir millet olduğumuzu fark etme şansına sahip olabilir.
    filmi izleyecek olanlara iyi seyirler diliyor ve öpüyorum, ayrılık hikayelerinizden.


    (anise - 26 Ekim 2011 17:26)

  • comment image

    kesiinlikle abartili ve gercek disi bir film degildir, tam aksine gercegin ta kendisidir.
    bu tur olaylar almanya'da olsun, turkiye'de olsun ya da turk milleti'nin geleneksel yapisinin bozulmadigi dunyanin neresinde olursa olsun, her yil yuzlerce kez tekrarlaniyor.
    ailenin muhafazakarligi ve yapabileceklerinin siniri hakkinda hic bir abarti gormedim.

    --- spoiler ---
    filmin kanimca en acikli sahnesi umay'in cocugunu da alip baba evini polisler esliginde terk etme sahnesidir.etrafinda ailen, baban, annen, kardeslerin olmasina ragmen ve sen bir turk olmana ragmen, o kadar caresiz kaliyorsun ki, bir gece yarisi guvenebilecegin iki kisi sadece iki alman polisi olabiliyor.
    bir de ococukcagizin yolda belde sersefil olmasina icim acidi gercekten.kadinlar yurdunu terk ederken sirtindaki cantasi ve yuruyememesi uzmustur.
    umay'in her seye ragmen ailesinden sikayetci olmamasi da ince bir ayrintidir.
    ---
    spoiler ---


    (geyikli baba - 27 Ocak 2013 18:23)

  • comment image

    boşanmayı bir kadın istediği ve gerçekleştirdiği zaman bunu bir trajediye dönüştürebilen toplumlardan biri olduğumuzun kanıtı olan birbirine benzeyen onlarca hikayeden birini anlatan bir film.

    sibel kekilli duru bir şekilde oynamış, hissetmesini beklediklerimizi bize hissettirdi mi emin değilim.

    cem denen velet ise ayrı şukela bir şey idi.

    ister alamanya olsun ister türkiye olsun, nere gidersen git aile denen nalet kurumun insanın yakasına yapıştığı ve sen istesende sana yaşam alanı bırakmadığını anlatıyor.

    "başkaları ne der?" illetinden kurtulmadıkça, namus denen o saçma sapan kavramdan kurtulmadıkça, sadece türkiye için değil tüm aileyi kutsallaştıran, kadını mülkiyetleştiren, tapusunu aileden alıp kocaya veren toplumlarda yaşanabilecek durumun anlatısı film.

    tek başına bir çocukla kendi ayakları üzerinde yaşamak bir kadın için nasıl trajedi olur, eğer peşinde "başkaları ne der?" kafasında ailesi ve sözde "ahlak"ını temize çıkarmaya çalışan toplumu olursa?


    (evsizkedi - 16 Şubat 2014 18:23)

  • comment image

    ne bir eksik ne bir fazla var filmde. her şey olduğu gibi yansıtılmış. izlerken boğazım düğümlendi, gözlerim doldu. o kadar gerçek ki yaşananlar, o kadar acı ki anlatılanlar; insan izlerken yumruklarını sıkıyor. film son derece abartısız, olanı yorumsuz anlatan, yorumu seyirciye bırakan, hüzünlü ve üzücü bir film.


    (feministim ben - 6 Şubat 2012 01:17)

  • comment image

    sibel kekilli'yi oyuncu olarak beğenmeyenler, bu filmi oturup bi izlesin derim.

    rolünü o kadar layıkıyla oynamış, o kadar herşey gerçekti ki, hayran olmamak elde değil. türk sanatçılar içinde o rolü o kadar mükemmel oynayacak oyuncu sayısı bikaç kişiden fazlası değil, gerçekten tebriği hakediyor.

    ve evet, filmde yaşananların aynen yaşandığına da inanıyorum, hiç boşa türklerin ezikliği edebiyatı yapmasın kimse, bence filmdeki herşey gerçek


    (sarelle terapisi - 28 Eylül 2012 09:27)

Yorum Kaynak Link : die fremde