Facebook Yorumları
  • comment image

    tibet ile ilgili çinli bir sinemacı tarafından çekilen ve eleştirmenlerin epey ilgisiyle karşılaşan, izlenmeye değer bir film.

    ben bu filmi türkiye’deyken izledim. dnr’da dvd’lere bakarken gördüm ve türkiye’de bulunabilecek çok az sayıdaki nitelikli asya filminden biri olduğuna kanaat getirerek izlemek istedim.

    --- spoiler ---
    filmin benim gözümle dikkat çeken noktaları:

    -filmde tibetçe çok yoğun kullanılıyor. her ne kadar ses seçeneklerinde filmin orijinal sesini “çince” diye işaretliyorsanız da, filmin büyük bir bölümü tibetçe.

    -filmin etkileyiciliği daha ilk sahnesinden başlıyor. avcıların tutsak olarak aldığı tibetli korucu, tibet antiloplarının makineli tüfekle katledildiği sahnede isyan ediyor ve kafasını arabanın kaportasına vuruyor.

    -filmde çok merak edenler için bir sky burial sahnesi var.

    -filmin kahramanı ri tai, tibetlilerle ilgili bir gerçeği şu cümleyle özetliyor: “tibetliler bıçağı her zaman ucu kendilerine doğru olacak biçimde tutarlar.”

    -filmde eşleri dağlara çıkan koruculara “sağ salim dönün” diyorlar. bu sağ salim dönmek aslen tek bir ömrü kastetmez.

    -filmin 10. dakikasında görünen kırmızı tişörtlü bir adam bhutanlı’dır. çünkü gho giyiyor, gho’yu kıvırıp beline bağlamış. aksanı da onun kökenini açıklıyor.

    -filmdeki bütün şarkılar tibetçe.

    -ri tai, dağda bir adam kollarında ölünce dua okuyor: “om mani padme hum”. tibetliler bunu “o mani padi um” şeklinde söylüyorlar. bu sahnede bu telaffuzun bir örneğini görebilirsiniz.

    -filmde tibet’in ekonomik durumunu biraz anlayabilirsiniz. işgalden sonra tibet’te avcılık güçlendi. hindistan’dan ve nepal’den gelen avcılar bölgede kaçak olarak avlanıyorlar. eski tibetli çobanlar, hayvan derisi yüzme işinden para kazanmaya başladılar.

    -tibetli korucular kamyonları bataklığa saplandığında onu çekerken: chin hyin sum, diyorlar: bir iki üç!

    -korucuların bir mola sırasında hep bir ağızdan söyledikleri şarkı: “ne kadar uzağa gitsem de döneceğim..” himalaya halklarının hemen hepsinin bildiği bir şarkıdır.

    filmle ilgili görüntüler için şu adrese bakılabilir: http://www.nationalgeographic.com/mountainpatrol/

    gelelim, tibetli sinemacıların bu filmle ilgili görüşüne. filmle ilgili bir eleştiri yazısı yazan tibetli sinemacı tenzing sonam aslen ülkesiyle ilgili pek çok gerçeği de çok net bir dille açıklamış. tenzing sonam’ın yazısını kendisinin izniyle biraz kısaltarak türkçe’ye çevirdim. çevirmeyi becerdiğim kadarıyla yazının türkçesi şöyle:

    “mountain patrol: kekexili – bir tibetlinin gözünden
    tenzing sonam

    çinli yönetmen lu chuan’ın eleştirmenlerce çok beğenilen tibet filmi kekexili: mountain patrol’ı amazonlar’ın derinliklerindeki bir brezilya kenti olan manaus’ta 19. yüzyıldan kalma bir opera binasındaki bir sinemada izledim. benim de yardımcı yönetmenliğini yaptığım bir film ile, dreaming lhasa ile katıldığım 2. amazonas film festivali kapsamında bir gösterimdeydik. tropik bir kentin terletici sıcağında, son 90 dakikayı buzlu bir tibet platosunda geçirdikten sonra içimde çelişkili ve çatışık duygular uyandı

    lu chuan’ın çok yetenekli bir sinemacı olduğuna şüphe yok. mountain patrol; doğanın ve bir adamın geniş öyküsünde ustaca kurulmuş ve işlenmiş bir açgözlülük ve kahramanlık hikayesi. filmde bir grup tibetli korucu ile onların liderleri olan soylu ve sabit fikirli ri tai’yi izliyoruz. korucular, kendi adamlarından biriyle birlikte soyu tükenmeye yüz tutan tibet antilopu “chiru”ları öldüren ve geride hayvanların derilerini ipucu olarak bırakan acımasız avcı çetesinin peşine düşüyorlar. ancak film ilerledikçe aslen avcıların yakalanmasının değil, yolculuğun başlı başına bir öykü olduğunu anlıyoruz. ri tai’nin uzlaşma kabul etmeyen görev aşkı kendi adamlarının da ölümüne yol açıyor. üstelik bu ölüm, düşmanların elinden değil, doğa koşullarından ileri geliyor. doğa kendisini koruyanlar ile sömürenleri ayırmıyor. son; şaşırtıcı, beklenmedik ve gaddar. kameralar, tıpkı filmdeki insanlar kadar filmin bir kahramanı sayabileceğimiz yüksek platonun görkemli manzarasını muhteşem bir biçimde yakalıyor. bu, john ford’un klasik western filmi the searchers’taki güney batı manzaralarını anımsatıyor.

    peki öyleyse bu film niye bana bir rahatsızlık duygusu verdi?

    sürgünde doğmuş ve büyümüş bir tibetli sinemacı olarak, çalışmalarımda her zaman tibet’i gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmek istemişimdir. batının imgeleminde yer alan ve pek çok kitapta, filmde insanlara süslü bir biçimde sunulan gizemli shangri la imajını delillerle çürütmek amacındayım.

    martin scorsese'in kundun, jean jacques annaud'nun seven years in tibet, eric valli'nin himalaya ve pan nalin'in samsara gibi filmleri bu tibet söylencesi sonuna kadar sömürmüş çalışmalardır. benim gözümde mountain patrol da, tıpkı bu filmler gibi tibet’i bir söylence haline getiriyor, ancak bunu farklı bir bakış açısından yapıyor.

    çinlilerin resmi propagandasının dışına çıkarak, yeni ve kişisel bir gözle tibet’e baktıkları büyük olasılıkla ilk film, beşinci kuşak sinemacılarından tian zhuangzhuang'un the horse thief’idir. tibet ile ilgili bir filmde tibetli göçebelerin hayatının gerçekçi bir tavırla ve neredeyse bir belgesel yaklaşımıyla incelenmesi devrimci bir hareket olsa da, the horse thief de tibet’in ve kültürünün romantik ve tepeden bakmacı bir biçimde sergilenmesi tuzağından kaçamıyordu. üzücü bir biçimde mountain patrol da benzer bir tuzağa düşüyor.

    the horse thief ve mountain patrol’un kahramanları tibet ile ilgili filmlerdeki klişeleşmiş tiplemeye cuk oturuyor: iki filmin de ana karakterleri vahşi, sessiz ve soylu adamlar. bu bir rastlantı değil. tibetliler ya da kültürlerini tam olarak anlamadığınızda klişelere saplanmanız kaçınılmazdır.

    bunun farkında olan lu chuan film hakkındaki bir söyleşide şunları söylüyor: "aslında benim tibetlilerle olan kişisel deneyimlerim başkalarının anlattıklarına hiç benzemiyorlardı. tibetliler sizin sıcaklığınızı hissederlerse çok açık insanlara dönüşüyorlar. ben yönetmenlik yaparken hepsi beni kabullendi ve benimle iş birliği yaptı. tibetliler tıpkı kızılderililer ve eskimolar gibi azınlık durumundalar ama kendi kişiliklerini ve saflıklarını korumayı başarıyorlar.” bu tepeden bakmacı tavır, sadece tibetliler için değil, aynı zamanda kızılderililer ve eskimolar için de geçerli. bu tavırda hem bir naiflik, hem de sözde “azınlıklar” a karşı bir kendini beğenmişlik var.
    ....
    bu filmde tibetliler sevilesi insanlar olarak gösterilmişlerse de, özde tek yönlü ve himayeci bir tavır göze çarpıyor. bu açıdan lu chuan batılı sinemacı eric valli’den farklı değil. valli de benzer bir taktik ile himalayalar’dan bir kahramanlık öyküsü çıkarmış ve insan ile doğa arasındaki ilişkiyi incelerken batıl bir tibet motifi kullanmıştır.

    bu kolaycı anlayış tibetle ilgili filmlerde budist kültürün sunumunda daha da belirgin hale geliyor. örneğin “gökyüzü gömüşü” sahnesinde. gökyüzü gömüşü sahneleri, gerçek tibet’i göstermek iddiasındaki her filmin olmazsa olmazı.

    ....

    tibet kültürünü sterotipleştirme / klişeleştirme mountain patrol’ın içine düştüğü tek tuzak değil. filmin daha rahatsız edici bir yanı, bağlamı olmaması. filmin öyküsünün geçtiği tibet tamamen apolitik bir yer. filmde çin’in hiç bir mevcudiyeti olmadığı gibi, tek bir çinli yönetici de gösterilmiyor.

    filmdeki kötü adamlar müslüman! filmdeki tek çinli karakter de öyküsü ağzından dinlediğimiz beijingli gazeteci. o da yarı tibetli ve yerel dili konuşabiliyor, bu nedenle o da nötralize edilmiş durumda. tibetliler de onu zaten bağırlarına basıyorlar. izleyici için tibet’in yakın tarihi ile ilgili tek bir ipucu yok. film, tibet’i vahşi batının bir tür söylencesel doğu versiyonu olarak gösteriyor. burada silahın sözü geçer. haydutlar cezadan muaftır. bir insan kanunu kendi elleriyle uygulamalıdır ve yalnızca cesurlar hayatta kalabilir. ya bu bölgedeki çin kontrolünün ciddi biçimde zarar gördüğünün bir göstergesi olarak sunuluyor – ki bunun gerçekle alakası yok, ya da sinemacı rahatsız edici gerçeklerle uğraşmaktan kaçınıyor...

    eminim lu chuan bu filmi çekerken çin yönetiminin baskısı altında kalmamak için epey çaba göstermiştir. çin, tibet’i dikkatle kontrol altında tutsa da, çin hükümeti bölge hakkında halen paranoyalarını sürdürüyor. özellikle tibet’in halen çin’in uluslararası görüşmelerde yumuşak karnı olduğu düşünülürse...

    insanlar, çin ekonomik güç kazandıkça ve çoklu düzeyde dünyayla ilişki kurdukça; yeni kuşak entelektüellerinin, lu chuan gibi sinemacılarının tibet’in durumu gibi karmaşıklıklara karşı durabileceğini ve içinde büyüdükleri propaganda kozasını yırtabileceklerini, tibet’i nesnellik ve mantık ile değerlendirebileceklerini umuyorlar. ne yazık ki mountain patrol bunun bir örneği değil. henüz bu hayalimiz gerçek olmadı.

    sonuçta mountain patrol’da bir ironi var. film tibet’in simgeleyen bir hayvanın, tibet antilopunun kurtuluşu için müdacele eden tibetliler’e odaklanıyor, ancak bu hayvanın kendisi çin tarafından bir simge olarak sahiplenildi ve beijing olimpiyatları’nın maskotlarından biri olarak kullanıldı. bu simgecilik şuna varıyor, tibet ve tibet'le ilgili her şey, tibet antilopu da dahil, resmi olarak çin’in malıdır.”
    ---
    spoiler ---


    (ribbons - 21 Ekim 2006 18:43)

  • comment image

    nefis bir film. hayır sadece atmosferi ile iş yapan filmlerden değil, sinema dili olarak da pek güzel, pek şahane bir film. hikayenin gerçekliğinin filme kattığı şeyler de cabası, doğayı korumak için hükümetten maaş bile alamayıp buna rağmen gözü kapalı kendini tehlikeye atan insanları görmek değişik. hani böyle holivud usulü görev aşkı martavalı değil, bu daha insani. anlattığı hikayesiyle, herşeyiyle tam bir insan filmi.


    (sambalici - 7 Eylül 2008 21:05)

  • comment image

    mıhlayan bir film, evet evet kesinlikle mıhlayan bir film.

    gerek konusu, gerek oyuncuları ve gerekse çekimler; hepsi ayrı ayrı güzel. hepsinden daha güzel olanı ise farklı bir kültürü abartısız, çırılçıplak seyrettiğinize olan inancınızın tam olması. yaşanan olaylardan alıntılanmış olması da dikkate değer bir konu.

    iyi iş çıkartmış yönetmen.

    bulun bir yerlerden ve lütfen seyredin.


    (nevtek - 28 Aralık 2009 00:42)

  • comment image

    kekexili dag korucularinin gercek öyküsüne dayanan film. bu adamlarin kültürü cok farkli empati yapmak imkansiz..

    --- spoiler ---

    kekexili'de bir adim attiginda o güne kadar o noktaya ayak basmis olan ilk kisi sen olabilirsin.

    ayrica filmde tibet antilobu canli olarak hic görülmüyor.

    ---
    spoiler ---


    (cet - 26 Haziran 2010 00:18)

  • comment image

    2004 yılında çekilmiş güzel bir chuan lu filmi.*

    konusu: tibet dağlarında yaşayan tibet antiloplarının postları için hızla avlanması ile sayıları bir milyondan 10 bine düşer. bu antilopları avcılardan korumak için gönüllülerden dağ polisleri oluşturulur. bu polislerin başında emekli bir asker vardır. bir gün bu polislerin kampına pekinden bir gazeteci gelir ve olaylar gelişir...

    gazetecinin yardımı ile kekexili adı verilen yer milli park ilan edilir ve antiloplar korumaya alınır.

    bunun dışında filmin müzikleri de fena değildir. özellikle tuva müziğini** seviyorsanız tavsiye edilir.

    (şimdi okudum da gazetelerdeki film tanıtımları gibi olmuş. idare edin artık.)

    http://www.imdb.com/title/tt0386651/

    filmin posteri için: http://www.filmstarts.de/…ol/kekexili01-poster.html

    ek: film mountain patrol ismiyle de gösterilmiştir.


    (samanliktaki zuhtu - 2 Ocak 2006 21:26)

  • comment image

    dekorsuz, süssüz, bomboş arazilerde sonuna kadar dolu bir film. size onbinlerce kilometre ötedeki insanların hangi amaçla yaşadığını ve ne için öldüklerini gördüğünüzde belki yanı başınızda, bir kaç kilometre uzağınızda ölen ve yaşayanları daha iyi anlayabilirsiniz.


    (broken - 16 Ocak 2006 02:15)

  • comment image

    her karesi fotograf tadinda olan ve garip bir bicimde etkisini uzerimden atamadigim bir film... saniyorum bunun nedeni herseyin cok dogal olmasi idi... kendimi film izliyormustan cok orada hissetmemi saglayan guzel karelere ve yaklasimlara sahipti.


    (bumerang - 12 Haziran 2006 09:17)

Yorum Kaynak Link : kekexili