Süre                : 1 Saat 34 dakika
Çıkış Tarihi     : 12 Eylül 2008 Cuma, Yapım Yılı : 2008
Türü                : Drama,Savaş
Taglar             : Yahudi,oğlan,Naziler,zehirli gaz,çit
Ülke                : İngiltere,ABD
Yapımcı          :  Miramax , BBC Films , Heyday Films
Yönetmen       : Mark Herman (IMDB)
Senarist          : John Boyne (IMDB)(ekşi),Mark Herman (IMDB)
Oyuncular      : Asa Butterfield (IMDB)(ekşi), Zac Mattoon O'Brien (IMDB), Domonkos Németh (IMDB), Henry Kingsmill (IMDB), Vera Farmiga (IMDB), Cara Horgan (IMDB)(ekşi), Zsuzsa Holl (IMDB), Amber Beattie (IMDB), László Áron (IMDB), David Thewlis (IMDB), Richard Johnson (IMDB), Sheila Hancock (IMDB), Charlie Baker (IMDB), Iván Verebély (IMDB), Béla Fesztbaum (IMDB), Attila Egyed (IMDB), Rupert Friend (IMDB), David Hayman (IMDB), Jim Norton (IMDB), Jack Scanlon (IMDB), László Nádasi (IMDB), László Quitt (IMDB), Mihály Szabados (IMDB), Zsolt Sáfár Kovács (IMDB), Gábor Harsai (IMDB), Julia Papp (IMDB)

The Boy in the Striped Pyjamas (~ Çizgili Pijamali Çocuk) ' Filminin Konusu :
Nazi Almanya’sı Bruno’nun babasını görevli olarak Polonya’ya gönderir. Bruno, kasabadaki toplama kampının tel örgülerinin öbür yanındaki bir çocukla arkadaş olur. Ancak iki çocuk arasında gelişen bu dostluk, özellikle oğlunun bu kampla ilgili gerçeği öğreneceğinden kuşkulanan Alman annenin (Vera Farmiga) endişelerini artıracaktır. Bruno ve ailesinin yeni evleri birbuçuk milyon Yahudinin Nazilerce öldürüldüğü Auschwitz toplama ve yoketme kampının bitişiğindedir.


  • "bruno borçlu hissediyordu kendini ve arkadaşına söz vermişti. arkadaşınım kampta kaybolan babasını bulacaklardı. kampa girdi ve shmuel'in babasını buldular söz verdiği gibi..."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kasim 2008 de gösterime girecek olan bir 2. dünya filmi. bir cocugun gözlerinden 2. dünya savasi... merak uyandirici. yalniz traileri izlerken dusunmeden edemedim. millet sadeece bir olaydan(2. dunya savasi) yuzlerce film yapti. biz dunyanin medeniyetler besiginin uzerinde oturuyoruz ama adam gibi hikayelerimiz yok :(


    (daydreams - 21 Eylül 2008 17:44)

  • comment image

    mutlaka izlenilmesi gereken bir film. kitabı filme uyarlayan ve yoneten mark herman gercekten basaralı bir iş cıkarmıs. bir bucuk saatin nasıl aktıgını anlamıyorsunuz bile tabi bunda bruno'yu oynayan asa butterfield ve shmuel'i oynayan jack scanlon'un etkisi buyuk. yalnız filmdeki en buyuk eksi ingilizce cekilmiş olması hem de ingiliz aksanı ile. bu tur filmler mutlaka almanca cekilmeli der bunun en guzel ornegine bakınız verir giderim..

    (bkz: der untergang)


    (oceansoul - 1 Şubat 2009 23:12)

  • comment image

    almanların ingilizce konuşmasından başka eleştirilecek yanının bulunmadığını düşündüğüm izlenesi film.

    ateşli silahların olmadığı, ama kendinizi savaşın ortasında hissettiren bu filmde, çocuk oyuncuların performansını hayretlerler içersinde bırakıyor.


    (kopuk ucurtma - 3 Şubat 2009 04:24)

  • comment image

    --- spoiler ---

    babası alman komutanı olan 8 yaşındaki bir erkek çocuğun 2. dünya savaşı'nda yaşadığı olayları anlatan film. filmin ana olayı, ismi bruno olan bu çocuğun çalışma kampındaki shmuel adlı akranıyla gizlice arkadaş olmasıdır. filmin sonu dramatik, çünkü bruno da gaz odasında yahudilerle birlikte yakılıyor. filmin adı da bruno'nun filmin sonunda giydiği kamp giysisinden geliyor. genel olarak sade bir film olsa da harika oyunculuklar sayesinde izlenilmesi gerekir.

    ---
    spoiler ---


    (muhteriz darbe - 3 Şubat 2009 20:57)

  • comment image

    sekiz yaşındaki bir çocuğun masmavi gözlerinden anlam veremediği bir kavga... cam gibi gözlerinde yansıyan dikenli tellerin arkasında bir çocuk. pasaklı, çizgili pijamalarının üzerinde numaralar olan, her gün bir moloz yığınının arkasına sinip tüm bu olanların bitmesini bekleyen bir çocuk. mavi gözlü kaşif ne kadar meraklıysa o da tam tersi bıkmış artık öğrenemediği şeyleri merak etmekten. merak edilecek kadar güzel şeyler değillermiş çünkü. her gün düdük sesini duyana kadar sürüyor arkadaşlıkları, sonra pijamalı çocuk bir el arabasını iterek koşuyor...

    ikinci dünya savaşı konulu filmlerden o kadar çok izledik ki, filmin başları bu yüzden biraz ağır ve kasvetli gelebiliyor ama tam zamanında film size kapılarını açıyor ve bittiğinde ne zaman sizi içeri aldığını bile hatırlamıyorsunuz.

    oyunculuklardan yeterince bahsedilmiş, ama şahsen ben bruno'yu oynayan asa butterfield'den çok shmuel'i oynayan jack scanlon'ın oyunculuğuna öldüm bittim. o kadar ki rol yapmıyordu sanki, sanki o sırada ikinci dünya savaşı oluyor, eline kamerayı alan biri de onları çekiyordu habersiz. onlar nasıl kaçamak bakışlardı öyle, başını kaldıramayacak kadar bir yük taşıyormuş gibi hep yere bakan gözler...

    keşke kitabı filminden önce çıksaydı karşıma, yada yok yok ekran kararırken o kapı bu kadar etkilemezdi beni o zaman.

    --- spoiler ---

    shmuel bardakları temizlemeye geldiğinde bruno ona pasta çörek verdikten sonra odaya ss subayının gelişi (sanırım subaydı) ve sonrasında yaşananlar filmin en etkileyici sahnelerinden biriydi belki... iki küçük çocuğun birbirlerine ihanet etmek zorunda bırakılışları bütün o savaş yüzünden yaşanmak zorunda kalınan şeylerin yanında bambaşka bir zorundalıktı. bu sefer savaşın yarattığı yıkımın büyüklüğünü insanların "çöp" olarak tanımlanıp yakılmasının yanında henüz daha iki küçük çocuk olan bu iki arkadaşın belkide hayatlarında ilk defa masumiyetlerini kaybetmeleriyle de gördük. biri bedelini sağ gözünün üstüne yediği yumrukla öderken diğeri de vicdanıyla ödedi.

    ---
    spoiler ---

    izledik etkilendik, insanlık öğrendik... şimdi o tellerin bir tarafında yahudi çocuk var diğerinde ise filistinli, yıllar sonra rollerin başka ırklarla değişmeyeceğini ise kimse garanti edemez.


    (dim my eyes - 13 Şubat 2009 06:37)

  • comment image

    sinema endüstrisinin "işlemek" noktasından "sömürmek" noktasına vardığı bir konu olan 2. dünya savaşını, silahların ve bombaların fondaki müzikle uygun adım giden patlama seslerini ve kanla çamurun birbirine karıştığı kamuflajları arka plana koymadan anlatabilmiş bir film.

    öncelikle john boyne’u takdir etmek gerek yazımı için, fakat elbette uyarlayan ve yöneten mark herman’ın filme verdiği renk de bir o kadar önemli. "lost innocence" - "found humanity" anabaşlıkları ile yola çıkıp da duygulara hitap etmeyecek bir eser yok gibi düşünülse de, konu sadeleştikçe ve tarih eskitildikçe anlatım diline ne çok iş düştüğü gözden kaçırılmamalı. wehrmacht ve ss karışımı bir birlik resmedilmesi de kanımca anlatımı daha kuvvetli kılmak içindi, hoş, değilse bile, tıpkı alman karakterlerin ingilizce konuşturulması gibi, bir ayrıntı olmaktan öteye geçmez. zira "acı" gerçeklerden yola çıkılarak çekilmiş bir filmde estetize edilme payına ne kadar risk unsuru katacağı yönetmene kalmıştır, benim gözüme batmadı mesela.

    nihayetinde güzel bir film, asa butterfield* ve jack scanlon* kozlarıyla akıllarda biraz daha uzun süre yer edecektir.

    --- spoiler ---

    bruno’nun ufak bir yanlış anlaması gibi gözüken ve "the jew"e ithafen sorulmuş izlenimi veren sorunun hitler’e göz kırpıp kaçması da şık olmuş:

    bruno: i don't understand. one man caused all this trouble?

    ---
    spoiler ---


    (kes - 1 Mayıs 2009 00:27)

  • comment image

    --- spoiler ---

    day of the dead'den hemen sonra izledim ben bu filmi. aynı gün, 15-20 dakika arayla falan. day of the dead'i izleyen bilir, romero'nun en kanlı, zaman zaman gore denilebilecek sahnelerle (oyulan gözler, yerlere dökülen iç organlar, zombilerin iştahla bağırsak yemesi vs..) dolu şaheserlerinden biri.

    fakat bu filmin, yani the boy in the striped pyjamas'ın yanında, romero'nun zombileri eğlencelik çıtır çerez kaldı. hayatımda izlediğim en "hardcore" filmlerden biri oldu kesinlikle.

    sonlarına doğru aklımı oynatacak hale geldim, yıkıldım. yüzümü kapatmak, izlememek istedim. (böyle yazınca sanki ortada şiddet sahnesi varmış gibi oldu. şiddet neredeyse sıfır olmasına rağmen vahşeti nasıl böyle anlatabilmişler, inanamıyorum.)

    uzun zamandır duygusal ve psikolojik anlamda böylesine etkilendiğim bir film olmamıştı. çok üzüldüm yav, öyle böyle değil.

    bruno, shmuel, pavel... ah be...

    ---
    spoiler ---


    (nevrotik pollyanna - 11 Temmuz 2009 02:24)

  • comment image

    abi,uykum kaçtı diye bi film izliyim dedim,açtım,bi kaç gün uyku tutarsa ne olayım...fena bi film...insanın içine dokunuyo,yahudi istismarı filmlerinden gına geldi belki ama bu herhangi bi ırkla değil insanlıkla alakalıydı...izleyin,hayatınız nasıl olursa olsun şükredersiniz ve sonrada boş durmayın,sizde bruno gibi keşfedin,çünkü belki keşfedilmemiş daha çok mazlum vardır dünyada...


    (cekikgozlusarisinzenci - 16 Aralık 2009 03:56)

  • comment image

    2. dünya savaşının yaşanmışlık ihtimali olan bir diğer kesiti. schindler's list, the pianist falan, tadı o ayar ama insanın ciğerini o kadar delmeden benzer hissi veren bir film. la vita e bella'ya ise daha uzak bir tatta..

    o acıların 3-5 kişilik şahitliği, çocuk gözünden verildiğinden, film kendini uslu bir hüzünle seyrettiriyor. uslu ve masum bir hüzün. en önemli farkı bu sanırım.

    klişe var mı, pek tabii ki. hem de sürüsüne bereket. yine de hikayenin aktarılmasında kullanılan ama 2. dünya savaşına, hele de toplama kamplarına dair hangi film olursa olsun, klişe içerecektir herhalde. bizim ekran karşısında götümüzü yaya yaya "bunu da bi sefer kullanmayın be kardeşim" diyeceğimiz her bir şey, o zamanlarda boku çıkarılana kadar, hatta içindeki insanlık sonsuz eğrisinde seyreltilerek yapılmıştır ne de olsa. bir film misyon taşısın demiyorum ama "toplama kampı acılarını, insanlık acılarını çok gördük, hadi bırakın bunları, şimdi de 2 nazi subayının mutlu sona eremeyen aşkının hikayesi çekilsin" diyen adamdan duş jeli yapıp watsons'a ucuza bırakasım gelebilir. gelir evet.

    ha ne diyodum, pardon. güzel, izlenesi, insanlık dersi çıkarılası; hatta insanlık parantezinde statü, çocukluk ve büyümek(!) üzerine, bilinçli ve saptırılmış tarih oluşturulmasına dair düşünülecek küçük ama ağır çapalar atıyor insanın beynine.

    --- spoiler ---

    bruno, çalışma kampına giden ormanlık yolda hep elinde bir oyuncakla koşarak shmuel'a gider. o yolda oynadığı son oyuncağı da, tel örgünün altından geçebilmek için yanında taşıdığı kürektir. kamera koşan oğlana sabit, iki yanından ağaçlar akarken, o küreği tahta uçağı gibi havaya kaldırarak, oynayarak taşıması, kalp atışlarını hızlandırır.

    bir de shmuel'i zaman makinesiyle bir çalışma kampına gidip, oradan öylece alıp filme koyduklarını düşünüyorum.

    ---
    spoiler ---


    (slot - 11 Ocak 2010 16:32)

  • comment image

    uykum gelsin diye öylesine izlemek maksadıyla açıp, gece 2'de insanin gozunden yaşlar getirten bir film. çok etkileyici bir final. muhakkak izlenilmeli.

    film'e getirilebilecek tek olumsuz eleştiri ise; nazi almanya'sını canlandıran oyuncularin kulak tırmalayan ingiliz aksanları olabilir.

    --- spoiler ---

    - clothes off!!
    - no, it's just a shower

    b- a shower?

    ---
    spoiler ---


    (0dy - 29 Mayıs 2010 01:56)

  • comment image

    bütün gün göğüs kafesimin üzerinde fil oturmuş hissiyatıyla dolaşmama vesile olmuş, çok vurucu biten film. hırslarımız, ön yargılarımız, öfkemiz olmasa karşımızdakini gerçekten görüp, onun da bizden farklı olmadığını fark edebileceğimizi anlatır, hitlere ve nazilere kin kusturur.


    (mehmetalibeyyardimedin - 18 Haziran 2010 23:51)

  • comment image

    çok fena spoiler

    bilerek mi yapıyorlar bilmem, film yahudileri önemsiz gösteriyor.bir gaz odası dolusu yahudiyi değilde bizim brunoya üzülüyoruz.bruno şurdan bir yerden kaçsa, babası geç kalmasa falan diye düşünüyoruz.babası brunoyu bulunca vicdana insafa gelip o yahudileri salıverecek değil ya.

    çok fena
    spoiler


    (liewec - 5 Ağustos 2010 11:06)

  • comment image

    filmin konusu pek çok filmde benzerleriyle karşılaştığımız bir konu, ikinci dünya savaşı esnasında yahudi toplama kamplarından birinde gerçekleşen bir trajedi.

    oyunculuk gerçekten iyi. lakin bazı noktaları;

    --- spoiler ---

    vicdanı etkileyebilecek hassas konuları seçmek, gerçekten çok da zor bir iş olmasa gerek. evet, bir soykırımın, bir savaşın, insanların ölmesinin, çocukların yakılmasının izleyen, duyan, tanık olan herhangi bir insanı ciddi anlamda etkileyeceği, kendini alaşağı insan yapan değerlerden sıyırmamış bir insan değilse, şüphesizdir; fakat bu tarz konuların gerçek veyahut gerçeğe yakın konulardan ticari amaçlarla seçilmesi ne kadar ahlaki?

    bu soykırım esnasında insanların toplama kamplarında yakıldığı biliniyor. diyelim ki bu film, herhangi bir maddi edim amacı güdülmeksizin sadece verdiği mesaja yönelik bir emeğin ürünü olsaydı o zaman bir derece amacına ulaşırdı. iki çocuğun yakılması konu. iki çocuğun yakılması, bu çocukların alman, yahudi, müslüman, filistinli, israilli yani ne şekilde etiketlendirildiyse, bu gözetilmeksizin muhatap olan her kimse gözünün yaşını tıkar gözünde. iki üç gün sonra unutacak olsa da insan olduğunu hatırlatır izleyene.

    belki yanlıştır, bilemeyeceğim fakat tepki verdiğim nokta ise bu başlıkta, ve benzeri başlıklarda, ortaya konabilecek milyarlarca trajik konu üzerine ticari amaçla yaklaşmak. bunun çirkinliği. insan ister istemez çok vurucu noktalarımızın fazlaca istismar edildiğini düşünüyor.

    mesela o zamanlar almanlar yahudi çocuklarını yakıyor. şimdi de filistinli çocuklar yakılıyor bir yerlerde. bir zaman sonra bu da bir film konusu olacaktır zannediyorum. fakat "al çek bunun filmini, al sana sermaye de." deseniz, yapamam. çünkü ahlaki değil bu.

    bir film izleyip hayatımız değişmedikçe sanki bu da olmaya devam edecek. bu hikayeler de sektöre bol bol malzeme sağlayacak.

    adice buluyorum. yapılanları adice bulduğum kadar, bunun maddi amaçlarla istismar edilmesini de adice buluyorum. belki yanlış düşünüyorumdur bilinmez, fakat bir izleyicinin bunu düşünüyor olması bile bence hoş değil. bilemedim.

    ondandır, çok iyi film demeye dilim varmıyor ama ben de ağladım. öyle.

    ---
    spoiler ---


    (theirgreatmasquerader - 10 Eylül 2010 00:53)

  • comment image

    son sahnesiyle beni kahreden, 2. dünya savaşı sırasında esir bir yahudi erkek çocuğu ve alman subayı babanın oğlunun arkadaşlığını konu alan iç sızlatan filmdir.
    nasıl masumdur çocuklar. kendi dünyaları oyun oynamaktır. ırk, dil, din farketmeksizin. yalnızca aşkla meşkle uğraşıp saçma sapan konulara kafa yoran biz yetişkinlerin; birlikte olup oyun oynayıp güzel vakit geçirmek isteyen, tel örgüleri aşan iki küçük çocuktan öğrenmemiz gereken çok şey olduğunu düşünmekteyim.

    --- spoiler ---

    shmuel habersizdi başına gelecek acı sondan belki ama biliyordu kötü muammele içinde olduğunu. küçücük omuzlarına yükler binmişti o oyun çağında.
    bruno yeni taşınmıştı o eve hiç istemeden. yeni bir umuttu onunkisi belki yeniden arkadaşları, güzel oyun oynayacağı yerler bulacaktı. yine de mutluydu, çocuktu, neşeyle ormanda koşuyordu. kim bilebilirdi shmuel'i bulup birkaç güzel gün geçirip oynayacaklardı sonra birlikte ölüme gideceklerdi. iki oyun arkadaşı hiç hak etmeden kaybolacaklardı bu dünyadan, oyun oynayıp güldükleri yerlerde can vereceklerdi haksız yere.
    belki oynayacak çok günü olacaktı bruno' nun, tel örgüleri aşmasa. ama hayatta kalsaydı bir daha oynayabilir miydi o çizgili pijamalı shmuel'siz?

    ---
    spoiler ---

    (bkz: durduk yerde adamın amına koyan filmler)


    (eiskalt - 15 Ağustos 2011 21:19)

  • comment image

    savaşın kötü ve ürkütücü yüzünün kan, vahşet, silah sesleri olmadan da anlatılabileceğini göstermiş filmdir.

    --- spoiler ---

    son sahnedeki gaz odasında diğer tüm yahudileri görmezden gelip sadece bruno'ya üzülen, ah vah gitti çocuk diyenlerin ağzına ayağım girsin.

    ---
    spoiler ---


    (we who are not as others - 28 Ocak 2012 17:25)

  • comment image

    abartılmış bir film.
    tüm sözlük ağız birliği edip övmüş resmen.

    göğüs kafesine fil oturanlardan, ''diğer holocaust filmlerinden ayrılıyor'' gibisinden yorumlar yapanlara kadar herkes öve öve bitirememiş.

    ''bir çocuğun gözünden anlatılan bıdı bıdı...'', ''masum bir çocuk gözüyle betimlenen bıdı bıdı...''

    hani hiç çocuk gözünden ww2 filmi izlemesek neyse de şu övgülerin yarısı idi i smotri için düzülmemiş olunca biraz garipsiyor insan.

    sorulması gereken soru şu: bu film bize katrilyon tane ww2 filminin verdiği mesajlardan farklı olarak hangi yeni mesajı veriyor?

    cevap: hiç.

    fakat görevini yapmış tabi. masum çocuk + holocaust temasıyla duygu sömürüsünün dibine vurmuş.

    kimsenin yüzüne tokat gibi çarpan bi mesaj falan yok. o tokatlar defalarca çarpılmıştı birçok filmde zaten.

    -görev bilincini her şeyin üstünde tutan ss subayı klişesi
    -iç hesaplaşmalar yaşayan nazi kadınları
    -ağır işlerde çalıştırılan ve ''aslında geçmişte çok iyi mesleklere sahip'' yahudi esirler
    -her şeyden habersiz masum çocuklar
    -nasyonal sosyalist öğretilere kendini kaptıran genç kızlar
    -esirlere aşağılayıcı davranan emir erleri.

    benim için filmin verdiği mesaj şudur: biz sizi 6 milyonun ölümünü dramatize ederek kandırmaya devam edeceğiz ve siz geri kalan 51 milyon için asla üzülmeyeceksiniz.

    zöge: bu entry'nin zamanın ötesine gittiğini özellikle belirtiyorum. sözlüğün sinema konusunda bi referans olabileceğini düşünenlere faydalı olur belki.


    (kogan - 3 Nisan 2012 02:08)

  • comment image

    filmini yaklaşık 3 hafta önce izledim, film boyunca döktüğüm gözyaşlarıyla film bittikten sonra yarım saat daha döktüğüm gözyaşlarını tüm insanlık için döktüm, kendi insanlığımdan soğuyarak... odada gördüğüm herhangi bir nesne olmak istedim insan olmaktansa...

    10 dakika önce kitabını okuyup bitirdim. yine kovalarca gözyaşı dökeceğimi düşünmüştüm ama onun yerine yalnızca şaşkınlık vardı. filmde alman aileyi ekstra iyi göstermek için ekstra bir çaba harcandığını gördüm.

    --- spoiler ---

    kitapta anne gayet katıdır, nazi fikirlerine, soykırıma vs. karşı olduğu açıkça belli edilmemiştir, yalnızca ip uçları verilir, onlarda da annenin kesin bir duruşu yoktur. filmde ise vera farmiganın yaşlı mavi gözleriyle her fırsatta duruma karşı çıkması ön plana çıkarılmıştır.

    kitapta bruno açık açık "maceranın shmuel'un babasını bulmaktan daha çekici" olduğunu düşünürken ve shmuel'un babasını bulmasına yardım etmesini açık açık shmuel rica etmişken, filmde bütün bunlar bruno'nun ince fikri ve kahramanlığı gibi yansıtılmış.
    ---
    spoiler ---

    sonuç olarak filmde alman aile için sempati toplama kaygısı var. ilk defa keşke önce kitabı okuyup sonra filmi seyretseydim dedirtti bana... iki farklı konuymuş gibi hissediyorum şimdi, kitapla filmi kalbimde ayrı yerlere yerleştirdim malesef...


    (edili - 3 Şubat 2014 23:16)

  • comment image

    bruno borçlu hissediyordu kendini ve arkadaşına söz vermişti. arkadaşınım kampta kaybolan babasını bulacaklardı. kampa girdi ve shmuel'in babasını buldular söz verdiği gibi...


    (iskembe i kubra - 5 Haziran 2014 00:12)

  • comment image

    bir çok övgü almasına rağmen beğenmediğim filmdir.
    --- spoiler ---

    öncelikle konuşma diline çok takıldım ben. nazi subayı baya da önemli sorumlulukları var ama film ingilizce. insanın filmin içine geçmesini engelliyor en azından benim öyle oldu. kitapta nasıl bilmiyorum ama çocuklar 8 yaşına göre fazla aptal fazla akıllı. bruno ne oldugunu anlayamadı ya ona yandım. bir sor evladım sen niye hep açsın niye üstün başın kirli o karsisindaki sabi de desin dayak yedim ben keki yediğim için bu nasıl meraklı cocuk konsepti uyuz oldum. genel olarak cocuk maceraperest olarak anlatılıyor filmde o yüzden çok eksik buldum çocuklar arasında geçen diyalogları.
    bir baska sinir bozucu detay ise annenin insanların yakıldıgını ögrendiginde kendinden gecip sürekli aglamasi ama taşınacagi zaman yine eski süslü moduna dönmesi. duygu geçişi bu kadar hizli olur mu ? çok carpici olabilecek bir film harap olmus bence. farkli yonetmenle super bir film olabilirdi diye dusunuyorum.
    ---
    spoiler ---
    la vita e bella candır. onla kıyaslanamayacak filmdir.


    (belki olur - 23 Ocak 2015 11:52)

Yorum Kaynak Link : the boy in the striped pyjamas