Süre                : 1 Saat
Çıkış Tarihi     : 21 Eylül 2005 Çarşamba, Yapım Yılı : 2005
Türü                : Drama,Korku,Gizemli,Romantik,Bilim Kurgu,Heyecanlı
Taglar             : Su,Park görevlisi,Florida,kasırga,extinction
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Warner Bros. Television , Shaun Cassidy Productions
Yönetmen       : Lawrence Trilling (IMDB), Sergio Mimica-Gezzan (IMDB)(ekşi), Steve Shill (IMDB)(ekşi), Thomas Schlamme (IMDB)(ekşi), Ernest R. Dickerson (IMDB)(ekşi), Michael Dinner (IMDB), Rod Holcomb (IMDB), Michael Nankin (IMDB), Bill Eagles (IMDB), Eric Laneuville (IMDB), Bryan Spicer (IMDB), J. Miller Tobin (IMDB), Fred Toye (IMDB), Harry Winer (IMDB)
Senarist          : Shaun Cassidy (IMDB)(ekşi),Juan Carlos Coto (IMDB),Michael Alaimo (IMDB),Becky Hartman Edwards (IMDB),Julie Siege (IMDB)(ekşi),Michael Foley (IMDB),Reed Steiner (IMDB),Charles Grant Craig (IMDB),Michael Berns (IMDB),Jill E. Blotevogel (IMDB)
Oyuncular      : William Fichtner (IMDB)(ekşi), Eddie Cibrian (IMDB)(ekşi), Kari Matchett (IMDB)(ekşi), Lisa Sheridan (IMDB)(ekşi), Tyler Labine (IMDB)(ekşi), Alexis Dziena (IMDB)(ekşi), Evan Peters (IMDB), Ariel Gade (IMDB)(ekşi), Aisha Hinds (IMDB), Nathan Baesel (IMDB), Ivar Brogger (IMDB), Michael Mitchell (IMDB), James Frain (IMDB), Joshua Gomez (IMDB), Kimleigh Smith (IMDB), Holmes Osborne (IMDB), Veronica Cartwright (IMDB), James Carraway (IMDB), Elisabeth Moss (IMDB), Mark Colson (IMDB), Rocky Carroll (IMDB), Ewan Chung (IMDB), Jake Richardson (IMDB), Brennan Feonix (IMDB), Edwin Hodge (IMDB), JoJo Ryder (IMDB), Tammy Trull (IMDB), Becca Battoe (IMDB), Scott Klace (IMDB), Melody Butiu (IMDB), Joshua Harto (IMDB), Tina Holmes (IMDB), Julio Oscar Mechoso (IMDB), Anne Dudek (IMDB), Cirroc Lofton (IMDB), Ryan Honey (IMDB), Gwen Mihok (IMDB), Ron Butler (IMDB), Jim Cantafio (IMDB), Armin Shimerman (IMDB) >>devamı>>

Invasion (~ Invasión) ' Dizisinin Konusu :
Dallas’tan Washington’a kadar semaları aydınlatan devasa bir patlama, Patriot adlı uzay mekiğinin parçalanmasına ve ABD’nin üzerine yağmur gibi yağmasına neden olur. Yetkililer durumu kontrol altına almakta çabuk davransalar da, mekiğin enkazı üzerine bulaşmış bir maddeyle ilgili hikayeler yayılmaya başlar; hem uzayın aşırı soğuğuna, hem de dünya atmosferine girerken ortaya çıkan aşırı ısıya dayanıklı bir maddedir bu.  Ve ona ilk temas edenler ilk değişenlerdir …


  • "vh1'da yayınlanan bir chart programı."
  • "son dönem invaderların birkaçı şu şekilde sıralanabilir:joss stoneduffyadeleamy winehouselily allenkate nashyakında bu listeye ekleneceğini tahmin ettiğim isim ise pixie lott."
  • "miladi 9 subat 1964'de the beatles'in ed sullivan sovuna cikmasi sayilir.."
  • "(bkz: soviet invasion)"
  • "60'lara çok önemli bir şekilde damgasını vurmuş, mod akımını da etkilemiş bir başka akım.en önemli temsilcilerinden biri de the kinks'tir."
  • "(bkz: the hollies) (bkz: hermans hermits) (bkz: the troggs) (bkz: the zombies) (bkz: gerry marsden and the pacemakers) hatta (bkz: manfred mann)"
  • "steel panther'in 2012 dvdsi. oldukça keyifli bir konser albümü."
  • "akdeniz sahillerinde sıkça sözü edilen fenomen"
  • "bütün bu british invasion meselesinin kaynağı için (bkz: merseybeat)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    1990'larda ingiliz muzik sektoru tum mecmualariyla birlikte ikinci bir british invasion'a niyetlenmistir. ancak seattle'da birseyler olur. hevesler kursaklarda kalir. 2000'lere girilirken coldplay ve travis'in akustik pop'undan medet umulur. ancak bu kez the strokes'uyla, white stripes'iyla amerikalilar, britonlara $ik bir calim atmistir.


    (blixa - 4 Nisan 2003 22:35)

  • comment image

    60'lara çok önemli bir şekilde damgasını vurmuş, mod akımını da etkilemiş bir başka akım.
    en önemli temsilcilerinden biri de the kinks'tir.


    (delarue - 4 Nisan 2003 22:42)

  • comment image

    ingiliz istilası, beatlemania'nın bütünüyle bir fenomen olarak amerikan topraklarına yayılması ile başlar. ama bu sadece müzikal açıdan bir etkileşim değildir. ingilizler, 1960larda amerikan hayatının bir anda her alanına nüfuz eder.

    1963-4 senesinden önce britanya'nın manyaklık seviyesindeki the beatles tutkusu amerikalılar için bir dalga konusu olur. adamlar ne the beatles'ı ne de diğer ingiliz grupları çok ciddiye alır o dönem. taa ki mainstream amerikan kültürünün en baba temsilcisi olan ed sullivan'ın 9 şubat 1964 senesinde the beatles'ı şovuna konuk etmesine kadar. işte bu noktada işler değişmeye başlar.

    bu tarih, her ne kadar brit invasion'ın başlangıcı gibi kabul edilse de the beatles'ın ed sullivan show performansından aylar önce amerika'da fazlasıyla ün kazanmış olduğunu söyleyebiliriz. bilinenin aksine capitol records, the beatles ile ed sullivan show'un akabinde değil aylar öncesinde anlaşma yapar. i want to hold your hand 1963 senesinin aralık ayında capitol tarafından piyasaya sürülür, bir milyondan fazla satar, amerikan müzik listelerinde bir numara olur.

    sonrasında zaten amerikan şirketleri yeter ki ingiliz olsun mantığıyla bir sürü grup ve müzisyenle anlaşma yapıp, amerikan sahnesini ingilizlerin hakim olduğu bir hale getirir. the beatles ile başlayan bu ingiliz dalgasından sonra bu iki ülke arasında ne zaman geniş çaplı bir etkileşim yaşansa bu olay ingiliz istilası ismiyle anılır.

    örneğin, ikinci ingiliz istilasını tetikleyen şey 1981 senesinde mtv'nin kurulmasıdır. 70ler ve 80ler sırasında punk/new wave akımının hakim olduğu ingiliz müziği mtv'nin katkısıyla amerikan listelerinde de kendine yer bulur. the human league, billy idol, duran duran bu dönemin öne çıkan isimleri olur, bol synthesizerlı şarkılarının klipleri mtv'nin vazgeçilmezi haline gelir.

    ne tuhaftır ki aynı dönem türkiye'de de synthesizerlı müzikler patlak verir, korg sahnelerin vazgeçilmez parçası haline gelir, john carpenter'ın the end'i türk sinemasının... brit invasion'a karşılık bizde piyanist şantör invasion gelişir, david bowie'lere, duran duran'lara karşılık ümit besen, arif susam ve bilumum piyanist şantör türk müzik piyasasının yönünü kısa süreli, düğün eğlencelerini ise sonsuza dek değiştirir.


    (barefoot contessa - 31 Mart 2013 18:25)

  • comment image

    british invasion; 1960'ların müzik sahnesini, dekorlarını, oyuncularını, senaryosunu tamamen değiştirmiş; çok büyük ölçüde ii. dünya savaşı yıllarında doğmuş olan britanya kökenli müzisyenlerin yarattığı muazzam ''istilâ''ya abdliler tarafından verilmiş bir isimdir. (aslına bakılırsa, büyük ölçüde muğlâk bir tanımda değerlendirilir british invasion; çünkü kavram olarak tek başına köken ve abd'de başarılı olma kıstası getirmektedir hâliyle. buna göre, abd'de kısıtlı başarı kazanmış veya etkili olamamış sanatçıların bu kavram içerisinde değerlendirilmesini haksız olarak değerlendirenler de vardır. buna rağmen; british invasion'un ardı ardına sayılacak sanatçı veya grup isimleri yerine, müzik türleri üzerinden konuşulması elbet ki konuyu anlaşılır kılacaktır. britanya kökenli olan tüm türleri ve sanatçıları tek çatı altında değerlendirmek gerektiğine inanıyorum bu hususta.)

    british invasion, ada'dan çıkmış müzisyenlerin abd'de başarılı olması basit meselesi değildir. abd'nin ve popun akışını değiştirmiş, kültürel alanda etkisini yoğun şekilde hissettirmiş bir milâttır; mevcut kalıpları kullanarak yepyeni kalıplar yaratmıştır, kalıpsızlığı ortaya koymuştur.

    aslına bakılırsa, olaya sadece abd ve britanya'nın gözleriyle bakmak bile apayrı bakışlar sunabilmekte insana:

    british invasion, adlandırılmasındaki bu ''köken'' vurgusunu en başta bir milât olmasına borçlu: bu kavram ortaya atılana kadar, abd müzik piyasasında etki yaratmış bir müzisyen olmadığı gibi, britanya'daki popüler müzik listelerine bakılacak olursa, muazzam bir abd varlığı da görülecektir. 1960'ların başına kadar, bu durum böyle devam etmiştir: abd; kendi çok geniş müzik skalasıyla çevresine müzik ''ihraç eden'' bir ülke konumundadır, beyazların ve çok çok daha büyük ölçekte siyahların yarattığı bu zenginlik, o döneme kadar abd'nin en azından britanya müziğini tamamen hâkimiyeti altına aldığı, ''belirleyici'' olduğu ve kontrol ettiği bir ''etki alanı'' yaratmaktaydı. blues, soul, r&b*, doo-wop, caz, swing, country, rockabilly, bluegrass, latin, gospel ve folk; abd'nin etnik çeşitliliğinden de elbette ki izler taşımaktaydı bu geniş skala. bu muazzam abd üstünlüğü, british invasion ortaya çıkana kadar tekil örnekler dışında hiç bozulmamıştır.(lonnie donegan akla gelmekte hemen. gerçi kendisine abd'de başarı sağlayan rock island line da bir blues standardı idi mesela, belirtmek lazım.)

    britanya, (ki, bahsettiklerimizin popüler müzik* kapsamında değerlendirilmesi gerekliliğini burada * belirtmek isterim) böyle bir ortamda doğal olarak kendi müzik sahnesinde dahi varlık gösterememiştir british invasion'a dek. (tekil örnekler dışında) skiffle; kökeni yine siyahlara dayanan bir tür olarak 1950'lerde etkili olabilmişti britanya'da sözgelimi (ki, british invasion'u oluşturan sayısız müzisyenin pek çoğu bu ''kolay icralı'' müzikle başlamıştır yaşamlarına. bu doğaldır elbette, zira dediğimiz gibi; çoğunluğu 1940-1945 yılları arasında doğmuş bu ''yeni'' nesil gözlerini evvela skiffle'a açtı. gençlik akımlarının her dönemde görece muhafazakar orta yaşlılar tarafından tenkit edilmesi, skiffle hakkında da enteresan algılar yaratmıştır bu dönemde ada'da. icrasının kolay oluşu evvela bu gençler ve şimdi baktığımızda pop açısından da çok önemlidir, sahneye çıkmayı o hususta çok kolay kılmıştır bu ''heveskâr gençler'' için; fakat her dönemde olduğu gibi skiffle'ın da garabet olarak görülmüş olmasına şaşırmamak gerek. (rock'n'roll ise, yeni baştan kendi gerçekliğini yazacaktır-yazmaya devam etmekte) bunun dışında, ''abd'de popüler olan her şey britanya'da zaten popüler olur.'' genellemesi acımasızca geçerliydi; britanya kendisinden olmayan/ithal ettiği müzik türlerini dinliyordu, bununla beraber cevap da oluşturamıyordu. (bunun toplumsal koşullarla ve siyasal olaylarla da doğal olarak alakalı olması da apayrı deşilmesi gereken bir konu.) doğrudan kendisinin sayılan folk vardı sadece; kendi içinde etnisite ile de alakalı olarak çeşitlilik gösterse bile, british folk da abd'nin devasa yerleşik kültüründe ses getirmekten uzaktı.

    iki ülke-kültür arasındaki bu farkın; müzik çevrelerinde yarattığı, oluşturduğu izlenim de bu anlamda farklı sayılırdı. abd'deki plak şirketleri, genelde siyahlar ve beyazlar olmak üzere ikiye ayrılmış durumdaydı. (abd'de o dönemlerde siyah ve beyazların müziği birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştı; bu ayrılık plak şirketleri-prodüktörler arasında da aynen devam etmekteydi büyük oranda. bunu belli müzik türlerinin siyahlar ve beyazlar arasındaki ayrılığına göre değerlendirmek lazım; sözgelimi r&b veya blues, siyahların müziğiydi; bunları beyazlardan bekleyemezdiniz. aynısı country konusunda da siyahlar için geçerliydi. bu bağlamda, 1950'lerin ortasında ortaya çıkan rock'n'roll ve daha büyük derecede etkili olacak british invasion'ın aynı zamanda siyah ve beyazların en azından müziklerini de birleştirici bir rol üstlendiği pekâlâ söylenebilir: sözgelimi the beatles, please please me'de r&b standartlarını yorumlamıştır büyük ölçüde. özellikle john lennon üzerinde smokey robinson'ın etkisi çok büyüktür. benzer örnekler the rolling stones, the who, the animals ve the kinks için de geçerlidir hemen hemen. ayrıca abd'de kısmen rockabilly, çok büyük ölçekte ise rock'n'roll'un ortaya çıkışı, siyah ve beyazların müziğinin birarada harmanlandığını göstermekteydi. rockabilly istisnasız beyazlar tarafından icra edilmiş olsa bile, buddy holly, elvis presley ve roy orbison gibi örneklerinde gayet r&b ve blues izlerini taşımaktaydı. rock'n'roll bu anlamda daha geniş bir pastadır: her şekilde bu pastaya dahil olan beyaz ve siyah müzisyenler mevcuttu, kendi aralarında birbirlerine karşı ilk dönemde tahammülsüzlükleri olsa bile -sözgelimi chuck berry elvis presley'i her zaman küçümsemiştir, bunda yerleşmiş müzik algısının yarattığı etkiyi de düşünmek gerek; zira rock'n'roll da daha çok r&b, blues gibi türler üzerinde ortaya çıkmıştır.- müzisyenler kendilerini tanımlarken de bu pastaya yerleştiriyorlardı; yani herkesin kendisinden bir şeyler bulduğu, beyaz ve siyah müzik ayrımının büyük ölçekte kalktığı bir tür olarak ortaya çıkmıştı rock'n'roll. bununla beraber, rock'n'roll'un tanım olarak da hâlâ bir bilinmezlik içerdiğini, ve bundan dehşet şekilde ''sanatsal bir haz'' duyduğumu belirtmeliyim: ilk rock'n'roll örnekleri olarak, çeşitli farklı blues, r&b ve rockabilly şarkıları gösterilmekte. -fakat şahsî kanaatim, rock'n'roll'un pek doğal ki siyahlara çok şey borçlu olduğudur; bunda blues gibi gitarda virtüöziteye olanak sağlayan bir türün beyazlarda karşılık bulmaması gibi çok basit bir faktör bile büyük ölçekte etkili, -burada, ilk dönem rock'n'roll'unda chuck berry ve little richard'ın arkasında çalan blues müzisyenlerini kesinlikle göz ardı etmemek gerek.- ayrıca r&b'nin payını da özellikle vokallerde sonuna kadar solumamız mümkün.) abd'nin müzik çevreleri, bu ayrılıkta birbirinden başlangıçta kuvvetli şekilde izole olmuştu hiç kuşkusuz; bu durumun ortadan kalkmasının kanıtı rock'n'roll'un ilk nesli olarak tanımlayabileceğimiz chuck berry, elvis presley, bo diddley, fats domino, jerry lee lewis, gene vincent, bill haley, eddie cochran, buddy holly, little richard, the big bopper, the champs, roy orbison, ritchie valens ve carl perkins'in ''öncü'' sayılabilecek işlerine bakılırsa net şekilde görülecektir. (bu isimlerin rock'n'roll'un ikinci büyük nesli olarak görebileceğimiz ve ekserisi british invasion'u oluşturmuş grupların ortaya çıkışına kadar ortaya koydukları işlere bakmak gerek aslında: zira british invasion ortaya çıktıktan sonra ''belirleyici'' rolü üstlenen isim oldu. atlantik'in batı yakası, doğu'ya kendi silahlarıyla vurulmuştu bir bakıma.) chuck berry'nin ortaya çıktığı ilk dönem country de söyleyerek siyahlar arasında ''kim bu siyah hillbilly?'' benzeri bir tepkiyle karşılanması veyaelvis presley'in bir blues klasiği olan that's allright mama'yı buram buram country kokan bir şekilde yorumlaması ve bunun dinleyicilere müthiş etki etmesi (siyahî zannedilmesi meşhurdur.) gibi örneklerle de somutlaştırırsak, saydığımız öncülerin somut ve gözle görülür şekilde birbirine karışan iki izole müzik çevresine bu anlamda öncülük ettiğini de söyleyebiliriz. bu ortamda, aynı nesle britanya'da bir alternatif oluşturmak istesek; elimizde doğru düzgün tek isim olarak the shadows kalmaktadır. (buna kısmen tommy steele'i de ekleyebiliriz belki.) (nitekim, the shadows'un move it'i john lennon tarafından britanya'nın ilk rock kaydı olarak gösterilmiştir. bu özgün-nefis kaydın hakkını vermek gerektir. ) the shadows da abd'den yükselen müziğin atlantik'in doğu yakasındaki ilk ''ürün''üdür; britanya'da da ilk döneminden itibaren popüler olmuştur. zorlama çabalarla, cliff richard'ın elvis presley'in britanya ''alternatif''i olarak gösterilme çabası; aslında bu kendi yolunu çizme, müziğini oluşturma çabasını milliyetçi bir tonda sergiler ada'nın. bu bir çabadır. (bu ton, müthiş bir mizahla the beatles'ın ilk abd ziyaretini ''boston tea party'nin rövanşı'' olarak tanımlayan basın ve sanat çevrelerinin işi de olabilir; fakat benzer bir tonun 1960'ların ortalarında the beatles'a ''cevap'' olarak the byrds veya the beach boys olarak sunmaya çalışan abd basınında da görülmesine ne demeli?)

    hülâsâ, british invasion, bu kökenlerden beslenen; ten rengi ayırt etmeden, abd'nin muazzam çeşitli ve yeni yeni etkileşmeye başlamış izole müzik ''dünyaları'' üzerine kurulu bir istilâdır. kanımca, rock'n'roll'un -başlangıçta istilâ olarak isimlendirilen- ikinci neslinin tamamını (nesil kavramı değişen müzik algısı ve çehresi değişen rock'n'roll üzerinden değerlendirmelidir burada) oluşturan tüm müzisyenlerin üzerinde tutunduğu zemin de bu tamamen ''amerikan'' kökenlerdir. burada şeytan sormakta*: acaba elvis presley 1958'de askere alınmasaydı,* the day the music died hiç yaşanmamış olsaydı, eddie cochran 1960'ta ölmeseydi, chuck berry bu dönemde hapis davasıyla uğraşmasaydı; british invasion daha farklı olabilir miydi, etkileri ne boyutta olurdu? kestirmek imkânsız.

    mevcut gerçeklikte; british invasion popa tarihinin en derin katkısını-sıçramasını sağlamış, eğlence kavramına dokunmadan mevcut müziği ''daha sanatsal'' bir kompleksliğe büründürmüş, popun klasik müzik veya doğu kalıpları (doğru ismi bulamadım burada) ile gerçek anlamda buluşabilmesini sağlamış, yepyeni bir canlılık ve hareketlilik getirmiş bir ''kutsal istilâ''dır, demek düşüyor bizlere de.


    (6floydian7 - 10 Temmuz 2013 02:30)

  • comment image

    ingilizlerin, 60lar ve sonrasında amerikan müzik dünyasına hakim olmasının yanı sıra 80lerin başında ana akım amerikan çizgi roman dünyasında hakimiyet kurması da british invasion olarak bilinir.

    ana akım amerikan çizgi romanını yönlendiren şirketler, marvel ve dc comics, 1954 yılında başlatılan comics code uygulaması ile 1980lere kadar ciddi bir baskı ve sansür politikasına maruz kaldı. comics code suç, şiddet, korku, cinsellik ve uyuşturucu gibi konuların çizgi romanlarda işlenmesini de facto olarak yasaklıyordu. yani şirketleri oto sansür konusunda teşvik ediyordu diyebiliriz. bu uygulamanın yaratıcılığı ne derece kısıtlandığını anlatmaya gerek yok sanırım. ama 30 sene süren baskı, alternatif akımlar ve yaratıların da ortaya çıkmasına sebep oldu.

    işte bu noktada ingilizler devreye girdi. alan moore'un 1983 senesinde devraldığı swamp thing comics code onayı olmadan piyasaya çıkan ilk çizgi roman serisi oldu. akabinde dc comics ve marvel şirketleri neil gaiman, warren ellis ve grant morrison gibi ingiliz isimlerle anlaşma yaptı. ve çizgi roman dünyası tam anlamıyla köklü bir değişime uğradı. bundan sonra ortaya çıkan watchmen (1986), animal man (1988), sandman (1989) ve transmetropolitan (1997) gibi serilere baktığımızda bu değişimi çok rahat görebiliriz. tabi 1986'da çıkardığı the dark knight returns ile frank miller gibi amerikalı çizgi romancıların da bu değişim döneminde etkili olduğunu unutmamak lazım.

    ama kabul edelim; önceleri her konuda kısıtlanmış olan ve haliyle etliye sütlüye bulaşmayan çizgi roman türü ingilizlerin etkisiyle artık toplumsal eleştirinin dik alasını yapmaya başladı. hatta watchmen örneğine bakarsak süper kahraman dünyasının kendisinin bile eleştirel ve karamsar bir bakış açısıyla yansıtıldığını görebiliriz. kısacası ingiliz istilası neticesinde çizgi romanların anlatım tarzı değişti, geleneksel limitleri çok daha zorlayan ve aşan anlatılar geliştirildi ve içerik süper kahraman alt türünden uzaklaştı ve daha çok yetişkin okuyuculara yönelik hale geldi.
    işte tam olarak bu yüzden ingilizleri seviyoruz.

    konuyla bağlantılı olarak ayrıca;
    (bkz: dc vertigo)
    (bkz: karen berger)


    (barefoot contessa - 8 Ağustos 2013 22:38)

  • comment image

    gecen yil washington ballet'nin gosterisiydi. ılk yarida the beatles, ikinci yarida the stones esliginde dansedildi. genel olarak zevkle izledik. simdi tekrar yapacaklarmis nyc'de de gosterime girecekmis. buralarda yasayip gitmek isteyenlere bilgi olsun diye yaziyorum. gercekten guzeldi ama ozellikle the stones seviyorsaniz hayalkirikligi yasayabilirsiniz. sarki secimleri biraz vasat. ayrica she is like a rainbow gibi lyrical baleye de cok uygun bir sarki bile secilmemisti repertoire siz dusunun. ama zamaniniz varsa gidin gorun bale seviyorsaniz. preview:
    https://m.youtube.com/watch?v=5rul4raxgsw


    (ab fab - 1 Mayıs 2015 22:07)

  • comment image

    bill harry tarafından, amerika'nın the beatles vb. ingiliz gruplar tarafından fethedilmesiyle ilgili yazılmış; the beatles'in ilk birleşik devletler turnesini, yazarın lennon ve digerleriyle olan geniş bir röportajını ve anılarını içeren ilginç bir kitap; the british invasion


    (talkingheads - 8 Eylül 2004 12:57)

Yorum Kaynak Link : british invasion