Go On (~ Csoportban marad) ' Dizisinin Konusu : Bir spor muhabirinin başından geçen olayların anlatıldığı bir dizi.İyi Seyirler...
Studio 60 on the Sunset Strip(2006)(8,3-21962)
Episodes(2011)(7,9-30373)
Cougar Town(2009)(7,0-40044)
Man with a Plan(2016)(6,9-6011)
Mr. Sunshine(2011)(6,8-6418)
Numb(2008)(6,7-7763)
Web Therapy(2011)(6,6-4138)
The Odd Couple(2015)(6,4-7794)
Joey(2004)(6,0-41960)
klibinde o güne kadar yaptıkları kliplerden parçalar ve a kind of magic turundan inanılmaz kalabalık konser görüntüleri veriliyor, bi kez daha hüzünleniyor insan queen' i canlı izleyemediği için, bi kez daha anlıyor onların büyüklüğünü ve bi kez daha küfrediyor tüm queen sevmeyenlere...(bu parçayı reklam müziği yapan ford ka' ya da ayrı nefret kusarım...)
(dreamania - 8 Mart 2002 14:48)
intihar edeceklerin son bir kez bu şarkıyı dinlemelerinde fayda vardır. bu şarkı da etki etmiyorsa zaten yaşamanında öyle fazla bir anlamı yoktur. hiv vürüsü taşıyan bir insan ''the show must go on'' diye haykırdıktan sonra hayatın yaşamaya değer olduğunu anlamayan biri zaten çoktan ölmüştür...
(napoleonic narsist - 30 Kasım 2007 15:19)
sozlerini yazarken brian may'in freddie uzulur diye hassas davrandigi, bunu anlayan fredinin "darling, i will sing this, don't worry" diyerek onu teselli ettigi sarki
(wounded walker - 21 Mayıs 2002 00:36)
suyun kaynama noktası ne kadar 100'se ruhun kırılma noktası da o kadar "show must go on"dur..
(absconditus - 27 Ağustos 2008 21:44)
dünya üzerinde şu ana kadar söz yazarlığının ve yorumculuğun varmış olduğu en son nokta.
(mavi gozlu ev - 22 Aralık 2008 18:19)
sevgili freddie mercury zannedersem bu sarkinin studyo kaydindan birkac ay sonra gocup gitmistir. kayit esnasinda studyoda bulunanlar disinda dunya uzerinde kimsenin the show must go on'u canli olarak dinleyememis olmasi bende huzun yaratir nedense.birileri zaman makinesi bulsa ve biz yasi kucukler bir queen konseri izleme serefine nail olsak bile, bu sarkiyi freddie mercury'nin muhtesem sefligi esliginde koca bir konser seyircisi korosu olarak hicbir zaman soyleyemeyecegiz maalesef.(bkz: allah baska dert vermesin)
(nomen nescio - 14 Nisan 2009 20:33)
tarih 6 kasım 2009 cuma. bir sonraki günkü bar programı için prova alıyor, setlist hazırlıyoruz. sonra bir telefon geliyor. grubun en genç elemanı, 18 yaşındaki vokalimiz apo'yu memleketinden, samsun'dan çağırıyorlar. beyin tümörü yüzünden yaklaşık bir yıldır hasta yatan annesinin durumu ağırlaşmış. ertesi gün sabah 10'a uçak bileti alınmış. apo'ya sarılıyoruz ve o akşam çeşme'den izmir'e yolcu ediyoruz. ağzımızı bıçak açmıyor. her saat başı apo'yu arayıp konuşuyoruz. onun elini bırakmamamız gerekiyor. sesini hiç duymasak da kendisini hiç görmesek de onunla hiç tanışmasak da apo'nun annesi hepimizin annesi. aklımızdan türlü şeyler geçiyor, ihtimal vermek dahi istemiyoruz.ertesi gün sabah oluyor. apo samsun'a indikten sonra dakika dakika irtibattayız. önce eve, oradan da hastaneye geçiyor. apo hastaneye varmadan bir saat önce annesinin kalbi durmuş, elektroşokla geri döndürmüşler. bunu söylemek için bizi aradığında ağzından hiç ummadığımız sözler dökülüyor; "abi kusura bakmayın, bu geceki programı da bok ettim"... olmaz öyle şey, onunla beraber bir ana vokalimiz daha var, üstüne üstlük gitaristimiz ve klavyecimiz de ana vokal olabilecek kadar kaliteli. ama mesele bu değil! adamın annesi ölmüş ve geri dönmüş, o anda bile sahneyi düşünüyor. telefonu kapatana kadar göz yaşlarımızı zor tutuyoruz. akşam saat 9 olmuş. programa 1 saat var. sahilde içiyoruz. 4 ateist, içimizde ne kadar dua varsa ediyoruz, annemiz tekrar iyi olsun, "ümidi kesin" diyen doktorlar göt olsun diye. telefonun standart mesaj sesi... sonra da gitaristimiz ata'nın sesi, "hayır!"... telefonu önümüze atıyor. yerde duran telefonun ekranında bir cümle, "abi annemi kaybettik"... vakur olmaya çalışıyorum. grubun abisiyim. sessiz sessiz ağlıyorum. yaşlar ağır ağır süzülüyor yüzümden. sonra ata, apo'yu arıyor. çok kısa konuşuyor ve kapatır kapatmaz patlıyor. ben de tutamıyorum kendimi daha fazla, berk de... dalyanköy sahilinden gökyüzüne bir yas dolu bir uğultu yükseliyor. haykıra haykıra ağlıyoruz. ölümüne ağlıyoruz. alim'in elime emanet verdiği yeni yakılmış sigarayı, sigara içmeyen ben, üç nefeste öldürüyorum. bara giden yolda ağlamaktan tıkanıyorum, kusuyorum. sabah kahvaltısından beri hiçbir şey yemeyen bünye, öğüre öğüre ağız dolusu kusuyor. programa yarım saat var... insanlar mekanı doldurmuşlar. iki kişinin doğumgünü organizasyonu da var bu gece. bize kalsa, programın canı cehenneme. yasımızı yaşamak istiyoruz. bıraksalar sabaha kadar ağlayacağız. ama omzumuzda bir yük var. borçluyuz. annesi ölüp geri gelmişken bize konseri soran kardeşimize borçluyuz. o gece o sahneye çıkacağız başka yolu yok. o gece en iyi performansımızı sergileyip, orayı yıkacağız. o gece o sahnede gözyaşı dökmeyeceğiz. bunun için kardeşliğimizin adı üzerine yemin edip bir eksikle sahneye çıktık. programı apo'nun annesinin anısına yaptığımız bir anonsla açtık ve o gece yer yerinden oynadı. program bitti. gözyaşlarımızı bıraktığımız yerden geri aldık. aklımızda apo'dan başkası yok. onu aradık. bize sorduğu ilk şey "abi program nasıldı?" oldu. iyiydi canım kardeşim, muhteşemdi... biz ne kadar kötüysek, konser de o kadar iyiydi... bu ağır yükü layıkıyla taşıdık...
(mrgkxl - 9 Kasım 2009 19:34)
mercury'nin ebediyete yaklaşırken en pürüzsüz sesi ile evren sınırlarını aştığı son albümün son parçası, üstadın kinayeli vedası, requiem'i
(balta sapi - 3 Kasım 2010 22:54)
bu şarkının bu kadar gerçek ve bu kadar insanüstü olmasının en büyük sebebi, ölmekte olan bir insanın, bunun farkında olarak parçayı söylemesidir. diğer bir sebebi, ölmekte olan bu insanın grup arkadaşı tarafından ona okutulmak üzere yazılmış olmasıdır. ve parçayı çalan tüm grup elemanlarının bunu kayıt ederkenki ruh hallerini çok merak ediyorum. zor olsa gerek.
(s e - 10 Ocak 2011 22:38)
dinleyemediğim iki queen şarkısından biri budur, diğeri de mother love.. dün gece kendime zorla dinlettim "ayrımcılık yapma ulan" diye, iyi halt yedim gece gece ağlama krizine girdim.sadece bu iki şarkıda freddie*'nin gerçekten kalbinin kırılmış, çaresiz ama güçlü durmaya çalıştığını hissediyorum. sanki freddie'nin öldüğünü yeni öğrenmiş gibi oluyorum..veda ettiği, sesinin bile kendisinden bağımsız yas tuttuğu şarkılar bunlar.. kalbim yarılmış gibi hissediyorum sözlük, özlüyorum be.
(greenmurano1 - 17 Ocak 2011 11:50)
ölümün nefesini hisseden birinin veda şarkısı. acaba grubun diğer elemanları neler hissettiler bu şarkıyı ilk dinlediklerinde, kayıt sırasında falan. ben olsam hayvan gibi ağlayıp freddie'ye yapışırdım.
(youth gone wild - 20 Eylül 2011 14:08)
"i'll face it with a grin" ile başlayan, "i'm never giving in.. on with the show" diye devam eden bölümde artık zirve yapan kısım, şarkının çıldırma, çıldırtma anı olarak kayıtlara geçer. her bir ayrı dinleyişte aynı lezzeti verirken, tüyleri diken diken yapmaktan geri kalmaz.
(tek ihtimali olan insanlarin hikayesi - 17 Nisan 2012 01:16)
empty spaceshayattaki herşeyim boş..ne yapsam boş.. boşluktayım..what are we living forbir sebebim yok..yok diye yaşıyorum..boşum..boşluktayım..abandoned placesterk ettiler beni..tanıdığım herkez..bildiğim gördüğüm, konuştuğum herkez..i guess we know the scoresanırım biliyorum..en kötüsüde bu..nasıl bir durumda olduğumun tam anlamıyka farkındayım..biliyorum..on and onböyle devam edicek herşey.. bunu da biliyorum..aynen böyle..sırtındayım koca bir bıçağın..hissedebiliyorum..does anybody know what we are looking forhala neden yaşadığımı kim söyleyebilir ki bana..? kim bana ne için nefes aldığımı hatırlatabilir?another heroyine bir düşünce..sanki bundan kurtulabilirmişim gibi..içimde yeni bir insan, kulağıma kurtuluşun sırrını açıklayan..another mindless crimeellerimle onu öldüresim geliyor..bana umut veriyor..yine bir acı..yine bir acı..behind the curtainherşeyi görmezden gelerek kulağıma bir şeyler söylüyor..in the pantomimebenim gördüğümü göremiyor sanki, benim içimde yaşayan adam benim gördüklerimi göremiyor..ona göre davranyor..öyle yaşıyor..hold the linedur lan dur!! görmüyor musun?does anybody want to take it anymorekim daha fazla böyle devam etmek ister..?show must go onyeahevet..ama..bende..bende hissedebiliyorum..inside my heart is breakingiçeride bir yerlerde gögsüm kalbimi parçalarken..tüm umutlarım sönmüşken..my make-up may be flakingtüm hayallerim yitirilmiş..herşeyin çöküşünü ağır ağır görmüş,hissetmiş ve yaşamışken bile..but my smile still stays onhala gülebilmeliyim..whatever happensumursamıyorum hiç bir şeyi..hayatı..yaşamayı..i'll leave it all to chanceherşeyi gidişine bırakacağım artık..ne olursa olsun..umursamıyorum..another heartache, another failed romancekafamdaki düşünceler,herşey yeni bir sıkıntı,yeni bir hayal kırıklığı..on and onve tüm hayatım böyle sürüp gidicek.. herşey..tüm hayatım..yapabileceğim hiçbirşey yok..does anybody know what we are living forkim hatırlatabilir bana, ne için burada olduğumu?kim söyleyebilir..?i guess i'm learningbirşeyler hissedebiliyorum..içimde biryerlerde..en azından onu..o adamı..i must be warmer nowona şans tanımalıyım belkide..en azından..konuşmasına..i'll soon be turningyakında herşeyden vazgeçmiş olacağım..ne kaybederim ki onu dinlesem..round the corner nowsadece bir sonraki aşamaya kadar..outside the dawn is breakingdışarıda hayat devam ederken ben bunları görüp acımı katlamama rağmen..but inside in the dark i'm aching to be freeiçimdeki adam hala konuşuyor..susmuyor..karanlıkta hiç birşey göremezken ben..o tüm gücüyle benimle konuşuyor..sadece biraz onu dinlememi istemiş..ona şans tanımamı..show must go onyeahevet..inside my heart is breakinggöğsün kalbini parçalarkenmy make-up may be flakingtüm sahip olduğun şeyleri yitirmişken bile..but my smile still stays ongülmeni istedim..my soul is paintedbana bak..bana!! senin içinde yaşayan şu adama..gözlerimdeki ışığa..duruşuma..kelimelerime..like the wings of butterfliessenin içindeki şu hayata..yaşama..canlılığa..arzuya..fairytales of yesterdaybana anlattığın o masallar..hepsi burada..benimle birlikte..will grow but never dieonlarla beraber büyüyeceğim.. asla yok olmayacağım.. asla..i can fly my friendsve o masallarda yaşayabilirim evet..evet.. yaşayabilirim...the show must go oni'll face it with a grinsenin yaşadığın herşeyi hissettim..herşeyi..seni orada gördüm..karanlığın içinde..yalnız..dizlerini göğsüne bastırırken boşluğun içinde.. o zaman bile..gülümsedim..i'm never giving inve asla pes etmedim..on with the showsenin hayatından..i'll top the bill i'll overkillyanında olacağım..beraber gideceğiz..seninle beraber..ilerleyeceğiz..i have to find the will to carry onve o isteği,arzuyu beraber yaşatacağız..on with the showberaber yaşayacağız bu hayatı..the show must go on...hayat devam etmeli...*
(dedim dedim de kime dedim - 4 Ocak 2013 15:35)
"'my soul is painted like the wings of butterflies, fairy tales of yesterday will grow but never die' bu satırları yazdığım zamanı anımsıyorum... ve bir sabah bunu ona götürdüğümde ne düşüneceği konusunda biraz endişeliydim. 'olmuş mu? bunu söyleyebilir misin?' dedim, o ise 'güzelim, bunu söyleyebilirim..ve bu şarkıya her şeyimi vereceğim' dedi. çünkü o tüm bunların ne hakkında olduğunu ve söylenmesinin gerekmediğini biliyordu."1992 brian may
(wq - 25 Mart 2004 19:21)
"freddie'nin tahmin ettiği gibi basın bu şüphe uyandırıcı lirikleri sorgulamakta gecikmedi.' what we are living for' ya da 'i ll soon be turning round the corner now' gibi satırlarda derin manalar gizlendiği gibi spekülasyonlar yaptılar. bunun freddie'nin zayıf göründüğü zamanlara denk gelmesi iyice dikatlerini çekmişti. bana göre ise en otobiyografik satır 'my make-up may be flaking but my smile still stays on (belki makyajım dökülüyor fakat hala tebessüm ediyorum)' satırlarıydı. çünkü gerçekten doğruydu."1994 jim hutton
(wq - 25 Mart 2004 19:30)
eğer bir insan veda ederken böyle bir şey bırakıyorsa o insan asla gitmez.
(darknum - 1 Nisan 2004 16:37)
freddie mercury hayattayken queen'in çıkardığı son albümün son parçası. queen'e vuruluşumun son adımı, ford'un reklam müziği.kısaca ben gidiyorum ama show dewam etmeli diyor kendileri.show still goes on.
(mercury - 17 Haziran 2001 04:21)
queen - innuendo - show must go onempty spaces, what are we living forabandoned places, i guess we know the scoreon and ondoes anybody know what we are looking foranother hero, another mindless crimebehind the curtain in the pantomimehold the linedoes anybody want to take it anymorethe show must go onthe show must go oninside my heart is breakingmy makeup may be flakingbut my smile still stays onwhatever happens i'll leave it all to chanceanother heartache another failed romanceon and ondoes anybody know what we are living fori guess i'm learningi must be warmer nowi'll soon be turninground the corner nowoutside the dawn is breakingbut inside in the dark i'm aching to be freethe show must go onthe show must go on, yeahooh inside my heart is breakingmy makeup may be flakingbut my smile still stays onmy soul is painted like the wings of butterfliesfairy tales of yesterday will grow but never diei can fly, my friendsthe show must go on, yeahthe show must go oni'll face it with a grini'm never giving inon with the showi'll top the bill, i'll overkilli have to find the will to carry onon with theon with the showthe show must go on
(karma - 16 Temmuz 2001 14:38)
konu hakkında can dündar'dan bi yorum da şöyledir:insanın zaafı 25 yaşındaki devlet tiyatrosu sanatçısı zeynep turpçu, haldun taner'in gözlerimi kaparim vazifemi yaparım" adlı komedisinde hemşireyi oynuyormuş. çarşamba günü bursa belediye tiyatrosu'ndaki prova sırasında babasının ölüm haberini almış. hemen mudanya'ya cenazeye koşmuş. babasını toprağa vermiş, ayni gün gözyaşlarını içine akıtıp bursa'ya dönmüş ve sahneye çıkıp rolünü oynayarak seyirciyi güldürmüş. seyirci, ayakta alkışlamış turpçu'yu... o da "bir tiyatro sanatçısı gerektiğinde acısını gömmeyi ve oyunu sürdürmeyi bilmeli" demiş; "ben ustalarımdan böyle öğrendim". zaman zaman bu tür fedakârlıkları öven haberler okursunuz. zor olduğu kadar, saygıdeğer bir davranış"tir bu... geçen hafta aynisi bizim büroda yaşandı. bir arkadaşımız, üstlendiği isi bırakmamak için ölüm döşeğindeki annesinin yanına gitmemekte direndi. sonunda isini noktaladığı saatte, annesinin ölüm haberini aldı. o görevini yapmış, ama annesi evladını göremeden gözlerini kapatmıştı. biz de ustalarımızdan öyle öğrenmiştik çünkü: görev, her şeyden üstündü.bingöl depreminde görevli meslektaşımız nevzat bingöl canlı yayın sırasında amca oğlunun pansiyon enkazı altından ölü çıkarıldığını görünce feryadını bastırıp yayını sürdürmemiş miydi? daha geçenlerde tören alayında put gibi dikilmekten bitap düsen bir askere yere yıkılınca yanındaki arkadaşları "esas duruş"u bozmadıkları için komutanlarınca takdir edilmemiş miydi? kutsanmak istiyorsak "gözlerimizi kapamalı, vazifemizi yapmalı" idik.ve her koşulda "gösteri sürmeli" idi. meslek etiği bunu gerektiriyordu. yapabilenleri takdir etsem de ben, acılar karşısında "esas duruşum"u koruyabileceğimi sanmıyorum. her defasında "mesleğe saygı" göstergesi olarak alkışlanan bu jestin mecburiyetine de inanmıyorum. her koşulda perde açmayı, yayını asla aksatmamayı, acıyı seyirciye yansıtmamayı, görev yerini bos bırakmamayı, "iş ahlaki" değil, "insan zaafı" sayıyorum. hiçbir mesleki mecburiyetin, ölüm döşeğinde bir babanın başucunda olmaktan, bir annenin elini tutmaktan daha önemli olamayacağı kanısındayım. amca oğlunun cesedini görüp de ağladı diye bir muhabiri, mecalsiz devrilen arkadaşının yardımına koştu diye bir eri kınamak kimin haddine? bizler ruhsuz konu mankenleri değiliz ki... insanız...! seyirci bunu anlar, anlayışla karşılar. bence sorun orada değil. sorun, bizi insandan çok isimizi önemseyecek kadar profesyonelleştiren, körleştiren, köleleştiren bir "çalışma ahlakı"nın cenderesine sokanlarda... insani zafiyetlerinden arındırılmış bu robotu, basari hırsına endeksli bir is hayatinin hizmetine verenlerde... bunu "erdem" diye belletenlerde..."ne olursa olsun şov sürmeli" diyenlerde.. ben bu oyunda yokum. "hemşiremiz bugün babasını kaybetti, o yüzden kapalıyız" diyen tiyatroları, sahnede içi ağlarken yüzü güldüren oyunculara tercih ediyorum.acısını içine gömen profesyonellerin değil, onların yalnız ölen ebeveynlerinin yanında saf tutuyorum...maliyeti yüksek başarılar değil benim gözümü kamaştıran; sıcak insani duyarlılıklar... canimiz yanıyorsa, içimiz acıyorsa, dostumuz ölüyorsa, isi gücü bırakıp koşalım, gerekiyorsa da ağlayalım arkadaşlar!.. can dündar
(amelie - 10 Kasım 2004 09:30)
neredeyse 10 yildir dinlemeye cesaret edemedigim, ilk genclik yillarimdaki idolum olan queen'in insani yerlerde surunduren parcasi. bir 24 kasim gunu en son dinledigimde yasadigim aciyi, huznu su ana dek çok az parcada yasadim. aradan gecen onca seneden sonra, "muzikal zevklerin ugradigi kacinilmaz degisim neticesinde ya o eski buyuyu bu sefer yakalayamazsam?" korkusu ile belki de hayatimin en ozel parcasinin ve bu efsane grubun anisinin karsisinda kucuk dusme ihtimalini dusunmek bile elimi her daim o play dugmesinden uzak tutuyordu. neden sonra aylardir tereddut ettigim bu hamleyi yaptim ve çok onceden geceklesmesi gereken bu yuzlesmenin ardindan goruyorum ki sov gercekten de devam ediyor, caresizce gulumsemeye calisan dudaklarimin kenarindan suzulen gozyaslarimla beraber. hic bir veda bu kadar huzunlu, bu kadar gururlu ve bu kadar gorkemli olamazdi sanirim. olume o kadar yakinken bile hayatin bu kadar icinde olabilmek, butun firtinalara ragmen ona tutunabilmek.. zaten freddie'den de baska turlu bir son beklenemezdi, eger buna bir son denebilirse tabi ki... ah be üstad; yerin dolmadi, dolmuyor, dolmayacak...
(palefire - 12 Haziran 2005 22:12)
Yorum Kaynak Link : the show must go on