Süre                : 1 Saat 33 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Kasım 1996 Cuma, Yapım Yılı : 1996
Türü                : Drama,Gizemli,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  First Corps Endeavors , Greenlight Productions
Yönetmen       : Salomé Breziner (IMDB)
Senarist          : Anton Sanko (IMDB),Randall Silvis (IMDB),Randall Silvis (IMDB)
Oyuncular      : Tom Berenger (IMDB)(ekşi), Valeria Golino (IMDB)(ekşi), Kari Wuhrer (IMDB), Robert Davi (IMDB), Richard Edson (IMDB), Stephen Lang (IMDB)(ekşi), Danny Comden (IMDB)(ekşi), Ellen Greene (IMDB)(ekşi), Geoffrey Lewis (IMDB), Trenton McDevitt (IMDB), Sherril M. Turner (IMDB), Bo Brinkman (IMDB), Cameron Glaesner (IMDB), Selden Smith (IMDB), Don Tilley (IMDB), Jonathan Gray (IMDB), Jay Clifford (IMDB), Evan Bivins (IMDB), Kevin Short (IMDB), Matt Haverkamp (IMDB), William J. MacDonald (IMDB), Alan Preston (IMDB), George Moffly (IMDB), Ward Williams (IMDB)

An Occasional Hell (~ Acosado por su pasado) ' Filminin Konusu :
An Occasional Hell is a movie starring Tom Berenger, Valeria Golino, and Kari Wuhrer. A former policeman-turned college professor of forensics, is asked by a widow to solve the murder of her unfaithful husband and the disappearance...


  • "konserde klavyeciyle (bkz: jordan rudess) tukuruk kavgasi yaparken bi yandan da tek bagetini birakip,zili cikartıp yardimcisina firlatan,bu anda back vokale de ozen gosteren d.t. elemanı."
  • "bu adamın tipi itü makina mühendisliğinde okuyorum, 6 yıldır vadi yurtlarında kalıyorum diye avaz avaz bağırıyor."
  • ""this is a sad, sad day....i'm afraid i have some bad news.... mp/dt sept 1985 - sept 2010"bu ayrılığın ramazan davulcularının mesai bitimlerine denk gelmesi oldukça manidar.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    konserde klavyeciyle (bkz: jordan rudess) tukuruk kavgasi yaparken bi yandan da tek bagetini birakip,zili cikartıp yardimcisina firlatan,bu anda back vokale de ozen gosteren d.t. elemanı.


    (headhunter - 5 Mayıs 2002 19:42)

  • comment image

    "this is a sad, sad day....i'm afraid i have some bad news.... mp/dt sept 1985 - sept 2010"
    bu ayrılığın ramazan davulcularının mesai bitimlerine denk gelmesi oldukça manidar..


    (istradlin - 9 Eylül 2010 03:35)

  • comment image

    öncelikle rıdvan dilmen edasıyla "mike yapmaağ" diye bağırmak istiyorum kendisine.

    dream theater'ı uzun yıllardır takip ederim. okuduklarımdan, izlediklerimden gördüğüm kadarıyla son yıllarda mike portnoy, bu yeni türeyen amerikan metal akımına kendisini iyice kaptırmıştı. fakat dream theater'ı etkileyecek bir durum olmadığını düşünürdüm hep. sonuçta adam multitasking denen işin kralı. öyle değilmiş meğer kazın ayağı.

    ne yazık ki ben de dream theater'ın bundan sonra devam etmeyeceğini düşünüyorum. gece gece üzüldük lanet olsun.


    (the twilight is my robe - 9 Eylül 2010 04:00)

  • comment image

    portnoy'un o kadar oturmuş bir stili vardı ki, dinlediğiniz bir şarkıda davul çalıyorsa anlayabilirdiniz. brian may'in gitar tonu gibi, santana'nın ton ve melodileri gibi kilometrelerce öteden tanınabilecek kadar stil sahibiydi. dream theater'a, dream theater tadını veren en has adamdı kanımca (bkz: imho). umarım dream theater bundan sonra da aynı tadı bozmadan devam ettirebilir. biraz gökhan özen fan'ı tadında bir entry oldu ama sabah sabah üzen haber olmuştur.

    bonus:

    (bkz: bööle kollarımı açaydım gitme diyeydiiim)


    (ciguli - 9 Eylül 2010 08:35)

  • comment image

    dream theater'a fazlaca hayran bir insan olarak ayrılmasına çok şaşırmıştım. adam normal bir bateristten öte bir roldeydi grup için, lars ulrich metallica için ne ise bu adam da dream theater için oydu. tek fark, lars ulrich'i nötrleyen bir james hetfield yoktu dream theater'da.

    dream theater'ın six degrees of inner turbulence ile birlikte girdiği yol hayran kitlesini bölmüştür ve o günden beri çıkan albümler de bu bölünmeyi sürdürmüştür. mike portnoy bu noktada, ipleri sıkı sıkıya eline almış olduğundan dream theater'ın son albümlerinde gittiği yolları birinci elden belirleyen kişi rolündedir. adamın forumunu ve röportajlarını takip edin, kendisi hangi grupları beğendiğini söylüyorsa dream theater bir sonraki albümde o grupların müziğinden etkilenecektir. sorun da şudur ki, grubun iskeletini oluşturan thrash metal ve progressive rock etkileşimlerinin yanında bir muse, bir u2 ya da between the buried and me gibi yeni nesil extreme metal gruplarından alınanlar uymamaktadır. portnoy, grup büyüdükçe büyüyen egosu ve liderlik yanıyla grubu kendi istediği yönlere sürdü, bu noktada james labrie'nin sesi yeter mi, şarkıda kendisi blast beat atsa ya da çatallı vokal yapsa uygun olur mu, müziğin bu kadar metalleştirilmesi gerekir mi diye düşünmedi. üstüne dream theater'ın artık rutine bağlar gibi albüm kaydet, turneye çık, dvd yayınla, albüm yap döngüsüne girmesi insanları daha az heyecanlandırmaya başlamıştı.

    portnoy, gruptan ayrıldığında gerekçeyi dream theater'ın şarjını tekrar doldurmak istemesini göstermişti. diğerleri ara vermeyi kabul etmeyince kendi deyişiyle "feda etti" ama buna pek feda da denemez bence. taşın altında göründüğünden daha fazla problem olduğu çok belli, portnoy'un "avenged sevenfold ve transatlantic ile çalmaktan şu an daha çok zevk alıyorum." açıklamasının yönü budur. ki sonradan labrie'ye ve myung'a çattı, forumundan verdi veriştirdi, sürekli röportajlarında "diğerlerinin bensiz devam etmesi ilişkimizi zedeleyecek." tarzı laflar etti, grubun web sitesinde kendisiyle ilgili kısımların çıkarılmasına laf etti, yani gemiyi terkeden kaptan o olmasına rağmen geminin ilerlemesini de içten içe sindiremedi.

    john petrucci'nin geçenlerde yayınlanan bir röportajında "bu sene öğrendiğiniz en önemli ders neydi?" sorusuna aynen şu "trajik" cevabı vermiş; "don't let your drummer fill in for another band." avenged sevenfold ile çalmasının portnoy'da bazı noktaları fazla uyardığı çok açık. avenged sevenfold'da geçen hafta portnoy ile birlikteliğini bitirmişti, her ne kadar açıkalamalarda "sadece bu yıl için birlikteydik." falan deseler de bir yandan da m.shadows'un "portnoy basınla çok sıkı fıkıydı." açıklaması da düşündürücü... en son portnoy, dream theater'a tekrar dönmek için diğer elemanlara ulaşmaya çalıştığını ama grup avukatlarından red cevabı aldığını yazınca işlerin iyice marimar havasına girdiğini söylememiz yalan olmayacaktır.

    tüm bu olanlarda portnoy'un kriz yönetimini iyi beceremediğini düşünüyorum. eskiden de üyeler girer çıkardı gruplardan ama bu kadar yaygara kopmazdı, çünkü internet yoktu, aylar sonra falan anca haberdar olurduk ki o zamana kadar grup tekrardan toparlanırdı. portnoy, ayrılmasını netten duyurdu. sonra bir sürü demeç verdi, forumun twitter'ından ya da röportajlardan... blabbermouth gün aşırı portnoy haberi basıyordu. sonra yanlış anlamadan labrie'ye saydı sövdü, forumunda labrie'nin albüm ve turnesiyle ilgili tüm konuları sildi. myung'a üstü kapalı atar yaptı. grup ile ilgili sürekli konuştu. kız kardeşi bile forumunda "mike neler çekiyo bilmiyosunuz..." tarzı mesajlar attı. gruptan ayrılan kendi değilmişte sanki kovulmuşçasına duygusala bağladı. medyaya bu kadar gider yaparak ilerisini düşünmedi. avenged sevenfold'dan da ayrılınca tekrar dream theater'a sarıldı, dediği tüm lafları yemek pahasına ama bu sefer de gruptakilerden onay çıkmadı. sonuç itibariyle, yetenekli bir davulcunun sırf diline sahip olamamasından "liseli" ayağına düşmesini izledik son üç ayda... portnoy büyük ihtimal bir gün gruba tekrar dönecektir ama laflarını biçip tartıp konuşması gerekiyor, aynı şekilde gruptan ayrılanın asıl kendisi olduğunu da sürekli hatırlamalı... o zamana kadar seneye çıkacak yeni dream theater albümü ve olası portnoy projelerini beklemek düşer bizlere...


    (faith no more - 24 Aralık 2010 13:28)

  • comment image

    mike the camel lakaplı sanatkar dream theater'dan ayrıldıktan sonra adeta grubu tükürüksüz bırakmıştır. dt'den yapılan ilk açıklama "artık sahnede yeni bir davulcunun yanı sıra gerçek bir de lama kullanmak zorundayız her davulcu twin pedala hakim olabilir ama bizim öncelikli ihtiyacımız amilaz" şeklinde olmuştur.


    (tarzanadam - 10 Mart 2011 18:48)

  • comment image

    kendisi ile uzun yıllar bekleyiş sonucunda tanışma fırsatı buldum.

    sıradan bir gündü ve ben maillerimi kontrol edeyim dedim.inboxta biletixten gelen bir mail gözüme çarptı ve açtım.açtığımda 15 ekim 2011 mr. big istanbul konseri afişini karşımda gördüm ve tabii gözüme ilk takılan şey ortadaki mike portnoy yazısı oldu.okul dolayısı ile istanbul dışında olduğumdan ve derslerimin yoğunluğundan dolayı gidemeyeceğimi düşünüp baya bi üzüldüm.yıllardır tanışma hayalleri kurduğum,benim davula bu kadar tutku ile bağlanmama sebep olan en büyük idolüm evime yarım saatlik mesafede olan küçükçiftlik parka konser vermeye geliyordu ve ben gidemeyecektim.

    konser günü iyice yaklaştı ve internette konserden birkaç gün önce hail ile meet&greet olacağını gördüm.kendi kendime ''memo bu fırsat insana hayatta bir kere gelen fırsatlardan birisi kaçırmaman lazım'' dedim ve dersleri asmak suretiyle konserden bir gün önce istanbula otobüs biletimi aldım. ertesi gün istanbuldaydım.eve gidip bizimkilerle biraz hasret giderdikten sonra konser alanına doğru yola koyuldum.yola çıktım ama daha biletim bile yoktu ama yinede içimde herşeyin güzel olacağına dair bir umut vardı.konser alanına ulaştığımda oldukça uzun bir kuyrukla karşılaştım ve daha bir biletim bile yoktu.umutlarım biraz azalmıştı.giriş kapısına doğru yöneldim ve salak salak etrafa bakar halde buldum kendimi.öyle kötü bi durumdu ki herkes konser ve gruplarla ilgili birşeyler konuşuyordu ama ben öyle çaresizce bakınıyordum.internette girişte bilet satışı olacağı yazıyordu fakat satış yoktu.tam umutlarım tükenmişken benim yaşlarımda bi arkadaş bana doğru yaklaştı ve '' elimde bir adet fazla bilet var lazım mı?'' diye sordu.bende içimden ''allahım zamanlaman yine harika'' dedim ve yüzümde bir gülümseme oluştu.arkadaştan bileti normal fiyatından da 10tl ucuza aldıktan sonra sıranın en önlerinde olduklarını gördüm ve yanlarına kaynak yaptım.kendisine buradan tekrar teşekkürü borç bilirim :)

    ayaküstü arkadaşlarla biraz muhabbetten sonra kapılar açıldı.ben hazırlıklıydım , çantamda drumpadim, 7 yıldır sakladığım mike portnoy signature bagetlerim ve kalemimle içeri girip beklemeye başladım.bu sırada bana bileti satan arkadaşlarla ayrıldık .ben direk meet&greet olacağı redbull otobüsünün yanında parmaklıklara yapıştım.hava çok soğuktu ve gelip gelmeyecekleri kesin değildi. 3 saat kadar otobüsün yanında ayakta bekledikten sonra görevli bize yolda olduklarını ve kısa bir süre içerisinde konser alanında olacaklarını söyleyince artık heyecan başladı.bu sırada kalabalık iyice arttı ve heyecanlı bekleyiş başladı.herkes imzalatmak için birşeyler arıyordu ve çoğunluk mike için gelmişti konuşmalardan anladığım kadarıyla.yaklaşık yarım saat sonra mike portnoy , glen drover , james lomenzo ve whitfield crane den oluşan hail , kalabalığım heyecan dolu çığlıkları arasında otobüsün diğer tarafına geçti ve tek sıra halinde sadece fotoğraf çekilmek suretiyle fanlar alınmaya başlandı.sıra bana geldiğinde çok heyecanlıydım.yıllardır beklediğim an sonunda gerçek oluyordu ! sonunda sıra bana geldi.fotoğraf çeken görevliye telefonumun kamerasını açıp uzattım ve mike'ın yanına geçtim.'' hello mike what's up !!' dedim , onun elini yumruk yaptığını görünce bende yumruk yaptım ve tokuşturarak selamlaştık.diğer grup üyelerini gözüm görmedi desem yeridir.hemen bagetlerimi çantamdan çıkartıp imzalattım . daha sonra görevli fotoğrafımızı çekti ve ben drumpadimi imzalatamadan mike ve grubun yanından ayrılmak zorunda kaldım... tam çıkışa doğru yöneliyordum ki , bu fırsatın hayatımda belki bir daha yakalayamayacağım bir fırsat olduğunu bir daha hatırladım.çıkıştan sonra hemen sağa dönerek tekrar demirlerin ardına geçerek fırsat beklemeye koyuldum.drumpadimi çıkardım ve ''mike! mike!'' diye bağırmaya başladım fakat karşısında projektör olmasından ve yoğunluktan hiç tepki yoktu.

    bir süre daha bağırdıktan sonra sesim iyice yükseldi.ben bağırınca yanımdaki diğer fanlarda bağırmaya başladılar.bu kadar yoğun bağırışa kayıtsız kalamadı mike ve yanımıza geldi.ben en önde kocaman drumpadimi uzattım heyecanla.mike hemen drumpadimi tuttu , elleriyle altından destek olarak yandaki görevliden aldığı kalemle üste '' hit me !'' yazarak , altına da kocaman bir imza atıverdi.mike'a teşekkür ettikten sonra kalabalığın arasından heyecanla çıktım ve drumpadimi yağmurdan ıslanıp imzanın orjinalliğinin bozulmaması için hemen çantama geri koydum.bu dakikadan sonra pek birşey hatırlamıyorum çünkü kendimden geçmiştim.yıllardır kurduğum hayal bir anlık kararımla gerçek olmuştu ! herşey daha iyi yolunda gidemezdi.telefondaki fotoğrafıda kontrol ettikten sonra artık sıra mike'ı sahnede canlı izlemeye gelmişti.daha önce dream theater ile canlı izlemiştim ama bu daha farklı olacaktı.vakit heyecanımdan dolayı çok hızlı geçti ve hail artık sahnedeydi.mike zaten herzamanki halindeydi.james ile glen'i az çok biliyordum megadeth ile çaldıkları zamanlardan , ikisinin de performansı oldukça iyiydi.whitfield crane ise kafamda soru işaretiydi çünkü daha önce ne duymuş ne görmüştüm.fakat konserde sergilediği performansıyla bende oldukça iyi bir izlenim bıraktı.hail konseri bittikten sonra mr.big'i bekleyemeden konser alanından ayrıldım ve evin yolunu tuttum.kardeşlerim mike portnoy'a olan hayranlığımı oldukça iyi bilirler.konser öncesi evden çıkmadan önce onlara '' mike ile buluşup bikaç imza , fotoğraf alıp gelicem'' dediğimde bana gülmüşlerdi.kardeşim kapıyı açar açmaz drumpadi kardeşime verdim ve tepkisiz kaldı , birşey diyemedi.daha sonra biraz anlattım nasıl olduğunu , en az benim kadar sevindiler.anneme söylediğimde ise '' sen bizi görmeye değil oğlum konsere gelmişsin zaten '' dedi ve klasik anne tepkisini de duyarak yüzümde ufak bir gülümsemeyle imzalı drumpad ile bagetlerin fotoğrafını da çektikten sonra uygun bir yere kaldırdım.

    yatmadan önce kafamı yastığa koyup şöyle bir düşündüğümde , çok kısa sürede verilen kararların bazen ne kadar doğru olduğunu ve hayatımın en unutulmaz günlerinden birisini yaşadığımı daha iyi bir şekilde anladım.sonra olarak mr.portnoy'unda oldukça sevdiği ve hayat felsefesi olarak benimsediği şu iki kelimeyi söylemek isterim : carpe diem !


    (scarablord - 12 Kasım 2011 01:26)

  • comment image

    aşağı yukarı 8 senedir davul çalan biri olarak öğrendiğim tek şey varsa bir davulcunun efsane olabilmesi için teknikten çok daha fazlasına ihtiyacı olduğudur.

    portnoy asla ve asla mike mangini gibi motordan farksız ritm tutan adamlarla karşılaştırılamaz. her ne kadar şovmen de olsa çaldığı ritmin 100 metre öteden tanındığı az sayıda davulcu vardır, kaldı ki sadece ritm de tutmaz bu adam, şarkı besteler, back vocal yapar. teknik olarak bir dennis chambers veya steve smith tabi ki değildir; ama unutmamak lazımdır ki portnoy ne bu adamlar gibi bir caz davulcusudur ne de davul üzerine solo albüm yapar.

    bir grubun sahip olabileceği en iyi davulculardan biriydi mike portnoy, bana kalırsa dream theater'ın soundu da mangini'nin gelişiyle asla eskisi gibi olamayacak. grubun eski sadeliği kalmayacağı gibi kendini daha çok vurarak kanıtlamak isteyen, bak ne kadar da hızlıyım diyen "yeni mike" sayesinde dt'yi diğer gruplardan ayıran gürültüsüz müzik de kaybolmuş olacak.

    sonuç olarak mike portnoy asla ve asla lars ulrich gibi kıldan tüyden bir şovmen olarak kalmayacak benim aklımda. yeni projelerinde daha başarılı olması umuduyla diyorum.


    (tin goose - 22 Ağustos 2012 03:04)

  • comment image

    kendisi bir otomatik tüfek tadındadır. liquid tension experiment albumunde, "3 minutes warning" adlı parçada bir helikopter kalkma efekti yaratan davulcudur. bir parçayı "aha bunu portnoy çalıyo" dedirtecek kadar kendi stiline sahiptir. parçayı resmen hissetmenizi sağlar ve tek başına davulu dinleseniz bile parçayı tahmin edebileceğiniz kadar armonik ve güzel çalar. canlı performansları da müthiştir. aşmıştır bu adam. teknik olarak ötesi vardır ama ruh olarak kendi dalında yoktur.


    (has sushi - 8 Haziran 2001 14:19)

Yorum Kaynak Link : mike portnoy