• "inkilizcesinden anladigim kadariylan, ruhumuzu kemiren korku denebilir pekala..."
  • "filmin ilk karesinden itibaren kendinizi bir tiyatro oyunu izliyormuşsunuz hissiyatına sokan ağır sosyal içeriğiyle alman kadını hakkındaki bütün yargı ve düşünüşümü alt-üst eden şahaser."
  • "ruh kemirgenleri arasında yer alan korkunun yanında öfkenin de es geçilemeyeceğini gösteren enfes bir fassbinder çalışması."
  • "istanbul şehir tiyatrolari tarafindan diğerlerinin adi ali adiyla sahneye konmuştur."




Facebook Yorumları
  • comment image

    spoiler icermesinden korkarım......

    daha acilis sahnesinde, ana karakteri "emmi"nin oyunculuguyla beni benden almis, son zamanlarda das leben der anderen ile birlikte izledigim en sade ama anlamlı/dolu filmlerden olmayı basarmistir.
    2000 li yılların hızlı akan filmlerine asina bi insan olarak, filmin tiyatromsu havasını basta yadırgasam da, sonradan bundan ilginc bi haz aldigimi belirtmessem olmaz. 2 asigin toplumdan izole edildigi flmin birinci kisminda, bu izolasyonun nasil da iliskinin lehine isledigini, asiklari nasil da birbirine yaklastirdigi hayranlik uyandirici karelerle hissetiriliyor (luks restorandaki yemek sahnesi mesela). sonradan (ya da filmin ikinci yarisinda da diyebiliriz) insanlarin kendi cikarlari icin de olsa cifte gosterdikleri yakinlik ve sonucunda o izole halin ortadan kalkmasi, cifti de birbirinden uzaklastirmis, sanki "ask, ancak imkansizken vardir" savini bir kez daha gozumuzun onune sermistir.

    yasanan bu "ilginc" aska etrafın verdigi tepkileri once abartili bulsam da, 2. dunya savasindan cikmis, gocmenleri ekonomini neredeyse temeline koymus (ve de yeni yeni tanismakta olan) almanya'yi dusununce, "eh, demek ki oyleymis" demekten de kendimi alamadigim, su aralar ayni paralelde seyleri milletce yasadigimizi dusununce mantiga oturtabildigim bir filmdir kisacasi.


    (berenice - 23 Kasım 2007 22:40)

  • comment image

    (ali:) fear eats the soul olarak ingilizceye çevrilmiştir. aslında almanca gramer olarak bilerek yanlış yazılmış ali'nin almanca konuşamayan ikinci sınıf vatandaş olmasına gönderme yapılmıştır. fear eat soul gibi çevrilebilir orijinali. fassbinder in uluslararası başarı sağlayan ilk filmidir. brigitte mira (emmi) başta olmak üzere bütün oyunlar iyi bir performans sergilemektedir. gerçek hayatta fassbinder'in sevgili olan el hedi ben salem (ali) fassbinder'in öldüğü yıl olan 1982'de barda birisini bıçaklamış ve paristeki cezaevinde intihar etmiştir. fassbinder'in intihar eden 2. sevgilisidir. diğer bir ayrıntı ise bardaki garson kız barbara (barbara valentin) 80'lerde freddy mercury 'nin sevgilisi olmuştur.

    fassbinder'in renkleri en iyi kullandığı film olduğu söylenir. film sadece 2 haftada çekilmiştir, fassbinder in martha dan önce yaptığı bir denemedir ancak en güçlü ve en çok ses getiren filmi olmuştur.


    (blonderedhead - 16 Mayıs 2008 14:58)

  • comment image

    bu öyle inandirici bir film ve filmde emmi'yi canlandiran brigitte mira öyle ikna edici bir oyuncu ki, film akip bittikten sonra bile insan kadinin yanina gidip de bir derdini dinleyemedim, tasasina ortak olamadim, iki cift laf edip kadincagizi teselli edemedim diye kendi kendine üzülüyor. en sade nasil olabilirse öyle bir film. siyah beyaz fotograflar, karakalem resimler, birkac kelimelik siirler gibi.


    (ipelies - 18 Haziran 2008 23:12)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmin enteresan noktalarından biri de filmin sonunda mide ülseri olan ali'nin bir bakıma -emmi'nin kahveleri yüzünden- hastalanmasıdır. zira filmde bir çok defa kahve içme sekansı (emma'nın teklifi, ali'nin kabulü) gösterilmektedir.
    yine yiyecekten yola çıkarsak, kuskus teması da ilginçtir. ali ısrarla kuskus yemek isterken, emmi "alman"ların kuskus yemediğini ve kendisinin de kuskus sevmediğini söyler. işte bu, aslında ali'nin tam anlamıyla bir yabancı olduğunu -asla alman olamayacağını- kanıtlar bir bakıma.
    aslında sahne sahne bakıldığında birçok anlam çıkartılabilir, bu anlamda çok zengin bir film ve tabi çok zengin bir yönetmen fassbinder.

    ---
    spoiler ---


    (gioberg - 2 Aralık 2009 23:35)

  • comment image

    tek kelimeyle yabancı düşmanlığı’nın (xenophobia) toplumsal izdüşümü üzerine bir başyapıt. rainer werner fassbinder’in 1974'de yönetmenliğini üstlendiği, brigitte mira ve el hedi ben salem’in başrollerini üstlendiği batı almanya yapımı bir film. filmin adı gramatik olarak bilinçli bir şekilde yanlış yazılmıştır. doğrusu “angst isst die seele auf” olan bu ifadenin türkçeye çevirisi “korku ruhu kemirir” yerine “korku ruhu kemirmek” şeklinde yapılılarsa daha doğru olur. artikel ve fiilin yanlış kullanımı yabancıyı “normal” almandan ayıran en önemli unsurdur. anlaşılan yönetmen dil üzerinden bir şeyler söylüyor.

    emmi 60 yaşında dul bir temizlikçidir ve kendi dairesinde çocuklarından ayrı bir yaşamı vardır. çocukları aynı şehirde olmalarına rağmen ondan bir hali uzaktırlar. yağmurlu bir gecede tesadüfi yada bilerek sığındığı yabancı işçilerin takıldığı bir barda bir kola siparişi verir. fonda bir arap müziği çalmakta ve barın sahibi barbara barda oturan ali’ye emmi ile dans etmesini önerir ve ali de bunu kabul ederek emmi’yi dansa kaldırır. iletişim garip olduğu kadar beklenmediktir de. ali fas’tan almanya’ya gelen 30lu yaşlarının sonunda bir misafir işçidir ve bir araba tamirhanesinde çalışmaktadır. danstan sonra emmi’yi evine bırakır ve birkaç konyaktan sonra emmi ali’ye evinde kalmasını önerir ve aralarında bir aşk gelişir, ardından evlenirler.

    ali bu ilişkiyle iki şeyi yapmıştır. birincisi, tanıdık olan ile yabancı arasındaki sınırı delerek toplumsal benin duvarlarını yıkar. ikincisi emmi ile dâhil olduğu yalnızların dünyasında mutluluğun temsilcisi olur ve kendini tüm yalnızların hedefine koyar. yabancı ve üstelik mutluluk kaynağı olan ali kısa sürede toplumsal benin nefretini üzerine çekecektir. emmi’nin apartmandan komşuları, çocukları, iş arkadaşları ve bakkalı ali ile olan ilişkisini kabullenmez ve ali ile olan ilişkisini bozmak için ellerinden geleni yaparlar. nefret ali’nin üzerine yönelmiştir.

    bu sadece yakında olanların nefreti değildir, yabancı olanın sınırı ihlal etmesine yönelmiş toplumsal bir nefrettir de. bunu en iyi yansıtan sahne ali ve emma’nın çay bahçesinde oturdukları sahnedir, sadece kendilerinin oturduğu bu kocaman yerde kendilerine mekanın sahibi ve garsonların bakışları katlanılamazdır. ali olaydan rahatsız olduğunu “bize bakıyorlar” şeklinde dile getirse de, emma ona aldırmamamsını söyler. fakat bakışlar o kadar güçlü ve bozucudur ki, emma dayanamaz ve duygularını itiraf eder: “bir yandan çok mutluyum, ama artık diğer yandan katlanamıyorum.” dünyada yalnız ikisi olmalarını diler, toplumsal benin kendi öznesine yaptığı muazzam baskıdır bu. “umurumda değilmiş gibi yapıyorum hep, ama öyle değil umurumda bu beni öldürüyor” der emma, toplumsal benin baskısı katlanılamazdır.

    yabancı düşmanlığının salt şiddet üzerinden işlemediğini gösteren muazzam bir sahnedir bu. gözle baskı kurmak, bakmanın dışlayıcılığı, gözün nefreti şiddetten aşağı kalmaz. gülmek bile bir baskıya dönüşür, emma’nın “pis pis yüzüne gülenler” ona şiddetin en acısını çektirirler. ötekine yönelik şiddet eylemi bastırılan bilinçaltına itilen hitler sonrası almanya’sının yabancı düşmanlığı bakmak ve gülmek üzerinden iletilir. emma’nın iki kez ısrarla ali’ye hitleri biliyor musun diye sorması belki de bu yüzdendir, kendi toplumu hakkında ipucu verir ali’ye.

    yabancı toplumsal benin sınırlarına dahil olduğu zaman onu ayırt eden geri kalandan ayırt eden tüm dahil olmaya rağmen yabancı olarak bırakan bir çok şey vardır. bunların ilki filmin adındaki yanlış yazımdan da anlaşılacağı üzere dildir. ali ve bakkal arasındaki diyalog bunu açığa çıkarır. bakkal ali’ye “git biraz almanca öğren öyle gel” der. fakat yönetmen bakkal ve ali arasındaki iletişim konusunda muazzam bir ayrıntıyı sunar. ali ve emma tatilden döndüklerinde bakkal ve karısı arasındaki konuşma onların iyi bir müşteri oldukları ve onları yeniden kazanmak üzerinedir. bakkal bu nedenle nefretini içine atar ve ali’ye karşı sahte gülümsemesini takınır. kapitalizm yabancı düşmanlığının tek maskesidir, ortadan kalktığında (yabancı olanla toplumsal ben arasındaki kapitalist ilişki ortadan kalktığında) yanabcı düşmanlığı açığa çıkacaktır. bu tam da hannah arendt’in avrupa’da yaygınlaşan yahudi düşmanlığı’nın (antisemitizm) nedenlerini analiz ederken vardığı sonuçtur. yahudiler ve avrupalılar arasındaki kapitalist ilişki sona erdiğinde bir fazlalık olarak ortada kala kaldıklarında dışlanmışlar ve nefret kendilerine yönelmiştir.

    yabancı düşmanlığı’nın zirve yaptığı en can alıcı sahne emma’nın eve getirdiği arkadaşlarına ali’yi inceletmesidir. mutlak öteki her şeyiyle yabancı ali’nin kaslarını inceleyen misafir kadınları ali’nin duş alıp almadığını dahi sorarlar. bu ali için mutlak ötekileştirilmedir ve artık emma ile olamayacağını anlayarak evden ayrılır. emma’nın bu sahneye yani ali’yi inceleme sürecine dâhil olması ali’nin gözünde onu toplumsal bene eklemleyen tek şeyin de ortadan kalkması anlamına gelir ve mutlak yabancı olduğu ortamdan ayrılır. bu sahne emma’nın da ötekine yönelik bakışını ifaş eder. özellikle ilk sahnede bara gelme gerekçesini “içeride hep ne olduğunu merak ettiği” şeklinde açıklaması ile birlikte düşünüldüğünde, emma’nın da yabancıyı öteki olarak kabul ettiği anlarız. merak ve ihtiyazç üzerinden işleyen bu yabancı muhataplığı, diğerlerinin bakış ve gülme üzerinden işleyen yabancı düşmanlığından daha mı masumdur?

    yalnızlığına çare arayan emma tekrar ali’yi ziyaret eder ve tek önemli şeyin birlikte olmaları olduğunu ve onu istediğiyle yatmak da dâhil sürekli kendi dünyasına gidip gelebileceği söyler. bu ali’nin emma’nın ihtiyacı ölçüsünde toplumsal bene dâhil olmasıdır ve ali yine yabancıdır. çözüm ihtiyaç temelinde toplumsa benin alanına dahil edilerek bulunmuştur ve asla “mutlak” entegrasyon yoktur.


    (24 saat uyuyan adam - 2 Ekim 2010 23:19)

  • comment image

    filmin ilk karesinden itibaren kendinizi bir tiyatro oyunu izliyormuşsunuz hissiyatına sokan ağır sosyal içeriğiyle alman kadını hakkındaki bütün yargı ve düşünüşümü alt-üst eden şahaser.


    (zirvelerin ozgurlugu - 6 Kasım 2010 18:18)

  • comment image

    ruh kemirgenleri arasında yer alan korkunun yanında öfkenin de es geçilemeyeceğini gösteren enfes bir fassbinder çalışması.


    (sersailles - 13 Ocak 2012 15:04)

  • comment image

    alman emmi ile faslı alinin aşkı üzerinden hitlerin etkisinden kurtulamamış,arap ve türklere karşı ön yargılı olan almanları eleştiren güzel bir filmdi.şiddetle tavsiye ederim.ayrıca fassbinder de bir kaç sahnede kendini gösteriyor.zeki demirkubuz'un en sevdiği yönetmen kendisi,zaten aynı damara sahipler.bazı kamera açıları zeki demirkubuzunkiyle bire bir örtüşüyor.(salonun köşe üst tarafından geniş çekim)


    (gskopat - 17 Nisan 2013 10:57)

  • comment image

    bir arkadasim mi anlatmisti, bir filmde mi izlemistim yoksa bir yerde mi okumustum hic hatirlamiyorum ama söyle bir anektod vardir. yabanci uyruklu genc bir adam almanya'da videocuya gidip bu filmi sorar:

    -angst essen seele auf var mi?

    öküz alman videocu ise esmer vatandasi görünce israrla düzeltmeye kalkisir, "angst isst seele auf" falan fesmekan diye, dahasi uzun uzadiya "essen-isst" tartismasi yasarlar, alman uyuz olur. fassbinder duysa gülerdi herhalde. ben güldüm.


    (caponsever - 23 Mart 2004 20:34)

  • comment image

    fassbinder'in melodramları içerisinde en unutulmazı denilebilir. ırkçı önyargılar, yabancılaşma ve iletişimsizlik gibi klasik fassbinder temaları etrafında gelişiyor. ayrıntılı bir okuma için şu adrese bakılabilir.


    (hanging rock - 15 Şubat 2014 21:07)

  • comment image

    yasli kadin ile toplumda dislanan adam özdeslesmesinin, yakin zaman almanya'sinda gecmisten süre gelen irkcilik ve "kapi kirislerine sıkısmıslık" icerisinde islendigi film. geleneksel-toplumsal ahlak yargilarimizin üzerine konmus bir televizyonun, en yakinlarimiz tarafindan bile dislandigimiz an, tekmelenerek parcalanmasi, en sevdigim sahnesidir.


    (anahita - 16 Mart 2005 01:13)

  • comment image

    fassbinder bu filmde filmin en sinir bozucu karakterini canlandirmistir. arabi oynayan el hedi ben salem'in ise o siralar fassbinder'in sevgilisi olmasi ve bu iki erkegin kelimenin en stereotipik anlaminda iki heteroseksueli canlandirmasi da ilginc bir ayrintidir.


    (umnica - 13 Mayıs 2005 08:11)

  • comment image

    criterion baskısında tanıtımını *todd haynes'in yapmasına hiç şaşırmamak gerek. açılış sahnesi tüylerimi diken diken etmektedir. yaşlı kadının çekingen bir tonda yağmurdan kaçtığını ve her zaman mekanın önünden geçerken merak ettiğini anlatışı nefistir. ötekilerin donuk bakışı ise film boyunca tanık olacağımıza canlı mankenlerin habercisi gibidir. bu filme en fazla 10 dakika dayanabilen üst komşu acınasıdır.


    (enis zenci - 2 Ocak 2006 10:49)

  • comment image

    filmin açılış sahnesi gerçekten çok başarılı. o an barda öyle bir atmosfer oluşuyo ki, müzik, renkler, duvarlardaki afişler, resimler, ali ile emmi'nin dansı, işte sinema bu deyip keyiflere bürünüyosunuz. durum filmi olarak değerlendirmek mümkün olsa da, zaman zaman bu ne şimdi dediğim şeyler olmadı değil sona doğru. ama genel çerçevede ilk izlediğim rainer werner fassbinder filmi, çok etkilendim. yönetmen tarafımdan inceleme altına alındı.
    filmden gereksiz bir ayrıntı ; emmi ile ali dansederken arkada kız kulesinin resmi var.


    (mesecina - 6 Ocak 2006 17:10)

  • comment image

    sinemadan her ne bekliyor idiysem; kesin olan sudur ki hepsini bu filmde bulmusumdur. filmi acan "das glück ist nicht immer lustig"; arkasindan beliren filmin adi ile olusturdugu butunluk dikkate alinirsa ve ustelik bu onermelerin bu derece alimli tasvirlerini de iceren hikayesiyle de benim agzimi acik birakmis, tekrar tekrar izlenecek filmlerden biridir.
    ayrica fassbinder'i canlandirdigi saheser karakter ile siritirken gorunce, kendisine dogru siritmadan etmek mumkun mudur,bilemiyorum sahsen.


    (gaye topbas - 4 Şubat 2006 12:48)

  • comment image

    kisinin kendi ic huzurundan ziyade kendini baskalarina begendirmesi ve kabul ettirmesi ile ilgili bir nebze de insan iliskilerinin cikar iliskileri uzerine kurulu oldugunu gosteren bir film. filmde acaip bir sey vardir, hersey cok sadedir belki ama film birden fazla izlettirir kendini.


    (kudra - 31 Mart 2006 00:56)

Yorum Kaynak Link : angst essen seele auf