• "amerika'nin ilk sualti parki john pennekamp coral reef state parki barindiran ada."
  • "florida keys adlı adalardan biri. kokomo'da ve sade'nin smooth operator'ında da geçer."
  • "bogart ve bacall'in ortak rol aldiklari son filmoncekiler icin(bkz: dark passage)(bkz: the big sleep)(bkz: to have and have not)"
  • "florida keysin ilki ve en buyugu"




Facebook Yorumları
  • comment image

    humphrey bogart'ın trençkotsuz görüldüğü belki de tek filmi. ama buna rağmen karizmadan ödün vermemiştir. bütün senaryo onun karizmasını yıpratmak üzere kurulu olsada bakışlar ve mimikler adeta senaryoya meydan okumuştur. alın size filmden karizmatik bir replik;

    --- spoiler ---
    polis otelde bulunanları sorguya çeker. herkese teker teker ismini ve adresini sormaktadır.

    - brown, what's your first name? (johnny rocco ya soruluyor)
    - howard.
    - address?
    - hotel central, milwaukee.

    - you?
    - hoff. richard. hotel central, milwaukee. we're all together.

    - your full name?
    - frank mccloud. (humphrey bogart)
    - your address?
    - no address.
    - what are you doing here?
    - passing through.
    ---
    spoiler ---


    (bilimum - 27 Kasım 2006 09:34)

  • comment image

    benim için iki anlamı vardır key largo'nun;
    ilki, 1948 yapımı, john huston'un yönettiği, izleyeli yıllar olmasına rağmen bogart'ın (ki karısı bacall ile oynadığı bu 4. filmde) izlediğim filmleri arasındaki, en çekingen ama halen karizmatik olduğu tek filmidir. ayrıca filminin finalinin to have and have not ile (filmi ile değil romanı ile) organik bir bağlantısı vardır.

    --- spoiler ---

    şöyle ki, bu filmin finalinde var olan bot-yat-tekne (ismi her ne ise) sahnesi, aslen to have and have not romanında yer almaktaymış. ancak kitabı, filme aktarırken bu sahneyi kullanmayan hawks, aynı sahneyi filmin finalini bağlamakta zorlanan huston'a önermiş, böylelikle enteresan biçimde bu film, to have and have not'ın final sahnesini içermiştir.

    ---
    spoiler ---

    gelelim ikinci anlama; key largo, ayrıca, italya'nın siena şehrindeki en sevdiğim cafe-bar'lardan birinin ismidir ki, bu mekanın ismini bu filmden almış olması oldukça olasıdır. siena'yı bilenler için anlatıyorum, bu mekan; eğer campo meydanındaki havuzu arkanıza alırsanız, tam olarak saat 10 yönünde kalan sokağın sağ köşesinde yer almaktadır. eğer bir kahve alıp, yukarı kattaki balkonuna çıkarsanız, o güzel siena meydanını sigara-kahve eşliğinde izleyebilirsiniz. (güneş batışları tavsiye edilir.)


    (gioberg - 20 Mart 2009 23:17)

  • comment image

    öncelikle yazıklar olsun. dandik bir filme 500 entry girebilen sözlük halkı, bu muhteşem filme sadece 4 entry yazmış. elit sözlük yazarlarına yakışmıyor...

    2 yıl öncesine kadar yabancı film kültürüm yoktu. imdb top 250'den izlediğim film sayısı sınırlıydı. üniversiteye başlayıp bana laptop alınmasıyla birlikte, film çılgınlığı başladı bende. izlediğim yabancı filmin haddi hesabı yok. bu sürede, her tür filmi izleme olanağı buldum, sonunda en çok hangi tarzı sevdiğimi anladım, film noir. film noir manyaklığı oluşmasaydı bende, büyük ihtimal key largo'dan da haberim olmayacaktı. popüler olmayan ve imdb'de ilk 250'de yer almayan bir film. tavsiyem, key largo'yu duymayanların bir an önce edinip izlemeleri. beğenmezseniz bulun beni... bırakın top 250'yi, top 100'de bile öyle filmler var ki, key largo'nun yanında adını bile anmam. gerçi imdb notu 8.0, yani düşük değil ama listede yok sonuç olarak.

    filme gelince.. anlatılması gereken birçok karakter var. edward g. robinson'ın canlandırdığı johnny rocco'dan başlayalım. başlı başına bir film konusu aslında rocco. mafya babası ama acayip korkak bir insan. ayrıca yeterince zeki olduğu söylenemez. büyük bir mafya babası zeki olur. robinson gerçekten harika oynamış. bogart baba her zamanki gibi karizma. haklının yanında, haksızın karşısında. fakat bu filmde diğer filmlerine oranla daha farklı bir karakterde. hani kadir inanır hapisten çıkar, silah almamaya yemin eder, bogart baba da öyle. fakat o savaş yüzünden bu halde. ama zaman zaman kendini tutamıyor. lauren bacall'ın canlandırdığı karakter nora temple, tam evlenilecek cinste birisi. yani karşıma öyle birisi çıksa ne isterse yaparım. claire trevor'ın oynadığı gaye var ki, o da başlı başına bir film konusu. trevor oscarlık oynamış diyeceğim ama baktım da zaten en iyi yardımcı oyuncu oscar'ını kazanmış bu film sayesinde. bu karakter olmasaydı filmde, bir şeyler eksik kalacaktı...

    film mutlu sonla bitiyor. fakat esas oğlan ile esas kız birbirlerine açılamadılar ya, ben ona yanarım. son cümlem, "key largo'yu izlemediyseniz, izlesem mi acaba diye düşünüyorsanız, 1 dakika bile düşünmeden izlemeye başlayın."


    (scugnizzi - 2 Ağustos 2009 07:03)

  • comment image

    miami'den key west'e giden yoldaki ilk adadır. bünyesinde pek çok otel ve camping alanı bulunur. miami'nin kargaşasından sonra insana nefes aldıran, barbekü yaparken etrafta dolaşan sincaplarla oynayabileceğiniz harika bir artama sahiptir.


    (mc chicken - 10 Nisan 2013 15:41)

  • comment image

    spoiler içerir.

    sadece bir kaç klişeden ibaret olan taş gibi bir psikolojik gerilim filmi. burada belirtilmemiş. senaryoyu iki usta yönetmen kaleme almış. bu filmi yöneten john huston ile richard brooks beraber yazmışlar senaryoyu. film için huston'ın en sağlam filmlerinden demek mümkün kanımca. huston filmde her şeyi doğru yapar. bir iki klişe dışında fazlasıyla özgün bir film ortaya koyar. öncelikle fırtına başladıktan sonra film hep aynı mekanda geçer. kamera otelin dışına çok nadiren çıkar, çıktıktan sonra en fazla 2-3 dakika dışarıda kalır ve sonra içeri geçer. yani filmin 20.dakikalarından itibaren tek mekanda geçen bir gerilime dönüşür film. huston mekanı başarıyla kullanır, dördüncü filmi key largo'da döktürür bu konuda. cesur bir karardır filmi tek mekanda çekmek, huston da bu kararın altında ezilmez. diğer özgün tarafı ise karakterlerinde saklı. örneğin mafya babası johnny rocco bir gangsterden beklenilmeyecek kadar vasat birisi. zeki değil, cesur hiç değil. fırtına devam ederken üst kattan zemin kata indikten sonra volta attığı o uzun sekansta ne denli korkak olduğunu anlarız. fırtınadan, sel baskınıyla birlikte boğulmaktan fazlasıyla korkmakta. adamlarından birisine "konuş, susma, bir şey söyle, ne olursa" demesi korkusunu kanıtlar nitelikte. kısacası bir gangsterden beklenilmeyecek özelliklere sahip birisi rocco. nasıl bu noktaya gelebilmiş, diye düşünmemek zor. onun karşısında yerini alan frank tam da o dönemlerde sıkça işlenen karakterlerden birisi. savaşta cesurca savaşmış birisi, ama yakın arkadaşının ölümü ile savaştan kopmuş, hayattan soğumuş ve "bir daha elime silah alırsam..." diyen birisine dönüşmüştür. bacall da aşık olunan birisini oynar filmde.

    üç oyuncunun da performansı şahane. özellikle robinson, rocco rolünde döktürür. bogart gene karizmatik bir şekilde takılır. afili cümleler kurar. bacall ise güzelliği ile büyüler. tabi claire trevor'ı da unutmamak gerek. alkolik gaye rolünde oldukça iyiydi. film, bacall-bogart ortaklığının dördüncü filmi, bacall'ın beşinci filmi aynı zamanda. tabi huston'ın da dördüncü filmi. huston bu filmden önce üç film çekmişti. bu filmde bogart ile ikinci kez çalışmıştı (sonradan sıkça bogart ile çalışacaktı). bacall ise arka arkaya çektiği beş filmden dördünde kocası bogart ile çalışmış. bu da ortaklıklarının sonucusu. ikisini izlemek her zamanki gibi keyifliydi.

    basit bir konusu var filmin. bir gangster parayı parayla değiş tokuş edecek ve çekip gidecektir. otelin sahibini, bu adamın kızını ve "sadece buradan geçen" başka bir adamı (ve bir kaç kişiyi daha) burada rehin tutar. hikaye basit ama onu etkileyici kılan karakterlerini derinleştirip sağlam bir psikolojik gerilim ortaya koyması.


    (sherlock holmes 90 - 19 Nisan 2013 01:10)

  • comment image

    malta sahini en güzel film olmasa *, african queen'i cocukken izlemis halimle hatirliyor olsam, diyecegim ki, john huston ile humprey bogart beraberliginin en nefis filmidir bu. savastan dönmüs eski asker frank mccloud (bogart), savasta sehit düsen arkadasinin dul karisi (en güzel haliyle lauren bacall) ve babasini ziyarete gider. bir pansiyon isletmekte olan babanin mekaninda firardaki gangster johnny rocco (edward g robinson) ve adamlari kalmaktadir. rocco ve adamlari bir teslimat islemi tamamlanincaya kadar pansiyonu terörize ederler. rocco loves bacall gibi bir hadise bekleyenler hayalkirikligina ugrayabilirler, lakin beklemeyenler icün enfes bir psikolojik gerilim söz konusudur.

    filmin tamami bir pansiyonda gecer, disarida firtina etrafi yakip yikmaktadir. daracik alan icerisinde yönetmenlik nasil yapilir, onu gösterir bize huston. yillar sonra roman polanski knife in the water filminde bize böyle bir ders daha verecektir ya, daha da sonradan chinatown'da ustasi huston'a rol vermesine sasmamak lazim gelir bu filmi izledikten sonra.


    (caponsever - 16 Şubat 2004 23:39)

  • comment image

    filmde, gangster anlatılarının en önemli figürlerinden edward g. robinson’ı, johnny rocco rolünde, çetesiyle birlikte largo hotel’de terör estirirken görürüz. eski kurdun dişli rakibi humphrey bogart/#45553981’ın (eski binbaşı mccloud kimliğinde) şu sözleri sinema yaşamında üstlendiği rollerin bir özeti sayılabilir:

    - johnny rocco yaşamış, yaşamamış, bana ne? ben sadece beni düşünürüm! beni ve benim olanları! rocco amerika’ya dönmek istiyorsa, bırakın dönsün! başkan olsun! ben sadece kendi savaşımı veririm.

    frank mccloud’un (ya da bogart imgesinin) mücadelesi kendi yaşamı ve özgürlüğü içindir. kadınlarını da unutmamak gerekir. sevdiği kadını gözünü kırpmadan koruyacak cesarete sahiptir. her ne kadar az önce sarf ettiği sözler nora temple’ı (lauren bacall) şok ettiyse de cesaretini sergilemekte gecikmez ve esas kadınımızın kalbini kazanır. eski binbaşı tam bir asker gibi davranmıştır. görünüşe bakılırsa geye dawn’in (sürekli femme fatale’leri canlandıran claire trevor), "canlı bir korkak olmak, ölü bir kahraman olmaktan daha iyi." sözleri onu fazlasıyşa yaralamıştır. ama sadece bu değil. nora temple’ın nefret dolu, güvensiz bakışları frank mccloud’u allak bullak etmeye yetecektir. ve kahramanımız harekete geçer. mccloud’un cesareti ve kendini kanıtlama çabası, nora temple’ın gözündeki imajını doğrulamak maksadıyladır. başarır da. erkekliğini kanıtlamak zorunda olmak bir erkeğin temel sorunu değil midir? keşke her şey göründüğü kadar basit olsaydı!

    nora temple kocası italya’da savaşta yaşamını yitirmiş ve kocasının babası james temple’ın (usta karakter oyuncusu lionel barrymore) işlettiği largo hotel’de yaşayan taze bir duldur. frank’in ahlaksal ikilemini su yüzüne çıkartan bir karakteri omuzlayan bacall’ın bogart’la birlikte gözüktüğü filmlerdeki en uysal karakteridir nora temple. geri plandadır. key largo’da bütün öykü neredeyse johnny rocco ile adamları üzerine kuruludur. öykünün taşıyıcısı bütün bu karakterlerdir. kocasının taze acısı, johnny rocco’nun tacizleri, frank’in ansızın çıkıp gelişi ve aralarındaki belli belirsiz elektriklenme, yaşlı temple ile ilişkileri vb. hadise ve gitgellerin ortasındaki bir dul olarak klostrofobik otelde olup bitenler ikilinin yakınlaşmasına hizmet eder. giderek tüm yaşananların bir bahane olduğu görülür. iki tutuk sancılı karakterin -frank savaştan çıkmış, dostlarının ölümüne tanık olmuş bir binbaşıdır- yakın gelecekte ne yapacakları meçhuldür. herhangi bir işi veya parası yoktur. nora ise kocasını savaşta yitirmiş bir duldur. ikili zorluk sınavını birleşebilmek için verirler. johnny rocco’nun ve adamlarının alayını temizleyen binbaşı frank, yegâne kadını nora’nın ve savaşta kaybettiği arkadaşının yaşlı babası temple’ın gönlünü kazanacaktır.

    anlatıdaki diğer kadın figüre de bakmakta yarar var: şarkıcı eskisi alkolik geye dawn, johnny rocco’nun metresi hüviyetinde aşağılanmanın timsali biçiminde belirir. öykü boyunca içki arayışındaki kadının sonu gelmez susuzluğu, bir nevi huzur ve düzen arayışının susuzluğudur. filmin bir sahnesinde johnny, geye’e şarkı söylemesi karşılığında içki içmesine izin vereceğini belirtir. heyecan içinde şarkısını bitiren geye’in beklentisi boşa çıkar. şarkı söylemesine karşın kendisine içki verilmemesinin nedenini johhny, "ama çok kötüydün…" şeklinde açıklar. sahneye frank’in girmesiyle geye içkisine kavuşur, frank de cesaretini sergilemiş olur. bu sahne bile frank-nora çiftinin duygusal birleşmesinin katalizörü olur. esas oğlanın sahneye her adım atışı bir kendini kanıtlama çabası oluverir. savaş yorgunu erkek-özne, yaşam savaşında ilkin tutuk ve güvensizdir. yeterli cesarete sahip değildir. savaş sahnesinde soğukkanlılığını koruyan binbaşı, yaşam sınavında birdenbire meydana atılamamaktadır. önce belli bir strateji belirlemesi gerekmektedir. kendine güvenini sağlayıp savaş alanına öyle çıkmalıdır. ihtiyatlı davranması, kontrollü olması gerekmektedir. eski stratejist binbaşı görevini hakkıyla başaracaktır.

    hollywood’da sansür araçlarının olumsuz etkisi, simgesel dilin açığa çıkmasına engel olamamıştır. hatta sansür yasalarının yönetmenleri yaratıcılık yönünde motive ettiği bile söylenebilir. frank’e silahı (fallik bir gösterge) gizlice veren el, geye’den başkası değildir. silah, johhny rocco’ya aittir ve geye söz konusu silahı çalarak frank mccloud’un’a teslim eder. aslında geye cinsel açıdan bağımlı olduğu johhny’i sembolik olarak terk etmiştir. bu sahne filmin en önemli sahnelerinden biridir.

    öte yandan, film noir/#36965810 anlatılarında karşıt insan figürleri öykülerin merkezini işgal etmiştir. karakter ve statü dolayımında karşıt kutuplara yerleştirilen tiplemeler klasik iyi insan-kötü insan çatışmasının psikolojik pratik alanında yer alırlar. key largo’daki tiplemelerin de iki boyut düzleminde tasvir edildiği söylenebilir. frank mccloud tek kişilik bir ordudur ve johnny rocco’yu alt ederken aynı zamanda james temple ve nora temple’ın kalbini kazanır. nora’nın savaşta kaybettiği kocasının yerine geçer. sözünü ettiğim "simgesel dil" meselesi ikinci bir anlam daha kazanmış olur: geye, johnny rocco’nun silahını frank mccloud’a teslim ederken johnny’i terk etmiş olmaz sadece. gelecekteki frank-nora ilişkisinin de katalizörü görevini görür. mccloud cesaretini kanıtlarken aynı ölçüde erkekliğini de kanıtlar. dolayısıyla silahı ele geçirir, erkekliğini ispatlar. silaha sahip oluşu kadınına sahip oluşunun basit bir göstergesidir. johnny rocco silahını yitirerek aynı zamanda erkekliğini/iktidarını yitirir. frank iyilerin ve iyi olanların tarafındaki kahramandır. johnny düpedüz bir hayvandır, eylemleri zorbalıktan ibarettir. key largo’nun anlatı yapısı iyiyle kötünün kompozisyonunu keskin hatlarla ortaya koyan filmsel familyaya aittir. söz konusu film ailesinde iyiler zorbaları, yasa dışı figürleri elimine ederler. kötüler ya cezalandırılır (hapishane) ya da cehenneme postalanırlar. key largo’da ortajen tip çizimi ve entrik kurguya sadık kalınmıştır. mccloud yerine geçtiği ölü askerin küllerinden doğan yeni-kahramandır. johnny temizlenmesi gereken, nitekim cehenneme postalanan bir mafyatiktir. bu, karşıt kutupların erkek cephesinin klasik çetelesidir. karşıt kutuplar çelişkisinin dişilik boyutu nora temple ile geye dawn’ın bedenlerinde cisimleşir. nora temple kocasının dönüşünü iffetiyle beklemiş bir taşra kadınıdır. geye dawn büyük şehirlerden taşraya kaçan, taşrayı bir başka ülkeye kaçmak için araç olarak kullanan bir gangster şefinin metresidir. ideallerine bağlı bir kadındır. nora temple bir askerin kadını olarak yeterince erkeksi, güçlü, cesurdur. geye bir alkoliktir, güçsüz bir iradeye sahiptir. nora temple namuslu bir kadındır. geye klasik noir’ın yersiz-yurtsuz dişisidir. klasik noir’da pastoral kasaba ve taşranın kısıtlı uzamlarıyla metropollerin boğucu, dipsiz keşmekeşliği çoğu kez karşılaştırılır. iki farklı uzamın detay görüntüleri birebir yansıtılmasa da kişilik portreleriyle insan manzaraları aradaki çelişkiyi anlatmak için ideal çözümlerdir. geye gece yaşamının dişisidir. alkoliktir. yasa dışı tiplerle ilişki içindedir. göçebedir. nora yerleşiktir. taşra prensipleriyle donatılmıştır. eylemleri yasal, adalete uygundur.

    key largo’daki tiplemelerin gelecekteki varoluşları, atacakları olası adımlar, hayata geçirecekleri eylemler aşağı yukarı bellidir: nora temple ve frank mccloud’u taşranın sınırlı uzamında sıradan bir evlilik yaşamı beklemektedir. cesur bir erkek evlat kazanan james temple yeni koşullardan memnundur. ya geye dwan? gelecekteki yaşamına yönelik herhangi bir ima yoktur. anlatı iskeletinin boşluklardan biridir bu. key largo evlilikle birlikte yerleşik yaşamın faziletlerini olumlar. savaştan dönen tutuk erkeğin travmasını aşabileceği alternatif olarak aile yaşamını işaret eder. geye dwan bütün bunların dışında konumlanan bir figürdür ve büyük olasılıkla geldiği uzama geri döner: metropole. onun öyküsü büyük olasılıkla gelecekte de benzer bir biçimde devam edecektir.


    (hanging rock - 2 Aralık 2014 18:30)

Yorum Kaynak Link : key largo